Mekteb-i Derviş | İslam

    TARIK BİN ZİYAD KİMDİR? HAYATI, SAVAŞLARI, ESERLERİ, VEFATI

    (D.H.52. M.670 - V.H.102.M.720)

    Endülüs’ün Fatihi, Tarihe altın harflerle geçmiş mücahit, Gayesi sırf İla-i Kelimetullah olan yiğit bir komutan.
    Künyesi; Tarık b. Ziyâd b. Abdillâh (Amr) en-Nefzâvî el-Leysî H.52.M.670 tarihinde Kuzey Afrika’da dünyaya geldi. H.102.M.720 yılında Şam’da vefat etmiştir.
    İslâm dininin çeşitli ırk ve milletlere tebliğ edilmesi ve İslâm coğrafyasının genişletilmesi amacıyla Müslümanlar ilk dönemlerden itibaren birçok bölgede fetih hareketleri gerçekleştirmişlerdir. Peygamber (s.a.v.)Efendimiz döneminde başlayan¸ Dört Halife döneminde Suriye¸ Irak¸ İran ve Mısır'da devam eden fetihler¸ Emevîler döneminde de en geniş şekliyle sürmüş ve bu dönemin en karakteristik özelliklerinden birisi olmuştur. İstisnalar dışında Emevî halifelerinin önemli bir kısmı¸ bir yandan kendi dönemlerinde meydana gelen iç isyanlar ve ayaklanmalarla uğraşırken¸ diğer yandan dış siyasetle de ilgilenerek fetihleri devam ettirmeye çalışmışlardır. Bunun doğal sonucu olarak¸ özellikle Velîd bin Abdülmelik döneminde (705-715)¸ Emevî Devleti'nin sınırları doğuda Çin'e¸ batıda İspanya'ya¸ Kuzeyde Kafkasya'ya dayanacak ve güneyde ise Yemen'i içine alacak derecede geniş bir alana ulaşmıştır. İlk dönem İslâm tarihinde gerçekleştirilen fetihler dinî¸ siyasî¸ askerî¸ sosyal ve iktisâdî açılardan birçok etki ve sonuç meydana getirmiştir. Emevîler döneminde gerçekleştirilen önemli fetihlerden birisi de Endülüs'ün (İspanya¸ İber Yarımadası) fethidir. Bu fetih sayesinde hem Müslümanların Avrupa'ya geçiş noktasındaki stratejik ve jeopolitik açıdan büyük önem taşıyan İber Yarımadası ele geçirilmiş¸ hem de yaklaşık sekiz asır devam edecek olan Endülüs'teki İslâm varlığının ve Endülüs medeniyetinin temeli atılmıştır. Endülüs'ün fethiyle ilgili olarak bazı kaynaklarda detaylı bilgiler bulunmasına rağmen bir kısım temel kaynakta yeterli bilgi bulunmaması dikkat çekmektedir.
    Târık bin Ziyâd(r.aleyh)’Berberi asıllı Nefzafe veya Zenate kabilesine mensup olduğu bilinen Tarık bin Ziyad, Emeviler tarafından Kuzey Afrika topraklarından esir olarak alınmış ve kabiliyetiyle ön plana çıkmıştır. Kökeninin İranlı ya da Arap olduğu yönünde iddialarda bulunmaktadır. Emevî halîfesi Velîd bin Abdülmelik zamanında (705-715) Kuzeybatı Afrika’nın fethi için vazifelendirilen Mûsâ bin Nusayr’ın komutası altına giren Tarık, Müslüman olmasıyla azat edilmiş ve komutan olarak görevlendirilmiştir. Maiyetinde Kuzeybatı Afrika fethine katıldı. Mûsâ bin Nusayr, onun kabiliyet ve cesaretini dikkate, alarak, emrindeki öncü birliklerinin başına komutan tâyin etti. Sonra Berberîlerle yaptığı savaşı kazanınca, Tanca şehrine vali yaptı.Bu dönemde Tanca ve Ceuta' nın fethine katılmıştır. 708 yılında Tanca valisi olan Tarık Endülüs' ün fethine kadar bu görevde kaldı. Tarık Bin Ziyad, 1492'ye kadar İspanya'da hüküm sürecek İslam Devleti varlığının temelini atmıştır. Tarık Bin Ziyad, Endülüs' ü fetheden Emevi komutanı. Cebelitarık Boğazı'na adı verilmiştir. Arapça'da "cebel" dağ demektir. Cebel-i Târık, "Tarık'ın dağı" anlamına gelmektedir.
