Mekteb-i Derviş | İslam

    ALLAH İÇİN İNFAK

    İNFAK NEDİR? NELERDEN ve NASIL YAPILIR?

    İnsanoğlunun dünya nimetlerine karşı zaaf ve tutkusu fıtrîdir. Ham maddesi toprak olan insan toprağın suya olan iştiyakı gibi dünya nimetlerine iştiyak duymakta, onu yutmakta ve tutmaktadır. Nasıl suyu yutan kabiliyetli topraktan yararlı nebatlar çıkıyorsa insanın da dünya nimetlerine sahip olmasının, mahsûl veren toprak gibi güzel sonuçları olmalıdır. Kur'an'da insanın sahip olduğu dünya nimetlerine karşı sorumlulukları değişik lafızlarla ifade edilmektedir. Bunların başlıcaları, sadaka ve tasadduk, nafaka ve infak, zekât, cûd ve îsardır.

    İnsan, İslâm dairesine bir "Kelime-i Şehadetle” girer. Ondan sonra İslâm içinde kişiliği inşa yolculuğu başlar. Müslüman şahsiyetinin, tıpkı, namaz gibi, oruç gibi olmazsa olmaz değerlerinden birisi, infak etme-verme hassasiyetine sahip olmasıdır.

    Kur'an'ın ikinci suresinin ilk âyetleri içinde, "iyi Müslüman" diye niteleyebileceğimiz "müttakî"lerin temel özellikleri arasında, gaybe iman etmek ve namaz kılmaktan sonra "kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak ederler" ifadesiyle "infak" sayılır. Burada infak, "verilen rızık“la bağlantılanmıştır. Yani "vereceğiniz, zaten size ikram edilenden başkası değildir" denmek istenmektedir.

    "Sana Allah yolunda neyi sarf edeceklerini sorarlar. De ki: O’nun için ayırabileceğiniz her şeyi..." (Bakara Suresi,219)

    Kur’an'ın, İslam'a özgü bir dünya görüşü ve medeniyeti oluşturmak için kullandığı anahtar kavramlardan biri de sebilullahtır. (Müzzemmil Suresi,20; A'raf Suresi,45, 86; En'am Suresi,116. Bakara Suresi,190-195-218; Enfal Suresi,74-75)

    Bu terkip, Allah'ın yolu anlamına gelir ve İslam öğretilerinin tümünü ifade etmek için kullanılır. Çünkü Allah'ın yolu, iyilik nev’inden O'nun emrettiği her şeyi içeren ve Kur’an vahyi aracılığıyla insana bahşedilen hidayet yoludur. İnfak kelimesi, Helâl yollarla elde edilen malı, ihtiyaca ve dinin gerekli ya da hoş görüldüğü yerlereAllah’u Zülcelâl’in hoşnutluğunu kazanma niyeti ile harcamada, yardımlarda(maddi, manevi) bulunma anlamına gelir. Aynı zamanda “İnfak” kelimesinin taşıdığı mânâ iyi tahlil edilirse, bu ibâdetin bir hikmetinin de, insanı ruh, şahsiyet ve karakter bakımından maddenin esâretinden kurtararak mâneviyâtımaddiyâta hâkim kılması olduğu görülür. Bu yönüyle ibâdetler içinde infâkınrûha sağladığı belki de en büyük fayda, “vicdan huzûru”dur.

    İnfak: Nafaka verip geçindirme, besleme, doyurma mânâlarındadır. Bakara suresinde Cenabı Hak, kurtuluşa erecekler için "o muttakiler ki, gaybe iman ederler, namazlarını dosdoğru kılarlar ve Allah’ın kendilerine verdiği rızıklardan infak ederler. İşte onlar felaha (gerçek kurtuluşa) ereceklerdir. Buyurmuştur.

