Mekteb-i Derviş | İslam

   BANA İLK KAVUŞACAK SENSİN

   Rahmet ve Şefkat Peygamberi Efendimiz(s.a.v) iyice ağırlaştığı bir gün kızı Hz. Fâtıma(r.anha)'yı yanı başına çağırdı. Babasının ateşler içinde yandığını gören Hz. Fâtıma(r.anha): "Vah babam, vah Peygamber babam" dedi. İçinin yanıklığını bu ifadelerle dile getirdi. İki Cihan Güneşi Efendimiz(s.a.v) biricik kızının başını kendine doğru eğip kulağına bir şeyler fısıldadı. Hz. Fâtıma(r.anha) ağlamağa başladı. Sevgili kızının ellerinden tutarak tekrar kendisine doğru çekti ve yine kulağına bir şeyler söyledi. Bu sefer Hz. Fâtıma(r.anha)'nın yüzünde tebessüm belirdi. Üzüntü ile sevinç bir arada yaşanınca Hz. Aişe(r.anha) annemiz merak edip Hz. Fatıma(r.anha)'ya sordu. O da şimdi söyleyemeyeceğini belirterek özür diledi. İki Cihan Güneşi Efendimiz(s.a.v) sevgili kızına: "Cebrâil aleyhisselâm her sene bana bir kere Kur'an-ı Kerim'i arz ederdi. Bu sene iki kere okudu. Anladığım ecelim yaklaşmıştır..." buyurdu. Hz. Fâtıma(r.anha) hıçkırıklara boğularak ağlamağa başladı. Rahmet Peygamberi onu teselli etmek ve sabrını artırabilmek için tekrar ona: "Ehl-i beytimden bana ilk kavuşacak olan sensin. “buyurdu. Sevgili kızına fazla ayrı kalmayacaklarını duyurarak sabır diledi.(Buhârî, “Feżâʾilü aṣḥâbi’n-nebî”, 12, “İstiʾẕân”, 43; Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 97-99).

    Hz. Fâtıma (r.anhâ) sevgili babasının ateşinin yükseldiğini gördükçe adeta kendi kendine eriyordu. İçinin yanıklığını, ıstırabını: "Vah babama!.. Vay babamın çektiği ıstıraba..." diyerek dışa vuruyordu. Efendimiz de sevgili kızını teselli edebilmek için: "Kızım! Bugünden sonra baban hiç ıstırab çekmeyecektir. Kızım! Sakın ağlama! Ben vefat ettiğim zaman? İnnâ Lillâhi ve innâ ileyhi râciûn' de!" buyurdu.

    Yanık Yüreğin Ağıtları, Rahmet Peygamberinin dâr-ı bekâ'ya uçtuğu zaman elem ve kederini: "Ey Allah'ın davetine koşan babam! Ey mekânı Firdevs olan babam! Ey ölüm haberini Cebrâil'den alan babam! Ey Rabbine kendisinden daha yakını bulunmayan babam!" ifadeleriyle dile getirdi.

    Hz. Fâtıma (r.anhâ)'nın acıları bitmeyecek ve yüreğinin ateşi sönmeyecekti. Sevgili babasından ayrıldığı günden sonra güldüğü hiç görülmemiştir. Kabr-i şerîfi ilk ziyaret eden Hz. Fâtıma(r.anha) oldu. Gözyaşları içerisinde mezara bakarak bir süre öylece kalakaldı. Sonra sevgili kocası Hz. Ali(r.a)'ye dönerek: "Allah'ın Rasûlü'nün üzerine toprak atmaya gönlünüz nasıl râzı oldu?" dedi. Yüreğinin yanıklığını isyana varmayan ağıtlarıyla şöyle dile getirdi: "Üzerime öyle musîbetler döküldü ki, şayetonlar gündüzlerin üzerine dökülseydi, kararır da gece olurdu."

    Hz. Fatıma (r.anhâ) Peygamber babasının kendisine sır olarak söylediği sözlerle teselli bulmağa çalışıyordu. Beş çocuğu, üçü kız, ikisi erkek etrafında pervane gibi dönüyorlardı. Ama o ilahî kaderin kazâ safhasına çıkacağı zamanı bekliyordu.

    VEFATI

    Hz. Fâtıma(r.anha) validemiz, Resûlullah(s.a.v)’ın vefatından beş buçuk ay sonra,hastalanıp yatağa düştü. Hicretin on birinci yılı, Ramazan ayına girilmişti. Rahatsızlığı şiddetlenince çocuklarının dışarı çıkarılmasını Hz. Ali(r.a)'den istedi. İçeriye anneciğim dediği Ümü Râfi' ile Hz. Esma binti Umeys girdi. Kendisine abdest aldırıp yalnız bırakılmasını istedi. Rabbime duâ ve niyazda bulunmak istiyorum dedi.3 Ramazan 11 (22 Kasım 632) tarihinde Derin bir niyaz halindeyken nazenin bedenini odanın içinde bırakarak 28 yaşında ruhunu Rabbine teslim eyledi.

    Hz. Fatıma vefat etmeden önce neleri vasiyet etti? Neden gece?