    Mûsâ bin Nusayr(r.aleyh), Târık bin Ziyâd’da görülen; sağlam bir karakter, şiddete dayanıklılık, kahramanlık, kuvvetli azîm ve irâde, kalb kuvveti, keskin ve isabetli karar verme, fasîh bir konuşma ve dinleyenlerde derin te’sirler uyandıracak kuvvetli bir hitabet kabiliyeti gibi güçlü komutanlık hasletleri sebebiyle onu Endülüs’ü (İspanya’yı) fethe me’mûr etti.
    Manevî Görev
    Tarık bin Ziyad(r.aleyh), emrindeki dört gemi ve yedi bin asker ile 711 (h. 92) yılında Endülüs’e hareket etti. Yolculuk esnasında, geminin güvertesinde, kendini hafif bir uyku hali kapladı. Rüyasında, karşısında Peygamber (s.a.v)Efendimiz vardı. Resûlullah ve ashab-ı kiram hazerâtı kılıçlarını kuşanmış, yaylarını germiş, düşmana hücum etmek üzereler. Resûlü Ekrem(s.a.v): Ey Tarık! Yoluna devam et! Buyurdu. Ona itimattan daha büyük onur olur mu? Bu ülke bize verildi, anlayın bunu ve belki de çok daha öteleri. Bu yolun sonu Cennet-i Âlâ’dır. Saflarınızı sıkı tutun ve benden ayrılmayın!”
    ARKAMIZDA DENİZ, ÖNÜMÜZDE DÜŞMAN VAR!

    Mücâhidler, İspanya’nın güneyindeki Buheyra denilen yerden karaya çıktılar. Sonra önde Tarık bin Ziyad olmak üzere Endülüs’e girdiler. Tarık bin Ziyad uykudan uyandığında, sevincinden yerinde duramıyordu. Endülüs’ün fethinden artık emin idi. Tarık bin Ziyad bütün gemileri yaktırdı, sonra da askerlerine şöyle hitap etti: “Ey mücâhid kardeşlerim! Arkamızda deniz, önümüzde düşman var. Düşmana saldırmaktan başka hiç bir şeyimiz kalmadı. Bize ancak doğruluk ve sabır yaraşır. Şunu kesin olarak biliniz ki, bu yarım adada cimrilerin sofrasındaki yetimlerden daha yoksulsunuz! Düşmanınız ordu ve silâhları ile karşınıza çıkacak. Onların erzağı çoktur. Sizin ise kılıçlarınızdan başka yardımcınız ve düşmandan alacağınız erzakdan başka bir şeyiniz yoktur, ihtiyaç günleriniz uzar ve vazifenizi gerektiği gibi başaramazsanız; kendinize kıymış, karşı tarafın kalbine korku yerine, cesaret vermiş olursunuz. Bu durumda vazifenizi yaparak, istemediğimiz kötü sonucu içinizden atınız, ölümü kolay gördüğünüz takdirde fırsattan faydalanabilirsiniz. Sizi, içinde bulunmadığım bir tehlikeye atmıyorum; bizzat kendim başlamadan, insanların canlarının en ucuz mal gibi gittiği savaşa sizi sevketmiyorum. Bu zorluğa bir parça katlanırsanız, uzun süre devam edecek tatlı meyveler toplarsınız. Kendinizi düşünerek benden yüz çevirmeyiniz. Bu işte nazibiniz benden çoktur. Bu adanın bol nimetleri size ulaştı.