    İnfak kelimesi, sözlükte "azalmak, bitmek ve tükenmek" gibi anlamlara gelen n f k kökünün türemiş şeklidir. Bunun için, "insanın helal ve kıymetli olan servetini yahut en aktif ve verimli olan gayretini Allah rızası için başka insanların hayrına sarf etmesine" infak denir. Bu harcama, insanın sahip olduğu tüm değerlerden yapılabilir. İşte helal servetin ve olumlu gayretin insanların hayrına sarf edilmesi, Kur’an'da "Allah yolunda infak" olarak isimlendirilmiş, bu niteleme ile O'nun yolunda yapılan harcamaların bir zarar olmadığı anlatılmak istenmiştir. Bu demektir ki, müminin yaşarken Allah yolunda sarf ettiği çabalar ve cömertçe harcadığı mallar, Hesap gününde boşa gitmeyecektir.(İbnManzurLisanu'lArab, X, 358-361. Ragıp el-isfehani, el-Müfredat, s.819. Bakara Suresi,195, 261, 262 )

    İNFAK NELERDEN VE NASIL YAPILMALIDIR?

    Kur’an'da birçok ayette yer alır. Bu ayetlerde infakın, sevilen ve en iyi olan şeylerden yapılması istenir. İnfak, Müslüman şahsiyetin en belirgin özelliğidir. O, sahip olunan imkânlardan başkalarını yararlandırmak ve bu imkânları Allah rızası için harcamaktır.

    İnfak etmeye, en yakın kişilerden başlamak gerekir. Özellikle ve öncelikle yoksulluğunu açığa vurmaktan çekinen onurlu kimselere infak edilmelidir. Çünkü onların durumunun farkında olmayan, onları zengin zanneder, hâlbuki onlar istemekten çekinirler.

    İnfak, karşısındakini horlama veya cömertlik gösterisi altında riyakârlık aracı yapılmamalıdır. Çünkü Kur’an, insanlar arasındaki ilişkilerde güzel muameleyi ve İslami terbiyeyi esas almış, İslam'ın ruhuna ve insanın onuruna ters düşen davranışların sahibine hiçbir fayda sağlamayacağını bildirmiştir. Özellikle riyakârlığın, insanın bütün hayırlı faaliyetlerini boşa çıkaran bir illet olduğuna dikkat çekmiştir. Şu halde insan infak ederken ne kadar dürüst davranıp samimi olursa Allah'tan göreceği mükâfat da o denli büyük olacaktır. Öyleyse infak, başa kakmadan nezaket dairesinde yapılmalıdır. Zira dinin buyruklarının amacı, insanı Allah'a iyi bir kul, başkalarına da iyilik eden bir şahsiyet haline getirmektir. Yoksa Allah, hiç kimsenin infakına ve ibadetine muhtaç değildir. (M.Fuad Abdulbaki, Mucemu'l Mü-fehrez, s.715. Bakara Suresi,215-262-264-267-273-274. Al-i imranSuresi,92-134Maun Suresi,6-7 )

    İnfakın sınırını üç derecede değerlendiren gönül erleri bunu sehâvet, cûd ve îsâr diye isimlendirmektedir.

    Sehâvet, malın bir kısmını verip bir kısmını kendine ayırmaktır. Nitekim Allah Resulü sehâvet sahibini şu ifadelerle övmektedir: "Sahî Allah'a yakındır, halka yakındır, cennete yakındır, cehennemden uzaktır. Cimri Allah'dan uzaktır, halktan uzaktır, cennetten uzaktır, cehenneme yakındır. Cahil fakat sahî kimse Allah katında, âbid fakat cimri olandan daha sevimlidir." (Tirmizî, Birr, 40; Aclûnî, I, 450)

    Cûd, malın çoğunu dağıtıp az bir kısmını kendine ayırmaktır.Cûd, sahip olunan mal ve ilmi bezledip saçmaktır. Para ve mal harcamanın kişiye zor gelmemesi demektir. Mal, beden, mevki, dünya ve ahiret konularında olur.

    Îsar da zarar ve sıkıntılarına katlanarak başkasını kendisine tercih ile kifâyet derecesindeki maîşetini vermektir. Nitekim "Onlar ihtiyaçları bile olsa başkalarını kendilerine tercih ederler..."(Haşr Suresi, 9)âyeti buna işarettir.

