Mekteb-i Derviş | İslam

    İMAM-I EBU DAVUD (R.A.) ES-SÜNEN YAZARI

    İMAM-I EBU DAVUD KİMDİR? HAYATI, VEFATI, ESERLERİ, BAZI HADİSLERİ

    (D.H.202-M. 817.Sicistan-AFGANİSTAN-V.H. 275.M.889. Basra-IRAK)

    Kütüb-i Sitte adı verilen büyük hadis kitaplarının Buhâri ve Müslim’den sonra gelen Sünen’in müellifi olan büyük muhaddis. “İmam”, “Şeyhu’s-Sünne”, “Mukaddemu’l-Huffâz” ve “Muhaddisu’l-Basra” gibi ünvanlara sahip olan âlim veli...

    DOĞDUĞU YER VE KÜNYESİ

    Tam adı, Ebû Dâvûd Süleyman b. El-Eş'as b. İshak b. Beşir b. Şeddad b. Amr b. İmrân el-Ezdı es-Sicistânı'dir. Büyük dedelerinden İmrân, Sıffin'de Hz. Ali(r.a)nin yanında şehid düşmüştür. Oğlu Ebû Bekr Abdullah da meşhur bir muhaddistir.

    Ebu Davud künyesiyle meşhur olup, Sicistâni nisbesiyle bilinir. 

    Kaynaklara göre ailesinin aslen Yemen’in Ezd kabilesine mensup olduğu için Ezdî lâkabıyla anıldığı gibi, doğum yeri olan Sicistan’dan ötürü de Sicistanî lâkabıyla da tanınır. “İmam”, “Şeyhu’s-Sünne”, “Mukaddemü’l-Huffâz” ve “Muhaddisü’l-Basra” gibi ünvanlarla da anılır.

    H.202.M.817 yılında Afganistan yakınlarındaki bir bölge olan Sicistan’da doğdu. M.889 -H.275’de Basra’da vefat etti.

    EĞİTİMİ VE HOCALARI

    Zengin bir ailenin evladı olarak ilk ilik tahsiline Sicistan’da başladı. Ebû Dâvûd, hadis ilimlerinin altın çağında, III. asırda yaşadı.  Hadis ilmine olan merakı ve bu ilmi öğrenmek maksadıyla, on sekiz yaşından itibaren seyahate çıktı.

    Nişabur,  Kûfe, Horasan, Arabistan, Mezopotamya, Îran, Suriye ve Mısır’a ilim yolculukları yapmıştır. Önce Bağdat’a oradan da Basra’ya geçti. En çok faydalandığı hocası kabul edilen Basralı hadis hâfızı Müslim b. İbrâhim el-Ezdî başta olmak üzere Tebûzekî, Ârim el-Basrî ve Ebü’l-Velîd et-Tayâlisî gibi muhaddislerden hadis okudu. Daha sonra diğer önemli ilim merkezlerini dolaşmaya başladı. Çoğu Buhârî ve Müslim’in de hocası olan birçok âlimden istifade etti. Mekke’de Ka‘nebî ve Süleyman b. Harb, 221’de (836) Kûfe’de Hasan b. Rebî‘ el-Becelî, Ahmed b. Yûnus el-Yerbûî, Halep’te Ebû Tevbe el-Halebî, Harran’da Ebû Ca‘fer en-Nüfeylî, 222’de (837) Humus’ta Hayve b. Şüreyh b. Yezîd ve Yezîd b. Abdürabbih, Dımaşk’ta Hişâm b. Ammâr, Horasan’da İshak b. Râhûye, Belh’te Kuteybe b. Saîd (240/854),, Mısır’da Ahmed b. Sâlih vb. hadis hâfızlarından, ayrıca Ali b. Medînî, Saîd b. Mansûr ve Yahyâ b. Maîn(233/847),, Ahmed b. Hanbel (241/855),   gibi tanınmış muhaddislerden hadis öğrendi. İbn Hacer el-Askalânî onun 300 kadar hocası olduğunu söylemektedir.), Mekke, Küfe, Halep, Harran, Humus, Dımeşk, Horasan, Belh, Mısır gibi muhtelif beldeleri dolaşarak buralarda bulunan hadis âlimi ve Hâfızlarının birikimlerinden, ilimlerinden faydalanarak, ezberledikleri hadisleri öğrenmeye çalıştı. Bazı kaynaklarda, ilminden istifade ettiği hocaların sayısı üç yüz olarak verilmektedir. 

    Ebû Ali el-Gassânî, Ebû Dâvûd’un hocalarını Tesmiyetü şüyûḫi Ebî Dâvûd Süleymân es-Sicistânî (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 2089, vr. 74-98) adlı risâlesinde bir araya getirmiştir.

    Ebû Dâvûd, 230 (844-45) yılında doğan ve sonraları İbn Ebû Dâvûd adıyla tanınmış bir hadis hâfızı olan oğlu Abdullah’ı seyahatlerinin bir kısmında yanına alarak erken bir yaşta hadis öğrenmesini sağladı. Kardeşi Muhammed b. Eş‘as da bu seyahatlerinde onlara arkadaşlık etti. 

    Muhtelif zamanlarda gittiği Bağdat’ta Ahmed b. Hanbel’in ilim meclislerine uzunca bir süre devam ederek bazı önemli fıkıh ve usûl-i fıkıh konularını ondan öğrendi; daha sonra bunları Mesâʾilü’l-İmâm Aḥmed b. Ḥanbel adıyla bir araya getirdi (aş.bk.). Ahmed b. Hanbel’in de ondan bir hadis rivayet ettiği, hatta es-Sünen’i inceleyip beğendiği söylenir. Eğer bu rivayet doğru ise Ebû Dâvûd es-Sünen’i kırk yaşına gelmeden kaleme almış demektir. Hocaları içinde en çok hadis toplayıp ezberleyen muhaddisin Yahyâ b. Maîn, hadislerin fıkhını en iyi anlayanın Ahmed b. Hanbel, hadislerdeki gizli kusurları (illet) en iyi bilenin Ali b. Medînî olduğunu söylerdi.

    Ebû Dâvûd tahsil hayatı boyunca muhtelif şehirlerde uzun süre kaldı; bu arada Tarsus’ta yirmi yıl ikamet etti. Memleketi olan Sicistan’a döndükten sonra da Herat’ta ve Bağdat’ta bulundu. Bağdat’ta iken Halife Mu‘temid-Alellah’ın kardeşi Emîr Ebû Ahmed Muvaffak b. Mütevekkil, Ebû Dâvûd’un evine giderek zenci hareketi yüzünden Basra’nın yakılıp yıkıldığını, halkının başka yerlere göç ettiğini, eğer Basra’ya gelip yerleşirse İslâm âleminin dört bir yanından ona gelecek talebeler sayesinde Basra’nın yeniden canlanacağını söyledi. Ebû Dâvûd emîrin bu ricası üzerine Basra’ya yerleşti. Zenci hareketi 868-883 yılları arasında devam ettiğine göre (İA, XIII, 521) Ebû Dâvûd’un ölümünden beş altı yıl kadar önce Basra’ya yerleştiği söylenebilir. 

    Ebû Dâvûd Sicistanlı olmasına rağmen, Basra’ya geliş sebebini, hizmetçisi Ebû Bekir bin Câbir şöyle anlatır: Ben Ebû Dâvûd ile beraber Bağdâd’da bulunuyordum. Bir gün akşam namazını kılmıştık. Bu sırada kapı çalındı. Açtım, Emîr-ül-mü’minîn Ebû Ahmed el-Muveffak idi. İzin isteyip içeri girdi. Ebû Dâvûd onu karşıladı. Sonra münâsip bir yere oturttu. Hoş geldin deyip, hâl hatır sorduktan sonra, geliş sebebini öğrenmek istedi. Emîr-ül-mü’minîn üç isteği olduğunu söyledi. Ebû Dâvûd, onların neler olduğunu sordu. 

