Mekteb-i Derviş | İslam

    İMAM-I AHMED BİN HANBEL KİMDİR, HAYATI, SÖZLERİ, ESERLERİ, VEFATI, HANBELİ MEZHEBİ

    Bu güzel insan Cennet ile müjdelenmiş olan Ehl-i sünnet vel-cemaatin dört büyük Hak mezhebinden biri olan Hanbeli mezhebinin reisidir. H.164-M.781 senesinde Bağdat’ta doğdu.H. 241-M.855’de Bağdat’ta vefat etti. Aslen Basralı’dır. Babasının ismi Muhammed bin Hanbel'dir. İmamın künyesi; Ebu Abdullah Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybani el-Mervezi şeklindedir. Dedesi, Emeviler devrinde Serahs valiliği yaparken, babası da Abbasi ordusunda görev aldı. Babası daha o çok küçük yaşta iken vefat etmiştir. Onun yetişmesi ile annesi ilgilenmiştir. 

    İlim Tahsili

    Önemli bir ilim merkezi olan Bağdat’ta küçük yaşta iken ilim tahsiline başlamış, Burada çok değerli hadis âlimleri, kıraat âlimleri, tasavvufta yetişmiş büyük zatlar ve diğer ilimlerde yetişmiş kıymetli âlimler bulunuyordu. Önce Kur'an-ı kerimi ezberledi. Bundan sonra lügat, hadis, fıkıh, Sahabi ve Tabiin rivayetlerini öğrendi.

    Emsali arasında ciddiyeti, takvası, sabrı, metanet ve tahammülü ile meşhur olmuştur. Bu hali, henüz 15-16 yaşlarında iken temas kurduğu âlimlerin dikkatini çekmiştir. Heysem bin Cemil onun hakkında, daha o sırada şöyle demiştir: "Bu çocuk yaşarsa, zamanındakilerin ilimde hücceti (rehberi) olacaktır."

    İlk önce İmam-ı A'zam hazretlerinin talebesi olan İmam-ı Ebu Yusuf’tan fıkıh ve hadis ilminde ders almıştır. Bundan sonra da üç sene Huşeym'in derslerine devam etmiş, ondan hadis-i şerif dinlemiştir. Bundan başka Bağdat’ta bulunan meşhur âlimlerden Hüşeym b. Beşir, Süfyan b. Uyeyne, Yahya b. Said el-Kattan, Abdurrahman b. Mehdi'den ders aldı. Ayrıca, İmam-ı Şafii'den de ders aldı. Birçok âlimden ders alırken; İmam Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai başta olmak üzere tanınmış hadis âlimleri de kendisinden ders aldılar.

    Hadis öğrenme konusunda her türlü fırsatı değerlendirirken bu amaçla birçok merkeze gitti. Küfe, Basra, Mekke, Medine, Dımaşk, Halep, Cezire gibi beldelere bazen bir kaç kez gitti. Çoğu zaman yol parası bulmakta güçlük çekti. Hadis öğrenmek maksadıyla Yemen'e gidebilmek için, kervancıların yanında deve bakıcılığı yaptı. Beş kez yaya olarak hacca gitti. Bu yolculuktaki en önemli maksatlarından birisi Hicaz'daki âlimlerden hadis öğrenmekti. Kırk yaşına gelinceye kadar eğitimine ara vermeden devam etti. Çok güçlü bir hafızaya sahip olması, çok sayıda hadisi rivayet ettiğinden dolayı, bazen etrafında hadis dinlemek maksadıyla bulunanların sayısı beş bine kadar ulaştı.

    İmam-ı Ahmed, ilim öğrenmek için pek çok İslam beldesini dolaştı ve bu uğurda pek çok meşakkate katlandı. Kitap çantalarını sırtında taşırdı. Bir seferinde onu tanıyan biri ezberlediği hadis-i şerifin ve yazdığı notlarının çokluğunu görerek: "Bir Kufe'ye, bir Basra'ya gidiyorsun! Ne zamana kadar böyle devam edeceksin?" deyince, Ahmed bin Hanbel hazretleri "Hokka ve kalem ile mezara kadar..." diyerek cevap vermiştir.

    İmam-ı Ahmed’in kuvvetli hafızasının yanında dikkati çeken bir vasfı da, işittiği bütün hadis-i şerifleri yazmaya çok önem vermesiydi. 

    İmam-ı Ahmed, din ilimlerini öğrenip, bilhassa tefsir, hadis ve fıkıh ilimlerinde yüksek seviyeye ulaşmıştır. Zamanında yaşayan, Zünnuni Mısri, Bişr-i Hafi, Seriyi Sekati, Maruf-ı Kerhi gibi birçok büyük evliya ile de görüşmüş, onlarla sohbet etmiştir. Yezit bin Harun, Cerir ibni Abdülhamid, Velid bin Müslim, Veki' bin Cerrah, imam-ı Ebu Yusuf, İbrahim bin Sad, Yahya bin Said Kettan, Süfyan bin Uyeyne, fıkıh ilminde hocası Muhammed bin İdris Şafii, Abdürrezzak bin Hemmam'dan ve daha nice âlimlerden ilim okudu. Sonra tekrar Bağdat’a döndü. Bundan sonra ilmini yayıp, insanlara çok faydalı oldu.