    Peygamberimiz’in (s.a.v) vefatından sonra, Hz. Fatıma(r.anha), ahiret hazırlığını daha ciddi bir şekilde yapmaya başlamıştı. O her haliyle “yolcu” olduğunu belli ediyor ve hazırlığını ebedî âleme göre yapıyordu. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) vefatının üzerinden beşbuçuk ay geçmişti ki Hz. Fatıma (r.anha) validemiz hastalandı. Halife Hz.Ebû Bekir’in (r.a) hanımı, büyük sahabe Hz. Esmâ (r.a) ziyaretine gelmişti. Konuşurlarken Hz. Fâtıma annemiz günlerdir kalbini huzursuz eden bir hususu açmak istedi.

    Hz. Esmâ; “Ya Fâtıma, seni üzen şey nedir, söyle de Ebû Bekir(r.a)’i haberdar edeyim, bir çare bulsun.” dedi. O iffet ve fazilet timsali, o hayâ örneği, o nezahet membaı Hz. Fatıma’nın (r.anha) son demlerinde kalbini dilhûn eden şey elbette mühimdi. Bakınız o peygamber neslinin son çiçeği ne istiyordu: “Ya Esma, beni günlerdir düşündüren şey, vefatımdan sonra üzerine konarak götürüleceğim tabutun şeklidir. Çünkü bu tabutlar dümdüz tahtadan ibarettir. Bu tabuta konan cesede, bir kilim örtülmekte ise de, cesede yapışan örtü mevtanın vücudunu belli ediyor. Bakanlar cesedin iriliğini, ufaklığını anlıyorlar. Benim cesedimin de namahreme böyle görülmesini istemiyorum. Kalbimi huzursuz eden, şimdiden üzüntüsünü çektiğim şey budur.” Hz. Fatıma (r.anha) validemizdeki hassasiyete bakınız ki, vefatından sonraki durumu düşünmektedir. Zaten kefenlenmesine, kefenin üzerine kilim örtülmesine rağmen, o vücudunun ana yapısının belli olmasından rahatsızlık duymaktadır.

    Hz. Esma (r.anha), Hz. Fâtıma(r.anha)’nın bu problemine şu çözümü getirmişti: “Yâ Fâtıma, biz Habeşistan’a hicret ettiğimizde, onların cenazelerini taşıdıkları tabutları gördüm. Dümdüz tahtaların üzerine çatı yapıp, bu çatının üzerine de hasır örtüyorlar ve böylece tabutun içinde bulunan cesedi başkaları görmüyor.” Hz. Esma(r.anha), böyle dedikten sonra, eline aldığı ince hurma dallarının iki ucunu yere saplayıp, ortasını yukarı doğru kamburlaştırarak, “İşte böyle yapıyorlar.” diye tabutun şeklini de gösterdi. Hz. Fâtıma sevinmişti. Şöyle dedi: “Bunu çok beğendim, vasiyet ediyorum, beni taşıyacağınız tabutu böyle yapın ve kefene sarılı cesedimi, bakanların nazarından gizli tutun. Hz. Esma’ya (ra) su kaynatmasını ister ve gusül abdesti alır. Temiz kıyafetlerini giyer ve yatağını odanın tam ortasına yaptırır. Hz. Esma’ya sessizce; “Ben şimdi öleceğim, beni hiç kimse açmasın ve gasil etmesin. Vasiyetimdir beni kabre gece yerleştirin.” der.

    Çocuklarını yanına ister ve onlara “Sizleri şerefli bir babaya teslim ediyorum.” der. Yaşları küçüktür, çocukları ne olduğunu anlayamazlar, onları odadan çıkarttırır. Sağ tarafı üzerine yan bir şekilde elini yüzünün altına koyar. Hz. Esma(r.anha) O’nun dinlendiğini zanneder. Biraz sonra Hz. Fatıma (r.anha) annemize seslenir ama cevap yoktur. Yanına gelir ve Resulûllah’ın (s.a.v) vefatından sonra ilk defa bu mübarek yüzde hafif bir tebessüm ve buğulu gözlerinde donuk bir bakış görür. Ruhunu teslim ettiğini anlar, ağlayarak O’nu öper, koklar ve “Resulûllah’ın (s.a.v) narin çiçeği işte babana kavuştun. Resulûllah’a (s.a.v) benden selam söyle!” der ve dışarı çıkar.

    Kapıda Hz. Ali(r.a) vardır, Hz. Esma(r.anha)’yı üzgün görünce sorar, "Ne oldu?"  Esma hıçkırıklar içinde: “Resûlullah(s.a.v)’ın son çiçeği de soldu. Babasına kavuştu.” der. Hz. Ali (r.a) içeri girer, odanın ortasında bir nur yumağı yatmaktadır. Hz. Ali (r.a) üzgün ve yıkılmış bir şekilde eşinin yanına varır ve;“Seni ne kadar çok sevmiştim.” der ve biricik eşinin güzel gözlerini kapatır. 

    Muhammed el-Bâkır’ın belirttiğine göre Hz.Fâtıma(r.anha)’yı Hz. Ali yıkadı (Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, II, 128). Ölümünden sonra vücudunu kimsenin görmemesi için vasiyeti üzerine onu Hz. Ali(r.a) ile Hz. Ebû Bekir(r.a)’in hanımı Esmâ bint Umeys(r.anha)’in yıkadığı da zikredilmektedir (a.g.e., II, 129).