    Emîr-ül-mü’mînin şöyle anlattı: “Birincisi zât-ı âliniz Basra’ya göçecek, orada yerleşeceksiniz. Bununla, bütün ilim talebelerinin Basra’ya gelmesini temin edeceğiz. Böylece, Basra, ma’mur bir memleket olacak. Biliyorsunuz. Zenc isyanı oldu. Bu yüzden şehir çok perişan olup, insanlar oradan soğudu. 

    İkincisi, çocuklarıma, Sünen kitabınızı okutacaksınız. 

    Üçüncüsü, çocuklarıma, husûsî olarak rivâyette bulunacaksınız. Çünkü bizim çocuklarımızın diğer çocuklarla beraber oturmaları uygun değildir” dedi. Bunun üzerine Ebû Dâvûd, “Yok, böyle olmaz, ilimde herkes eşittir. Şunun çocuğu, bunun çocuğu diye fark yapılmaz” dedi. Ebû Davud’un ( radıyallahü anh ) bu sözü üzerine halifenin çocukları ile diğer çocuklar, beraber ders okumaya başladılar. Halifenin isteği üzerine Basra’ya gelen Ebû Dâvûd hazretleri, oraya ilim ve irfan ışıklarını saçmış, sünnet-i seniyyeye büyük hizmetlerde bulunmuştur.

    TALEBELERİ

    Burada ve başka yerlerde kendisinden pek çok muhaddis faydalandı. Oğlu Abdullah başta olmak üzere Ebû Îsâ et-Tirmizî, İbn Ebü’d-Dünyâ, bir rivayete göre Nesâî, Abdân el-Ahvâzî, Zekeriyyâ b. Yahyâ es-Sâcî, Ebû Bişr ed-Dûlâbî, Ebû Bekir el-Hallâl ve Ebû Avâne el-İsferâyînî gibi muhaddis ve âlimler ona talebelik ettiler. Basralı talebelerinden Muhammed b. Ahmed el-Lü’lüî ile Ebû Bekir İbn Dâse kendisinden es-Sünen’i rivayet edenlerin en tanınmışlardır. 

    Âlimler, Ebu Davud’u birçok yönüyle övmüş, takdir etmiştir, hadis bilgisi, anlayışı, fıkhi bilgisi, vera ve dindarlığı, ilminde itkanı ayrı ayrı dile getirilmiştir.

    Ebu Davud, Ehi-i hadis âlimlerinin başını çekenlerden olması hususiyetiyle, nazarında, zayıf hadis, fukahanın kıyasından evladır. Bu anlayışından dolayıdır ki, bir babta, başka hadis yok ise, zayıf hadisi rivayet etmekten çekinmemiştir. Bunu böyle yaparken, terki hususunda ulemanın ittifak ettiklerinden hadis almamıştır, O şöyle der; "Sünenimde metrukul hadis olan (ravisi çok zayıf olan) kimseden hadis rivayeti almadım, Kitapta münker bir rivayet varsa, durumunu bildirdim. Bu konuda başka bir rivayet olmadığı için bunu aldım.".

    Ebû Dâvûd hadis ilminde taklide karşı olmuş, tahkike yönelmiştir. İslâm dünyasında yüzyıllarca okutulan "Kitâbü's-Sünen" onun araştırmacılığına, münekkidliğine (tenkidçiliğine) en güzel örnektir. Kitâbü's-Sünen, hadis ilimlerinde en çok sözü edilen Kütüb-i Sitte'nin üçüncüsüdür. Tirmizî ve Nesâî onun talebeleri arasında yer alır. Ebû Dâvûd'u, Şâfii veya Hanbeli mezhebine tâbi gösterilmesine rağmen, müstakil bir muhaddis olarak görmek daha doğru olur (Mübârekruri, Mukaddimetu Tuhfetu'l-Ahvezî, I, 352), Sünen'ini gerçekte Ahmed b. Hanbel okumuş ve onaylamıştır; ama bu onun Hanbeli olduğunu göstermez. Ebû Dâvud dâima hadisle uğraşmış, mezhebî bir mensubiyeti îmâ eden beyânına rastlanmamıştır. Sünen'i, beşyüzbin hadis arasından seçtiği dörtbinsekizyüz hadisi ihtiva eder. 

    Ebû Dâvûd ‘un Bir Uyarısı:

    Ebû Dâvûd bir kaç hadîsin ehemmiyetini belirtmek için şöyle der: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’dan 500 bin hadîs yazdım. Onlar arasından, sâdece şu kitabıma koyduklarımı seçtim. "müslümanın din; hayatı için dört hadisin yeterli olduğunu"belirtmiştir. Ancak, kişiye, dinini doğru kılması için bu hadîslerden dört tânesi yeterlidir.

    Birincisi: “Ameller niyetlere göredir…” hadîsidir.

    İkincisi: “Kişinin müslümanlığının kemâli mâlâyâni’yi(boş, gereksiz şeyler)  terketmesine bağlıdır” hadîsidir.

    Üçüncüsü: “Mü’min kendisi için istediğini kardeşi için istemedikçe (kâmil) mü’min olamaz” hadîsidir.

    Dördüncüsü: “Helâl belli, haram bellidir. Helâl olanlar açıklanmıştır, haram olanlar da açıklanmıştır. Bu ikisi arasında (durumu açık olmayan) şüpheli şeyler vardır. Bunların (haram mı helal mı olduğunu ) çokları bilemez. Kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini ve ırzını korumuş olur. Kim şüpheli şeyi işlerse harama düşer. Tıpkı, sürüsünü, yasak koruluğun etrafında güden çoban gibi.) Koyunları her an koruluğa kayabilir. Bilesiniz! Her melikin bir koruluğu olduğu gibi, (Allah’ın da bir koruluğu vardır.) Allah’ın koruluğu haramlardır. Bilesiniz! Vücudda bir et parçası vardır, bu sıhhatli oldu mu vücudun tamamı sıhhatlidir, bozuldu mu, vücudun tamamı sıhhatini kaybeder. İşte bu parça kalptir” hadîsidir”. (Zehebî, Siyeru A'lâmi'n-Nübelâ, XIII, 210)

    Tefsir Ve Hadîs  İlimlerindeki  Mevkii :

    Ebû Dâvûd, Kur’ân’ın hakayıkına bihakkın muttali’ bir zât olduğu cihetle şüphe yok ki, İlm-i Tefsîr’e büyük bir vukuf sahibi idi. Tefsîr’e dâir (Kitâbü’s-Sünen) ünvanlı meşhur eserinde bir hayli ma’lûmat vardır. Ez-cümle cedelden, Kur’ân-ı Mübîn’deki müteşâbihâta ittibâ’dan nehy için tahsis ettiği bâbda Ka’nebî’den, o da üç vâsıta ile Hz. Âişe(r.anha)’den şöyle rivayet ediyor:

    Âişe-i Şıddîkâ(r.anha) demiştir ki: “Resûlu’llah salla’llahu aleyhi ve sellem âyet-i kerîmesini okudu ve buyurdu ki: “Ondan -Kitâb-ı İlâhî’den- müteşâbih olanlara ittibâ’ edenleri gördüğünüz zaman -biliniz ki- Allah’u Teâlâ’nın Kalblerinde eğrilik bulunanlar) diye tesmiye ettiği kimseler işte onlardır; artık onlardan kaçınınız.”

    Yâni: Kur’ân-ı Kerîm’deki muhkemâtı bırakıb da müteşâbih âyetlere tâbi’ olanlar, onları kendi düşüncelerine göre te’vîle çalışanlar, yanlış bir harekette bulunmuş  olacakları cihetle onlara uymaktan hazer  etmelidir.