    Ahmed bin Hanbel hazretleri, daha önceki yıllarda fetvalar vermekle beraber, ders ve fetva verme işine, kırk yaşında başlamıştır. Bundan sonra hadis rivayetinde ve fetvada başvurulan önemli bir kaynak olmuştur. Çünkü o, ilmi ve üstün ahlakı ile çok sevilip, meşhur olmuştur. 

    İki çeşit ders halkası (meclisi) vardı. Biri, talebelerine verdiği muntazam dersler, diğeri, hem talebelerinin, hem de halktan isteyenlerin katıldığı dersler idi. Onun ilim meclisine pek çok kimse katılırdı. Bazı rivayetlere göre, dersini dinleyenlerin sayısı beş bini bulmuştur. İmam-ı Ahmed hazretlerinden ders alıp, ilim öğrenen talebenin çokluğu, ondan hadis-i şerif rivayet edenlerin ve fıkhi meseleler nakledenlerin pek çok sayıda olmasından da anlaşılmaktadır. Onun meclisine gelip, derslerini dinleyenlerin bir kısmı, sadece ondaki üstün hallere ve yüksek ahlaka hayran kaldığı için sohbetine katılmıştır. Böylece bir kısmı hem ilmini hem ahlakını alırken, bir kısmı da onun yaşayışına göre yaşamak, onu tanımak, ahlak ve edep hususunda yaptığı vaaz ve nasihatten istifade etmek için huzuruna geliyordu.

    İmam-ı Ahmed hazretlerinin meclisinde, derslerinde vakar, ciddiyet, tevazu ve gönül huzuru hâkim idi. Dinleyenlere ve katılanlara saadet vesilesi olan derslerini, ikindiden sonra Bağdat’ta büyük bir mescitte verirdi.

    Ders meclisine daima kitaplarıyla, yazıp kaydettikleri ile çıkardı. Çok kuvvetli bir hafızaya sahip olmasına rağmen, hadis-i şerif rivayet ederken, yanındaki yazdıklarına bakardı. Kitabından okur, talebelere yazdırırdı. Derslerinde hadis-i şerif rivayetinden başka, bir de fıkhi meseleler hakkında verdiği cevaplar yer almakta idi. Ondan ders alıp, ilimde yetişenlerin sayısı 900 civarındadır. 

    İlimdeki Üstünlüğü 

    İmam-ı Ahmed hazretleri, hadis ilminde zamanın en büyük âlimidir. Üçyüzbinden fazla hadis-i şerifi senetleriyle birlikte ezbere bilirdi. Kendisinden pek çok âlim, hadis-i şerif nakletmişlerdir. İlim ve amelde öncü, Ehl-i sünnet olan dört imamın dördüncüsü idi. 

İmam-ı Şafii hazretleri buyurdu ki: “Bağdat’tan ayrıldığım zaman, orada Ahmed bin Hanbel'den daha âlim, daha fakih, haramlardan ve şüphelilerden kaçan kimseyi bırakmadım."

    Ebu Davud Sicistani şöyle demiştir: "İki yüz meşhur âlimle karşılaştım. Ahmed bin Hanbel gibisini görmedim. O hiç bir hususta insanların daldığı dünya işlerine dalmazdı. Ancak ilimden bahis açılınca konuşurdu." 

    Ebu Zür'a da, "İlmin her dalında Ahmed bin Hanbel'in bir benzerini görmedim. Onun ilimde ulaştığı dereceye, başkası ulaşamamıştır" demiştir.

    Menha bin Yahya da şöyle demiştir: "Ahmed bin Hanbel, her hayrı kendisinde toplamıştı. Çok âlim gördüm, fakat ilimde, vera'da ve zühdde, onun gibi üstün birine rastlamadım."

    İmam-ı Ahmed hazretleri büyük bir müfessir, yüksek bir muhaddistir. Tefsiri yüz yirmi bin hadis-i şeriften meydana gelmiştir. Eserleri, müfessirler için birer feyz kaynağıdır. Bunun için kendisi "Üstad-ül müfessirin" unvanıyla anılır. Birçok muhaddis yetiştirmiştir. 

    Yaşadığı devir, yazılan hadis-i şeriflerin toplandığı bir devirdi. Bu devirde yetişen hadis âlimlerinin en meşhurudur. Bütün hadis-i şerifleri okudu, inceledi. Otuz bin hadis-i şerifi içine alan "Müsned" adlı eserini yazdı.