    Hz. Fâtıma (r.anhâ) geride gözü yaşlı sevgili kocası Hz. Ali ve beş çocukbıraktı. Hasan 8; Hüseyin 7; Ümmü Gülsüm 5; Zeyneb 3; Rukiye 2 yaşlarındaydı. Üç ablasının ismini, üç kızında yaşatmak istemişti. Kendisi de 28 yaşlarındaydı. Bir çocuğu da küçükken vefat etmişti. Sevgili babasından 18 hadis-i şerif rivayet etmişti.

    Hz.Fatıma(r.anha),vasiyeti üzerine cenazesi tabutla taşınarak, gece Cennetül-Baki Kabristanı'na defnedildi. Peygamber(s.a.v)'in kabrinin yanında Makam kabri vardır.

    Annemiz’in cenaze namazını, Hz. Abbâs(r.a) veya zevci Hz. Ali(r.a)’nin kıldırdığı rivayet edilmektedir. İslâm’da tabuta konarak kabre götürülen ilk kadın cenazesi, Hz. Fâtıma(r.anha)’nın mübarek naaşı olmuştur.Vasıyyeti üzerine geceleyin Hz. Ali(r.a), Hz. Abbas ile oğlu Fazl tarafından Cennetü'l-Baki'aya defnedildi.Medineliler vefatı ancak sabah öğrenmişlerdi. Medine ağlıyor, Medineliler çok üzgün ve hüzünlü. 

Cenâb-ı Hak'tan Hz. Fâtıma (r.anhâ) annemizin ahlâkından hisseler alabilmeyi ve cümlemizi şefaatine nâil eylemesini niyaz ederiz. Âmin.

    Peygamber(s.a.v)EfendimizinHz. Fatıma(r.anha)'ya olan sevgisini gösteren önemli bir olay, Mekke'nin fethinden sonra Hz. Ali(r.a)'nin Ebû Cehil'in kızı Cüveyriyye ile evlenmek istemesi veya Ebû Cehil'in yakınlarının kızlarını Hz. Ali(r.a) ile evlendirmek için Rasûl-i Ekrem(s.a.v)'in iznini talep etmeleri üzerine O'nun gösterdiği tepkidir. 

    Bu vesile ile yaptığı konuşmalarda Hz.Fatıma(r.anha)'nın kendisinin bir parçası olduğunu, onun üzülmesini istemediğini, Rasûlullah(s.a.v)'ın kızı ile Allah düşmanının kızının bir araya gelemeyeceğini, Cenâb-ı Hakk'ın helal kıldığı bir şeyi haram kılmamakla beraber bu evliliğe izin vermeyeceğini, ancak Ali(r.a)'nin Fatıma(r.anha)'yı boşadıktan sonra bir başka kadınla evlenebileceğini söyledi. (Buhârî, “Feżâʾilü aṣḥâbi’n-nebî”, 16, “Nikâḥ”, 109). 

    Rasûl-i Ekrem(s.a.v)'in bu konudaki hassasiyeti, Hz.Fatıma(r.anha)'nın itidalini koruyamayacağı düşüncesinden kaynaklanıyordu. (Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 95-96)Diğer taraftan Hz. Peygamber(s.a.v)’in konuşmasına başlarken öbür damadı Ebu'l-As'ın kendisine verdiği sözde durduğunu belirtmesi, Ebu'l-As'a Zeyneb'in üzerine bir başka kadınla evlenmemeyi şart koştuğunu hatıra getirmekte, aynı şekilde Hz. Ali'den de böyle bir söz aldığını, fakat Ali'nin bunu unutmuş olabileceğini düşündürmektedir. Bu olaydan sonra Hz. Ali(r.a),Hz. Fatıma(r.anha)'nın vefatına kadar bir başka kadınla evlenmediği gibi cariye de edinmemiştir. Rasûl-i Ekrem'in her fırsatta onların evine gelerek ikisinin arasına oturması, hem kızına hem de damadına beslediği derin sevgiyi ifade etmesi onları birbirine bağlamış, hatta zaman zaman her biri Rasûlullah'ın kendisini daha çok sevdiğini ileri sürerek onun gönlündeki müstesna yerlerinden emin olduklarını göstermişlerdir. Fatıma da fırsat buldukça babasının yanına gider, O'na hizmet etmekten zevk duyardı. Rasûl-i  Ekrem(s.a.v), Hz. Fatıma(r.anha) ile Hz. Ali'(r.a)yi ve çocuktarı Hasan ile Hüseyin(r.anhüma)'i abasının altına alarak, "Allah'ım! Bunlar benim Ehl-i Beytimdir; onları kötülüklerden koru ve kendilerini tertemiz kıl!" diye dua etmiştir. Hz. Fatıma(r.anha) ile ilgili önemli hususlardan biri de Rasûlullah'ın neslinin onun çocukları vasıtasıyla devam etmiş olmasıdır.