Sehâbelli bir ölçü ve sınır dâhilindeki cömertliktir. Cûd ayırım yapmaksızın sınırsız herkese gösterilen cömertliktir. Bu yüzden "Cevâd" Allah'a izâfe edilir, ama "Sahî" edilmez.

    İnfak, mal ve başka şeylerde yapılan tasarruf ve harcamadır. Farz olanı vardır, nâfile olanı vardır. Nafaka da infak edilen şey için kullanılır.

    Bu kavramlar içinde en kapsamlı olanı infaktır. Hem verilecek şeyin dînî hükmü bakımından farz ve nâfile olanını, hem mal ve ilim gibi Hak tarafından verilen nimetlerin her türlüsünü kapsamaktadır. Nitekim "Kendilerine nasip ve kısmet ettiğimiz rızıktan, maddî ve manevî şeylerden az çok infak ederler, Allah yolunda harcamada bulunurlar." (Bakara Suresi,3) ayetinde bu infak kavramı kapsamlı bir biçimde açıklanmaktadır.

    Bakara suresinin 215. ayetinde ise: "Ey Muhammed, neye, ne gibi yerlere harcamalar yapacaklarını sana soruyorlar. De ki: Az veya çok hayır cinsinden vereceğiniz nafakalar ana-baba, yakınlar, öksüzler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Bundan başka hayır olarak ne yaparsanız Allah ondan haberdardır.”

    Nitekim İbrahim(a.s) Allah'a Halîl (dost) idi. Misafirsiz sofraya oturmazdı. Bir kere hanesine bir Mecûsî geldi. İbrahim(a.s) onun Mecûsî olduğunu anlayınca ağırlamaktan imtinâ etti ve adama: "Sen benim ikramıma ve ağırlamama layık değilsin." dedi. Adam da savuşup gitti. İbrahim(a.s) hemen vahiy ile uyarıldı. Allah’uTealâ: "Yâ İbrahim, benim yetmiş yıl beslediğim bir kula bir öğün yemek vermek sana ağır geldi ha..." buyurdu. İbrahim (a.s.) hemen Mecûsî'nin peşine düşüp onu buldu ve ağırladı. Mecûsî olanların sebebini sorup öğrenince: "Ne iyi Rab, düşmanı için dostunu (Halîl) azarlıyor..." dedi ve Müslüman oldu.

    Allah'ın Habîb'i Hz. Muhammed Mustafa(s.a.v) de HâtimTâî'nin oğlu geldiğinde sırtındaki ridasını çıkarıp onun altına sermişti. İnsanlar arasında fark gözetmeden kâfirin altına kendi elbisesini koymuştu. İşte Habîb ile Halîl'densehâ ile cûd birer örnektir.

    İnfakta aslolan ihtiyaç sahibine ihtiyacını istemeden vermektir. Nitekim Allah dostlarından birine bir arkadaşı gelip dört yüz dirhem istedi. O da dört yüz dirhemi getirip arkadaşına verdikten sonra evine girerek ağlamaya başladı. Hanımı da: "Eğer bu parayı vermek zor geldiyse keşke mazeret gösterip vermeseydin." dedi. Allah dostu: "Ben ona ağlamıyorum, arkadaşım benden istemeden onun halini araştırıp kendiliğimden veremediğime ağlıyorum." dedi.

    Rabbimiz buyuruyor: “Allah yolunda infak edin. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. اَحْسِنُوا : Amellerin hepsi en güzel olsun. Allah iyilik yapanları (hayır-hasenat, amel-i salih işleyenleri) sever.” (Bakara suresi, 195)buyuruyor.