    Rebi' bin Süleyman, imam-ı Şafii'nin şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Ahmed bin Hanbel, sekiz şeyde imamdır; hadis ilminde, fıkıh ilminde, Kur'an ilminde, lügat ilminde, fakrda, zühdde, vera'da, tasavvufta ve sünnette."

    HANBELİ MEZHEBİ 

    Ahmed bin Hanbel hazretleri bu mezhebin imamıdır. O, içtihatlarıyla Müslümanların Allah’u Teâlâ’nın rızasına kavuşmaları için, amellerinde uyacakları bir yol göstermiştir. Onun gösterdiği bu yola "Hanbeli mezhebi" ve Ehl-i sünnet itikadında olan müslümanlardan, amellerini bu mezhebin hükümlerine uyarak yapanlara "Hanbeli" denir.

    İmam-ı Ahmed hazretlerinin talebelerinin ve kendisine sual soranların müşküllerini hallederken ortaya koyduğu ve takip ettiği usuller, Hanbeli mezhebinin temel kaideleri olmuştur. İmam-ı Ahmed hazretleri, dini müşküllerin hallinde sırasıyla şu kaynaklara, başvurmuştur:

    1- Kitap ve Sünnet: Bütün müçtehitler gibi Ahmed bin Hanbel hazretleri de bir işin nasıl yapılacağını Kur'an-ı Kerimde açık olarak bulamazsa, hadis-i şeriflere bakar, bunlarda bulunursa ona göre hüküm verirdi.

    2- İcma ve Sahabe Kavli: Hadis-i şeriflerde de açıkça bulamadığı bir iş için, icma var ise, öyle yapılmasını bildirirdi. İcma, Ashab-ı kiramın hepsinin aynı suretle yapması veya söylemesi demektir. İcmaya sözbirliği de denir. Ashab-ı kiramdan sonra gelen Tabiinin de icmasını delil, senet kabul etmiştir. Sahabe kavli (sözü, ictihadı) bulunan bir meselede, kendi ictihadına göre hüküm vermezdi. Sahabenin sözüne göre hüküm verirdi. Hatta sahabe sözü bulamadığı hususlarda, Tabiinin büyüklerinden olan müctehidlerin ictihadını, kendi re'yine tercih ederdi.

    3- Bir mesele hakkında, Sahabe veya Tabiine ait bir re'y (ictihad) bulamazsa, zayıf ve Mürsel hadislerle amel eder, ona göre hüküm verirdi. Zayıf hadisin de, sahih hadisin bir çeşidi olduğunu göz önünde tutardı.

    4- Kıyas: Hadis-i şeriflerin birbirini kuvvetlendirmesine bakarak kendine has bir usulle içtihatta bulunurdu.

    Hanbeli mezhebinde birçok âlimler yetişmiştir. Bu âlimlerin başında İmam-ı Ahmed hazretlerinin kendi oğulları Salih ve Abdullah gelmektedir. Ebu Bekir el-Esrem, Abdülmelik el-Meymuni, Ebu Bekir el-Merkezi, Harb bin İsmail, İbrahim bin İshak el-Harbi gibi âlimler, imam-ı Ahmedin bizzat kendisinden fıkıh ilmini öğrenmişlerdir. Bu mezhebin esasını yaymak hususunda üstün gayret gösteren âlimlerden biri de Ebu Bekir el-Hallal'dır. Seyyid Abdülkadir Geylani hazretleri de, Hanbeli mezhebinin esaslarını yayan âlimlerdendir. Oğlu Salih, çeşitli kimselere yazdığı (Mektuplar)'la babasının mezhebini yaymıştır. Seyyid Abdülkadir Geylani hazretlerinin, "Fütuhul-Gayb" ve "Gunyetüt-talibin" kitapları ile Abdurrahman el-Ceziri'nin "Kitab-ül-Fıkhı alel-Mezahibil-Erbaa"sında, bu mezhebin esasları en geniş şekilde açıklanmaktadır. "el-Mugni", "el Ikna", "Bülugul-Emani" adındaki eserler de Hanbeli fıkhı üzere yazılmıştır.

    AHMED BİN HANBEL'İN ÇİLESİ

    İslam âlimleri ve din büyüklerinin büyük ekseriyetinin uğradığı sıkıntı ve işkencelerden o da nasibini aldı. Bağdat’ta mutezile fırkasına mensup olanlar, Kur'an-ı Kerim mahlûktur diyerek, bu yanlış itikatlarına Abbasi halifesi Memunu da inandırdılar.  Mu'tezile Mezhebi mensuplarının tesirinde kalan Abbasi halifesi Me'mun zamanında çok büyük işkencelere uğradı. İslam'ın özüne aykırı fikirlere katılmadığı ve Mu'tezile müntesiplerinin fikirleri doğrultusunda görüş beyan etmediğinden hapse atıldı. 28 ay hapsettiler. Bütün bu baskı ve işkencelere rağmen, o, ''Kur'an-ı Kerim, Allah’u Teâlâ’nın kelamıdır. Mahlûk değildir" diyerek, Ehl-i sünnet itikadını bildirdi. 