    Mü’minlerin emîri Velîd bin Abdülmelik, Arab yiğitlerinden sizi seçti. Süvârî ve yiğitlerle gönüllü olarak savaşa katılmanıza güvenerek, bu adanın hâkimlerinin eniştesi ve damadı olmanızı hoş gördü. Burada Allah’u Teâlâ’nın isminin yüceltilmesi ve dininin açıkça yayılmasına yardımınızın sevabı, emîr-ül-minînin olsun! Alınacak ganimetler benim olmadığı gibi, başkasının da değildir. O yalnız sizindir. Allah’u Teâlâ bu savaşta göstereceğiniz kahramanlığı, dünyâ ve âhirette iyilikle anılmanız için irâde etti.
    Sizi davet ettiğim şeye ilk icabet edenin kendim olduğunu iyi biliniz. Ordular karşılaştığında, azgın düşman komutanının üzerine, tek başıma saldıracak ve inşâallah onu elimle öldüreceğim. Benimle birlikte hücûm ediniz. Onu öldürdükten sonra ölürsem, tehlikesinden kurtulduğunuz için, kumandanlığı aranızdan bir yiğide vermeniz güç olmaz. Ondan önce ölürsem, bu büyük işi ardımdan siz tamamlayınız” dedi.
Bu ateşli sözler, mücahitler ordusunu heyecanlandırdığından, her bir asker, bir an önce, düşman üzerine atılmayı arzu etmeye başlamıştı.
    ENDÜLÜS'ÜN (İSPANYA'NIN) FETHİ
    Kuzey Afrika'nın İspanya'ya bakan kıyısı Sebte'nin Kontu Julianos çeşitli sebeplerle Vizigot Kralı Rodrigo’ya kızgın olduğundan Musa bin Nusayr’a başvurarak onu İspanya’nın fethi için teşvik ediyordu. 710 yılında Musa bin Nusayr tarafından Güney İspanya’ya gönderilen Tarif bin Malik kumandasındaki 500 kişilik birliğin keşif seferinde başarı göstermesi ve bol miktarda ganimetle geri dönmesi Endülüs’ün fethi konusunda Müslümanları cesaretlendirdi. Bunun üzerine Musa bin Nusayr, Tarık bin Ziyad’ı Endülüs’e gidecek birliklerin kumandanlığına tayin etti. 7000 kişiden oluşan ordunun büyük çoğunluğu Berberiler’den meydana geliyordu. Sebte’den gemilerle İspanya’nın en güneyindeki Calpe bölgesine ulaşan Tarık fetihten sonra kendi adıyla anılacak olan Cebelitarık’ta karargâh kurdu (28 Nisan 711).
    Tarık ilk deneme seferinden sonra kuzeye doğru yöneldi, çünkü onun hedefi Cordoba şehri idi. O sırada Vizigot Kralı Rodrigo, Kuzey İspanya’daki bazı şehirlere saldıran Franklar’la mücadele ediyordu. Kurtuba ile Rodrigo’nun bulunduğu Arbune (Narbonne) şehirleri arasında 1000 mil kadar mesafe olduğundan Tarık ilk anda önemli bir direnişle karşılaşmadı ve kuzeye doğru ilerledi. Birkaç defa önüne çıkan Rodrigo’nun yeğeni Bencio’yu mağlup etti. Bunun üzerine Rodrigo büyük bir ordu topladı. Bu ordunun asker sayısı hakkında tarihçiler 40.000 ile 100.000 arasında çeşitli rakamlar vermektedir. Tarık, Musa bin Nusayr’a mektup yazarak yardım istedi. Musa da 5000 kişilik yardım birliği gönderdi. İki ordu Şezune (Sidonia) şehri yakınlarındaki Lekke vadisinde (Rio Guadalate) karşı karşıya geldi. Tarık burada orduya karşı bir konuşma yaptı. İki ordu arasında sekiz gün devam eden savaş sonunda Vizigot ordusu ağır bir yenilgiye uğradı (26 Temmuz 711).