    İnfak bazen tasadduk, zekât, fıtır sadakası, kurban, hediye, icare bazen insanların istihdam edilecekleri meşru bir alanda yatırım ya da vakıf olarak çıkar karşımıza. Her biri toplumsal ve bireysel faydalarının yanında ibadettir bir diğer anlamıyla. Ve Allah yolunda cömertlik ve hak sahiplerine haklarını teslimdir de aynı zamanda Cenab-ı Hak Müminlere

    Kur’an-ı Keriminde muhtelif kalıpla, 72 kere infâkı emrediyor. Yani Kur’an’da; zekât, sadaka, infak 125 yerde geçiyor, fakat 72 yerde de “infak” geçiyor. Şimdi zaten zekât, minimum, asgarînin asgarîsi. Zaten o zekât, o kişinin malı değil, fakirin emaneti onda. Sadaka, kendisini koruması için. Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını kazanmak için. Fakat infak ise, ucu açık. Zekât kırkta birdir. İnfak ise bunun ucu açık. Bu, Cenâb-ı Hakk’a giden bir tünel olmuş oluyor. Cenâb-ı Hakk’a yaklaştıran tünel oluyor.

    İnfak, yalnız mal vermekle değil. Meselâ ashâb-ı kirâma baktığımız zaman, bir kısım Çin’e gidiyor Vehb bin Kebşe(r.a)’nin şeyinde. Bu, en büyük infak. Giderken üşenmiyorlar, yorgunluk gelmiyor. Hangi vâsıtalarla gidiyor?

İbn-i Abbâs(r.a)’ın kardeşi Semerkant’a gidiyor bir sahabe grubuyla. Bir kısım sahâbî Afrika’ya giriyor. O zaman dünyanın üçte birini kaplıyorlar aşağı yukarı.Peki, Bunlar nedir? Bir infak heyecanıdır bu.

    Eyyûb el-Ensârî(r.a)Hazretleri seksen küsur yaşında iki sefer İstanbul’a geliyor. Bunlar hep bir infaktır. Yani infak sırf malla değil, her şeyle infak.

Meselâ 1. Ahmed Hazretleri, Sultan Ahmet Camii’ni yaptıran, inşâeden, Osmanlı Sultanı; Onu kızı rüyâda görüyor da, Allah’ın kendisine verdiği bu mükâfâtın sebebini sorduğu zaman: “Kızım diyor, ben diyor, tebdîl-i kıyâfetederdim, zaman zaman gidip, câmide çalışırdım.” diyor. Şimdi Sultan Ahmed, 1. Sultan Ahmed’e baktığımız zaman, o zaman bir mağlûbiyet görmemişti. Bütün dünyanın önünde eğildiği bir insandı. Ona Sultan Ahmet Camii’ni yaptırmaktan, gidip orada çalışmak çok daha zordur. Tamamen nefsini sıfırlayarak… Velhâsıl bu da bir infak. Yani infak çok. Yani Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmede buyuruyor:“…(O takvâ sahipleri) kendilerine rızık olarak verdiğimiz her şeyden Allah yolunda infâk ederler.” (Bakara Sûresi, 3)

    İnfak, İslam'ın hayata taşınmasını sağlayan ve mümine Allah'ın rızasını kazandıran tevhidi bir eylemdir. Kur’an bu onurlu eylemi gerçekleştiren müminlerin verimli ve sevimli durumlarını şu anlamlı ifadelerle dile getirir: “Allah yolunda mallarını harcayanların durumu, kendisinden yedi başak çıkan ve her başakta yüz tane bulunan bir buğday tohumuna benzer; Allah dilediğine kat kat verir, O her şeyi kuşatan, her şeyi bilendir." (Bakara Suresi, 261 )

    "Şüphesiz Allah, cennet karşılığı mü'minlerden mallarını ve canlarını satın aldı." (Tevbesuresi,111) ayetiyle canın ve malın Hak yoluna verilmesi gerektiğini ifade buyurur. Canı vermek cihatla olur, malı vermek infakla. Bunun da üç derecesi vardır:

    1- Zekâtın borç olmasını beklemeden malının tamamını verenler.

    2- Servetlerinin tamamını veremeyen ama zekâtla da sınırlı kalmayanlar. Böyleleri zekâttan fazla olarak mallarının bir kısmını da hayır yollarında harcar. Nitekim Kur'an'daki: "Muhabbeti üzerine malını yakınlarına verir."(Bakara Suresi,177) ayetiyle "Size rızık olarak verdiklerimizden infak edin." (MünafikûnSuresi,10) ayeti buna delildir.