    Halifenin kendisiyle görüşmek istemesi üzerine, Bağdat valisi İshak b. İbrahim tarafından zincire vurulmuş bir şekilde, Tarsus'a doğru yola çıkarıldı. Ancak, Tarsus'a varmadan halifenin öldüğü haberi geldi. Bunun üzerine geri getirilerek Bağdat'ta tekrar hapsedildi.

    Yeni halife Mu'tasım da aynı politikayı devam ettirdi. Halife, başkadısı Ahmed b. Ebu Duad ve güvendikleri kişiler, fikirleriyle Ahmed b. Hanbel'i susturamadıklarını görünce işkence yapılması emrini verdi. Çünkü kesinlikle fikirlerinden, doğru bildiklerinden taviz vermedi. "İmam-ı Ahmed ibni Hanbel gibi bir mücahid-i ekber, Kur'ân'ın birtek meselesi için hapiste pek çok azap verilmiş ve şekvâ etmeyerek, kemâl-i sabırla sebat edip o meselelerde sükût etmemiş, şiddetli kamçı darbelerine rağmen fikirlerinden vazgeçmemiştir. Uygun ifadeler kullanmak kaydıyla serbest bırakılma teklifini de reddetti. Bunun üzerine işkencelerin dozu arttırıldı ve bizzat halife nezaretinde yapıldı. Bir ara halife onu serbest bırakmak istediyse de, başkadı, fikirlerinden dolayı dinden çıktığını ve Hanbel'in serbest bırakılmasının uygun olmayacağını iddia ederek mani oldu.

    İki buçuk yıla yakın devam eden büyük işkencelerden sonra serbest bırakıldıysa da gözaltında bulundurulmaya devam ettirildi. Yanlış fikirlerin okulda ders olarak okutulmaya başlanmasıyla galeyana gelip ayaklanmak isteyen halkı, isyandan vazgeçirerek sabretmelerini tavsiye etti. Buna rağmen, halk ile görüşmesi ve halifenin bulunduğu yerde ikamet etmesi yasaklandı. Hatta Cuma namazlarına gitmesine bile izin verilmedi.

    Halife Mütevekkil, halife olunca, mutezile fırkası mensuplarını saraydan uzaklaştırdı. Fıkıh ve hadis âlimlerine hürmet ve yakınlık gösterdi. Böylece İmam-ı Ahmed hazretleri, yapılan baskı ve işkenceden kurtuldu. Yaptığı hizmetlerle, zamanındaki ve sonraki asırlardaki insanlara rehber oldu.

    Halife Mütevekkil,  kendisi hakkında ileri sürülen bazı iddiaların asılsız çıkması üzerine Hanbel'in gönlünü almak maksadıyla bazı hediyeler verdi. Halifeye kızgın olduğundan değil de haram karışmış olduğu gerekçesiyle hediyeleri kabul etmek istemedi. Fakat başına daha büyük belaların açılmasından korkan yakınlarının isteği üzerine kabul etti. Ancak, aldığı hediyelerin tamamını ihtiyaç sahiplerine dağıttı. Bundan sonra halifenin hiçbir hediyesini kabul etmeyeceğini kesin bir dille ifade ettiği halde kendisinden habersiz ailesine maaş bağlandı. Halifenin verdiklerini alan oğullarına gücendi. Bundan sonra kendi evlatlarının hiçbir lokmasını yemedi. Kadılık görevinin kabul eden oğlu Salih'e de kırıldı.

    AHMED BİN HANBEL'İN VEFATI

    M.31 Temmuz 855 Cuma günü Bağdat'ta vefat ederek Hakk'ın rahmetine kavuştu. Cenazesinde yaklaşık altmış bini kadın olmak üzere sekiz yüz bine yakın insan toplandı. Ömrü boyunca hiç kimsenin yardımını kabul etmedi. Reddettiği büyük ikramların başkaları tarafından kabul edildiğini söyleyen oğlu Salih'e; "Sakın, kendilerini denemek için onlardan bir kesimi faydalandırdığımız dünya hayatının çekiciliğine gözlerini dikme! Rabbinin nimeti hem daha hayırlı, hem de daha süreklidir." (Tâhâ Suresi, 131) ayetini okuyarak, Allah'ın vereceği rızkın daha hayırlı olduğunu söyledi.

    Ahmed bin Hanbel vefat ederken eliyle işaret edip, hayır olmaz dedi. Oğlu, babacığım bu ne haldir? Dedi. "Şeytan, benim elimde can ver diyor, ben de "Hayır olmaz! Hayır, olmaz!" diyorum" dedi. “Bir nefes kalıncaya kadar tehlike vardır. Şeytanın aldatmasından emin olmak yoktur” buyurdu. 