    Hadîs’e gelince: Şüphe yok ki, Ebû Dâvûd, pek yüksek bir muhaddisdir. Zehebî merhum, bu büyük zât hakkında, “Seyyidü’l-Huffâz” demektedir.

    Muhaddislerden Mûsâ b. İbrahim demiştir ki : “Ebû Dâvûd, dünyâda hadîs için, âhiretde de Cennet için yaradılmiştır. Ben ondan efdal bir zât görmedim.”

    Ebû Dâvûd, beş yüz bin hadîs-i şerîf ile hafızasını tezyin etmiş bulunuyordu. Bunlardan intihâb ettiği dört bin sekiz yüz hadîs-i sahih iîe (Sünen-ı Ebî Dâvûd) denilen meşhur kitabını vücûde getirmiştir. Bu kitab bilhassa ahkâm-ı fıkhiyye için pek mu’teber bir merci’dir. Ebû Dâvûd, bu kitabını İmâm-ı Ahmed b. Hanbel’e arz etmiş, o büyük müctehidin istihsânını celb eylemiştir.

    EBU DAVUD'UN VEFATI

    Ebû Dâvûd(r.a)Hazretleri, H. 16 Şevval 275.M. 21 Şubat 889 tarihinde, arkasında on dokuz eser bırakarak Basra'da yetmiş üç yaşında vefat etmiştir. Cenaze namazını Abbas b. Abdilvâhid el-Hâşimî kıldırmış ve Süfyân es-Sevrî(r.a)Hazretlerinin kabrinin yanına defnedildi.

    Fazîleti:

    Ulema, Ebû Dâvûd ‘u birçok yönüyle övmüş, takdir etmiştir. Hadîs bilgisi, hıfzı, anlayışı, fıkıh bilgisi, verâ ve dindarlığı, ilminde itkânı ayrı ayrı dile getirilmiştir. İlmiyle âmel eden âlimlerden olduğu bilhassa belirtilir. Hâl ve hareketlerinde istikâmetinin doğruluğunu ifâde etmek için bâzı âlimler şöyle derler: “Ebû Dâvûd yaşayışında, ahvalinde, huy ve tavırlarında Ahmed İbnu Hanbel’e benzerdi. Ahmed de bu hususlarda Vekî’e benzerdi. Vekî de Süfyân’a benzerdi. Süfyan ise Mansur’a benzerdi. Mansur İbrâhim en-Neha’î’ye, İbrahim de Alkame’ye benzerdi. Alkame ise Abdullah İbnu Mes’ud’a benzerdi. Alkame demiştir ki: İbnu Mes’ud yaşayışında, ahvâlinde huy ve tavırlarında Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a benzerdi”.

    Ebû Dâvûd, hadîsi metniyle, senetleriyle illetleriyle çok iyi bilirdi. Onun bu ilimdeki yüksek derecesini ifâde için, Muhammed İbnu İshâk es-Sağânî ve İbrahim el Harbî: “Hz. Dâvud’a demir yumuşatıldığı gibi Ebû Dâvûd ‘a da hadîs yumuşatılmıştır” demişlerdir. 

    Mûsâ İbnu Harun takdirlerini ifade için “Ebû Dâvûd dünyada hadîs, âhirette de cennet için yaratılmıştır” der. Hadîsi iyi bilirdi. Bu sebeple Sünneti, mevzu ve şiddetli zayıflara karşı korumuştur.

    Ebu Abdillah İbnu Mende, onun bu hizmetini şöyle dile getirmiştir: “Hadîs tahric edip sahîhleri illetli olanlardan, hatâlıları da doğrulardan ayıran dört kişi var: Buhârî, Müslim, bunlardan sonra da Ebû Dâvûd ve Nesâî gelir. 

    Ebu Bekr el-Hallâl takdirde daha da ileri giderek: “Zamanının el-İmâmu’l-Mukaddem’i” (en önde giden İmâm) diye vasıflandıracaktır. 

    El-Hakîm Ebu Abdillah da: “Ebu Dâvud, asrında ehlü’l-hadîs’in rakipsiz imamıydı” der.

    Hadîs rivayetindeki hayranlarından meşhur mutasavvıf Sehl İbnu Abdillah et-Tüsterî, Ebû Dâvûd ‘u ziyâret eder ve: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın hadîslerini rivâyet eden dilinî çıkar, onu öpeceğim” der. Ebu Davut çıkarır, o da öper.

    HADİSCİLİĞİ

    Birçok hadis âliminin belirttiği gibi Ebû Dâvûd hadislerin zayıfını sağlamından ayırma, rivayetlerdeki ince kusurları tanıma ve hadis râvilerini tenkit etme hususlarında tanınmış bir âlimdir. Râvileri tenkit ederken kesin bilgi sahibi olmadığı kimseler hakkında görüş bildirmekten sakınırdı. Onların güvenilir olmadığına dair ileri sürülen genel ifadelere önem vermez, hangi sebeplerle cerh edildiklerinin açıkça söylenmesini isterdi. Hadis rivayetinde yetersiz ve liyakatsiz bulduğu kimselere karşı hiç müsamaha göstermez, yakını bile olsa tenkit etmekten çekinmezdi. Nitekim oğlu Abdullah hakkında bilinmeyen bir sebeple yalancı dediği ileri sürülmektedir. (Zehebî, Mîzânü’l-iʿtidâl, II, 433)

    Ṣaḥîḥ-i Buḫârî’de iki rivayeti bulunan Ya‘kūb b. Humeyd b. Kâsib’in değersiz bir kişi olduğunu göstermek üzere onun rivayetlerinin yazılı olduğu kâğıtlarla kitaplarını kapladığı rivayet edilir. (a.g.e., IV, 451) 

    Bir hadisin senedinde kopukluk bulunmadığı ve râvilerinin zayıflığı hakkında fikir birliğine varılmadığı takdirde onu kitabına almakta mahzur görmeyen Ebû Dâvûd, hayatı boyunca yazdığı 500.000 hadis arasından bu özelliklere sahip 4800 rivayeti seçerek es-Sünen’e almıştır.

    Hadîs Almada Prensibi:

    Ebû Dâvûd, ehl-i hadîs’in başını çekenlerden olması hususiyetiyle, nazarında zayıf hadîs fukahânın kıyasından evlâdır. Bu sebeple bir babta, başka rivâyet yoksa zayıf hadîsi tahrîç etmekten çekinmez. Bu durumda zayıfın terki kıyâsa gitmek mânasına gelir. Ancak, şurası da muhakkak ki, terki hususunda ulemânın ittifak ettiklerinden hadîs olmamıştır. Şu açıklamayı yapar: “Sünen’imde metrûku’l-hadîs olan kimseden hadîs rivâyeti almadım. Kitapta münker bir rivâyet varsa durumunu bildirdim. Bu mevzuda başka rivayet olmadığı için bunu aldım.” 

    Ebû Dâvûd ‘un zayıf hadîsi kıyastan üstün tutma prensibini aydınlatan bir rivâyeti İbnu Hazm, el-Muhalla’da, İmâm’ın oğlu Abdullah’tan kaydeder:“Babama, “bir beldede, sahîh hadîsi, sakîm hadîsten temyiz etmeden rivayette bulunan bir ehl-i hadîsle bir ehl-i reyden başkasını bulamayan bir kimsenin başına bir iş gelse, ehl-i reye mi, yoksa ehl-i hadîse mi müracaat etmeli?” diye sordum. Babam cevaben: “Ehl-i hadîse müracaat etsin, ehl-i reye değil. Çünkü zayıf hadîs reyden daha kavîdir” dedi.”

    Devrin hadis hâfızlarından İbrâhim b. Uvreme el-İsfahânî ile hadis hâfızı ve fakih Ebû Bekir b. Sadaka, hiç kimse hakkında kullanmadıkları övgü ifadelerini Ebû Dâvûd için kullanmışlardır. 