    3- Ne fazla, ne eksik yalnız zekâtlarını ödeyenler. Bu infakın en küçük derecesidir.

    Zekât her nimetin kendi cinsinden şükrünü edâ etmektir. Sıhhat büyük bir nimettir. Her organın zekâtı vardır. Bu da insanın bütün organlarını hizmet ve ibadetle meşgul etmesi boş oyun ve eğlenceye meyletmemesidir. Diğer taraftan zekât Allah'ın zenginlerin malından fakirlere ayırdığı bir haktır. Zekât veren hak sahibine hakkını ödemekle hem Hakk'ın rızasını kazanmakta, hem de hesap ve azap endişesinden kurtulmaktadır.

    Zekâtın amacı insanı kötü huylardan biri olan cimrilikten kurtarmaktır. Nitekim hadis-i şerifte: "Üç şey helâke götürür: Aşırı cimrilik, ardınca gidilen şehvet ve kendini beğenmek" (Mevsûaetrafi'e - Hadis en - nebevi, IV,457)

    Ayette de: "Kim nefsinin cimriliğinden kurtulursa işte felah bulanlar ancak onlardır." buyrulmaktadır.(Haşr Suresi,9)

    Cimrilikten kurtulmak malını yerinde infak etmeyi adet edinmekle mümkündür. Bir şeyden sevgiyi kısmak, kendini ondan ayırmakla olur. Bu manada zekât temizlik demektir. Çünkü sahibini cimrilik pisliğinden temizler. Zekâtın yaptığı temizlik kulun Allah uğrunda yaptığı infaktan duyduğu sevinç kadardır.

    Malî ibadet mal nimetinin şükrüdür. Dara düşmüş bir insanın perişan halini gören varlıklı biri, Allah'ın kendisine verdiği servetin kırkta birini ona vermezse nasıl adam sayılabilir?

    Allah dostlarından Şiblî(k.s)'ye sordular: Zekâttan verilmesi gereken miktar ne kadardır? Şiblî şu karşılığı verdi: İki yüz dirhem için beş dirhem. Yani malın kırkta biri. Ama bu fıkıh mezheplerinin ölçüsüdür. Benim mensubu bulunduğum yola göre malın hepsini verip zekât meşguliyetinden kurtulmaktır. Adam tekrar sordu: Bu konuda senin imamın kim? Şiblî: Ebu Bekir Sıddık(r.a), dedi. Çünkü o elinde bulunan her şeyi Allah yolunda vermiş ve kendisine: "Ailene neyi bıraktın?" sorusuna: "Allah'ı ve Resulünü" cevabını vermişti. Ömer bin Abdülaziz (r.a) buyurur ki: “Namaz, seni yolun yarısına; oruç, tam Melik’in kapısına iletir. Sadaka ise, Melik’in huzûruna çıkarır.”

    Ali İsfehânî (k.s)bu hakîkati ne güzel ifâde eder:“…Âfiyet ve günahsız olmayı aradım; zühdde, yani şüphelilere düşmek korkusuyla mübahların çoğunu terk etmekte buldum. Kolay hesabı aradım, susmakta buldum. Rahat ve huzûru aradım; cömertçe infâk etmekte buldum.”

    Muhtaç; yani ihtiyaç sahibi; fakirdir, düşkündür, borçlu olan, boyunduruk altına alınıp esir ya da köle düşendir. Bazen de yolda kalandır, memleketinde varlıklı iken yolda ihtiyaca düçar olandır o. (Tevbe, Suresi,60) Yetim, öksüz, dul yahut mülteci olarak da karşımıza çıkabilir muhtaç. Elinden geleni yaptığı halde normal ihtiyacını dahi karşılayamayacak durumda olandır o. Ve muhtacı bulmak da infak edenin vazifesidir. Zira muhtaç “hak sahibidir” malımızda. Onlar dile getiremese de bizim onları bulmamız ve hatta önce fark etmemiz icap eder.

