Mekteb-i Derviş | İslam

    PEYGAMBERİMİZ'İN (S.A.V.) HASTALANMASI

    "Ya Muhammed, şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler". (Zümer Sûresi, 30)
    Vedâ Haccından döndükten sonra, Hz. Peygamber (s.a.v.) Uhud şehidlerini ziyâret edip cenâze namazlarını kıldı. Bunlar, cenâze namazları kılınmadan defnedilmişlerdi. Hastalanmasından bir gün önce de, Medine'nin "Cennetü'l-Bâkî" denilen kabristanını ziyâret etmiş, burada defnedilmiş olan müslümanlar için duâ etmişti.
    Sevgili Peygamberimiz (s.a.v), böylece ümmetinden hayatta olanlarla vedâlaştığı gibi, sanki ölenleriyle de vedâlaşmıştı. Hastalığı esnâsında, kızı Hz. Fâtıma' (r.anha)ya gizli bir şey söylemiş, Hz. Fâtıma (r.anha) ağlamıştı. Daha sonra kulağına tekrar birşey daha söyleyince gülmüştü. Hz. Fâtıma (r.anha) bunun sebebini, Rasûlüllah (s.a.v.)in vefâtından sonra şöyle açıkladı. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.): -Kızım, her yıl Ramazan ayında Cibrîl (a.s), Kur'an-ı Kerîm'i (o zamana kadar inmiş olan kısmını) benimle bir kere mukabele ederdi. Bu yıl iki defa mukabele etti. Sanıyorum, ecelim yaklaştı, buyurdu. Bunu duyunca ağladım. Sonra, ev halkı içinden kendisine ilk olarak benim ulaşacağımı söyledi. O zaman da güldüm. Gerçekten Hz. Fâtıma (r.anha), Rasûlüllah (s.a.v.)dan 6 ay sonra vefât etti. Ehl-i Beyti'nden     Rasûlüllah (s.a.v.)'e ilk kavuşan O oldu.
    Rasûlüllah (s.a.v.) Bâkî kabristanından döndüğü gece (19 Safer Çarşamba günü) hastalandı. Hastalığı 13 gün sürdü. Hastalığının ilk beş gününü hanımlarının nöbetinde geçirdi. Gün geçtikce ağırlaşıyor, gücü azalıyordu. Bu yüzden, her gün ayrı bir yere gitmeyip Hz. Aişe' (r.anha)nın odasında kalmayı arzu ediyor, fakat eşlerinden hiç birinin gönlünü kırmamak için bu isteğini açıkça söylemiyor, bugün kimin nöbetindeyim, yarın nerede olacağım? Diye soruyordu. Eşleri istediği yerde kalmasına izin verdiler.
    Amcası Abbâs (r.a) ile Hz. Ali (r.a)'nin kolları arasında Hz. Âişe (r.anha)'nın odasına geldi. Güçsüzlükten ayakları yerde sürükleniyordu. Hastalığının son sekiz günü burada geçti. Rasûlüllah (s.a.v.)burada, 1 Rabiülevvel Pazartesi günü öğleden sonra vefât etti.
Hastalığı süresince amcası Abbâs (r.a) ile Hz. Ali (r.a) ve bütün hanımları yanından ayrılmadılar. Gerektikçe hizmetinde bulundular. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)'in hastalığı humma idi. Zaman zaman bayıldığı oluyordu. Ateşin ve ızdırâbın şiddetinden yüzündeki örtüyü atıyor, vücûdunun hararetini soğuk su ile hafifletiyordu.
    Vefâtından beş gün önce, Perşembe sabahı Rasûlüllah (s.a.v.)'in hastalığı ağırlaştı. -Bana yazı yazacak birşey getirin; sapıklığa düşmemeniz için size vasiyyetimi yazdırayım, buyurdu. Yanında bulunanlardan bir kısmı, "şu anda Rasûlüllah (s.a.v.) ağır hasta; yanımızda Allah'ın kitabı var, O bize yeter. Sonra yazılsın"; bazıları ise "hayır, şimdi yazılsın." diye tartışmaya başladılar. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (s.a.v.): -Hiçbir peygamberin yanında tartışılması yakışık almaz. Benim bulunduğum şu (murakabe) hâli, sizin beni meşgul etmek istediğiniz şeyden hayırlıdır. Beni kendi halime bırakın, buyurdu.
    Son Hutbesi: Aynı gün Rasûlüllah (s.a.v.), yedi kırba soğuk su getirilip vucûduna dökülmesini emretti. Belki böylece hafifler, halka vasiyyet edebilirim, buyurdu. Bir leğenin içinde, eliyle "artık yetişir" diye işâret edinceye kadar vücûduna soğuk su döktüler. Rasûlüllah (s.a.v.), Hz. Ali (r.a) ve Abbâs (r.a)'ın oğlu Fazl (r.a)'ın kolları arasında Mescid'e çıktı. Minbere oturdu. Başında boz renkli bir sargı vardı.
Allah'a hamd ve senâ ettikten sonra: -Ey Nâs! Her kimin arkasına bir kamçı vurmuşsam, işte sırtım, gelsin vursun. Kimin bende alacağı varsa, işte malım, gelsin alsın. Benim yanımda en sevgiliniz, üzerimde hakkı varsa, onu burada (dünyada) isteyen veya helâl edendir. Böylece Rabbime yüz akıyla kavuşurum, buyurdu.
    Sonra öğle namazını kıldırdı. Namazdan sonra tekrar minberde göründü. Aynı sözleri tekrarladı. Cemaatten biri, üç dirhem alacaklı olduğunu söyledi. Bu zât, Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) adına bir fakire sadaka vermişti. Rasûlüllah (s.a.v.) borcunu hemen ödedi.