    Mûsâ b. Hârûn, onun hadis için yaratıldığını ve ondan daha faziletli birini görmediğini söylemiştir. Talebesi Ebû Bekir el-Hallâl de hocasından, devrinin önde gelen imamlarından biri ve hadislerin sağlamlık derecesini anlayıp kaynağına inme hususunda en yetkili otorite diye söz etmiştir.

    Hâkim en-Nisâbûrî’ye göre Ebû Dâvûd asrın hadis imamı idi. Muhammed b. Mahled’e göre de 100.000 hadisi rahatlıkla müzakere edebilirdi. Târîḫu Herât müellifi İbn Yâsîn ise onu, en ince kusurlara varıncaya kadar rivayetleri çok iyi bilen büyük bir muhaddis ve son derece müttaki bir kimse olarak tanıtmıştır. 

    İbn Hibbân’a göre Ebû Dâvûd fıkıh ve hadisteki bilgisi, hâfıza gücü ve takvâ bakımından en büyük âlimlerden biriydi. Ebû Abdullah İbn Mende, hadislerin sağlamını sakatından, doğrusunu yanlışından dört muhaddisin ayırabildiğini söyleyerek sırasıyla Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd ve Nesâî’nin adını verirdi.

    es-Sünen’i tasnif ettikten sonra İslâm dünyasında şöhreti artan Ebû Dâvûd, hadis ilmindeki otoritesi yanında fıkıh bilgisiyle de dikkati çekmiştir. Herhangi bir mezhebi taklit etmediği halde İbn Ebû Ya‘lâ (Ṭabaḳātü’l-Ḥanâbile, I, 159), Ebû İshak eş-Şîrâzî (Ṭabaḳātü’l-fuḳahâʾ, I, 171) ve Ebü’l-Yümn el-Uleymî (el-Menhecü’l-aḥmed, I, 256-258) onu Ahmed b. Hanbel’in talebesi olan Hanbelî fukahası, Sübkî de (Ṭabaḳāt, II, 293-296) Şâfiî fukahası arasında saymışlardır.

    Ebû Dâvûd, Kur’ân-ı Kerîm’den sonra sünneti ön planda tutma konusunda Selefiyye’nin metodunu benimsemiştir. Hayat tarzı bakımından Hz. Peygamber(s.a.v)’e benzetilen Ahmed b. Hanbel(r.a)’i kendisine örnek aldığı ve zâhidâne bir hayat sürdüğü belirtilmektedir. İlmi her şeyin üstünde tuttuğu için -Buhârî’nin de yaptığı gibi- Emîr Ebû Ahmed el-Muvaffak b. Mütevekkil’in, kendi çocuklarına özel olarak es-Sünen’i okutması teklifini reddetmiş, onlar da diğer hadis talebeleriyle birlikte ayrı bir bölmede Ebû Dâvûd’un derslerine devam etmişlerdir.

    Ebû Dâvûd’un güzel sözleri: 

    “Baş olma sevdası gizli şehvettir”; “Sözün hayırlısı kulağa izinsiz girendir”; “Giyeceğe ve yiyeceğe değer vermeyen kimse vücudunu rahat ettirir.” 

    BİLDİRDİĞİ HADİS-İ ŞERİFLERDEN BİR DEMET

     “İnsanın dinî, arkadaşının dîni gibidir. Herkes, kiminle arkadaşlık ettiğine baksın.”

    “Bilmediklerinizi sorunuz. Cehâletin ilâcı sormaktır.”

    Ümm-i Ferve haber veriyor, Resûlullaha ( aleyhisselâm ) hangi amelin efdal olduğu soruldu. “Amellerin efdali, vaktinin evvelinde kılınan namazdır” buyurdu.

    “Cum’a günleri bana çok salevât okuyunuz. Bunlar bana bildirilir”

    Öldükten sonra da bildirilir mi, denildiğinde: “Toprak, Peygamberlerin vücûdunu çürütmez. Bir mü’min bana salevât okuyunca, bir melek bana haber vererek, ümmetinden falan oğlu filân, sana selâm söyledi ve duâ etti der.”

    “Muhakkak ki, Allahü teâlâ, lütuf sahibidir, (kullara kolaylık diler, güçlük dilemez) yumuşak hareket etmeyi müddetçe, melekler, kötü söz söyliyene kendi sözünü geri çeviriyorlardı. Fakat o da, (kendisine kötü söz söylenen) kötü sözü söyliyenin sözünü kendisine iade edince, melekler kalktı, gitti.”

    “Bir kimseye, üç günden fazla bir mü’minle dargın durması helâl olmaz. Üç gün geçince mü’min kardeşine gidip, onunla buluşsun ve selâm versin. Eğer yanına gittiği şahıs selâmını alıp mukâbele ederse, her ikisi de sevâbta ortak olurlar. Eğer selâmı almazsa, selâm veren, dargınlık günahından kurtulur.” (Selâmı almıyan günahı yüklenir.)

    “Kardeşi ile bir sene konuşmayıp, dargın duran, onun kanını akıtmış (onu öldürmüş) gibidir.”

    “Küçüğümüze merhamet etmeyen, büyüğümüze saygı göstermeyen, bizden değildir.”

    “Kişi güzel ahlâkı ile, geceyi ibâdetle geçirenin derecesine ulaşır.”

    Ebû Hüreyre ( radıyallahü anh ) rivâyet etti. Resûlullah efendimiz buyurdu ki: “Nefsim yed-i kudretinde olan Allaha yemîn ederim ki, siz müslüman olmadıkça Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe, kâmil müslüman olamazsınız. Selâmı aranızda yayın ki, birbirinizi sevesiniz. Kin beslemekten sakının. Çünkü o, tıraş edip kazıyıcıdır. Size saçları tıraş eder, demiyorum. Fakat o, dîni kazıyıp siler.”

    Hazreti Muâviye’nin rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte Resûlullah efendimiz buyurdu: “İnsanlardaki ayıpları araştırırsan, onları ifsâd eder, bozarsın.”

    Ebû Mes’ûd el-Ensârî ( radıyallahü anh ) bildirdi. Birisi Resûlullah efendimize geldi. “Bana bir şey oldu. Yürüyecek durumum yok. Bir hayvana bindiriverseniz de gitsem” dedi. Resûlullah efendimiz, “Seni bindirecek bir şeyim yok. Fakat falancaya git. Belki o seni bir şeye bindirip gönderir” buyurdu. Sonra Resûlullah efendimiz bunu Eshâb-ı kirama anlattı ve şöyle buyurdu: “Kim hayırlı bir işe delâlet ederse, (sebep olursa) o hayırlı işi işliyenin ecir ve sevâbı kadar mükâfat vardır.”

    Yezîd bin Sâib haber verdi. Resûlullah efendimiz, “Sizden biriniz arkadaşının eşyasını, ne şaka ve ne de ciddî olarak almasın. Biriniz arkadaşının değneğini aldığı zaman onu kendisine geri versin.”

    “Her ma’rûf (iyilik) sadakadır.”

    Enes ( radıyallahü anh ) bildirdi. Muhacirler (r.anhüm) “Ey Allahın Resûlü! Ensâr (r.anhüm) bütün sevâbları alıp götürdü. Bize bir şey kalmadı” deyince, Peygamber efendimiz şöyle buyurdu: “Hayır, siz onlar için duâ ettiğiniz ve onları, size verdikleri sebebiyle, övdüğünüz müddetçe, size de sevâb vardır” buyurdu.

    Ebû Hüreyre ( radıyallahü anh ) rivâyet etti. Resûlullah efendimiz buyurdu: “İnsanlara teşekkür etmiyen, Allaha şükür etmiş olmaz.” (Ni’mete vasıta olana duâ ve medih yapılınca, sevâb kazanılır. Bu duâ ve medih, ni’mete vesîle olana teşekkür demektir. Bu teşekkür, Allahü teâlâya şükür yerine geçer.)

