Mekteb-i Derviş | İslam


    PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN (S.A.V.) İLK HUTBESİ 

    Medine’ye yapılan hicretten sonra Kuba köyünde geçirilen 14 günün sonrasında bir cuma günü Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimiz devesine bindi. Karşılamaya gelenlerle muhteşem bir alay içinde Medine'ye hareket etti. Yolda "Sâlim b. Avf oğulları"na âit "Rânûnâ Vâdisi"nde öğle vakti oldu. Rasûlullah (s.a.v) burada arka arkaya iki hutbe okuyarak ilk Cuma Namazını kıldırdı. İlk hutbede Allah'a hamd ve senâ ettikten sonra:
    “Ey nâs, ölmeden önce Allah'a tevbe ediniz, fırsat elde iken iyi işlere koşunuz. Allah'ı çok anmak, gizli ve âşikâr çok sadaka vermek sûretiyle O'nunla aranızdaki bağı kuvvetlendiriniz. Böyle yaparsanız, rızıklandırılır, yardım görürsünüz, kaçırdıklarınızı tekrâr elde edersiniz.
Biliniz ki, Cenab-ı Hakk, içinde bulunduğum yılın bu ayında, bugün şu bulunduğum yerde Cuma namazını kıyâmete kadar, üzerinize farz kıldı. Hayâtımda veya benden sonra, -âdil veya zâlim- bir imamı olduğu halde, önemsiz gördüğü veya inkâr ettiği için kim bu namazı terkederse, Allah onun iki yakasını bir araya getirmesin ve hiç bir işine hayır vermesin. Biliniz ki, böylesinin, tevbe etmedikçe, ne namazı, ne zekâtı, ne haccı, ne orucu, ne de herhangi bir iyiliği Allah katında bir değer taşır. Ancak, kim tevbe ederse Allah tevbesini kabûl eder. Ey Nâs, kendinize âhiret için azık hazırlayıp önceden gönderin. Hepiniz ölecek ve sürünüzü çobansız bırakacaksınız. Sonra Rabbınız, -arada tercümân veya perdedâr olmaksızın- bizzat: - Sana benim peygamberim gelip haber vermedi mi? Ben sana mal vermiş, ihsânda bulunmuştum. Sen bunlardan âhiretin için ne gönderdin? Diye soracaktır. O kimse sağına, soluna bakacak, hiç bir şey göremeyecek. Sonra önüne bakacak, orada Cehennem'i görecek. Öyleyse yarım hurma ile de olsa, kendini ateşten korumağa gücü yeten, bunu yapsın. Buna gücü yetmeyen, bâri güzel sözle kendini kurtarsın. Çünkü bir iyiliğe 10'dan 700 katına kadar sevap verilir. Allah'ın selâm ve rahmeti üzerinize olsun. Rasûlullah (s.a.v) birinci hutbeyi böylece bitirdikten sonra ikinci hutbede de şunları söylemiştir.
    Hamd Allah'a mahsustur. O'na hamdeder. O'ndan yardım dileriz. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü işlerimizden Allah'a sığınırız. Allah'ın hidâyet verdiğini kimse saptıramaz. O'nun saptırdığını da kimse doğru yola koyamaz. Allah'tan başka ilâh olmadığına şehâdet ederim. O birdir, eşi, ortağı ve benzeri yoktur. Sözlerin en güzeli, Allah Kitabı (Kur'ân-ı Kerîm) dir. Allah'ın kalbini Kur'ân ile süslediği, küfürden sonra İslâm'a soktuğu, Kur'ân'ı diğer sözlere tercîh eden kimse felâh bulup kurtulmuştur.
    Allah'ın sevdiğini seviniz. Allah'ı bütün kalbinizle (can ve gönülden) seviniz. Allah Kelâmı Kur'an'dan ve zikrinden usanmayınız. Allah'ın Kelâmına karşı kalbiniz katılaşmasın. Yalnız Allah'a kulluk edip ibâdetinizde O'na hiç bir şeyi ortak yapmayınız. O'ndan hakkıyla sakınınız. Yaptığınız iyi şeyleri dilinizle doğrulayınız. Aranızda Allah'ın rahmet ve merhametiyle sevişiniz. Allah'ın selâm ve rahmeti üzerinize olsun.