Sonra şöyle buyurdu: -Ey Nâs! Kimin üzerinde başkasına âit bir hak varsa, ayıplanmaktan çekinmesin, sâhibine ödesin. Burada ayıplanmak, âhirette mahcûb olmaktan hayırlıdır. Allah bir kulunu, dünya hayâtı ile kendi nezdindeki âhiret saâdetini seçmekte serbest bıraktı. O kul, âhiret saâdetini seçti, buyurunca Hz. Ebû Bekir (r.a) ağlamaya başladı. Rasûlüllah (s.a.v.): -Ey Ebû Bekir, ağlama! Samimî arkadaşlığı ve mâlî fedakârlığı ile bana en çok yardım eden Ebû Bekir (r.a)'dir. Eğer ümmetimden birini dost edinseydim, şüphesiz bu Ebû Bekir olurdu. Fakat İslâm kardeşliği, şahsî dostluktan üstündür. Ebû Bekir'inkinden başka, diğer evlerin Mescid'e açılan kapılarını kapatınız, buyurdu.
Sözlerine devâmla: -Ashâbım! Peygamberinizin irtihâlini düşünüp telaş ettiğinizi işittim. Hangi peygamber, ümmeti arasında ebedi kalmıştır? Biliniz ki ben de, Rabbıma kavuşacağım ve buna hepinizden daha çok lâyığım. Yine biliniz ki, siz de bana kavuşacaksınız. Buluşacağımız yer, Kevser havuzunun kenarıdır. Benimle orada buluşmak isteyenler, ellerini, dillerini günahtan çeksinler.
-Ey Nâs! Zeyd'in oğlu Usâme'nin komutanlığı konusunda bazı şeyler söylendiğini duydum. Daha önce, babası Zeyd (r.a) için de böyle şeyler söylenmişti. Allah'a yemin ederim ki, Zeyd (r.a) komutanlığa lâyıktı, kendisini çok severdim. Babası gibi Üsâme (r.a) de komutanlığa lâyıktır, O'nu da çok severim, itaat ediniz, buyurdu. Sonra odasına döndü.
    Hz. Ebû Bekir (r.a)'i İmâmlığa Vekil Etmesi:
Hastalığın ilk günlerinde, ateşine ve ızdırabına rağmen, namaz vakitlerinde Mescid'e çıkıp namazı kıldırıyordu. Daha sonra hastalığı ağırlaşınca Mescide çıkamaz oldu. İmamlık yapmak için, yerine Ebû Bekir' (r.a)i vekîl yaptı. Vefâtından önceki Perşembe günü, yatsı vakti olmuş, ezan okunmuştu. Rasûlüllah (s.a.v.), namazın kılınıp kılınmadığını sordu. "Sizi bekliyorlar" dediler. Hafiflemek için hemen yıkandı. Fakat ayağa kalkamadı, bayıldı. Ayılınca yine sordu. Tekrâr yıkandı, fakat yine bayıldı. Böylece üç kere yıkanıp hazırlandı. Fakat her seferinde bayıldı. Cemaat ise Mescidde bekliyordu, kendine gelince: -Ebû Bekir (r.a)'e söyleyin, namazı kıldırsın, buyurdu.
    Hz. Âişe (r.anha), Rasûlüllah (s.a.v.)'ın yerine kim geçerse geçsin, halk tarafından sevilmez, uğursuz sayılır, diye düşünüyordu. Bu sebeple: -Ey Allah'ın Rasûlü, Ebû Bekir (r.a) yufka yüreklidir, makamınızda namaz kıldıramaz. Ağlamasından dolayı sesini kimse işitemez, başkasını vekil etseniz... Dedi. Fakat Peygamber (s.a.v.) ilk emrini tekrârladı. -Ebû Bekir (r.a)'e söyleyin, namazı o kıldırsın, buyurdu. Böylece Perşembe günü yatsı namazından Rasûlüllah (s.a.v.) vefât edinceye kadar ki 17 vakit namazı Hz. Ebû Bekir (r.a) kıldırdı. Perşembe günü akşam namazı, ashâbın Rasûlüllah (s.a.v.)'ın arkasından kıldığı son namaz oldu.

    SON TAVSİYELERİ
    Rasûlüllah (s.a.v.)bazen ateşi düşüyor, hastalığı hafifliyordu. Hz. Ebû Bekir' (r.a)i vekil yaptıktan sonra, bir namaz vakti kendinde iyilik hissetti. Hz. Ali (r.a) ile Abbâs (r.a)'ın oğlu Fazl (r.a)'ın kollarında, ayaklarını sürüyerek Mescid'e çıktı. Rasûlüllah (s.a.v.)'ın çıkabileceği bilinmediğinden namaza durulmuştu. Hz. Ebû Bekir (r.a), imâmlıktan çekilmek istedi. Rasûlüllah (s.a.v.)yerinde durmasını işâret etti. Ebû Bekir (r.a)'in yanına oturup namazını kıldı.
    Namazdan sonra, minberin alt basamağına oturdu. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra: “Ey Muhâcirler! Size ensâr hakkında, hayırlı olmanızı vasiyyet ediyorum. Onlar benim has cemâatim ve en samîmî dostlarımdır. Vaktiyle onlar sizi evlerinde misâfir ettiler. Her konuda sizi kendilerine tercih ettiler... Halk Medine'de günden güne çoğalıyor, ensar ise gittikçe azalıyor, yemekteki tuz kadar kalıyor. Sizden biri işbaşına geçer de, başkalarına fayda ve zarar verebilecek yetkilere sâhip olursa, ensâr'ın iyiliklerini alsın, kusurlarını bağışlasın.