    İbn-i Ömer rivâyet etti. Resûlullah efendimiz buyurdu: “Hepiniz birer çobansınız. Hepiniz, emrinde ve eli altında olanlardan mes’ûlsünüz. Devlet reîsi de bir çobandır. O, emri altındakilerden mes’ûldür. Kişi ailesi üzerinde bir çobandır. Kadın kocasının evinde bir çobandır. Hizmetçi de efendisine âit mal üzerinde bir çobandır.”

    Resûlullah efendimiz Eshâb-ı kirama (r.anhüm) “Siz başpehlivanı ne olarak kabûl ediyorsunuz?” diye buyurunca, Onlar: “Erkeklerin yenemediği kimse olarak biliyoruz” dediler. Peygamber efendimiz “Hayır, hakîkatte o gazâb ânında nefsine sahip olandır” buyurdu.

    Avf bin Mâlik bildirdi. Resûlullah efendimiz buyurdu: “Ben ve meşakkat ve geçim darlığından dolayı yanakları moraran kadın (kocasından dul kalıp, çocuğuna sabreden, evlenmiyen kadın) Cennette şu iki parmak gibi birbirimize yakınız.”

    “Cibrîl komşuyu çok tavsiye etti. O kadar ki, neredeyse komşunun komşuya mirasçı olacağını zannettim.”

    Ebû Sa’îd el-Hudrî rivâyet etti. Resûlullah efendimiz ( aleyhisselâm ) şöyle buyurdu: “Bir kimsenin üç kızı veya üç kızkardeşi olur da onlara iyi muâmele ederse, mutlaka cennete girer.”

    Ebû Bekr rivâyet etti. Resûlullah efendimiz şöyle buyurdu: “Dünyâda, Allahü teâlânın, acele olarak cezasını vermeğe, (âhırette ayrıca azâbı olmakla beraber) Sıla-i rahmi terk etme ile azgınlık ve taşkınlıktan daha lâyık bir günah yoktur.”

    Enes bin Mâlik ( radıyallahü anh ) rivâyet etti. Resûlullah ( aleyhisselâm ) buyurdu ki: “Kim rızkının bol olmasını ve ömrünün uzamasını severse, sıla-i rahm yapsın.”

    Bekir bin Haris ( radıyallahü anh ) “Yâ Resûlallah! Kime iyilik edeyim?” diye sordu. Resûlullah efendimiz, “Annene, sonra babana, kızkardeşine, erkek kardeşine ve bunları takip eden akrabana (iyilik etmen) vâcib bir haktır” buyurduktan sonra, yakın akrabaları da ilâve buyurdular.

    Ebû Hüreyre ( radıyallahü anh ) rivâyet etti. Resûlullah ( aleyhisselâm ) buyurdular ki; “Kul vefât ettiği zaman, bütün amellerinin sevâbı da kesilir. Bunlardan üç amel müstesnadır. (Bunların sevâbı kesilmez) Birincisi, Sadaka-i câriye, ikincisi, kendisinden faydalanılan ilim. Üçüncüsü, kendisine, duâ eden sâlih evlât.”

    Ebû Ubeyd’in ( radıyallahü anh ) şöyle anlattığı işitilmiştir. Biz Resûlullah efendimizin yanında bulunuyorduk. Birisi, “Ey Allahın Resûlü! Annem ve babam vefât ettikten sonra, kendilerine yapabileceğim bir iyilik kaldı mı?” diye sordu. Resûlullah efendimiz: “Evet şu dört şey vardır: Onlara hayır duâda bulunup, Allahü teâlâdan onların af ve mağfiretini dilemek. Vasıyyetlerini yerine getirmek. Onların dünyâda iken sevdiği arkadaşlarına ikramda bulunmak. Akrabalığın kendilerinden geldiği akrabaya iyilik etmek.”

    Ebû Hüreyre ( radıyallahü anh ) rivâyet etti. Resûl-i ekrem efendimiz buyurdular ki: “Şu üç kimsenin duâsı makbûldür. Bunda asla şüphe yoktur. Bunlar mazlûmun duâsı, yolcunun duâsı, ana-babanın çocuklarına duâsı.”

    Abdullah bin Amr ( radıyallahü anh ) anlattı. Cihada gitmek için biri Resûlullahın yanına geldi. Resûl-i ekrem efendimiz ( aleyhisselâm ) ona: “Anan baban hayatta mı?” diye suâl ettiler. O şahıs da “Evet hayattadır” diye cevap verdi. Bunun üzerine Resûlullah efendimiz ( aleyhisselâm ) “Madem ki, böyle müslüman ana ve baban var. Onlara iyilik ve ihsânda bulunmak için çalış” buyurdular.

Abdullah bin Âmir anlattı: Ana ve babasını terk edip ağlatan ve hicret etme husûsunda, Resûlullaha ( aleyhisselâm ) bî’at eden biri, Peygamber efendimize geldi. Resûlullah efendimiz ona buyurdu ki: “Ana-babana dön, ağlattığın gibi onları güldür ve ferahlandır.”

    Muâviye bin Hayde anlattı: Resûlullaha “Yâ Resûlallah! Kime iyilik edeyim?” dedim. “Annene” buyurdu. “Kime iyilik edeyim?” dedim. “Annene” buyurdu. “Kime iyilik edeyim?” dedim. “Annene” buyurdu. “Kime iyilik edeyim?” dedim. “Babana, sonra en yakına, ondan sonra en yakınına” buyurdu.

    Şekl bin Humeyd anlattı: “Ey Allahın Resûlü! Bana faydalanacağım bir duâ öğret” dedim. Bunun üzerine Resûlullah efendimiz ( aleyhisselâm ): “Allahım! Kulağımın, gözümün, dilimin, kalbimin ve şehvetimin şerrinden bana afiyet ve ihsân eyle de” buyurmuştur.

    Hazreti Ömer’in ( radıyallahü anh ) bildirdiğine göre, Resûlullah ( aleyhisselâm ) “Şu beş şeyden; tenbellikten, cimrilikten, yaşlılığın kötülüğünden, kalbin fitnesinden ve kabir azâbından, Allahü teâlâya sığınırdı.”

    Enes bin Mâlik’in rivâyet ettiğine göre, Resûlullah efendimiz, şu duâyı çok söylerdi: “Allahım! Bize dünyâda da âhırette de güzellik ver. Bizi Cehennem azâbından koru.”

    Abdullah bin Ömer ( radıyallahü anh ), Resûlullahın duâlarından birisinin şöyle olduğunu haber verdi: “Allahım! Ni’metinin yok olmasından, ihsân ettiğin afiyetin değişmesinden, ansızın azâbının gelmesinden, gazâbına sebeb olacak şeylerin hepsinden sana sığınırım.”

    Muâz bin Cebel’den ( radıyallahü anh ) rivâyet edildi. O şöyle anlattı: Peygamber efendimiz elimden tuttu. “Ey Muâz” buyurdu. Ben “Buyurun” dedim. “Ben seni seviyorum” buyurdular. “Vallahi ben de sizi seviyorum” dedim. “Sana her namazın peşinden söyleyeceğin ba’zı sözler öğreteyim mi?” buyurunca, “Evet” dedim. Resûlullah efendimiz, “Allahım! Seni anmak (Kur’ân-ı kerîmi okuyup onunla amel etmek) ni’metine şükretmek ve sana güzel ibâdet etmek üzere bana yardım et de.” buyurdu.

    Abdullah bin Ömer’den ( radıyallahü anh ) bildirildiğine göre, Resûlullah efendimiz şöyle duâ buyururlardı: “Allahım! Ben senden dünyâda da âhırette de, af ve afiyet isterim. Allahım! Ben dînim ve ehlim husûsunda senden afiyet isterim. Ayıplarımı ört, korkumu gider, önümden, arkamdan, sağımdan, solumdan, yukarımdan da beni muhafaza eyle. (Yerin göçmesiyle de) altından helak olmaktan sana sığınırım.”