    İlk Savaş Sonrası
    Savaştan sonra Musa bin Nusayr, Tarık’a yolladığı mektupta kendi emri olmadan İspanya iç bölgelerine girmekle İslam ordusunu tehlikeye attığını ve kendisi gelinceye kadar bulunduğu yerden ileriye gitmemesini emretti. Ancak Tarık, Musa’nın emrini dinlemedi ve Kont Julianos’un tavsiyesine uyarak ordusunu farklı şehirlere göndermek için birliklere ayırdı. Tarık’ın görevlendirdiği kumandanlar kısa sürede Malaga (Maleka), Elvira (İlbire) ve Cordoba’yı ele geçirirken kendisi Ecija (İsticce) şehrini fethettikten sonra Vizigotlar’ın başşehri Toledo (Tuleytula) üzerine yürüdü ve önemli bir mukavemetle karşılaşmadan şehri zaptetti. Ardından, dağlık bir bölgenin arkasında yer alan ve Hz. Süleyman’a nisbet edilen ve 360 ayaklı olduğu söylenen bir masayı burada ele geçirmesi sebebiyle Medinetülmaide diye adlandırılan şehre yöneldi. Tarık daha sonra Emaye (Amaya) şehrini alıp önemli miktarda ganimet elde etti ve 712 yılında Tuleytula’ya döndü. Tarık bin Ziyad’ın Endülüs’te Musa bin Nusayr’ın gelmesinden önce gerçekleştirdiği fetihler sırasında izlediği güzergâh şu şekilde tesbit edilmiştir: Cebelitarık, Ceziretülhadra, Barbat (Lekke) vadisi, Şezune, Mevrur, Karmune (Carmona), İşbiliye (Sevilla), İsticce, Kurtuba, Maleka, Gırnata (Granada), İlbire, Tüdmir (Teodomiro), Cebban, Tuleytula ve Medinetülmaide. Burada adı geçen bazı şehirler bir yıl sonra Endülüs’e gelecek olan Musa bin Nusayr tarafından zaptedildi.
    O sırada İspanya’da hüküm süren Vizigot kralı Roderich; kuzeyde Meblûne şehrinde çıkan bir isyanı bastırmakla meşguldü. Müslümanların, memleketine girdiklerini işitince, her şeyi bırakarak, sayısı 70-100 bini bulan büyük bir ordu ile derhâl güneye koştu. Ordusu her türlü imkâna sâhibdi. Yiyecek ve içecekleri bol, her birinin üzerinde kalın zırhlar, yanlarında çeşit çeşit silâhlar mevcuttu.
    Tarık bin Ziyâd, Kral Roderich’in büyük bir orduyla üzerine geldiğini Mûsâ bin Nusayr’a bildirdi. Yardımcı kuvvet yetişene kadar çevredeki kaleleri, şehirleri fethetmeye başladı. Cezîret-ül-Hadrâ denilen yerde esir düşen yaşlı bir hanım, kahraman komutan Tarık bin Ziyâd’ı görünce, kocasının söyledikleri hatırına geldi ve mücahit komutanı şöyle bir süzdükten sonra; “Ülkemizi fethedecek komutan sensin. Zîrâ, onun kafası büyük olacaktı. İşte sen öylesin! Sol küreği üzerinde bir beni olacaktı. Eğer böyle bir benin varsa, kocamın bahsettiği komutan sensin!” dedi. Tarık bin Ziyâd, omuzunu açınca, kürek kemiği üzerindeki beni gördü. Oradaki yerliler, bu hâdiseye çok sevinip Müslümanlara yardımcı oldular
    Tarık bin Ziyad elçiler göndererek şu teklifte bulundu: seni ve senin halkını İslam’a davet ediyoruz. Müslüman olur iseniz kardeşimiz olursunuz, bağrımıza basarız. Kabul etmez iseniz, cizye ve haraç vererek canınızı kurtarırsınız. Bunu da red eder iseniz, aramızı kılıç düzeltecektir.