    VEDA HUTBESİ
    Peygamber (s.a.v) Efendimizin, hicri 10. yılda Veda Hacci'nda sayıları yüz on dört bini bulan hacıya hitaben irad ettigi hutbe. Peygamber (s.a.v) bu son hutbesinde, bundan sonra bir daha haccedemeyecegini bildirip vefatının yaklaştığını ima ettigi, sonraki gelen günler de onun bu sözlerini doğrulaığı için bu hacca Veda Haccı, bu hac esnasında irad ettigi hutbeye de Veda Hutbesi adı verildi. Veda Hutbesi her ne kadar tek bir hutbe imiş gibi kabul edilmekteyse de, gerçekte bu hutbe, Arafat ta, Mina da ve bir gün sonra yine Mina'da olmak üzere arafe günü ile bayramın birinci ve ikinci günlerinde parça parça irad edilmiştir (Tecrid-i Sarih, Terc. X, 396).Değişik yer ve zamanda irada buyurulduğu için de hutbe, birçok kişi tarafindan birbirinden farklı şekillerde rivâyet edilmiş; kişinin ya da gurubun duydugunu diğerleri işitmediğinden, hutbenin tamamının bir araya toplanmasında bu farklı rivâyetlerden yararlanılmış ve daha sonraki yillarda bu üç ayrı yer ve zamanda buyurulan hutbe tek bir hutbe olarak bir araya getirilmistir.
    Rasûlüllah (s.a.v)'in bu son haccından bir yıl önce nâzil olan Tevbe sûresinde, müşriklerin pis olduğu ve bu yıldan sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmamaları(et-Tevbe, Suresi,28) emredildigi için, Veda Haccında Mekke'de sadece Müslümanlar vardı, hutbeyi de yalnizca Müslümanlar dinlemişti. Zaten Mekke'in fethinden sonra müşriklerin sayısı parmakla sayılacak kadar azalmıştı. Rasûlüllah (s.a.v), Medine'den kendisiyle birlikte yola çıkan yüzbin civarındaki ashâbıyla Mekke'ye haccetmek için geldiklerinde bir yıl önceki uyarı sebebiyle Mekke'de müşrik kalmamıştı; çoğunluk Müslüman olurken Mekke'yi terkedenler de vardı. Rasûlüllah (s.a.v), haccın bütün erkânını bizzat kendisi yaparak Müslümanlara öğretmiş, İslâm'in hac konusundaki emirleri de böylece tamamlanmıştı. İslâm'ın tamamlandığını bildiren bazı âyetler de bu Veda Haccında nâzil oldu.
    Cahiliye döneminde dışarıdan gelen hacılar Arafat'ta vakfeye dururken, Kureyş eşrafı diğer insanlardan üstün olduklarını belli edercesine Arafat yerine Müzdelife'de vakfeye dururlardı. Rasûlüllah(s.a.v) cahiliye döneminin bu sınıf üstünlüğüne dayalı âdetini ortadan kaldırdı ve bütün hacılar gibi Arafat'ta vakfeye durdu. Rasûlüllah (s.a.v)'a orada bu dinin tamamlandığı şu âyet-i kerimeyle müjdelendi: "Ey Mü'minler, şu küfreden müşrikler bugün dininizi söndürmekten ümidlerini kesmişlerdir. Artık bundan böyle onlardan korkmayınız; ancak benden korkunuz. Bugün dininizi kemale erdirdim ve size ihsan ettiğim nimetimi tamamladim. Din olarak da size İslâm'ı seçtim"(Mâide Suresi,3).Dinin kemale erdirilmesine bütün Müslümanlar sevinirken yalnızca Hz. Ebû Bekir (r.a) ile Hz. Ömer (r.a), bunun, Hz. Peygamber (s.a.v)'in vefatının yaklaştığına delalet ettiğini anlamışlar ve gözlerinden yaşlar akmıştı. Gerçekten de bundan sonra Rasûlüllah (s.a.v) seksen iki gün yaşamış ve vefat etmiştir.
    Arafat'ta yüz binin üzerindeki hacıya hitaben bir hutbe irad eden Rasûlüllah (s.a.v) sesinin bütün hacılar tarafindan işitilmesi için belli mesafelerde gür sesli sahabilerden bazılarını görevlendirdi. Rasulüllah (s.a.v)'in sözlerini tekrar eden bu kişiler hutbenin bütün hacılar tarafindan duyulmasını sağlıyorlardı. Devesi Kusva'nin sırtında olduğu halde Rasûlüllah (s.a.v) şu hutbeyi irad etti:
    "Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz. Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha buluşamayacağım. Ey İnsanlar bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz nasıl mübarek bir şehir ise; canlarınız, mallarınız, ırzlarınız da öyle mukaddestir, her türlü saldırıdan emindir.