    Ebû Bekr ( radıyallahü anh ), Resûlullahın ( aleyhisselâm ) şöyle buyurduğunu bildirmişti: “Kederli olanın yapacağı duâlar şunlar: Allahım! Senin rahmetini umuyorum. Beni biran olsun nefsime bırakma! Benim bütün hâlimi düzelt. Senden başka ilâh yoktur.”

    Nu’mân bin Beşîr bildirdi. Resûlullah efendimiz buyurdu ki; “Gerçekten duâ ibâdettir.” Sonra şu âyet-i kerîmeyi okudu: “Bana duâ ediniz. Duânızı kabûl edeyim” (Mü’minûn-60).

    Belî kabilesinden birisi rivâyet etti. Babamla beraber Resûlullaha ( aleyhisselâm ) geldim. Resûlullah ( aleyhisselâm ) yanımda, babama gizlice bir şeyler söyledi. Sonra ben babama, Resûlullah ( aleyhisselâm ) sana ne söyledi, diye sordum. “Bir işi yapmak istediğin zaman, Allahü teâlâ sana o işten bir çıkış kapısı gösterinceye veya yaratıncaya kadar yavaş hareket et ve temkinli ol” buyurdu, dedi.

    “Âhırete âit işlerin dışındaki işlerde acele etmemek hayırlıdır.”

    Habbet-üt-Temîmî’nin babası Resûl-i ekrem efendimizden ( aleyhisselâm ) şöyle duydu: “Baykuşlarda uğursuzluk diye bir şey yoktur. En doğru yorum, hayıra yormaktır. Göz değmesi haktır ve gerçektir.” Ebû Sa’îd ( radıyallahü anh ) haber verdi. Resûlullah efendimiz buyurdu ki: “Sizden biriniz esnediği zaman, elini ağzına koysun. Çünkü şeytan ağzına girer.”

    Muâviye ( radıyallahü anh ) bildirdi: Resûlullah efendimiz ( aleyhisselâm ) buyurdular ki: “Kişi, Allahü teâlânın kullarının kendisi için ayakta dikilmesine sevinirse, ateşten bir eve hazırlansın.”

    Abdullah bin Amr rivâyet etti. Resûlullah ( aleyhisselâm ) buyurdu: “İki kişi arasına oturmak sûretiyle aralarını ayırmak, kimseye helâl olmaz. Müsâdeleriyle olursa müstesnadır.”

    Şa’bî’den rivâyet edildi. Birisi, Abdullah bin Amr’a geldi. Abdullah’ın yanında da ba’zı kimseler vardı. Bu zât, Abdullah’a doğru giderken, ona mâni oldular. Bunun üzerine Abdullah, “Onu bırakın” dedi. Sonra adam Abdullah’ın yanına oturdu. “Resûlullahtan ( aleyhisselâm ) duyduğun bir şeyi bana haber ver” dedi. Abdullah bin Amr hazretleri de, “Resûlullah efendimizin ( aleyhisselâm ) şöyle buyurduğunu işittim: “Müslüman o kimsedir ki, müslümanlar, onun dilinden ve elinden zarar görmezler. Muhacir de, Allahü teâlânın yasakladığı şeyleri terk edendir.”

    Abdullah’dan rivâyet edildi. Resûl-i ekrem şöyle buyurdu: “İnsanlar üç kişi, olduğu zaman, üçüncüyü yalnız bırakıp, iki kişi aralarında gizli konuşmasınlar.”

    Süleym bin Câbir rivâyet etti. Peygamber efendimize gittim. “Ey Allahın Resûlü! Bana nasîhat ver” dedim. Bunun üzerine Peygamber efendimiz: “Allahü teâlâdan kork ve takvâya sarıl. Kuyudan su çekmek isteyen, senin kovandan, onun su kabına su boşaltman yahut kardeşinle güleryüzle konuşman şeklinde bile olsa, hiçbir iyiliği küçük görme. Elbiseni yere sarkıtmaktan sakın. Çünkü bu kibirdendir. Allahü teâlâ bunu sevmez. Eğer bir kimse, senden bildiği bir şeyle seni ayıplarsa, sen onu, hakkında bildiğin bir şeyle ayıplama. Seni kötüleyeni bırak. Söylediğinin günahı ona âittir. Onun mükâfatı ise senindir, insan, hayvan veya başka bir şey olsun, hiçbir şeye kötü söz söyleme”buyurdu. Süleym ( radıyallahü anh ) der ki, “Ondan sonra ne bir insana, ne bir hayvana, hiçbirisine kötü söylemedim.”

    İbn-i Abbâs ( radıyallahü anh ) haber verdi. Resûlullah efendimiz buyurdular ki: “Elinde, et ve yemekten kalma, yağ bulaşığı olduğu halde, onu yıkamadan yatıp uyuyan kimseye bir zarar dokunursa, kendisinden başkasını kınayıp, ayıplamasın.”

    Câbir bin Abdullah rivâyet etti. Resûlullah efendimiz buyurdular: “Kapıları kilitleyin. Su kırbasını bağlayın. Kapları örtünüz. Lâmbaları söndürünüz. Çünkü, şeytan kilitli kapıyı açmaz, Bağı çözmez ve kabı açmaz.”

    Ebû Hüreyre ( radıyallahü anh ) rivâyet etti. Resûlullah efendimiz buyurdu: “Beş şey, peygamberlerin seçtiği sünnetlerdendir. 1. Bıyık kısaltmak, 2. Tırnakları kesmek, 3. Kasıkları tıraş etmek. 4. Koltuk altlarını yolmak, 5. Misvak kullanmak.” (Misvak, Arabistan’da bulunan, Erak ağacının dalından bir karış uzunlukta kesilen parçadır)

    Ebû Hüreyre ( radıyallahü anh ) rivâyet etti. Peygamber efendimiz buyurdu ki: “Şunlara bir yüzle, bunlara bir yüzle gelen iki yüzlü kimse, insanların en kötülerindendir.”

    “Güçlü olmak, insanları yenmekle değildir. Gerçek güçlü ve kuvvetli olan, öfke zamanında nefsine sâhib olandır.”

    EBU DAVUD'UN ESERLERİ

    1. es-Sünen. Sahihinden zayıfına kadar İslâm hukukuyla ilgili 4800 hadisi topladığı, bunlardan ileri derecede zayıf olanları belirtmeye özen gösterdiği bir eser olup İslâm dünyasında büyük rağbet görmüştür. Muhtelif şerhleri bulunan es-Sünen Kahire’de neşredilmiş (1280), daha sonra da pek çok baskısı yapılmıştır.

    2. el-Merâsîl. 544 mürsel hadisi ihtiva eden ve sahasının ilk ve orijinal eseri olan kitap, bilindiği kadarıyla ilk defa Alî es-Sünnî et-Trablusî tarafından senedleri zikredilmeksizin neşredilmiş (Kahire 1310), daha sonra senedleriyle birlikte muhtelif baskıları yapılmıştır.

    3. Mesâʾilü’l-İmâm Aḥmed b. Ḥanbel. el-Mesâʾilü’lletî ḫâlefe ʿaleyhe’l-İmâm Aḥmed b. Ḥanbel adıyla da bilinen eser, Ahmed b. Hanbel’e sorulan bazı soruların Ebû Dâvûd tarafından kaydedilen cevaplarından ibarettir. Fıkıh bablarına göre tertip edilen kitap Muhammed Behcet el-Baytâr tarafından neşre hazırlanmış ve Reşîd Rızâ’nın takdim yazısıyla yayımlanmıştır (Kahire 1353).