    Tarık bin Ziyâd, çevredeki yerleri fethe devam ederken, Mûsâ bin Nusayr’dan 5.000 kişilik bir yardım geldi. Böylece mücahitlerin sayısı 12.000’i buldu. Bu arada Kral Roderich’in ordusu iyice yaklaşmış, büyük meydan muharebesinin başlaması an mes’elesi olmuştu. Düşmanın görünüşte çok kuvvetli olması, kahraman komutan Tarık bin Ziyâd’ın maneviyâtında en ufak bir te’sir yapmadı. Aksine kahramanlık hislerini kamçılayarak cesaretini arttırdı. Tek arzusu derhâl savaşa girip düşman üzerine atılmak, şehâdet şerbetini içinceye kadar çarpışmak ve sonunda Cennet’e kavuşmaktı. Bu duygular, kendisini ve şanlı askerini heyecana getirdi.
    Nihayet iki ordu karşı karşıya geldi. Her türlü silâhlarla donatılmış düşman ordusu dağı-taşı dolduruyordu. Kralları Roderich, yüksek bir taht üstünde gururlu ve kibirli bir hâlde, İslâm ordusuna bakıyor, birliklerindeki düzene hayran kalıyordu. Her birinin üzerinde çok ince, zarîf birer zırh göze çarpıyor, başlarında sarık, ellerinde kınlarından sıyrılmış gözleri kamaştıran kılıçlar vardı ve gözlerinden kıvılcımlar saçılıyordu. Kumandanlarının etrafına dizilmişler, emirlerini dikkatle ve sür’atle yerine getiriyorlardı. İslâm ordusundan beyaz bayraklı bir hey’etin geldiğini görünce, iyice meraklandı. Bu gelen elçi hey’eti, ne diyecekti!
    Elçiler, kralın yanına geldiklerinde; “Ey Kral! Seni ve tebaanı İslâm’a davet ediyoruz! Müslüman olursanız kardeşimiz olur, bağrımıza basarız. Kabul etmezseniz, cizye ve haraç vererek canınızı kurtarırsınız. Bunu da red ederseniz, o zaman aramızı kılıç düzeltecektir!” dediler.
    Kral Roderich, sayıca Müslümanların altı-yedi katı olduklarını düşünerek, bu teklifi kabul etmedi hey’eti red etti ve hücûm emrini vererek savaşı başlattı. İki ordu, Lekke vadisinde birbirlerine girdiler. İslâm ordusu; “Allah’u Ekber” sesleri arasında yalın kılıç düşman ortasına daldı. Müthiş bir savaş başlamıştı. Askerlerine gerekli talimatı veren Tarık bin Ziyâd, yanındaki bir kaç fedaisi ile çarpışa çarpışa kral muhafızlarının yanına kadar yaklaştı. Artık geriye dönüş yoktu. Mücâhidler, komutanlarının bu akıl almaz kahramanlığı karşısında, ardı arkası kesilmeyen hücumlar yapıyorlardı. Tarık bin Ziyâd, düşman muhafız birliğini yararak, Kral Roderich ile çarpışmaya başladı. Serî kılıç darbeleriyle onu yere düşürdü.
    Krallarının öldüğünü gören düşman askerleri şaşkın şekilde sağa-sola kaçmaya başladılar. Mücahitler kısa bir zamanda, düşman askerlerinin çoğunu kılıçtan geçirdiler. Ve bir kısmını da esir aldılar. Müslümanlar böylece 275 sene hüküm sürecekleri, İspanya’ya (Endülüs’e) girmiş oldular. Burada Avrupalılara insanlığı, medeniyeti öğrettiler."