    Hz. Peygamber’in vefatının ardından Fâtıma ile Abbas b. Abdülmuttalib Halife Ebû Bekir’e gelerek Resûlullah’ın mirasından hisselerini istediler. Bu miras Fedek ve Hayber’deki hurmalıklarla Medine’deki bir bahçeden ibaret olup Hz. Peygamber bu arazilerin gelirini amme işlerine, yolcularla misafirlere ve kendi ailesine harcamaktaydı. Halife onlara, Resûlullah’ın peygamberlerin miras bırakmayacağına dair hadisini hatırlatarak onun mirasının söz konusu olamayacağını, fakat ailesinin geçiminin eskiden olduğu gibi yine buraların gelirinden sağlanacağını, kendisinin bu araziyi Hz. Peygamber’in yaptığı şekilde bir mütevelli gibi kullanacağını söyledi. Hz. Âişe ile diğer bazı sahâbîlerin bu hadisi tasdik etmeleri üzerine miras iddiasından vazgeçildi (Buhârî, “Ḫumus”, 1, “Feżâʾilü aṣḥâbi’n-nebî”, 12, “Meġāzî”, 14, 38, “Nafaḳāt”, 3, “İʿtiṣâm”, 5; Müslim, “Cihâd”, 51-55). 

    Ancak Hz. Fâtıma(r.anha)validemiz, vefat edinceye kadar onunla bir daha bu konu üzerinde konuşmadı (Buhârî, “Ferâʾiż”, 3). Bir rivayete göre ise Hz.Ebû Bekir(r.a), Hz. Fâtıma(r.anha)’yı vefatından bir müddet önce ziyaret ederek gönlünü almıştır.(İbn Sa‘d, VIII, 27; Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, II, 121)

    ÖRNEK BİR MÜSLÜMANDI 

    Peygamberimiz Hz. Muhammed(s.a.v), Hz. Fatıma(r.anha)’yı neden bu kadar çok sevmiştir? İslamiyet’i çok iyi bilen ve yaşayan bir insandı. Kıymeti buradandı. Bir evlat olarak Peygamber Efendimizin (s.a.v) peygamberlik tebliğini gönülden kabul etmiş,  Hz. Nuh(a.s)ın oğlu ve karısı İslam’ı kabul etmemiş ti, biliyorsunuz. Oysa peygamberimizin hem eşleri ve çocukları, hem İslamiyet’i kabul etti hem de ona sonuna kadar destek oldu. Resulullah(s.a.v)Efendimiz, annesiz ve babasız büyümüştü. Cenabı Hak, eşi Hz. Hatice ve çocuklarıyla peygamber efendimizi (s.a.v) destekledi. İslamiyet’in yayılmasında, peygamber Efendimizin (s.a.v) ailesinin çok büyük desteği oldu.  Ayrıca Hz. Fatıma(r.anha)validemiz, bütün insanlara örnek bir kadın, örnek bir Müslüman dı.

    Bir rivayette Selman-ı Farisi(r.a) başka bir rivayette ise Bilal-i Habeşi (r.a) anlatıyor: "Bir gün mescide gitmekte iken Fatıma‘nın el değirmeninde un öğüttüğünü gördüm, bu sırada küçük Hüseyin‘in ağlama sesi duyuldu.

    Hz. Fatıma(r.anha)‘ya; ‘Allah Resulü (s.a.v)size yardım edenleri sevdiğini buyurdu‘ dedim. Çocuğu mu sakinleştirmemi istersiniz dedim yoksa el değirmenini almamı mı?"

    Fatıma; "Evladımla benim ilgilenmem daha doğru ve iyi olur, zahmet olmazsa siz şu unu öğütebilirsiniz." dedi."

    Hz. Fatıma(r.anha) annemiz, bütün yoğunluğuna ve meşakkatli işlerine rağmen çocuklarıyla ilgilenmeyi ertelememiş, onları başından savmaya çalışmamıştır.Hz. Fatıma(r.anha) annemiz, çocuklara şefkat gösteren başka sevgi kaynaklarının da bulunmasını arzu etmiş ve istemiştir.

    Allah Resulü (s.a.v)in vefatından sonra, bazen çocuklarını severken; "Sizi herkesten çok seven dedeniz şimdi nerede?" dediği rivayet edilmektedir. Bu durum sadece annenin değil, başkalarının da duygusal bağlarının çocuk üzerinde etkili olduğunu göstermektedir.Hz. Fatıma(r.anha) annemizin bu tavrından, çocuklarını dedelerinden ya da babaannelerinden kaçıran anne-babaların aslında nasıl bir yanlışlık içinde oldukları ortaya çıkmaktadır.

    ÇOCUKLARIYLA OYUN OYNARDI

    Çocuklarla birlikte oyun oynamanın, onların oyunlarını ciddiye alıp onlarla oyun arkadaşlığı yapmanın çocuğun ruhi gelişimine yaptığı katkılar yadsınamaz. Bu durum aynı zamanda çocukların becerilerini de artırıp, sağlıklı bir zihin yapılarına sahip olmalarını beraberinde getirecektir.Hz. Fatıma(r.anha) annemizin çocuklarına karşı yaklaşımlarından biri de onlara oyun arkadaşlığı yapmasıdır. Hz. Fatıma(r.anha) annemiz, çocuklarıyla oyun oynarken, bu oyunları sıkıcı bir hale getirmeden eğitim saatleri havasına getirirdi. Oyun esnasında çocuklarına, onların zihinlerini geliştirecek sözler söylemeyi ihmal etmezdi.