    MÜMİNLER BİRBİRLERİNDEN SORUMLUDURLAR

    Zira her mü’min, çevresinden mes’ûldür. Muhtaçların, mazlumların feryatlarına bîgâne kalamaz. Yine o, karanlık bir gecenin mehtâbı gibi nurlu, hassas, rakik, diğergâm, merhametli, cömert ve infak heyecânıyla dolu olmalıdır.

    Cenâb-ı Hak, rızkın temininde mahlûkâtı birbirine vesîle kılmıştır. Dolayısıyla muhtâcı gözetmek, Allah’u Teâlâ’nın bizlere olan ihsanlarından onlara pay ayırabilmek, büyük bir fazîlet ve ilâhî bir lütuftur. Muhtaçların feryatlarına tesellî olmadıkça mü’ mininrûhu da tesellî bulamaz.

    Hz. Mevlânâ(k.s) ne güzel buyurur: “Şunu iyi bil ki, bedenden, maldan, mülkten kaybetmekte, ziyâna uğramakta rûha fayda vardır; onu vebâlden kurtarır. Mal; bağışlamakla, infâk etmekle, görünüşte elden çıkar gider ama onu verenin gönlüne yüzlerce mânevî hayat gelir!”

    Dünya serveti; en yakınlardan başlayıp toplumdaki âcizlere, kimsesizlere, gariplere yardımda bulunmak sûretiyle, vicdan huzûruna ve âhiret saâdetine ermek için kazanılmalıdır. Kazançta niyet bu olursa, dünyevî endişelerin gönüllerde meydana getirdiği katılık, kasvet, buhran ve sıkıntıların yerini tatlı bir huzur ve sükûnet hâli alır.

    Peygamber Efendimiz (s.a.v): “Yoksula verilen sadaka bir, akrabaya verilen ise hem sadaka, hem de sıla-i rahim olmak üzere iki sadaka sayılır” buyurarak en yakından başlamanın ayrıca sevabına işaret eder.(Nesâi, Zekât, 82.)

    İNFAK İÇİN NE GEREKİR?

    Allah yolunda infak edebilmek için, belirli miktarda mala ve imkâna sahip olmak gerekirse de esas önemli olan, insanın infak etme inancına, bilincine ve gücüne sahip olmasıdır. Miktar madde meselesidir. Bunun için ekonomik görüşleri sömürücü sistemlere endeksli olanlar, mala sahip olsalar da kendilerinde bu malı başkalarına infak etme gücü bulamazlar. Servetin insanı yüceltici ve hayatı iyi yönde geliştirici bir unsur haline gelmesi, onun "Allah yolunda infak edilmesi" ile gerçekleşir. İşte bunun için İslam, infakla ibadetin kapsamını daha da genişletip ona hayatın tümünü kuşatan bir muhteva yüklemiştir.

    Kur’an'ın "Allah yolunda infak ediniz" buyruğu, hem yoksulu değersiz gören zalim kanaati yıkmayı hem de servetin zengin elinde, servet hayalinin de fakirin gönlünde putlaşmasını önlemeyi amaçlar. Bunun için Kur’an, infak etme konusunda isteksiz davranıp servet rüyasından saadet bekleyenlere, "Göklerin ve yerin mirasının tek başına Allah'a ait olduğunu" hatırlatır; sonra da onlara: "Neden Allah yolunda infak etmediklerini" sorar. (Hadid Suresi,10)

    Dünya servetine bağlanıp cimrilik edenleri ise, şöyle kınar: "Bakın sizler Allah yolunda infak etmeye çağırılıyorsunuz; ama sizin aranızda cimrice davrananlar var! Kim Allah yolunda cimrice davranırsa sadece kendisine karşı cimrilik yapmış olur. Çünkü Allah kendi kendine yeterlidir, hâlbuki siz, O'na muhtaçsınız. Şayet O'ndan yüz çevirirseniz başka toplumları sizin yerinize geçirir ve onlar sizin gibi yapmazlar!"(Muhammed Suresi,38 )

    İnfakın sınırları oldukça geniştir. Nitekim hadislerde şöyle buyrulur: “Her maruf sadakadır. Kişinin nefsi ve ailesi için harcadıkları da sadaka olarak yazılır."(Mevzua, VI,441)