    Stanley Lane Poole ismindeki bir Avrupalı tarihçi; “Müslümanların Vâdiü Lekke’de kazandıkları zafer, bütün İspanya’nın ellerine geçmesine sebep olmuş, Müslümanlar bâzı şehirlerdeki zayıf mukavemeti kırmak için fazla zorlanmamıştır. İspanyollar, Müslüman askerlerini karşılarında görünce, şehir ve kalelerini fazla direnmeden verip, teslim olmuşlardır...” demektedir.
    Târık bin Ziyâd, Mûsâ bin Nusayr’a zafer haberi veren bir mektup gönderdi. Mûsâ bin Nusayr da bir ordu hazırlayarak İspanya’ya geçti. Kısa zamanda, Vizigotların başşehri Tuleytula (Toledo) alındı. Kurtuba, İşbiliyye, Maride, Barselona, Arbuna, Kadis, Galicia, Saragusta, Leon Cataloni gibi yerler fethedildi. Böylece Müslümanlar Pirene dağlarına kadar ulaştılar. Nihayet dağlık bölgeler dışında, Got toprakları ele geçti ve İspanya’nın tamamı fethedildi.
    İspanya İçine Akınlar
    712 yılında Musa bin Nusayr 18.000 kişilik bir orduyla Endülüs’e geçerek Sevilla, Carmona, Nieble (Leble), Merida (Maride) şehirlerini fethetti ve Tarık bin Ziyad’la Toledo’da buluştu. Bu buluşma sırasında Musa’nın kendi emrini dinlemeyip başına buyruk hareket ettiği için Tarık’ı azarladığı belirtilmektedir. Buna karşılık Tarık’ın Musa’ya karşı saygılı davrandığı ve onun gönlünü almak istediği nakledilir. Musa bin Nusayr, Tarık’tan ele geçirdiği ganimetleri ve Hz. Süleyman’a ait olduğu söylenen masayı istedi; Tarık masa ile birlikte bütün ganimetleri Musa’ya teslim etti. Musa bin Nusayr’ın Tarık’a olan öfkesi fazla sürmedi ve iki kumandan fetih faaliyetini İspanya’nın kuzeyine doğru iki koldan sürdürdü. Ertesi yıl Leon (Liyun), Galicia (Cillikıye) bölgeleriyle Lerida (Laride), Barselona (Berşelune), Saragossa (Sarakusta) şehirleri alındı. Böylece müslümanlar İslâm tarihinde ilk defa Fransa topraklarına kadar ulaştı.
    Suriye'ye Dönüş ve Vefatı
    Musa ve Tarık’ın fetihleri sonucu İspanya’nın tamamına yakını ele geçirilmiş oldu. Üç yıl gibi kısa bir süre içinde kuzeyde küçük bir bölge olan Asturias dışında bütün İspanya’nın zaptedilmesi ve İslâm ordularının Fransa içlerine kadar ilerlemesi İslam fetih siyaseti açısından önemli bir gelişmedir. Fetihlerin tamamlanmasına yakın bir sırada Halife Velid bin Abdülmelik’in elçisi Mugis er-Rumi, halifenin Musa ve Tarık’ın Dımaşk’a geri dönmelerini isteyen mektubunu getirdi. Musa biraz ağırdan alıp fetihlere devam edince ikinci bir elçi aynı emirle geldi. Bunun üzerine Musa ve Tarık pek çok ganimetle birlikte 714 yılında Endülüs’ten ayrılıp Dımaşk’a döndüler ve Halife Velid’in son günlerinde onunla görüşüp ganimetleri teslim ettiler. Kabiliyetli, dirayetli ve cesur bir kumandan, aynı zamanda güçlü bir hatip olan Tarık bin Ziyad’ın bundan sonraki hayatıyla ilgili kaynaklarda bilgi yoktur Halife Endülüs’e (İspanya’ya), Mûsâ bin Nusayr’ın oğlu Abdülazîz’i vali olarak gönderdi.
    Tarık bin Ziyâd, halifenin davetinden sonra, Suriye’de kaldı. Ömrünün sonuna kadar sakin bir hayat sürdü, herhangi bir görev almadan gözden uzak bir yerde geçirdi ve 720 senesinde vefat etti. Rabbim rahmetiyle muamele eylesin. Bizleri ve nesillerimizi bu yiğit mücahit ecdadımıza layık eylesin İslam şuurunu versin. Âmin.