Ashâbım! İlk muhâcirlere de saygılı olmanızı vasiyyet ediyorum. Bütün muhâcirler de birbirlerine hayırlı ve saygılı olsunlar. Her iş, Allah'ın irâdesi ve ancak O'nun izniyle meydana gelir. Onun irâdesi olmadan hiç bir şey olmaz. Allah'ın irâdesine karşı koymak isteyenler, sonunda mağlûb olurlar. Allah'ı aldatacaklarını sananlar, kendileri aldanırlar.” buyurdu. Sonra odasına döndü. Rasûlüllah (s.a.v.)'ın minberden son hutbesi bu oldu.

    PEYGAMBERİMİZ'İN (S.A.V.) VEFATI
    Ölüm gecesi ateşi düşmüş, sabaha karşı rahatlamıştı. Pazartesi sabahı, odanın Mescid'e açılan kapı perdesini açtı. Ashab-ı Kirâm, saf saf, Hz. Ebû Bekir (r.a)'in arkasında sabah namazını kılıyorlardı. Onların bu hâline sevindi, tebessüm ederek seyretti. Hz. Ebû Bekir (r.a), Rasûlüllah (s.a.v.)'ın namaza çıktığını sanarak, ilk safa çekilmek istedi. Ashâb, Hz. Peygamber (s.a.v.)'i ayağa kalkmış görünce sevinçlerinden namazlarını bozayazdılar. Rasûl-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz mübârek eliyle, namazı tamamlamalarını işâret buyurdu. Sonra perdeyi kapatıp odasına çekildi. Ashâb-ı Kirâmın, Rasûlüllah (s.a.v.) 'in mübârek yüzünü son görüşleri bu oldu. Benzi kansız, yüzü bembeyazdı. Öğleye doğru tekrar ağırlaştı. Sık sık bayılmalar başladı. Sevgili kızı Hz. Fâtıma (r.anha), başucunda: -Vay babamın ızdırâbına, diyerek çâresizlik içinde ağlıyordu. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz: -Üzülme kızım, bu günden sonra baban, hiç ızdırâp çekmeyecek, diye O'nu teselli etti. Izdırâbı çoktu, fakat hâlinden şikâyet etmiyordu. Ara sıra ellerini yanındaki su kabına batırıp yüzünü ıslatıyordu. -Lâilâhe illâllâh. Ölümün de şiddetleri var. Allâh'ım, ölüm sıkıntılarına dayanmak için bana yardım et. Beni bağışla. Bana merhamet et, diye duâ ediyordu. Sonra elini kaldırdı, üç defa: -"Allah'ım, beni Rafîk-i A'lâ'ya (en yüce dosta) ulaştır." dedi.
Başı, eşi Hz. Aişe' (r.anha)nin kucağındaydı. Bu duâ ile Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizin mübârek eli düştü. Hz. Âişe (r.anha) Yüce Peygamber (s.a.v.)'in başını şefkatle kaldırıp yastığına koydu. Pazartesi günü öğleden sonra âlemlere rahmet olan Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)'in aziz rûhu uçmuş, Rabbına kavuşmuştu. (Rebiül-evvel 11 H./27 Mayıs 632 M.)
Peygamber Efendimiz(s.a.v),Pazartesi günü doğdu, Pazartesi hicret etti ve pazartesi günü vefat etti.
Ibni Mes'ûd (r.a) der ki; Aramızdan ayrılacağı sırada Hz.Aise (r.anha) nın evinde yatan Peygamber (s.a.v) Efendimizin yanına girdik. Bizi görünce gözleri yaşardı ve söyle buyurdu:
“-Hoş geldiniz. Allah size ömürler versin, sizi korusun ve desteklesin. Size Allah’ı ve Ondan korkmayı tavsiye ederim. Ben size Onun gönderdiği açıklayıcı bir ikaz ediciyim. Onun mülkü üzerinde ve Onun kulları hakkında sakın Allah’ın emirlerine karşı gelmeyin. Ölüm anı, Allah'a dönüş ve Sidret-ül Münteha'ya, cennet barınağına ve dolu kadehe kavuşma anı yaklaştı. Benden yana birbirinize ve benden sonra dininize girecek olanlara selâmımı ve Allah'ın rahmeti dileklerimi ulaştırın.”
    Peygamber'imiz (s.a.v) dünyadan ayrılacağı sırada Cebrail (a.s)a:“Benden sonra ümmetim kimin elinde kalacak” diye sorar. Allah’u Zülcelâl (c.c) Cebrail (a.s) a : “Sevgili Resulüme (s.a.v) müjdele ki. Onun ümmetini yüzüstü birakmam. Kıyamet günü İnsanlar yeniden dirilirken ilk defa kabrinden dirilip çıkacak ve Mahşer toplantısında ümmetinin başında bulunacaktır. Onun ümmeti içeri girmedikçe cennete girmek, diğer ümmetlere yasaktır.” Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v): “Şimdi gözüm arkada değil”diye buyurdu.
Hz. Aişe (r.anha) buyurdu ki: “Peygamber Efendimiz (s.a.v) aramızdan ayrılacağı sırada Medine’deki yedi kuyudan çıkarılmış yedi tulum su ile kendisini yıkamamızı emretti. Biz emrettiği gibi yaptık. Ferahladı. Sonra evden çıktı, Mescidde Cemaatle namaz kıldı, arkasından Cennetül Baki kabristanınına uğradı Uhud şehitleri için istiğfar ve dua etti.
    Sonra da ensar hakkında vasiyette bulunarak şunları söyledi:  “Şimdi, Ey Muhacirler! Siz artıyorsunuz. Fakat ensar, bu gün olduğundan daha fazla artmaz oldu. Ensar benim sığındığım barınağımdır. Onların iyilerine karşı iyi davranınız. Hatalılarının hatalarını da hoş görünüz.”