    Ashabım! Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski dalâletlere dönüp birbirinizin boynunu vurmayın. Bu vasiyetimi burada bulunanlar bulunmayanlara bildirsin Olabilir ki bildirilen kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmiş olur.
    Ey Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımız altındadır. Lakin borcunuzun aslını vermek gerekir. Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahiliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'in faizidir.
Ashabım! Cahiliyet devrinde güdülen kan davaları da tamamen ortadan kaldırılmıştır,' ilk kaldırdığım kan davası da Abdulmuttalib'in torunu (yegenim) Rebîa'nin kan davasıdir.
    Ey İnsanlar! Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden nüfuz ve saltanat gücünü ebedi surette kaybetmiştir. Fakat bu kaldırdığım şeyler haricinde küçük gördüğünüz işlerde de ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan sakınınız.
Ey İnsanlar! Kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah' tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız. Ve onların namuslarını ve ismetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız; onların, aile şerefini korumalları ve evlerinizi sizin hoşlanmadığınız hiç kimseye açmamaları, çiğnenmemeleridir. Eğer onlar, razı olmadığınız herhangi bir kimseyi evinize alırlarsa onları hafif bir şekilde cezalandırabilir, azarlayabilirsiniz. Kadınlarında sizin üzerinizdeki hakları; örfe göre her türlü giyim ve yiyeceklerini temin etmenizdir.
    Ey Mü'minler, size bir emanet bırakıyorum ki siz ona sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiçbir zaman şaşırmazsınız. O emanet Allah'ın kitabi Kur'ândır.
    Ey Mü'minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi muhafaza ediniz. Müslüman müslümanın kardeşidir ve bütün Müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz, başkasına helal değildir. Ancak gönül hoşluğuyla verilen başka.
Ashabim! Nefsinize de zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır:
    Ey İnsanlar! Cenab-ı Hak her hak sahibine hakkını vermiştir. Varis için vasiyete gerek yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zinakâr için mahrumiyet cezası vardır. Babasından başkasına nesep iddia eden soysuz yahut efendisinden başkasına uymaya kalkan nankör, Allah'in gazabına, meleklerin lanetine ve bütün Müslümanların düşmanlığına uğrasın. Cenab-i Hak bu insanların ne tevbelerini nede şehadetlerini kabul eder."
    Rasûlüllah (s.a.v) sözlerinin burasında dinleyenlere sordu: "Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar. Ne dersiniz?"
    Ashab-i Kiram cevap verdi:"Allah'in risâletini tebliğ ettin; risalet görevini yerine getirdin, bize vasiyyet ve nasihatte bulundun diye şehadet ederiz." Rasûlullah şehadet parmağını göğe kaldırarak üç kez "Şahit ol ya Rab! Şahit ol ya Rab! Şahit ol ya Rab!" buyurarak Arafat'taki hutbesini bitirdi.
    Hz. Peygamber (s.a.v) güneş batıncaya kadar vakfede durdu. Tam buradan inmeye karar vereceği bir anda yukarıda zikredilen Mâide sûresinin üçüncü âyeti nazil oldu. Daha sonra devesine binen Rasûlüllah (s.a.v) yavaş adımlarla Arafat'tan inerek Müzdelife'ye geldi. Burada bir ezan iki kamet ile akşam ve yatsı namazlarını birleştirerek (Cem’i tehir ile)kıldı. Ve istirahata çekildi. Sabah olunca cemaatle birlikte sabah namazını kıldı ve ortalık iyice ağardıktan sonra Müzdelife'den Cemretü'l Akabe mevkiine geldi.
    Şeytan taşlamadan sonra Mina'ya geçen Rasûlüllah (s.a.v) burada da Veda Hutbesi'nin diğer bölümünü irad etti. Allah'a hamdü senadan sonra devamla:
    "Ey İnsanlar! Sizi Allah'ın kitabına bağlayan peygamberinizin sözlerini iyi dinleyiniz, ona itaat ediniz. Hac ibadetinizin bütün hareketlerini benden gördüğünüz gibi ifa ediniz. Öyle sanıyorum ki, ben bu seneden sonra bir daha haccedemem. " Rasûlüllah (s.a.v) bundan sonra halkla sorulu cevaplı sürdürdüğü hutbesini:
    "Ey İnsanlar! Ayların yerini değiştirerek geri bırakmak inkârda aşırı gitmektir. Kâfirler böyle yapmakla doğru yoldan saptılar. Allah'ın haram kıldığı ayların sayısını uygun yapmak için, bir yıl haram ayını helal, diğer yıl onu haram sayarlar. Böylece Allah'ın haram kıldığını helal kabul ederler. Zaman, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı gün gibi aynı duruma döndü. Allah'ın katında ayların sayısı on ikidir. Bunların dördü mukaddes (haram) aylardır ki üçü arka arkaya gelen Zilkade, Zilhicce ve Muharrem, dördüncüsü de Cemaziyelahir ile Şaban'ın arasındaki Receb'tir.