    ÇOCUKLARI ARASINDA AYRIM YAPMAZDI

    Hz. Fatıma(r.anha) annemizin, kendisinden sonra gelecek olan bütün annelere, çocuk eğitim yöntemiyle ilişkin öğrettiği en esaslı yaklaşımlardan biri de çocuklarının arasında adaleti gözetip, ne olursa olsun kesinlikle onlar arasında ayrım yapmamasıdır.Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin(r.anhüma)‘in kendi aralarında düzenledikleri yarışmalarda, evlatlarından herhangi birini incitecek bir kararda bulunmamaya, onların kalplerini kıracak bir yoruma gitmemeye çok özen gösterirdi.

    ÇOCUKLARI ÇOCUK YERİN KOYMAZDI

    Hz. Fatıma(r.anha) annemizin evinde, bugün birçok ailede olanın tersiyle çocuk bile olsalar aile fertlerinin kişiliklerine hürmet gösterilir, saygıda kusur edilmezdi. Kısaca Hz. Fatıma annemizin evinde çocuklara saygı gösterilir, aileyle ilgili kararlarda onların görüşleri alınarak kişiliklerinin sağlamlaşmasına dikkat edilirdi.Birçok konuda henüz küçük yaşlarda olan Hasan ve Hüseyin‘in görüşlerine başvurulur, karakterlerinin güçlü olması ve sorumluluk sahibi olmaları için kendilerine değer verilirdi. Hz. Fatıma‘nın çocuklarına yaklaşımındaki bu incelik, çocukların kişiliği sağlam olarak yetişmelerinin en önemli basamaklarından biridir.

    ÇOCUKLARI DÖVMEZDİ

    Yeni yeni ulaşılan bilgiler, dayak atmanın ya da sert fiziki cezaların çocuk eğitiminde hiçbir olumlu sonuç doğurmadığını ispatlamıştır. Bundan binyıllarca önce Hz. Fatıma annemizin modeline bakıldığında çocukların dövülmesi ve onlara sert fiziki cezaların uygulanmasıyla ilgili hiçbir bilgi bulunmadığı görülecektir.Ayrıca, çocuk eğitimiyle ilgili teşvik ve ödüllendirme metodunun dayak ve cezadan çok daha etkili olduğu yeterince anlaşılmıştır.

    KÜÇÜK YAŞLARDA İBADETE TEŞVİK EDERDİ

    Hz. Fatıma(r.anha) annemizin ideal anneliğindeki çocuk eğitim yöntemlerinden birinde de bu hakikat vardır: Hz. Fatıma annemiz, daha çok küçük yaşlardaki evlatlarında bile ibadet hususunda ısrarcı olmuş ve onları ibadetlere yönlendirmiştir. Henüz on yaşına bile basmamış olan çocuklarını gece ibadetine dahi kaldırmış, sabah namazını kaçırmamaları için onları erken yatırmaya özen göstermiştir.

   HZ.FATIMA (R.ANHA) VALİDEMİZ NASIL ÖRTÜNÜRDÜ?

    Yıllardır örtünme üzerine Türkiye'de her türlü tartışma yapıldı. Gazetelerde, televizyonlarda ve dergilerde yüzlerce kafadan binlerce farklı ses çıktı. Herkes kendi cephesinden, nasıl olması gerektiğini anlattı durdu. Önce dini simge, ardından siyasi simge dendi. Arapçası olmayan kötü hocalar bile çıkıp, ayetlerden hadislerden kırparak yarım yamalak yorumlar yaptı. Bütün bu tartışmalar boyunca, hiç kimse başörtüsünü de tesettürü de Müslümanların ağzından dinleme gereği hissetmedi. İslami hassasiyetlere sahip hoca efendiler bile sözü, sahibine devredemedi. Tesettür tartışmalarını sona erdirecek, herkesin sesini kesmesini sağlayacak en esaslı soru şudur; Peygamberimizin(s.a.v) biricik kızı Hz. Fatıma(r.anha) nasıl örtünürdü? Hz. Aişe(r.anha), tesettürden neyi anlardı? Günlük yaşama ilişkin bu farzı en iyi öğrenebileceğimiz yer, Allah Resulünün evinin içidir!

    Elbette başörtüsünün bir tartışma nesnesi haline gelmesinin tek sebebi, konuya 'çağdaşlık' açılımı getirenlerin varlığı oldu. Buna söyleyecek bir sözümüz yok, zira her fırsatta İslami/insani değerlere saldırmalarından dolayı zaten onları dinlemiyoruz. Ancak Müslümanlar olarak önümüzde daha sistemli bir sorun var ki o da, tesettür tartışıldıkça, kendi üzerlerimizdeki tesettürü de tartışılacak hale getirdik. Artık olması gerekenin ne olduğu sorulmadan, herkes kendi yorumuna göre bir karar veriyor ve onu uyguluyor. 'Biraz sizden biraz bizden' dercesine, herkes ortaya bir yol çıkarma uğraşında. Hakikatin ne olduğunu merak edenler için, sorumuzu tekrarlıyoruz; Hz. Fatıma nasıl örtünürdü? 