Sonra sözlerine şöyle devam etti: “Bir kul, dünyada kalmak ile Allah’a yönelerek arasında tercih yapmaya çağrıldı ve Allah’ın yanını tercih etti.”
Bu söz üzerine Ebu Bekir(r.a)  Peygamber  (s.a.v) Efendimizin son sözü ile kendisini kastettiğini ve öleceğini sanarak ağlamaya başladı.
Peygamber Efendimiz (s.a.v)durumu görünce söyle buyurdu:”Sakin ol, ya Ebu Bekir! (r.a) Yalnız Ebu Bekir (r.a)'in yoluna açılanın dışında Mescidin sokağa açılan diğer bütün kapılarını kapatınız. Çünkü ben Ebu Bekir (r.a) ile sohbet etmekten daha değerli bir iş bilmiyorum.”
Hz. Aişe (r.anha) diyor ki: “Peygamberimiz benim evimde, benim günümde ve kucağımda ruhunu teslim etti. Ulu Allah Onun ağız suyu ile benimkini ölümü sırasında biraraya getirdi. (Bu da şöyle oldu) :Kardeşim Abdurrahman (r.a) içeri girdi, elinde bir Misvak vardı. Peygamberimiz in gözü misvaka takıldı. Hoşuna gittiğini anladığım için “Onu sana alayım mı?”diye sordum. Başı ile “evet” diye işaret etti. Misvakı eline verdim. Onu ağzına götürdü, fakat sert geldi. “Onu senin için yumuşatayım mı?”diye sordum. Başı ile evet diye işaret etti. Bunun üzerine misvak ağzımda yumuşatıp yine Ona uzattım. Önünde bir su çanağı vardı. Elini suya daldırıp; ” Lâ ilâhe illallah. Gerçekten ölümün çeşitli krizleri vardır” demeye başladı. Sonra da ;” Refikul ağla, Refikul ağla, Yüce dost, yüce dost” diyerek elini kaldırdı. O zaman; “Demek ki, bizi tercih etmiyor” dedim.
    Babasından duyduğuna dayanarak Sait Ibni Abdullah (r.a) der ki:“Ensâr, Peygamber (s.a.v) Efendimizin hastalığının ağırlaştığını görünce Mescidin çevresinde toplandılar, önce Hz. Abbas (r.a) Peygamber (s.a.v) Efendimizin yanına girerek ensârın dışarda ve endişe içinde olduğunu bildirdi. Sonra Fadl (r.a) yanına girerek aynı şeyleri söyledi. Arkasından Hz. Ali (k.v.) içeri girerek aynı şeyleri söyledi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v) Efendimiz elini uzatarak “tutun” dedi. Hemen tuttular. Sonra “Ne diyorsunuz?” diye sordu, yanındakiler ,”Öleceksin diye korkuyoruz”dediler.
    Erkekler Peygamber (s.a.v) Efendimizin başucunda toplandıkları için kadınları da bağrışmaya başladılar. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v) Efendimiz yatağında doğruldu ve Hz. Ali (r.a) ile Hz. Fadl (r.a)’a dayanarak kapıya çıktı. Hz. Abbas (r.a) önünden yürüyordu. Başı sarılı idi. Kendi kendine yürüyerek minberin ilk basamağına oturdu. Herkes etrafında toplandı.  Allah’u Zülcelâle hamd ve sena ettikten sonra söyle buyurdu:
“- Ey insanlar! Duyduğuma göre öleceğim diye korkuyorsunuz. Sanki ölümü garip görür gibisiniz. Peygamberinizin ölmesinde ne gariplik görüyorsunuz? Ben size daha önce öleceğimi söylemedim mi? Kendiniz de zaten benim öleceğimi bilmiyormuydunuz? Benden önceki hiç bir Peygamber ümmeti arasında baki kaldımı ki, ben sizin aranızda baki kalayım? Beni dinleyin, ben de siz de Rabbimize kavuşacağız.
Ben size ilk muhacirlere karşı iyi davranmanızı ve muhacirlere de kendi aralarında aynı şeyi tavsiye ederim. Çünkü Ulu Allah söyle buyuruyor: "Yemin olsun asra ki, iman edip güzel amel işleyenler ile birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenlerden başka bütün insanlar hüsrandadırlar."(Asır Suresi,1-3).
    Her şey Allah’u Zülcelalin iznine göre yürür. Bir işin geç kalması sizi o konuda sakın acele etmeye sürüklemesin. Çünkü Ulu Allah birinin acele etmesi ile acele etmez. Allah'a karşı çıkana O baskın çıkar. Allah’ı aldatanı O gereken cezayı verir."Eğer idareyi ele alırsanız, yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak, akrabalık bağlarını mı keseceksiniz?"
    Ensâra karşı iyi davranmanızı tavsiye ederim. Onlar sizden önce Medine'yi yurt ve iman yuvası edinmişlerdi. Onlara karşı iyi olmanızı tavsiye ederim. Size azıklarından pay ayıranlar onlar değil mi? Size yurtlarında kolaylık gösterenler onlar değil mi? Mallarına ihtiyaçları olmalarına rağmen sizi kendilerine tercih etmediler mi?
    Beni dinleyiniz. İki kişi arasında hüküm vermek üzere salâhiyete sahip kılınan kimse onların iyisinin sözünü kabul etsin ve kusurlusunu hoş görsün.