    Vefat haberi, bütün Bağdat halkını ağlattı. Cenaze namazını kılmak üzere çevreden gelenlerle birlikte, binlerce insan toplanmıştı. Bağdatlılar evlerinin kapısını açıp, cenaze namazı için abdest almak isteyen gelsin, diye bağırdılar. Cenaze namazı kılınınca, kuşlar tabutu üzerinde uçuşup, kendilerini tabuta vurdular. O gün Yahudi ve Hristiyanlardan pek çok kimse, bu hadiseyi görerek Müslüman oldu. Ağlayıp, bağırarak, kelime-i şehadet getirdiler.

    Muhammed bin Huzeyme şöyle anlatır: Ahmed bin Hanbel'in vefat haberini İskenderiye’de iken duydum. Çok üzülmüştüm. İmamı rüyamda salına salına yürüdüğünü görüp kendisine: Ey İmam; bu ne biçim yürüyüş böyle? .” Nereye gidiyorsun? Dedim. Cennete gidiyorum, Dünyada Allah’u Teâlâ’nın dinine hizmet edenlerin, Cennetteki yürüyüşleri böyledir buyurdu. Ben; Allah’u Teâlâ sana nasıl muamele etti? Diyesordum, İmam hazretleri: Allah’u Teâlâ beni mağfiret etti. Başıma bir taç, ayağıma altından iki ayakkabı giydirdi ve (Ey Ahmed! Kur'an-ı kerime mahlûk demediğin için, bu iltifatlara kavuştun. Ey İmam, Süfyan-ı Sevri'den sana ulaşan dualar var, onlarla dünyada dua ettiğin gibi, şimdi de dua et) buyurdu. Bu emir üzerine: "Ey âlemlerin Rabbi olan Allah’ım, bizleri af ve mağfiret eyle. Bizlere sual sorma" diye dua ettim. Bu duadan sonra, (Ey Ahmed, işte Cennet, gir oraya) buyurdu ve ben de Cennete girdim." 

    AHMED BİN HANBEL'İN MENKIBELERİ VE METHİ

    İmam-ı Şafii, Hanbel Hazretlerine ders veren hocalarındandır. İbn Hanbel, çok sevdiği ve her sabah seher vakti kendilerine dua ettiği altı kişiden biridir. İmam-ı Şafii onun hakkında; Bağdat'ta ondan daha faziletli, müttaki, alim ve fıkıh alim bir kimse görmedim, ifadelerini kullanmıştır. "Bir milyon hadisi hıfzına alan" imam olarak tarif eder. 

    İmam-ı Hanbel, yazdığı her hadisle amel etmeye özel gayret gösterdi. Çalışmasının büyük ekseriyetini hadis ilmine vakfetti. Ona göre fıkıhçı sayılabilmek için iyi bir hadis alimi olmalı, en az dört yüz bin hadisi ezbere bilmeli, sıhhatinden emin olmadığı rivayetlerle amel etmemelidir. Hadis rivayet edenlerin dürüstlüğüne özel önem vererek, emin olmadığı nakilcilerden hadis rivayet etmemeye çalıştı. Topladığı hadisleri vefatından sonra, oğlu Abdullah ve talebesi Ebu Bekir el-Katii tarafından kitap haline getirildi.

    İmam-ı Hanbel, velilerin keramet göstermesinin mümkün olduğunu ancak, harikulade olay gösteren her kişinin veli olduğuna hükmedilemeyeceğini söyler. Ona göre kimin veli olduğunu bilmek mümkün değildir. Çok sayıda Ashab-ı Kiramdan kerametin meydana gelmeyişini, imanlarını kuvvetlendirmek için vasıtaya (keramete) muhtaç olmadıklarının delili olduğuna hükmeder.

    Yahya bin Main şöyle demiştir: "Ahmed bin Hanbel gibi bir zat daha görmedim. Elli sene onunla sohbet ettim. Kendinde bulunan üstünlüklerden hiç biriyle asla kendini methetmedi."

    Oğlu Abdullah: "Babam her gece Kur' an-ı kerimin yedide birini okur, her yedi günde bir hatim ederdi. Yatsı namazını kıldıktan sonra biraz istirahat eder, sonra kalkıp sabaha kadar ibadet ve taatla meşgul olurdu. Giydiği elbiseyi en ucuz kumaştan yaptırırdı. Çok kere az şey yer, "Ölecek olan kimse için, bunlar çok bile" derdi demiştir.