"İnsanlarla iyi geçinmen sadakadır. Mü'min kardeşinle karşılaştığında tebessüm etmen sadakadır. Senin kabında bulunandan kardeşinin kabına boşaltman da sadakadır." (Müslim Birr,144)

    "Yemek yedirmek, selamı yaymak ve güzel söz mağfiret sebebidir." (Mevzua, IX,444)

    "Allah için sevdiğine yemek yedir." (İbnü'l-Mübarek'ten)

Ashab-ı kiram sofraya misafirsiz tek başına oturmayı mahzurlu görürlerdi. İbn Abbas(r.a)'ın rivayetine göre bu anlayışı hafifletmek üzere: "Toplu olarak ve tek başınıza yemenizde mahzur yoktur." (Nûr Suresi,61) ayeti inmişti.

İmam Ali(r.a)'nin ağladığını görenler sebebini sordular ve şu cevabı aldılar:"Yedi gündür evime misafir gelmedi. Allah Teâlâ'nın derecemi indirmiş olmasından korkuyorum."

Enes bin Malik(r.a):"Evin zekâtı evin içinde misafir için bir oda bulundurmaktır." derdi.

    KUR’ÂN’DA İNFAK, ZEKÂTTAN DAHA ÇOK GEÇİYOR

    İnfakın yapıldığı yön (cihet) zaman ve şartlar itibari ile kendi içinde bir meratibi (hiyerarşisi) vardır. Mesela bir yönüyle "infakın farz, (vacip) ve mendup olanları vardır ki, bu sıralamaya göre "infak"ın farz olanlarının başında zekât gelir. İnsanın kendine bakması ve çoluk çocuğuna yapacağı harcama (nafaka) da ikinci derecede farz olan "infak" tır. Üçüncü farz "infak" ise cihat için yapılacak harcamadır. Bütün çeşitleriyle sadakalar ise "infak"ınmendup (hoş ve arzulanan) kısmını oluşturur. (Kurtubî I/179)

    "İnfakın tüm çeşitleri ile ilgili olarak Kur`an-ı Kerim`de ikiyüze yakın ayet-i kerime vardır ki bu, İslamtoplumundaki maddi transfer, mülkiyet seyyaliyeti, servet törpülenmesi, gelir hatta servet dağılımı, olandan olmayana transfer (sosyal güvenlik ödeneği) kısaca sosyal adaletin hangi boyutlarda motive edildiğinin belirgin bir göstergesidir, "infak"ın mekruh ve haram olanı ise olmaz. Çünkü bu terimin anlamı bütünüyle olumludur. Mekruh ya da haram olan harcamalara "infak" değil "israf`, "savurganlık" vs. denir.

    Unutmayalım ki zekât, dînen zengin sayılanlara; cömertlik ve infâk ise zengin-fakir her müʼmine ilâhî bir emirdir. Nitekim Kurʼân-ı Kerim’de infâka teşvik, asgarî bir veriş olan zekâttan çok daha fazla yer almaktadır. İnfak, zengin-fakir her Müslümanın mükellefiyetidir.

    ALLAH KATINDA EN DEĞERLİ OLAN İNFÂK

    Diğer bir yönden "infak"ın hiyerarşisini Allah Rasülü (s.a.v) bir hadisleriyle açıklar: "Gelip, bir dinarım var (ne yapayım?) diye soran birisine: Kendine harca (infak et) buyurdu.İki dinarım varsa? Ev halkına harca. Üç dinarım varsa? Hizmetçine (çalıştırdıklarına) harca. Dört dinarım varsa? Ebeveynine harca. Beş dinarım varsa? Yoksul olanlarına harca. Altı dinarım varsa? Allah yolunda harca, buyurdu" (Bakara Suresi, 215)ayeti bu hiyararşiye daha net bir sıra çizer: "Ne infak edeceklerini sana sorarlar. De ki, hayır olarak infak ettiklerinizi ebeveyninize, yakınlarınıza, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara (harcayın)."