    “Hey, ben sizden ayrılıyorum. Siz de peşimden gelip bana kavuşacaksınız. Hey, buluşma yerimiz, Havuzdur. Havzım, Şam'ın Basra şehri ile Yemen'in Sana şehri arası kadar geniştir. Kevser oluğundan oraya sütten beyaz, ak köpükten daha yumuşak ve baldan tatlı bir su akar. Oradan içenler artık hiç susamaz. Tasları inci ve yatağı misktir. Yarın hesaplaşma günü ondan kim mahrum kalırsa, her türlü hayırdan mahrum olur. Hey, kim yarın oraya, benim yanıma gelmek isterse, elini ve dilini gereksiz, şeylerden alıkoysun. “
Bu arada Hz. Abbas (r.a): “Ya Nebiyyallah, Kureyşlilere nasihat et” dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v) söyle buyurdu: “Bu nasihatlerim ancak Kureyşlileredir. İnsanlar Kureyslilere tâbidir. İyiler iyilerine, kötüler kötülerine bağlıdır.
    Ey Kureysliler, herkese karşı iyi davranınız. Ey insanlar! Günahlar nimetleri değiştirir ve daha önce ayrılan payları başkalaştırır. Halk iyi olunca baştakiler de onlara karşı iyi davranır. Halk kötü olunca başta bulunanlar, onlara karşı sert davranırlar. Ulu Allah: “Böylece bir kısım zalimleri, istediklerine karşılık, diğerlerinin başına musallat ederiz” buyuruyor. (En´am Suresi - 129)
Ibni Mes'ûd (r.a) un bildirdiğine göre. Peygamber Efendimiz (s.a.v),Hz. Ebu Bekir(r.a)e : “Bir şey sormak istiyorsan sor” dedi. Ebu Bekir (r.a)de, “Ölüm anı yaklaştı mı ya Resulallah” diye sordu. Peygamber Efendimiz (s.a.v) ,”Ölüm anı iyice yaklaştı, hatta üzerime sarktı” diye cevap verdi.
    Ebu Bekir(r.a) de :”Allah´ın katında olan her şey sana kutlu olsun, ey Allah'ın Rasûlü! Keşke başımıza neler geleceğini bilseydim!” dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v) ona: “Allah'a ısmarladık. Sidrat-ûl Müntehaya, cennet barınağına, yüksek Firdevs'e, dolu kadehe. Yüce Dosta, güzel nasib ve hayata!”dedi.
    Hz.Ebu Bekir (r.a) ;”Seni yıkamayı kim üzerine alsın?”diye sordu. Peygamberimiz (s.a.v) :”Yakınlık derecesine göre akrabamın erkekleri”diye cevap verdi.
    Ebu Bekir (r.a) ;“Seni nasıl bir kefene saralım?”diye sordu. Peygamberimiz  (s.a.v):”Bu elbiselerime. Yemen kumaşından bir elbiseye ve beyaz Mısır bezine sararsınız” diye cevap verdi.
Ebu Bekir (r.a): “Namazını nasıl kılalım?” diye sordu. Bu sırada biz de Ebu Bekir (r.a) de ağlıyorduk. Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurdu. “Hele durun, Allah sizi affetsin ve Peygamberinizden yana size iyilik versin. Beni yıkayıp kefene sarınca bu evdeki sedirin üzerine, kabrimin yanı başına koyun ve bir müddet yanımdan ayrılıp dışarı çıkın.
    Çünkü üzerime ilk defa Ulu Allah rahmet edecek. “O ve melekleri size rahmet ve istiğfar ederler” Sonra benim için mağfiret dilemek üzere meleklere izin verilecektir. Allah’ın yarattıkları  içinde yanıma ilk girip benim için mağfiret dileyecek olan Cebrail (a.s) dır. Arkasından. Mikail (a.s), arkasından İsrafil (a.s), arkasından kalabalık ordusu ile Azrail (a.s) gelir. Sonra da meleklerin hepsi yanıma girerler.
    Sonra sıra size gelir. Yanıma gurup gurup, girip önce birer birer selâm verin. Tezkiye, feryat ve iniltiler ile beni rahatsız etmeyin. Önce imam başlasın, arkasından yakınlık derecesine göre akrabalarım, arkasından kadınlar, en arkadan da çocuklar girsin, Namazımı kılsın.”
Ebu Bekir (r.a) :"Seni kim kabre koysun?" diye sordu. Peygamberimiz (s.a.v): “Yakınlık derecesine göre akrabalarımdan bir gurup, sizin görmediğiniz, fakat sizi gören birçok melekler ile birlikte. Şimdi kalkınız ve benden sonrakilere sözlerimi iletiniz.”
    Hz. Aişe (r. anha) der ki. “Peygamberimizin aramızdan ayrıldığı gün yanı başındakiler sabah saatlerinde hastalığını hafiflemiş gördükleri için sevinç içinde evlerine ve işlerine dağıldılar. Onu eşleri ile baş başa bıraktılar. Bizler, bu duruma göre, daha öncesine göre ümit ve ferahlık içindeyken Peygamberimiz (s.a.v) ansızın kadınlara :”Yanımdan çıkın. Melek geldi, yanıma girmek istiyor” dedi. Benden başka bütün kadınlar dışarı çıktı. Başı kucağımda idi. Bu sırada kucağımdan doğruldu. Ben evin bir köşesine çekildim. Melek ile uzun zaman söyleşti. Sonra beni yanına çağırıp başını yine kucağıma dayadı. Kadınlara da “içeri girin” dedi.
    Ben;”Bu Cebrail(a.s)'in gölgesi değildi” dedim. Peygamberimiz bana  “Evet ya Aişe. Bu ölüm meleği (Azrail (a.s) idi. Bana gelerek söyle dedi: “Ulu Allah beni sana gönderdi. Fakat izinsiz yanına girmememi emretti. Eğer izin vermiyorsan geri giderim, izin verdiğin takdirde girerim. Yine Allah, sen emir vermedikçe canını almamamı söyledi. Simdi ne emrediyorsun?”dedi. Ben de ona :”Cebrail (a.s) bana gelinceye kadar yanımdan uzaklaş” dedim. Şimdi nerede ise Cebrail (a.s) gelir.”