    Gece namazını hiç bırakmazdı. Halka daima kolaylık yollarını gösterir, ağır vazifeleri yüklemezdi. Acıktığı zaman bir şey bulamazsa, kimseyi rahatsız etmez, bir şey istemezdi. Çoğu zaman ekmeğine sirke katık olurdu. Yolda yürürken, hızlı adımlarla yürürdü. Onu daha çok, mescitte, cenaze namazında ve hasta ziyaretinde görürlerdi. Beş haccın üçüne yürüyerek gitti.

    Seleme bin Şebib'den şöyle nakledilmiştir: "Bir gün Ahmed bin Hanbel'in huzurunda oturuyor idik, içeriye bir zat girip, "Ahmed bin Hanbel kimdir?" dedi. Biz susup bekledik. "Ahmed bin Hanbel benim, ne istiyorsun?" dedi. Gelen zat dedi ki, "Dörtyüz fersah uzaktan geliyorum. Cuma gecesi uyumuştum. Rüyamda biri gelip, bana Ahmed bin Hanbel'i biliyor musun dedi. Hayır tanımıyorum dedim. Bağdat’a git, onu sor ve bulunca, Hızır aleyhisselam sana selam söyledi de. Semavattaki melekler ondan razıdır. Çünkü o, nefsine asla uymadı, Allahü teâlâya itaat hususunda çok sabırlı davrandı" dedi. Ahmed bin Hanbel "Maşaallah, la havle vela kuvvete illa billah" dedi. Sonra o zata, "Başka bir söyleyeceğin ve ihtiyacın var mı?" dedi. "Hayır sadece bunun için geldim" dedi ve o gün Bağdat’tan ayrıldı.

    Nadr bin Ali şöyle demiştir: "Ahmed bin Hanbel'in işi, hep ahiret ile ilgili idi. Dünya menfaatleri ona yöneldi, fakat o kabul etmeyip, geri çevirdi."

    İmam-ı Ahmed hazretlerinin, yevmiye ile çalışan bir işçisi vardı. Akşam talebesine, bu işçiye ücretinden fazla ver, dedi. Talebe, ücretinden fazla para verdi, işçi almadı ve gitti. Hazret-i İmam, arkasından yetiş, şimdi alır, dedi. Dediği gibi, işçi parayı aldı. Hazret-i imama sebebi sual edildiğinde buyurdu ki: "O zaman böyle bir şey aklından geçiyordu... Şimdi ise bu düşünce onda yok oldu. Alması tevekkülünü bozmayacağı için aldı." 

    Taberani hazretleri şöyle nakleder: Zamanın meşhur bir falcısı vardı. Fal baktırmak isteyenler her taraftan gelir kendisini bulurlardı. Bu şahıs falcılığı meslek haline getirmişti. Daha sonra hastalandı. Yirmi sene iyileşemedi. Biri ziyaretine gelmişti. Halini görünce "Senin iyileşmenin tek yolu var, o da zamanımızın en büyük âlimlerinden ve evliyasından biri olan Ahmed bin Hanbel hazretlerinin dua etmesidir" dedi. Bu falcı da annesini gönderip, dua etmesini istedi. Annesi evine varınca dedi ki: "Oğlum yirmi senedir hasta yatmaktadır. Bunun iyileşmesi için sizden dua istemeye geldim." "Herkes iyileşmek için oğluna gelirdi. Senin oğlun da, herşeyi bildiğini zannederdi. Kendi hastalığını tedavi etmeyip de, seni bana mı gönderdi?" dedi. Kadının çok ısrarı karşısında dayanamayıp, falcılığı bırakması şartıyla dua edeceğini söyledi. Hazret-i imamın bu sözü üzerine falcılığı bıraktı. Tevbe istigfar etti ve sıhhate kavuştu.

    AHMED BİN HANBEL'İN ESERLERİ

    1- El-Müsned; En meşhur hadis kitabıdır. 700 bin hadis arasından seçilmek suretiyle oluşturulan ve 30 bin hadisi ihtiva eder, hadis külliyatları arasında en hacimli iki külliyattan birisidir.

    2- Kitabü's-Sünne; Kader, deccal, melekler, rü'yetullah, kürsi ve ahirete ait fikirlerini ihtiva eder.

    3- Kitabü'z-Zühd; İki bölümden oluşmuştur. Birinci bölümde başta Peygamber Efendimiz (asm) olmak üzere büyük peygamberlerin takvalarından söz eder. İkinci bölümde ise on dokuz büyük sahabe ve on altı tabiin hakkında bilgi verilmektedir.

    4- Kitabü'l-İlel ve Ma'rifetü'r-Rical; Hadis rivayet edenler hakkındaki görüş ve düşüncelerini ihtiva eder.

    5- El-Mesa'il; Fıkıh, akaid, ve ahlak ile ilgili olarak talebeleri ve başkları tarafından kendisine sorulan sorulara verdiği cevapları ihtiva eder .