    Ey Mü'minler! Bu ay hangi aydır?"-Allah ve Rasûlü daha iyi bilir."-Zilhicce ayı değil midir?"-Evet Zilhiccedir."
-Bu içinde bulunduğumuz belde hangi beldedir?"-Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.-Mekke şehri değil midir?"-Evet Mekke'dir."
-Bugün hangi gündür?-Allah ve Rasûlü daha iyi bilir."Yevmü'n nahr (kurban kesme günü) değil midir?"-Evet yevmün nahr'dır.
Bu diyaloğdan sonra Rasûlüllah (s.a.v) sahabelere dönerek "Şu halde iyi bilin ki; bu şehrinizde, bu beldenizde, bu gününüzün mukaddes (haram) olduğu gibi birbirinize kanlarınızı dökmek, mallarınızı haksız yere almak, namuslarınızı kirletmek de haramdır, her türlü saldırıdan masumdur.
    Muhakkak ki, siz Rabbinize kavuşacaksınız, o zaman bütün bu işlerden sorulacaksınız.
Ey İnsanlar! Aklınızı başınıza alın da benden sonra birbirinizin boynunu vuracak şekilde dalâlete, vahşete düşerek cahiliye devrine dönmeyin.
Ey İnsanlar! Bu nasihatlerime kulak verip bunları burada hazır bulunanlarınız burada bulunmayanlara tebliğ etsin. Olabilir ki, kendisine tebliği edilen kimse burada bulunup işiten bir kısım kimseden daha iyi anlayıp bellemiş olur." ardından.
Rasûlüllah (s.a.v) iki kez:"- Tebliğ ettim mi?" buyurdu. Sahabîler:-Evet ettin, deyince O;"Şahit ol ya Rab!" dedi ve tekrar hatırlattı: "Burada bulunanlar bulunmayanlara tebliğ etsin. "
    Rasulüllah (s.a.v) Mina'daki bu hutbesinden sonra kurban kesim yerine gelerek önceden hazırlanan yüz devenin altmışüçünü bizzat kendi kurban etti diğerlerini de Hz. Ali (r.a) kestikten sonra her deveden birer parça et alınarak pişirilip yenildi. Daha sonra traş olan Hz. Peygamber (s.a.v) ihramdan çıktı ve Kâbe’yi tavaf etti. Öğle namazını da orada kıldıktan sonra Zemzem suyunun yanına gitti ve kendisine sunulan bir bardak suyu içtikten sonra tekrar Mina'ya döndü. Rasûlüllah (s.a.v) Mina'da geçirdiği teşrik günlerinde şeytan taşlama görevini yerine getirmiş, bu arada çevresinde bulunan insanlara hutbeler irad buyurmuştu.
    "Allah'ın yardımı ve fetih geldiği ve insanların dalga dalga Allah'ın dinine girdiklerini gördüğün zaman Rabbini överek tesbih et. O'ndan mağfiret dile. Çünkü o tevbeleri çok kabul edendir" (Nasr Suresi,1-3) mealindeki Nasr sûresinin nâzil olduğunu duyan Müslümanlara, hem yeni nâzil olan bu sûreyi okumuş hem de kendilerine nasihat ettiği hutbelerinden birini irad buyurmuştur.
    Bu hutbesinde de yine Müslümanların mal, can, namus emniyetinden bahseden Rasûlüllah (s.a.v) insan haklarının temelini oluşturan bu üç hakkı tekrar tekrar ümmetine hatırlatmıştır. Değişik yer ve zamanda irade edilen bu hutbeler, tek bir hutbe şeklinde bütünleştirilmiştir.
Hutbenin toplum hayatına getirdiği prensipler, incelendiği zaman Veda Hutbe'sinde Peygamber (s.a.v)'in başlıca şu noktalara değindiği görülür:
    1-Her işte daima Allah'a hamd-ü sena etmek gerekir.
    2- Nefis, insanı her zaman şerre yöneltmek ister. Bu sebeple nefislerin şerrinden de Allah'a sığınmak gerekir.