    Hz. Aişe (r. anha) söyle der: Öyle bir durumla karşı karşıya kaldık ki, ne bir cevap verebiliyor ve ne de görüş belirtebiliyorduk. Dilimiz tutulmuştu. Her bakımdan bizi şaşkınlığa gömen bir darbe altında kalmış gibi idik. Durumun ciddiyeti ve içimizi dolduran korku yüzünden ev halkından hiç birimiz konuşmuyorduk. Cebrail (a.s) tam zamanında gelip selâm verdi. Gölgesini fark ettim. Evdekiler dışarı çıkınca içeri girdi ve şöyle dedi:
“Ulu Allah sana selâm söylüyor ve kendini nasıl hissettiğini soruyor. Gerçi O, seni senden iyi bilir. Fakat senin şeref ve itibarını arttırarak varlığın hepsi üzerinde üstünlük ve değerini eksiksiz hale getirmeyi ve böylece ümmetine örnek olmanı diledi.”
Peygamberimiz (s.a.v) :”Kendimi sancılı hissediyorum” diye cevap verdi.  Bunun üzerine Cebrail (a.s) :”Müjdeler olsun! Ulu Allah seni, senin için hazırladıklarına kavuşturmayı diliyor” dedi.
    Peygamberimiz  (s.a.v):”Ya Cebrail (a.s), ölüm meleği benden izin istiyor, ona haber ver” dedi.  Cebrail (a.s) :”Ya Muhammed. (s.a.v) Rabbin seni özlemle bekliyor. Sana niçin geldiğini söylemedi mi? Allah'a yemin ederim ki, ölüm meleği şimdiye kadar hiç kimseden izin istemiş değildir. Bundan sonra hiç kimseden de izin isteyecek değildir. Fakat Rabbin senin şerefini eksiksiz hale getirmek istiyor. Bunun ile birlikte O seni özlemle beklemektedir.”
    Peygamberimiz  (s.a.v):”O halde ölüm meleği gelinceye kadar yanımdan ayrılma” dedi ve kadınlara içeri girmelerine izin verdi.
Bu arada ;”Ya Fatma, bana yaklaş” dedi. Fatma Ona doğru eğildi. Peygamberimiz (s.a.v) kulağına bir şey söyledi. Gözyaşları içinde başını kaldırdı. Konuşamıyordu. Arkasından ona yine “Başını bana yaklaştır” dedi. Ona doğru eğildi. Kulağına bir şeyler söyledi. Bu defa Fatma başını gülerek kaldırdı. Fakat yine konuşamıyordu. Gördüğümüz durum şaşırtıcı idi. Hz. Fatma(r.anha) ya, daha sonra bu konuyu sorduk. Bize ;”Önce bana “öleceğim” dedi. O yüzden ağladım. Sonra da ,”Rabbime seni bana kavuştursun ve ev halkım arasında ilk önce seni benim yanıma versin diye dua ettim” dedi. Bu yüzden gülümsedim”diye cevap verdi. Bu sırada Hz. Fatma(r.anha) iki oğlunu Ona yaklaştırdı. O da onları kokladı.
    Sonra ölüm meleği Azrail (a.s) gelerek selâm verdi, içeri girmek için izin istedi. Peygamberimiz (s.a.v) de ona izin verdi. Ölüm meleği; “Bize ne emir veriyorsun, ya Muhammed!” (s.a.v) diye sordu. Peygamberimiz (s.a.v) ona: “Beni derhal Rabbime kavuştur” dedi. Bunun üzerine ölüm meleği söyle dedi:
“ Peki, hemen  bu gün. Zaten Rabbin seni özlemle bekliyor. Sende olduğu gibi hiç kimse hakkında tereddüt etmedi. Senden başka hiç kimsenin yanına izinsiz girmemi yasaklamadı. Fakat beklediğin an yakındır.”Böyle dedikten sonra çıktı. Cebrail (a.s) içeri girdi ve şunları söyledi:
“ Ey Allah'ın Resulü! Selâm üzerine olsun. Bu benim artık yeryüzüne son inişimdir. Vahiy ve dünya defteri artık dürüldü. Benim yeryüzünde senden başka hiç kimse ile işim yok. Seninle buluşmaktan gayri yeryüzü ile bir münasebetim yok. Seni hak üzere gönderen Allah’a yemin ederim ki, artık burada durmamın hiç bir gerekçesi kalmadı.”
    Evde bulunanlardan hiç birimiz bu sırada Ona bir kelime ile bile şaşkınlığımızı ifade edemedik. Duyduğumuz sözlerin öneminden dolayı erkek yakınlarına bir haber göndermek bile aklımıza gelmedi. Şaşırdık, donakaldık! Bu sırada başını göğsüme dayasın diye yer değiştirip Onun yanına vardım. Göğsünü tuttum. Bu arada bir baygınlık geçirerek halsizleşti. Alnı hiç kimsede görmemiş olduğum şekilde terlemişti. Terini silmeye koyuldum. Onun bu son terinin kokusundan daha tatlı bir koku hiç hissetmemiştim. Kendine gelince Ona; “Anam-babam, canım ve ailem sana feda olsun, alnın ne kadar terledi” diyordum. Bana :”Ya Aişe! Müminin ruhu terleyerek, kâfirin ruhu da eşek ruhu gibi çeneleri arasından çıkar” dedi.