    6) Kitab-üs-Salat 

    7) Kitab-ül-Vera vel-İman 

    8) Fedail-üs-Sahabe

    9) Et-Tefsir

    10) En-Nasih vel-Mensuh 

    11) Et-Tarih

    12) Vücubat-ül-Kur’an 

    13) Kitab-ür-Reddi ale’l-Cehmiyye vez-Zenadıka

    14) El-Cerhu vet-Ta’dil.(M. Yaşar Kandemir; "Ahmed b. Hanbel", TDVİA, II. C. s. 77-79).

    AHMED BİN HANBEL'DEN HİKMETLİ SÖZLER

    -Allah Resulü’nün ashabının hepsinin iyiliklerini saymak ve kötülüklerinden söz etmemek, aralarında çıkan anlaşmazlıkları körüklememek de sünnettendir Allah Resulü’nün ashabından herhangi birine dil uzatan kimse bidatçi olup pis ve kaba bir Rafızi’dir. Allah onun ne nafilesini ne de farzını kabul etmeyecektir.” (es-Sunne sf: 77/7)

    -Yemeği din kardeşleriyle sürur içinde, fakirlerle ikram ve cömertlikle, diğer insanlarla da mürüvvet içinde yemek lazımdır.

    -Kulun kalbini ıslah etmesi için iyilerle beraber olması kadar faydalı bir şey yoktur. Yine kulun fasıklarla beraber olup onların işlerine dikkat ve nazar etmesi kadar zararlı bir şey yoktur.

    -İlim insanlara ekmek ve su kadar lazımdır. İlim, rivayet ve kuru malumat çokluğu değildir. İlim, faydalı olan ve kendisiyle amel edilen şeydir.

    -Sizde olmayan meziyetlerle sizi metheden kimsenin, sizde olmayan kötülüklerle de bir gün kötüleyeceğini unutmayınız.

    -Günahlar imanı zayıflatır.

    -Kibir taşıyan kafada akla rastlayamazsınız.

    -Her şey için kerem vardır. Kalbin keremi Allah-u Teâlâ’dan razı olmak, kadere rıza göstermektir.

    -İstediklerini vermediğiniz zaman kızan, kırılan veya küsen arkadaş, gerçek arkadaş değildir.

    -İnsanların ahmak sınıfı, kendilerinin methedilmesinden hoşlananlarıdır.

    -İnsana az bir mal yetişir. Çok mal ise kâfi gelmez.

    Ahmed bin Hanbel hazretlerine bir gün “Tevekkül nedir?” diye sordular, “İnsanlardan istemeyi ve onlara yalvarmağı terk etmektir”. Tevekkül, her şeyi Allah’tan bilmek ve rızkı O’nun verdiğine inanmaktır.”

    -Tevekkül, bütün işlerinde Allah-u Teâlâ’ya teslim olmak, başa gelen her şeyi O’ndan bilip katlanabilmektir.Buyurdu.

 Ahmed İbni Hanbel’e birgün yine sordular: “Her gün sabahtan akşama kadar câmide ibadet edip, Allah’u Teâlâ benim rızkımı nereden olsa gönderir, diyen kimse, nasıl bir adamdır?” Cevabında: “Bu kimse câhildir. İslâmiyetten haberi yoktur. Çünkü Resûlullah ( aleyhisselâm ) buyurdu ki; “Allah’u Teâlâ benim rızkımı, süngümün ucuna koymuştur.” Ya’nî rızkım cihad ile gelmektedir.”

    İhlâs nedir? Sorusuna, “Amellerin âfetlerinden kurtulmaktır.” Tevekkül nedir? Sorusuna, “Rızkın Allahü teâlâdan olduğuna inanmaktır” cevâbını vermiştir.

    Zühd nedir? Sorusuna “Zühd üç türlüdür; câhilin zühdü, haramları terk etmektir. Âlimlerin zühdü, helâl olanların fazlasından sakınmaktır. Âriflerin zühdü, Allahü teâlâyı unutturan şeyleri terk etmektir.”Buyurdu.

    Ahmed bin Hanbel’in oğlu Abdullah, “Babam fütüvvet nedir? Sorusuna; korktuğun şey (Cehennem) için, arzu ettiğin şeyi (hevâ ve hevesi) terk etmektir, diye cevap verdi” demiştir.

    -Bir kimse sadık bir arkadaşını kaybederse kendisi için zillettir.”

    -Hüsn-i zannı olanın hayatı hoş geçer.”

    -Yalan söylemek emniyeti giderir.”

    -Meziyet, fazilet, ilim ve irfan tamamlığı iledir.”

    -Ayıplardan uzak arkadaş arayanlar arkadaşsız kalır.”

    AHMED BİN HANBEL'İN RİVAYET ETTİĞİ BAZI HADİSLER

    “İki kişi birbiriyle sevişir de sonra araları açılırsa, bu ancak birisinin işlediği bir günah sebebiyle olur.”