    3- Can, mal ve ırz kutsaldır. Yaşama hakkı tabii bir haktır. Irz, şeref, haysiyet, hürriyet ve mülkiyet saldırıdan korunmuş haklardır.
    4- Cahiliye gelenekleri kaldırılmıştır. İnsanlar alışa geldikleri kötü şeyleri körü körüne yapmaktan vazgeçmelidirler.
    5- Faiz haramdır.
    6-Kan davası gütmek haramdır.
    7- Emânetler yerlerine verilmelidir. Emânete hiyanet edilmemelidir.
    8- Küçük büyük önemli-önemsiz her işte şeytana uymaktan sakınılmalıdır.
    9- Kadınların ve erkeklerin karşılıklı hak, vazife ve sorumlulukları vardır. Kadınlara nezâketle davranılacaktır.
    10- Hem kadın hem de erkekler zinadan şiddetle kaçınacaklardır.
    11- Köle ve hizmetçilere iyi davranılacaktır.
    12- Bütün Müslümanlar kardeştir. Her türlü sınıf farkları ve ayrıcalıklar kaldırılmıştır. Üstünlük fazilet iledir.
    13- Zulümden sakınmak gerekir, halkın malı haksız yere yenemez, birine ait bir şey sahibinin izni olmadıkça başkası için helâl olmaz.
    14- Müslümanlar birbirleriyle savaşmaktan sakınacaklardır.
    15- Allah'in Kitâb'ına ve Peygamber'in sünnetine uyanlar asla sapıklığa düşmezler.
    16- İslâm sadeliğinden ayrılmamak, aşırılıklara sapmamak gerekir.
    17-Hak Teâlâ'ya ibadet olunacak; beş vakit namaz kılınacak, oruç ayında oruç tutulacak, Hz. Peygamber'in tavsiyelerine uyulacaktir. Bunları hakkiyla yerine getirenlerin mükâfati cennettir.(Islam tarihi, M.AsımKöksal. İsl. Ansikl. TecridiSarih, Terc. Buhari, Müslim, Tirmizi, EbiDavut, İbn Mace.)
    PEYGAMBER EFENDİMİZİN (s.a.v) SON HUTBESİ
    "Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini, doğruluk rehberi (Kur'ân) ve Hak Din İslâm ile gönderen O'dur. Şâhit olarak Allah yeter." (Fetih Sûresi, 28)
    Müslümanlık Mekke'de doğdu, Medine'de gelişti. Hudeybiye Barış Anlaşmasından sonra, Medine dışında yayılmağa başladı. Mekke'nin fethinden sonra, her taraftan Arap kabîleleri fevc fevc Medine'ye gelip Müslümanlığı kabûl etliler. Kısa zamanda, Allah'ın yardımıyla Arabistan baştanbaşa Müslüman oldu. Sayıları çok az Mûsevî ve Hıristiyandan başka yarımadada Müslüman olmayan kabîle kalmadı. Her tarafta ezan sesi, "Allâh'u ekber" sadâsı yükseldi. Bu başarı şüphesiz Allah'ın yardımının bir sonucuydu.
    Kur'ân-ı Kerîm bunu şöyle anlatıyor: "Ey Muhammed, Allah'ın yardımı ve fetih günü gelip, insanların akın akın Allah'ın dinine girdiklerini görünce, hemen Rabbini hamd ile tesbîh et. Şüphesiz O, tevbeleri kabûl edendir." (Nasr Sûresi, 1-3)
    İslâm’ın zaferinin ve tamamlanmasının yaklaştığını bildiren bu sûre, Kur'ân-ı Kerîm'in bütün olarak inen son sûresidir. Mekke'nin fethinden önce inmiştir. Dinin tamamlanması, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in görevinin bitmesi demekti. Bu sebeple Rasûlüllah (s.a.v.) bu sûre inince, "bana vefâtım haber verildi." buyurmuştur.
    Vedâ Haccında, arafe günü Arafat'da, dinin kemâle erdiğini bildiren "son ahkâm âyeti" vahyedilmiş; ertesi gün Mina'da son âyet inmiş, Kur'ân-ı Kerîm tamamlanmıştı. Bütün bunlar, aziz Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'in vefâtının yaklaştığını gösteriyordu. Nitekim Vedâ Hutbesinde, "belki burada sizinle ebedî olarak bir daha berâber olamayacağım," buyurarak ashâbıyla vedâlaşmıştı.


Etiketler: Peygamber Efendimiz'in Hutbeleri, İlk Cuma Hutbesi

Not: HTML'e dönüştürülmez!
    Kötü           İyi
Benzer Konular