    İşte o zaman kendimizi toparlayıp ailelerimize haber gönderdik. Eve ilk giren ve Onun görmediği ilk erkek babamın bana gönderdiği kardeşim oldu. Böylece hiç kimse gelemeden Peygamberimiz (s.a.v) aramızdan ayrıldı.
    Erkekleri Onun yanında bulunmaktan alıkoyan Ulu Allah’dı. Çünkü Onun üzerine Cebrail (a.s)ı ve Mikail (a.s)ı görevlendirmişti. Baygınken “Yüce dosta” diyordu. Sanki tercihini yeniliyor gibiydi! Konuşabildiği anlarda  da ,”Namaza. Namaza” diye vasiyette bulundu.
Hz. Aişe (r.anha) der ki: “Peygamber  Efendimiz (s.a.v) pazartesi günü kuşluk ile öğle arası bir anda aramızdan ayrıldı.”
Hz. Fatma (r.anha) da buyurur ki: "Allah'a yemin ederim ki, bu ümmet, pazartesi günü tesiri hâlâ devam eden büyük bir hâdise ile karşılaşmıştır."
    Hz.Ümmü Gülsüm {r.anha) ,Hz. Ali (r.a) ın  Kufe'de şehit edildiği gün bu sözün mislini söylemiş ,”Pazartesi gününden ben neler çektim. Resulullah (s.a.v ) o gün öldü. Ali (r.a) o gün öldürüldü. Babam da o gün öldürüldü. Ben pazartesi gününden neler çektim, demiştir.
Hz. Aişe (r.anha) sözlerine şöyle devam eder:”Peygamberimiz aramızdan ayrılınca herkes Mescidin etrafında toplandı ve feryatlar yükselmeye başladı. Melekler Peygamberimizin üzerini benim elbisemle örtmüştü. Ve kalabalığa karışmışlardı. Halkın bu hâdise karşısında tepkisi değişik oldu. Kimi Onun öldüğüne inanmıyordu. Kiminin dili tutulmuştu, ancak çok sonra konuşabildiler. Bir kısmı da manasız, tutarsız sözler söylüyordu. Bazılarının aklı başlarında idi. Diğer bir kısmı da olduğu yere çökerek kalmıştı. Hz. Ömer (r.a) Onun öldüğüne inanamayanlardan idi, Hz. Ali (k.v) yerine çöküp öyle kalmıştı. Hz.Osman (r.a)ın dili tutulmuştu sanki. Müslümanların hiç biri o anda Hz. Ebu Bekir {r.a) ve Hz. Abbas (r.a) gibi kendilerine hâkim olamamışlardı. Ulu Allah bu ikisine güç vererek onlara en doğru şekilde davranma imkânını bağışladı. Herkes her ne kadar Hz. Ebu Bekir (r.a) dediğine uyuyordu ise de Hz. Abbas (r.a) gelince şöyle konuştu:
"Kendisinden başka ilâh olmayan Allah adına yemin ederim ki, Allah'ın Resulü (s.a.v) ölümü tatmıştır. Zaten henüz aramızda iken Ulu Allah Ona: “Sen de, ümmetin de öleceksiniz. Sonra da Kıyamet Günü Rabbinizin katında hesaplaşacaksınız” diye buyurmuştu (Zümer Suresi- 30 - 31).
    Ebu Bekir (r.a) e haber, Hazreç kabilesinden Haris oğullarının evindeyken verildi. Hemen geldi. Peygamberimizin (s.a.v) yanına girdi. Yüzüne baktı, üzerine eğilip Onu öptü ve “Ya Resulallah, anam - babam yoluna feda olsun, iki kere ölecek değilsin. Allah'a yemin ederim ki, Allah Resulü öldü.”Arkasından kapıya çıkarak toplanan halka şunları söyledi:
“ Ey insanlar! Kim Muhammed'e (s.a.v) tapıyor idi ise bilsin ki, Muhammed öldü. Kim Muhammed'in (s.a.v) Rabbine tapıyor idi ise O, diri ve ölümsüzdür.”
    Allah’u Zülcelâl: “Muhammed, sadece bir peygamberdir. Ondan önce nice peygamberler gelip geçmiştir. Eğer O, ölür veya öldürülürse, ardınıza mı döneceksiniz? Kim iki topuğu üzerinde geri dönerse Allah'a hiç bir zarar vermiş olmaz. Allah şükredenleri mükâfatlandıracaktır.”buyurmuştur.(Al-i İmran Suresi - 144)
    Halk bu ayeti sanki ilk defa duymuş gibi dinledi. Diğer bir rivayete göre. Ebu Bekir (r.a) haberi alınca salât-ü selâm getirerek Peygamberimizin evine girdi. Gözleri dolu dolu idi, gırtlağı testinin boğazındaki su gibi durmadan aşağı inip yukarı çıkıyordu. Buna rağmen sözlerine ve davranışlarına gayet hâkim idi. Peygamberimizin üzerine eğildi, yüzünü açtı. Alnından ve yanaklarından öptü, yüzünü okşadı. Sonra da gözyaşları içinde şunları söyledi:
 “ Anam, babam, canım ve aile halkım yoluna feda olsun. Hayatın da ölümün de güzel. Senin ölümünle, başka hiç bir peygamberin ölümünde kesilmeyen vahiy, artik kesildi. Sen anlatılmaktan yücesin, o kadar büyüksün ki, senin için ağlanmaz. Öyle seçkin oldun ki, hepimiz sana sığınır olduk. Bizi öyle kaynaştırdın ki, sende beraber olduk. Eğer ölümün kendi tercihin ile olmasaydı, nefsimizi yasa boğardık. Eğer Sen ağlamayı yasak etmemiş olsaydın, üzerinde ağlamaktan gözyaşlarımız kururdu. Engel olamadığımız gözyaşlarımız birbirinden ayrılması imkânsız olan ızdırabımızla seni hatırlamamızın nişanıdır.