    Hz. Fatıma(r.anha)'nın giysisi, Türkiye’de dindar camianın tüketime dayalı hayat tarzlarını keşfettikleri, tüketim ideolojisinin baskısını duydukları içinde bulunduğumuz dönemde, Fatıma'nın zühd ve takvasını hatırlamanın, özeleştiri ve yenilenmeye yönelik bir katkısı olduğu açık. Fakat Fatıma'yı bugüne taşımayı tasarladığımız takdirde, ancak bağlamıyla birlikte taşıyabiliriz ki o zaman da bir "Asr-ı Saadet" taşıması yapmamız gerekir. Normal olarak böyle bir taşımayı, kıyaslama yoluyla bile olsa gerçekleştiriyor olmamız beklenir gündelik hayatımızda. Gerçi böyle bir taşımanın ilkesel bir açıklama çabası olabileceğinin altını çizmek gerekiyor. Aksi takdirde Fatıma'nın tek başına günümüz dünyasının hangi Müslüman toplumuna taşınacağı bile bir sorun olarak karşımıza çıkardı.

    Hz. Fatıma(r.anha)'yı örnek alarak bugün nasıl bir hayat sürdürebiliriz, Geçen zaman içinde örnekliği aşınmamış bir hayat tarzından evrensel ve ezeli/ebedi ilkeler çıkarılabilir de....Elimize ulaşan rivayetleri dikkatle incelediğimizde, tarihin süzmeleri ya da eklemelerini de hesaba katarak,Hz. Fatıma(r.anha)'yı daha yakından tanımayı sağlayacak şu özellikleri ayırt ediyoruz:

    Özgüven ya da karakter sağlamlığı *Sadakat *Hakikat arayışı *Sadelik ve tevazu *Kendine özgü bir dile sahip olmak *Cömertlik *İçsel iffet, takva örtüsü. Bu şıklar arasında, Hz. Fatıma(r.anha)'nın bugün yaşıyor olsaydı nasıl bir giyim ve hayat tarzına sahip olacağını anlamamıza yardım edeceğini düşündüğüm ikisinin üzerinde durmak istiyorum:

    Sadelik ve tevazu... Hz. Peygamber(s.a.v) kızı Fatıma(r.anha) bulunduğu mekâna geldiğinde ayağa kalkarak onu karşılar, ellerinden öpermiş. Bu sevgi ve özen, Peygamber'in kızı Fatıma ve damadı Ali'nin çevrelerindeki insanlara, mesela Ehli Suffe'de barınan ve eğitim gören yoksul müminlere göre daha fazla imkânları bulunan bir hayata sahip olmalarının bir gerekçesine dönüşmemiştir hiç. Bir peygamber kızı olmak, padişah kızı olmakla aynı şey değildir. Yine de peygamber evlatlarının her zaman büyük hayat sınavını başarıyla vermiş oldukları da söylenemez. Fatıma'nın babasının iftihar etmesine yol açan sağlam bir karakteri olduğunu gösteren sayısız rivayet var.

    '80'li yılların başlarında, Fatıma'nın zühdünü ve takvasını anlatan hadisleri hayranlık ve ibretle okurduk. Çeyizler Fatıma'nın çeyiziyle, iradeler Fatıma'nın iradesiyle kıyaslanırdı. Fatıma sıradan bir kadın gibi giysi, mücevher ve eşya talebinde bulunmamalı, Suffe'deki Müslümanlar açlıktan iki büklüm durumdayken, babasından kendisine bir yardımcı tahsis etmesini talep etmemeliydi. Kendisini zayıf düşmüş hisseden Fatıma, babasının evindeki ocakta üç gün boyunca ateş yanmadığını hatırlamalı ve bünyesini duayla güçlendirmeliydi. Bu tür bir hayat görüşünü üstlenmedeki titizliği nedeniyle işte, bazen öyle olurdu ki Fatıma, üzerindeki giysiyi yatmadan önce yıkamak zorunda kalırdı, ikinci birine sahip olmadığı için. O, Fatıma'ydı; Hz.Muhammed(s.a.v)'in 'hüzünlü senelerinin dert ortağı, ilk tebliğ yıllarının küçük ama dirençli yardımcısı...

    İçsel iffet, takva örtüsü; Tesettür sadece örtünmek demek değildir. Nitekim Kur'an'da işaret edilen "takva örtüsü", bu olgunun önce yüreklerde gerçekleşmesi gerektiğini gösterir. Evden çıkmadan önce ayna karşısında saatler harcamayı gerektiren bir 'kapanma' olmamalıdır, Fatıma'nın tesettürü. Fakat bu Fatıma'nın özensiz ve bakımsız olduğu anlamına da gelmeyecektir sanırım. Çünkü sonuçta o "Babasının Kızı" olarak da tanınır ve Peygamberimiz de bilindiği üzere, kendine itina eden bir kişiliğe sahipti, doğal olarak öyleydi.

    Örtünme emri bütün Müslüman kadınları gibi Peygamberimizin eşleri ve kızları tarafından da titizlikle uygulanmıştır. Fatıma annemiz, hayâsı ve edebi gereği babasına karşı da örtünen, örtünmek için heyecan duyan bir insandır. Evinden dışarı çıktığında örtülü olmasına rağmen sahabe, Fatıma annemizi yolda gördüğünde onu hemen tanır "Bu Efendimizin kızı Fatıma'dır" derdi. Çünkü yürüyüş ile o, babasını hatırlatırdı, aynı babası -Efendimiz- gibi yürürdü. Allah ondan razı olsun ve bizi ona cennette komşu kılsın.