    Bir başka hadis-i şerif aynı derecelemeye değişik sartlara göre biraz değişik bir sıra çizer: "Kişinin infak edeceği en hayırlı para (dinar) çoluk çocuğuna harcadığı, Allah yolunda (cihadda) bineğine harcadığı, yine Allah yolunda arkadaşlarına harcadığı paradır." Bir diğerinde ise: "Allah yolunda (cihadda) infak ettiğin bir dinar, bir köle azat etmek için infak ettiğin bir dinar, bir yoksula sadaka olarak verdiğin bir dinar ve çoluk çocuğuna harcadığın bir dinardan ecri en büyük olanı çoluk çocuğuna harcadığındır." Denir.( Kurtubî I/179)

    Rasülullah(s.a.v)ın hadislerinde de her çeşidiyle "infak" vurgu ile tavsiye ve teşvik görür. O herkesin, yarım hurma ile de olsa kendisini kurtarması gerektiğini, sadakanın rızkı çoğaltacağını, ömrü ve malı artıracağını, Rabbin gazabını dindireceğini, zafere sebep olacağını, malın bereketi olduğunu söyler. Zaten Allah da (c.c.) yapılan bir infakın yerinin Allah tarafından doldurulacağını haber verir.(Sebe Suresi,39)

    Yine Allah Rasulü (s.a.v)Efendimiz:"infak" etmeyenin rızkının daraltılacağını, cömertliğin Allah`ın ahlakından olduğunu, yoksullara arka çıkmanın kötü ölümü engelliyeceğini, sadakanın (bir paratöner gibi) belayı önlediğini... Bildirir. Kısaca bütün çeşitleriyle infak İslam’ın ikinci temel unsuru, "köprüsü" ve dünyayı düzene koyma aracı olarak görülür.

    İman değerine ve infak bilincine ermemiş olanlar, içlerindeki mal tutkusuna yenik düştüklerinden cimrilik ederler. Onlar ihtiyaç sahipleriyle ilgilenmez, doğru amaçlar için hiçbir harcamada bulunmazlar ve zenginliği kötüye kullanırlar. Yoksullara karşı duyarlı davranmayanlara Allah da değer vermez. Allah'ın değer vermediği kişi ve toplumlar ise, O'nun yardımına mazhar olma liyakatini yitirmiş olurlar. Bunun için Kur’an, ahlaki öğretilerini sürekli olarak sosyal hayatın pratik alanlarına ilişkin buyruklarla örer. Her insanı, imkânı nispetinde doğru ve yararlı eylemlerde bulunmaya; yoksulluğu yenmek için şahsi ve maddi katkı sağlamaya çağırır. Bu katkıyı esirgeyenlerin, kendi yıkımlarını hazırlayabilecekleri uyarısında bulunur.( Bakara Suresi,195)Anlaşılan o ki iyiliği ve infakı terk etmek, insanın bir nevi intiharı demektir.

    İmanda kemale ermek için fedakârlık gerekir. Fedakârlık da nefsin kendine saklamak istediği şeyleri Allah için verebilmektir. İnsanın ahlaki kişiliğe, toplumun da İslami kimliğe sahip olabilmesi, Kur’an'ın belirttiği eğitici ve erdirici ilkelerin hayatta uygulanmasıyla sağlanabilir. Şu halde insanın gerçek bir mümin olması için, sadece inanması yeterli değildir; ayrıca onun canıyla ve malıyla iman hizmetinde bulunması da gerekir. (Hucurat Suresi,15)

    Çünkü insan ruhu sadece teorik hakikatlerle beslenmez. Bunlara ilaveten o, hareketlerini devamlı bir şekilde tanzim edecek ameli bir kaideye de ihtiyaç duyar. İşte Kur’an, insanın faaliyet sahasına giren her konuda takip edilecek yolu göstererek bu ihtiyaca en kesin ve en geniş bir şekilde cevap vermiştir.


Etiketler: İnfak Nedir Nelerden ve Nasıl Yapılır, İnfak, Allah için infak, Kur'an'da infak, Mekteb-i Derviş

Not: HTML'e dönüştürülmez!
    Kötü           İyi
Benzer Konular