    4. İcâbâtühû ʿalâ suʾâlâti Ebî ʿUbeyd Muḥammed b. ʿAlî b. ʿOs̱mân el-Âcurrî. Râvilerin cerh ve ta‘dîline dair talebesi Ebû Ubeyd el-Âcurrî’nin sorularına verdiği cevapları ihtiva eden ve Âcurrî tarafından derlenen eser beş cüzden meydana gelmektedir. İbn Hacer’in Tehẕîbü’t-Tehẕîb’de çok faydalandığı bu eserin Köprülü Kütüphanesi’ndeki üçüncü cüzü (nr. 292, 30 varak) Muhammed Ali Kāsım el-Ömerî tarafından yayımlanmıştır (Medine 1403). Dördüncü ve beşinci cüzleri Bibliothèque Nationale’de bulunan (nr. 2085, 68 varak) eserin birinci ve ikinci cüzlerinin günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmemektedir.

    5. Risâletü Ebî Dâvûd ilâ ehli Mekke fî vaṣfi Sünenihî. Risâle fî vaṣfi teʾlîfihî li-kitâbi’s-Sünen adıyla da anılan risâle, bir müellifin kendi eserini tanıtıp benzerleriyle karşılaştırması ve o devirde pek âdet olmayan bir usulü ortaya koyması bakımından önem taşımaktadır. Eserin Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye’deki yegâne nüshasını (Hadis, nr. 348, vr. 188a-191a) ilk defa Zâhid Kevserî (Kahire 1369), daha sonra da Muhammed Lutfî es-Sabbâğ (Beyrut 1394, 1405) yayımlamışlardır.

    6. Kitâbü’z-Zühd. Mağrib hattıyla yazılmış bir nüshası Fas’ta Karaviyyîn Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (nr. 80/133).

    7. Tesmiyetü iḫve elleẕîne ruviye ʿanhümü’l-ḥadîs̱. Tesmiyetü’l-iḫve min ehli’l-emṣâr adıyla da bilinen risâle Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye’dedir. (Mecmua, nr. 129, vr. 216a-223b).

    8. Kitâbü’l-Baʿs̱ ve’n-nüşûr. Brockelmann bu eserin Dımaşk’ta bulunduğunu söylemektedir (GAL [Ar.], III, 189).

    9. Kitâbü’l-Ḳader. Günümüze gelip gelmediği bilinmeyen eser, er-Red ʿalâ ehli’l-ḳader ve er-Red ʿale’l-ḳaderiyye adlarıyla da anılmaktadır.

    Ebû Dâvûd’un bunlardan başka Nâsiḫu’l-Ḳurʾân ve mensûḫuh, Delâʾilü’n-nübüvve, et-Teferrüd fi’s-sünen, Feżâʾilü’l-enṣâr, Müsnedü Mâlik, ed-Duʿâʾ, İbtidâʾü’l-vaḥy, Aḫbârü’l-ḫavâric, Mâ teferrede bihî ehlü’l-emṣâr ve el-Âdâbü’ş-şerʿiyye adlı eserlerinin bulunduğu kaynaklarda zikredilmektedir.

    Ebû Dâvûd hakkında müstakil bazı eserler kaleme alınmış ve ilmî araştırmalar yapılmıştır. Ebû Ahmed el-Cellûdî’nin (ö. 302/914-15) Aḫbâru Ebî Dâvûd adlı bir eseri vardır (Âgā Büzürg-i Tahrânî, I, 316). Ümmülkurâ Üniversitesi’nde Muhammed Sîrân Efendi el-Endonîsî’nin el-Metrûkûn ve’l-mechûlûn ve merviyyâtühüm fî Süneni Ebî Dâvûd es-Sicistânî adıyla yaptığı yüksek lisans tezi basılmıştır (Mekke 1396/1976). Takıyyüddin el-Mezâhirî en-Nedvî, Ebû Dâvûd el-imâm el-ḥâfıẓ el-faḳīh adlı araştırmasında (Ayn 1978) Ebû Dâvûd’un hayatını ve ilmî şahsiyetini incelemiştir. Muavvad b. Bilâl el-Avfî, yine Ümmülkurâ Üniversitesi’nde Ebû Dâvûd es-Sicistânî ve es̱eruhû fî ʿilmi’l-ḥadîs̱ adlı bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır (Mekke 1400/1980). Muhammed Lutfî es-Sabbâğ’ın da Ebû Dâvûd ḥayâtühû ve Sünenühû adlı bir çalışması bulunmaktadır (Beyrut 1405/1985).

    SÜNEN-İ EBU DAVUD

    İmam Ebu Davud'un daha başka esrieri olmasına rağmen, onun ismini ebedileştiren, Sünen’idir. Bu eser, birçok İslam ülkesindeki muhtelif mezheplerin âlimlerince, standart bir hadis kitabı olarak hüsnü kabul görmüş ve çokça okutulmuştur, okutulmaktadır. Ebu Davud Sünen'in hadislerini seçerken, ahkâm hadisleriy le yetinmiştir. Bu sebeple Sünen ve diğer hadis müellifleri arasında, ahkâm hadisler sahasında ilk eser veren kimse olmuştur.

    İmam Nevevi, Sünen'e yaptığı şerhte şöyle der; "Fıkıhla olsun başka şeyle olsun, îslami mevzularla meşgul olan herkesin Ebu Davud'un Sünen'ine ilgi ve alaka göstermesi, onu iyi bilmesi gerekir. Zira onun ipindeki hadislerle delil getirilir ve hadisleri ayırmak da kolaydır."

İmam Gazzalı şöyle der: " Bu kitapta bulunanlar, bir müctehide ahkâm hadisleri hususunda yeterlidir."

    SÜNEN’İN ÖZELLİKLERİ

    Müellif kitabın özelliklerini Mekkelilere yazdığı mektubunda da özel olarak şöyle dile getirir:" Siz, benden Sünen kitabındaki hadisleri soruyor ve bunlar bu konuda bildiğin hadislerin en sıhhatli olanları mı? Diyorsunuz ve benden açıklama istiyorsunuz. Sorularınızı dikkatle inceledim. Eserin imamının en sahih hadislerden müteşekkil olduğuna emin olabilirsiniz. Ancak, bir hadis, iki ayrı sahih senedle rivayet edilmiş olur da, birinin daha kuvvetli, diğerininde ravisinin hıfzı daha kuvvetli olursa, bu durumda çoğu kere hıfzı kuvvetli olanı seçtim.

    • Bir konuda birçok sahih hadis var olsa da bir bab başlığı altında bir veya iki hadis aldım,

    • Çoğu kez hadisleri kısalttım. Zira hadisi bütün uzunluğuyla verseydim, duyan ve okuyanlardan bir kısmı, konuya ait hükmü belirleyen kısmının neresi olduğunu bilemezdi.

    • Kitabımda, ulemanın, terkinde ittifak ettikleri ravinin hadisini almadım,

    • Aynı konuda kendisinden başka, ona benzer herhangi bir hadis bulamadığımdan dolayı münker (zayıf bir ravinin, güvenilir bir raviye muhalif olarak zikrettiği) bir hadise yer vermişsem onun münker olduğunu mutlaka açıkladım.

    • Hakkında bir şey söylemediklerim, sahihtir, (ihticac veye itibar olunabilir.)

    • Kitabımdaki hadislerin sayısı 4800 kadardır. (500.000 hadisten seçilmiştir.) Bunlardan 600 kadarı mürseldir. (Tabi'inin, Sahabeyi atlayarak Hz. Peygambere (s.a.v) izafe ettiği hadistir.)

    • Sünen'e sadece ahkâm hadislerini aldım. Zühd ve amellerin faziletleri ve diğer faziletlerle ilgili konuları işlemedim. Bu konularla ilgili sahih bir hadis olmasına rağmen onları kitabıma almadım.

    Ebu Davud. Gerekli gördüğü yerde, şahıs tanıtması yapar, cerh ve tadilde bulunur. Zayıf hadisleri belirtirken gerekçe gösterir. Yerler (mekânlar) hakkında bilgi verir. Hadisin sebeb-i vurudunu bildirir. Hadis ıstılahlarını yer yer kullanır. 