    Ebu Davud'da geçen bir hadise göre, bir gün Hz. Ebubekir(r.a)'in kızı, Esma(r.anha), ince bir elbise ile Resulullah(s.a.v)'ın huzuruna girmişti.Efendimiz(s.a.v), ondan yüz çevirdi şöyle buyurdu; "Ey Esma! Şüphesiz kadın ergenlik çağına ulaşınca, onun şu ve şu yerlerinden başkasının görünmesi uygun değildir" Hz. Aişe(r.anha)validemizin belirttiğine göre, Peygamberimiz(s.a.v) bunu söylerken yüzüne ve ellerine işaret etmişti.”

    Bir gün, Hz. Aişe(r.anha) validemizin huzuruna, duasını almak için bir gelin getirilmişti. Gelinin ince bir başörtüsü vardı. Bunun üzerine Hz. Aişe(r.anha) validemiz şöyle dedi; "Nur suresine inanan bir kadın böyle örtünmez"

    Hz. Fatıma(r.anha)'yı tanımak, yanlış uygulamaları düzeltmek için gereklidir. Müslüman kadını en iyi anlatmak, İslâm'ın mesajının yeni duyurulduğu devir içindeki en sağlam, tutarlı ve vahiy kaynağına en yakın kimseyle, Peygamber(s.a.v) ile adeta özdeşleşmiş bir kadın ile mümkündür. Peygamber’in soyunun mirasçısı kılınan ve O'na 'soyu kesik' diyenlere bir cevap olarak, kendisi vasıtasıyla Peygamber soyunun ebediyete kadar sürdürülmesinin sağladığı Hz. Fatıma(r.anha)'yı anlatmak, aynı zamanda kadın hakları açısından inanılmayacak başarılar göstererek, koskoca bir devrim gerçekleştiren ve cahili düşüncenin egemenliğine, bir tokat atarak kadını saygın bir konuma getiren İslâm'ın, kadını ne denli yüceleştirdiğinin ve onu çirkin ele alışlardan koruduğunun destanını anlatmak demektir.

    Kaynaklarda Hz. Fâtıma(r.anha)’ya nisbet edilen bazı şiirler ve beyitler bulunmakta (meselâ bk. İbn Seyyidünnâs, s. 358; Ali Fehmi Câbic, s. 126, 128), bunları Hz. Peygamber’in vefatından sonra söylediği belirtilmektedir. 

    Türk edebiyatında Hz. Fatıma eşine, evine ve çocuklarına bağlı, onlara hizmet eden, becerikli, sabırlı, güzel ahlaklı örnek bir Müslüman hanım olarak tasvir edilir. Hz. Fatıma, Rasûl-i Ekrem'in hayatını anlatan manzum ve mensur siyerlerde O'nun daima en yakınında bulunan, özellikle kız çocuklarına değer vermeyen Arap toplumunda bu kötü âdetin ortadan kaldırılmasını sağlayan değeri dolayısıyla en sevgili çocuğu olarak anılmıştır.

    Hz. Peygamber’in neslini devam ettirmesi, onun en sevdiği kızı ve Ehl-i Beytin beş rüknünden biri olması dolayısıyla Hz. Fatıma'nın Rasûl-i Ekrem'in hayatında önemli bir yeri vardır. Bu sebeple Hz. Peygamber ve Ehl-i Beytinden bahseden birçok manzum ve mensur eserde Fatıma'nın adı ve vasıfları sık sık anıldığı gibi az sayıda da olsa onun bazı edebî eserlere konu teşkil ettiği de görülmektedir. Hz. Fatıma'dan bahseden eserleri Türk edebiyatının klasik metinleriyle tekke ve halk edebiyatına ait parçalar, folklorik ürünler ve Türk halk inançlarında yer alanlar olmak üzere gruplandırmak mümkündür. Bu eserlerde Fatıma eşine, evine ve çocuklarına bağlı, onlara hizmet eden, becerikli, sabırlı, güzel ahlaklı örnek bir Müslüman hanım olarak tasvir edilir. Bu tür metinlerde isminin Türk halk ağzında aldığı Fatıma veya Fadime şekilleri yanında Fatma Ana, ayrıca beyaz tenli olması sebebiyle Zehra (Fatımatü'z-Zehra), iffetli oluşundan dolayı Betül, bir hadiste cennetteki en faziletli dört kadından biri diye tanıtıldığı için "cennet hatunu", kıyamette kendisinden şefaat beklendiği için de "kıyamet hatunu" ve "seyyidetü'n-nisâ" unvanlarıyla anılmaktadır.

    Başta Süleyman Çelebi'nin Vesiletü'n-Necat'ı olmak üzere birçok mevlid metninde, bilhassa vefat bahri içinde Hz. Fatıma'dan bahsedildiği görülmektedir. Bu bölümlerde daha çok Rasûlullah'ın hastalanması, vefat edeceğini bildirmesi, Azrail'in O'nun ruhunu kabzetmeye geldiğinde Fatıma'nın onu karşılaması, vefatından sonra üzüntüsünü bir ağıt halinde dile getirmesi söz konusu edilmektedir. Ayrıca mevlidlerin genellikle matbu nüshalarında vefat bahrinin sonunda "Vefâtü Fatımate'z-Zehra radiyallâhü anhâ" veya "Ahvâl-i Fatıma" başlıklı müstakil bir bölüm yer almaktadır.