    “Bile bile bir dirhem gümüş kıymetinde faiz yemek, otuz zinadan daha çok günahtır.”

    “Kişinin günahları çoğaldığı zaman, günahlarına keffâret için, Allah’u Teâlâ onu geçim sıkıntısına düşürür.”

    “Bize en sevimli ve ahirette en yakın olanınız, ahlâkı güzel olanınızdır. En sevimsiz ve en uzak olanınız da, çok konuşup, hezeyan eden, ağzını yayarak konuşan, konuşmasında kendisini öven ve lüzumsuz sözler söyleyen kibirlilerdir.”

    “Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunanı, Allah’u Teâlâ yüzü üstü Cehenneme atar.”

    “Dünyâyı seven, âhıretine zarar eder, âhıretini seven, dünyâsını zararlandırır. Bu böyle olunca, siz bâkiyi fâni üzerine (âhıreti) tercih ediniz.”

    “Faziletlerin en üstünü, sana gelmeyene gitmen, vermeyene vermen ve kötülük edene iyilik etmendir.”

    “Îmânın en sağlam kulpu, Allah için sevmek ve Allah için buğz etmektir.”

    “Kim bir musîbetle karşılaşır ve Allahın emir ettiği gibi “İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn” dedikden sonra, Allahım, bu musîbetle beni mükâfatlandır ve bunun ardında bulunan hayırlısını bana ver, dese, Allah’u Teâlâ onun istediği gibi yapar.”

    Ahmed bin Hanbel, Abdullah İbni Ömer’den nakleder: Sa’d ( radıyallahü anh ) abdest alırken, Resûlullah ( aleyhisselâm ) gördü. “Yâ Sa’d! Suyu niçin isrâf ediyorsun?” buyurdu. Abdest alırken de isrâf olur mu dedik te: “Büyük nehirde de olsa, abdestte fazla su kullanmak isrâf olur” buyurdu.

    “Rükû’ ile secde arasında belini ve sırtını doğrultmayan kimseye, kıyâmet gününde Allah’u Teâlâ bakmaz.”

    “İnsanların en fenâ hırsızı, namazından çalandır.” (Namazın rükû’ ve secdesini tam yapmıyandır)

    “Kıyâmet günü Arş-ı a’zamın etrâfında, bir takım insanlar için kürsüler kurulacaktır. Bunların yüzleri, ayın on dördü gibi parlayacaktır. İnsanlar feryâd ederken, onlar feryâd etmez, insanlar korkarken, onlar korkmazlar. Onlar korku ve kederleri olmayan, Allahın gerçek dostlarıdır” buyurdu. Bunların kim olduğu sorulunca:     “Onlar, Allah için sevişen kimselerdir” buyurdu.

    “Bütün çocuklar, Müslümanlığa uygun ve elverişli olarak dünyaya gelir. Bunları sonra anaları, babaları, Hıristiyan, Yahudi ve dinsiz yapar.”

    “Bir kimse mâni yok iken üç Cuma namazı kılmazsa, Allah’u Teâlâ kalbini mühürler, yani iyilik yapamaz olur.”

    “Cum’a günü bir an vardır ki, mü’minin o anda yaptığı duâ reddolmaz.”

    ( Hilyet-ül-evliyâ cild-9, sh. 161. Tehzîb-üt-tehzîb cild-1, sh. 72. Târîh-i Bağdâd cild-4, sh. 412. Tabakât-ı Hanâbile cild-1, sh. 4. Tezkiret-ül-huffâz cild-2, sh. 431. Şezerât-üz-zeheb cild-2, sh. 96. Mu’cem-ül-müellifîn cild-2 sh. 96. Câmi’u kerâmât-il-evliyâ cild-1, sh. 290. Kâmûs-ul-a’lâm cild-1 sh. 788. Vefeyât-ül-a’yân cild-1, sh. 36. Rehber Ansiklopedisi cild-1, sh. 121, cild-7, sh. 84. El-bidâye ve’n-nihâye cild-10, sh. 325. Tezkiret-ül-evliyâ cild-1, sh. 195. Miftâh-üs-se’âde cild-2, sh. 232.Hidâyet-ül-müvaffıkîn sh. 63. Tabakât-ül-müfessirîn cild-1, sh. 70. Mir’ât-ül-cinân cild-2 sh. 132. Zehebî, Mukaddimet-ül-Müsned sh. 82.En-Nücûm-üz-zâhire cild-2, sh. 304. Menâkıb-ı Ahmed bin Hanbel (İbn-i Cevzî)



Etiketler: Ahmed Bin Hanbel Kimdir? Hayatı, Vefatı, Sözleri, Hanbeli Mezhebi, Eserleri, mezhep imamları, mezhepler, mezhep, ahmed bin hanbel kimdir | Mekteb-i Derviş

Not: HTML'e dönüştürülmez!
    Kötü           İyi
Benzer Konular