    İmam Zehebi, Sünen'deki hadisleri altı guruba ayırır:

    - Buhari ve Müslim'in birlikte tahric ettikleri hadisler, bunlar kitabın yarısını teşkil eder.

    - İki imamdan birisinin kitaba aldığı hadisler,

    - Buharı ve Müslim’de olmamasına rağmen, senedi iyi olan, illetli ve şaz olmayan hadisler.

    - İsnadı sahih olan ve ulemanın kabul ettiği hadisler

    - Ravideki hafıza noksanlığı sebebiyle isnadı, zayıf kabul edilen hadisler. (Bu hadisler hakkında Ebu Davut, çoğu kere sükût eder.)

    - Ravisinin zaafı çok açık olan hadisler ki bu tür hadislerin zaafîyetini Ebu Davud genellikle açıklar.

    Bu durum, Ebu Davud'un, fakihlerin delil olarak kullandıkları ahkâm hadislerini bir araya toplamak gayesinin tabii bir sonucudur. Çünkü ona göre, aşırı derecede zayıf olmayan bir hadis. REY ve KIYASTAN ÖNDE GELİR.

    Farklı Nüshaları:

    Ebû Dâvûd ‘un Sünen’ini, kendisinden tahammül edîp rivâyet izni olan yedi kişi mevcuttur. Bunlardan dört tânesi ulema arasında yaygınlık kazanmıştır. Nüshalar arasında bazı farklar mevcuttur.

    Bu nüshalar şunlardır:

    1- Ebu Ali Muhammed İbnu Ahmed İbn-i Amr el-Lü’lü’î (333/944) nüshası: Bu nüsha en ziyade şöhret ve yaygınlık kazanan nüshadır. Bilhassa Meşrik memleketlerinde yazılmıştır. El-Lü’lü’î, Sünen’i, Ebû Dâvûd ‘dan bir kaç sefer dinleme fırsatı bulmuştur. Son defa, müellifin vefat ettiği sene olan 275’te dinlemiş olması, bu nüshaya ayrı bir itibâr kazandırmıştır.

    2- Ebu Bekr Muhammed İbnu Bekr İbni Abdirrezzâk İbni Dâse et-Temmâr (v. 346/957) nüshası: Kısaca: İbnu Dâse nüshası diye bilinir. Bu nüsha Mağrib beldelerinde şöhret yapmıştır. İbnu Dâse nüshası el-Lü’lü’î nüshası’na muhteva itibariyle benzerlik arzeder. Farklı yönleri bir kısım takdîm ve te’hirlerdir. Hadîslerin ziyâde-noksanlığı söz konusu değildir.

    3- Ebu Îsa İshâk İbnu Mûsa İbn-i Sâ’îd er-Remlî (320/932) nüshası. Bu da er-Remlî nüshası olarak yâdedilir. Bu zât, Ebû Dâvûd ‘un verrâkı (hususî kâtibi) dir. Bunun rivayeti tertîb itibâriyle İbnu Dâse nüshasına benzer.

    4- İbnu’l-A’râbî nüshası. Daha çok sûfi olan Ebu Sa’îd Ahmed İbnu Muhammed İbni Ziyâd İbni’l-A’râbî’nin (vefat tarihi 340/951) dir. Bunun nüshası diğerlerine nazaran eksik bir nüshadır.

    Ebû Dâvûd Üzerine Çalışmalar:

    Sünenü Ebî Dâvud el-Münzirî [Ebu Muhammed Abdülaziz İbnu Abdilkavî (v. 656/1258)] tarafından ihtisar edilmiştir. İhtisarın ismi el-Müctebâ’dır, bir kaç baskısı mevcuttur. İbnu Kayyîm el-Cevziyye (v. 751 / 1350) Sünen üzerine bir tehzîb çalışması yapmıştır. Tehzîbu Süneni Ebî Dâvud adını taşıyan bu eser de basılmıştır.


    BİBLİYOGRAFYA
    Ebû Dâvûd, es-Sünen (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Beyrut, ts. (Dârü’l-fikr), neşredenin girişi, I, 3-16; a.e.: Süneni Ebî Dâvûd Terceme ve Şerhi (trc. Hüseyin Kayapınar – Necati Akdeniz), İstanbul 1987, İsmail L. Çakan’ın Mukaddime’si, I, s. XXX-LVI; Hatîb, Târîḫu Baġdâd, IX, 55-58; Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XV, 307-308, 538-539; Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1004-1006; Sıddîk Hasan Han, el-Ḥıṭṭa fî ẕikri’ṣ-ṣıḥâḥi’s-sitte, Beyrut 1405/1985, s. 211-218; Sezgin, GAS (Ar.), I, 150-152, 294; M. Reşâd Halîfe, Medresetü’l-ḥadîs̱ fî Mıṣr, Kahire 1403/1983, s. 154-163; Sâlih Yûsuf Ma‘tûk, Bedrüddîn el-ʿAynî ve es̱eruhû fî ʿilmi’l-ḥadîs̱, Beyrut 1407/1987, s. 184-193; Muhammed b. Lutfî es-Sabbâğ, Ebû Dâvûd ḥayâtühû ve Sünenüh, Beyrut-Dımaşk 1405/1985; İsmail L. Çakan, Hadîs Edebiyâtı, İstanbul 1989, s. 77-86, 162-164; Kettânî, er-Risâletü’l-müstetrafe (Özbek), s. 3-4, 22, 29-30; Abdülhamit Birışık, “Mahmûd Hasan Diyûbendî”, DİA, XXVII, 367.Ebû Dâvûd, Sünen (nşr. Kemâl Yûsuf el-Hût), Beyrut 1409/1988, nâşirin mukaddimesi, I, 720.Hatîb, Târîḫu Baġdâd, IX, 55-59.Şîrâzî, Ṭabaḳātü’l-fuḳahâʾ, I, 171.İbn Ebû Ya‘lâ, Ṭabaḳātü’l-Ḥanâbile, I, 159.Nevevî, Tehẕîb, II, 224-227.Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XIII, 203-221.Mîzânü’l-iʿtidâl, II, 433; IV, 451.Sübkî, Ṭabaḳāt, II, 293-296.İbn Hacer, Tehẕîbü’t-Tehẕîb, IV, 169-173.Uleymî, el-Menhecü’l-aḥmed (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd – Âdil Nüveyhiz), Beyrut 1403/1983, I, 256-258.Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1387, 1004-1006, 1402, 1458.Brockelmann, GAL (Ar.), III, 185-189.Bedrân, Tehẕîbü Târîḫi Dımaşḳ, VI, 246-247.M. Abdurrahman el-Mübârekfûrî, Muḳaddimetü Tuḥfeti’l-aḥveẕî, Kahire 1386/1967, I, 352-353.Sezgin, GAS, I, 149-152, 165.Âgā Büzürg-i Tahrânî, eẕ-Ẕerîʿa ilâ teṣânîfi’ş-Şîʿa, Beyrut 1403/1983, I, 316.Nüveyhiz, Muʿcemü’l-müfessirîn, I, 215.Kays Âl-i Kays, el-Îrâniyyûn, II/1, s. 244-254.Şeşen, Fihrisü maḫṭûṭâti’ṭ-ṭıbbi’l-İslâmî, I, 157.“Ebû Dâvûd es-Sicistânî”, ʿÂlemü’l-kütüb, V/2, Kahire 1984, s. 759.Vahid Çabuk, “Zenc”, İA, XIII, 521-522.

Etiketler: Ebu Davud Kimdir? Sünen Yazarı, Hayatı, Vefatı ve Eserleri, Ebu Davud hadislerinden örnekler, Kütüb-i Sitte Yazarı | Mekteb-i Derviş

Benzer Konular