    BİBLİYOGRAFYA
    İbn Abdülhakem, Fütûḥu Mıṣr ve aḫbâruhâ (nşr. Ch. C. Torrey), Kahire 1991, s. 207, 210-211; İbn Kuteybe, el-İmâme ve’s-siyâse (nşr. Halîl el-Mansûr), Beyrut 1997, s. 237-239, 241-243; Belâzürî, Fütûh (Fayda), s. 330-331; Taberî, Târîḫ, Beyrut 1407/1987, VII, 369, 382-383; İbnü’l-Kūtıyye, Târîḫu iftitâḥi’l-Endelüs (nşr. Ömer Fârûk et-Tabbâ’), Beyrut 1415/1994, s. 77, 145-148, 185, 197-198; Aḫbâr mecmûʿa, s. 17-27; Dabbî, Buġyetü’l-mültemis, Kahire 1967, s. 8-10 vd.; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, Beyrut 1965, IV, 564-566; İbnü’l-Ebbâr, el-Ḥulletü’s-siyerâʾ (nşr. Hüseyin Mûnis), Kahire 1985, I, 144, 275; II, 199, 237, 333-334; İbn Hallikân, Vefeyât, V, 320, 328; İbn İzârî, el-Beyânü’l-muġrib, II, 6-10; Makkarî, Nefḥu’ṭ-ṭîb, I, 221, 230-232, 240-242, 260-267; Hâlid es-Sûfî, Târîḫu’l-ʿArab fi’l-Endelüs: el-Fetḥ ve ʿaṣrü’l-vülât, Bingazi 1980, s. 126; Seyyid Abdülazîz Sâlim, Târîḫu’l-müslimîn ve âs̱âruhüm fi’l-Endelüs, Beyrut 1988, s. 91-100; M. Abdullah İnân, Devletü’l-İslâm fi’l-Endelüs: Mine’l-Fetḥ ilâ bidâyeti ʿahdi’n-Nâṣır, Kahire 1408/1988, I, 40-54, 57-60; Mehmet Özdemir, Endülüs Müslümanları: Siyasi Tarih, Ankara 1994, s. 20-22; Salih Kaymakcı, Târık b. Ziyâd: Hayatı ve Şahsiyeti (yüksek lisans tezi, 2000), Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; İsmail Hakkı Atçeken, Endülüs’ün Fethi ve Mûsâ b. Nusayr, Ankara 2002, s. 36-38, 53, 58-64, 75-83; a.mlf., “Târık b. Ziyâd Endülüs’ün Fethi Öncesinde Gemileri Yaktı mı?”, Mârife, I/2, Konya 2002, s. 31-41; Mahmûd Şît Hattâb, “Ṭârıḳ b. Ziyâd: Fâtiḥu Şaṭri’l-Endelüs”, MMİIr., XXXIX/3 (1988), s. 73-136; E. Lévi-Provençal, “Târık”, İA, XI, 769-771; L. Molina, “Ṭāriḳ b. Ziyād”, EI2 (İng.), X, 242-243.

    Ebubekir TANRIKULU Hoca
    Kadiriye-i Halisiye-i Hayriyyenin
    Hadimul Fukarası

Etiketler: Tarık Bin Ziyad Kimdir? Hayatı, Savaşları, Eserleri, Vefatı, Tarık Bin Ziyad (R.Aleyh) Endülüs'ün Fatihi, Tarık Bin Ziyad hayatı, Tarık Bin Ziyad vefatı, Tarık Bin Ziyad Endülüs'ün fethi, Tarık Bin Ziyad İspanya'nın Fethi, Tarık Bin Ziyad gemiler, yakılan gemiler | Mekteb-i Derviş

Not: HTML'e dönüştürülmez!
    Kötü           İyi