    Allah’ım, bu duygularımızı bizden Ona ulaştır. Ey Muhammed (s.a.v) bizi Rabbinin katında hatırla, hep Senin aklında kalalım. Eğer bize bıraktığın ağırbaşlılık olmasaydı, bıraktığın yalnızlığa hiç kimse dayanamazdı. Allah’ım! Bizim duygularımızı Peygamberine ulaştır ve Onu aramızda tut. Onun ile ilgili olarak bundan daha başka bir acı başımıza gelmesin. Kalplerimizi Ona doğru yücelt ki, Peygamberimiz bize güzel örnek olsun. Allah dan kötülüklerimizi iyiliğe çevirmesini ve imanlı olarak bizleri Peygamberimize kavuşturmasını dileriz. Hiç şüphesiz O, kendisinden istekte bulunanlarının en keremlisi ve rahmetine umut bağlananların en ulusudur! Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’adır.”
Rabbim cümle ehli islamı Onun şefeatiyle sonsuz güzelliklere, cennetine, cemaline ulaştırsın. Onun nurlu yolundan ayırmasın. Âmin.
    Cenab-ı Hak:  اِنَّ الدّ۪ينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْاِسْلَامُ۠ “Allah katında şüphesiz hak din İslam’dır.” (Âl-i İmran suresi, 13)
وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْاِسْلَامِ د۪ينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُۚ وَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ ﴿٨٥﴾“Kim İslam’dan başka bir din ararsa, bilsin ki, kendisinden böyle bir din asla kabul edilmeyecek ve o ahirette de hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (Âl-i İmran suresi, 85)
فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفًاۜ فِطْرَةَ اللّٰهِ الَّت۪ي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَاۜ لَا تَبْد۪يلَ لِخَلْقِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُۗ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۗ ﴿٣٠﴾ “Artık gerçek Müslüman olarak kendini dine İslam’a doğrult. Allah’ın dinine ki, insanları onun üzerinde yaratmıştır. Her insan İslam fıtratı üzerine yaratılmıştır. Allah’ın gönderdiği bu dini değiştirmeye kimsenin gücü yetmez İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu Hak dinin İslam olduğunu bilmezler.”(Rum suresi, 30)
ٓ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوٓا اِنْ تَنْصُرُوا اللّٰهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ اَقْدَامَكُمْ ﴿٧﴾  “Ey İman edenler! Eğer siz Allah’a, onun emrini tutar dinini uygular yardım ederseniz, O da size yardım eder ve düşmanlarınıza karşı ayaklarınızı sabit kılar, sağlam bastırır.” (Muhammed suresi, 7)
وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْاَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۖ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ د۪ينَهُمُ الَّذِي ارْتَضٰى لَهُمْ...  “Allah, içinizden iman edip güzel amel ve davranışlarda bulunanlara yeminle vaad etti ki, kendilerinden öncekileri yeryüzüne hakim kıldığı gibi onları da hakim kılacak ve onlar için beğenip seçtiği İslam dinini üstün kılıp koruyacaktır…”(Nur suresi, 55)
اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِلْاِسْلَامِ فَهُوَ عَلٰى نُورٍ مِنْ رَبِّه۪ۜ فَوَيْلٌ لِلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ مِنْ ذِكْرِ اللّٰهِۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ ﴿٢٢﴾  “Allah kimin gönlünü İslam’a açmışsa, o, Rabbinden bir nur, bir aydınlık üzerinde değilmidir? Allah’ı anmak hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun. İşte bunlar apaçık bir sapıklık içindedirler.” (Zümer suresi, 22)
يُر۪يدُونَ لِيُطْفِؤُ۫ا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللّٰهُ مُتِمُّ نُورِه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ ﴿٨﴾“Onlar, ağızlarıyla Allah’ın nurunu (Kur’an-ı ve İslam’ı) söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.”(Saf suresi, 8)
﴾يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰى تِجَارَةٍ تُنْج۪يكُمْ مِنْ عَذَابٍ اَل۪يمٍ ﴿10﴾تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَتُجَاهِدُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ بِاَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَۙ ﴿11﴾
“Ey iman edenler! Sizi dünyada ve ahrette acı bir azaptan kurtaracak kazanç yolunu göstereyim mi? Allah’a ve Resulü Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.v) inanıp, mallarınız ve canlarınızla Allah yolunda cihad ederseniz eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.” (Saf Sûresi, ayet 10-11)
كُنْتُمْ خَيْرَ اُمَّةٍ اُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَاْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِۜ...
“Siz insanlar içerisinde seçilip çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz, iyiliği emreder, kötülüğe engel olursunuz. Çünkü Allah’a inanan kimselersiniz. Eğer ehl-i kitap Hristiyan ve Yahudiler’de iman edip Müslüman olsalardı onlar içinde hayırlı olurdu Onlardan iman edenler varsa da, çoğu küfre düşmüş fasıklardır.”(Âl-i İmrân Sûresi, ayet 110)
Rabbim cümle ehli islamı Onun şefeatiyle sonsuz güzelliklere, cennetine, cemaline ulaştırsın. Onun nurlu yolundan ayırmasın. Âmin.


Etiketler: Efendimiz'in(s.a.v) Vefatı, Hz.Muhammed(s.a.v) Vefatı, Peygamberimiz'in | Mekteb-i Derviş

Not: HTML'e dönüştürülmez!
    Kötü           İyi
Benzer Konular