    Hz. Fatıma'nın edebî metinlerde yer almasına vesile olan diğer bir özelliği de Hz. Ali'nin eşi olmasıdır. Dinî-tasavvufi konularda eser yazan pek çok müellifin yanında özellikle Alevi, Bektaşi şairlerin şiirlerinde Hz. Fatıma'nın bu yönüyle söz konusu edildiği görülmektedir. Kul himmetin,

    "Gül kokusu Muhammed'in teridir
    Ah ettikçe karlı dağlar eritir
    Hatice Fatıma Hakk'ın yâridir
    Onun katarından ayırma bizi" dörtlüğü ile,
    Edib Harâbî'nin,
    "Naciye fakire kemter bacıdır
    Muhammed Ali'ye kuldur nâcidir
    Cümle erenlerin başı tacıdır
    İşte Fatımatü'z-Zehra'mız vardır"

    dörtlüğü buna örnek teşkil eder. 

    Ayrıca Hasan ile Hüseyin'in anneleri olması dolayısıyla özellikle Kerbela vakası üzerine yazılan maktel ve mersiyelerle Ehl-i Beyt sevgisini işleyen diğer edebî ürünlerde Hz. Fatıma ile ilgili fasıllara, beyit, kıta ve mesnevilere daha çok rastlanmaktadır. Mesela türünün en tanınmış makteli olan Fuzulî'nin Hadîkatus-süadâ adlı eserinin dördüncü bölümü Hz. Fatıma'ya ayrılmıştır. Burada onun hayat hikayesi yer yer manzum parçalar eklenerek ana hatlarıyla anlatılır.

    Muharrem ayında dergahlarda okunan mersiye ve ilahilerde de Hz. Fatıma çeşitli vasıflarıyla yer almıştır. Yunus Emre'ye atfedilen

    "Kerbelâ'nın yazıları
    Şehid düşmüş bâzıları
    Fatma Ana kuzuları
    Hasan ile Hüseyin'dir
    Kerbelâ'da eli bağlı
    Âşıkların kalbi dağlı
    Fatma Ana ciğer dağlı
    Hasan ile Hüseyin'dir"

mısralarının yer aldığı hicaz ilahi bunlardan biridir.

    Bektaşi dergahlarında mürşidin postunun sağında Hz. Fatıma'yı temsil eden bir ocak bulunur. Niyazlar önce mürşide, on iki imama ve Hz. Fatıma'ya, sonra da diğer makamlara yapılır. Bütün nikah dualarında yer aldığı gibi Bektaşi tekkelerinde yapılan evlenme törenlerinde de gençlere mürşid önünde yapılan duada, "Bu gençlerin evliliği Fatma Ana'mızla Hz. Ali'nin evliliği gibi mutlu olsun!" temennisi tekrar edilir. Yine Bektaşi-Alevi edebiyatında çeşitli renk ve kokuların Ehl-i Beytten birini sembolize ettiği inancı vardır. Buna göre siyah renk ve nar kokusu Hz. Fatıma'yı temsil eder.

    Dede Korkut hikâyelerinde üstün ahlaklı kadınlardan söz edilirken bunların Hz.Aişe(r.anha) ve Hz. Fatıma(r.anha)'nın soyundan geldikleri söylenir.

    Türk kültüründe Hz. Fatıma(r.anha) önemli bir yeri vardır. Anadolu'da kadınlar Fatma (Fadime) Ana dedikleri Hz. Fatıma'yı uğur ve bereketin timsali saymışlardır. Anadolu'nun birçok yöresinde ocak duvarları sıvanır veya boyanırken is ile el işareti basılır. Uğur ve bereket getirsin diye basılan bu el "Fatıma Ana eli"dir.

    "Pençe-i Âl-i abâ" adı verilen elin baş parmağı Hz. Peygamber'i, işaret parmağı Ali'yi, orta parmağı Fatıma'yı, yüzük parmağı Hasan'ı, serçe parmağı Hüseyin'i temsil eder. Bu bakımdan Âl-i abâ'nın zikredildiği birçok manzumede Hz. Fatıma da söz konusu edilir.

    Anadolu'da hanımlar yoğurt mayalarken, turşu kurarken, hamur yoğururken, evin geçimi iyi olsun diye ocağa şeker atarken, hasta olan kimsenin sırtını sıvazlarken, "El benim elim değil Fatıma Ana'nın eli" diyerek başlar ve bitirirler. Bu motifte bir bakıma Pençe-i Âl-i abâ'dan şifa beklendiği görülmektedir. Diğer bir halk inancına göre de Fatma Ana külde ekmek pişirdiğinden bilhassa yaşlı kadınlar külü yere dökmez ve üzerine basmazlar. Örgü ve dantel gibi el işlerine başlayan hanımlara yanındakiler, "Kolay gelsin, altın taş olsun, elin kuş olsun; Hızır yoldaşın, Fatma Ana komşun olsun" derler. Türk halkı iyi komşuları için, "Allah seni ahirette Fatma Ana'mıza komşu etsin" temennisinde bulunur.

    Ebe doğum yapan kadının sırtını sıvazlarken de, "El benim elim değil Fatma Ana'nın eli" diyerek doğumun kolay olacağına inandığını belirtir ve hastaya telkinde bulunur. Ayrıca doğum esnasında kadınlara "Fatıma Ana eli" (anastatika hierochuntica) denilen bir bitki kaynatılıp suyu içirilir. Bu sebeple Anadolu'da bulunmayan ve özellikle çölde yetişen bu bitki hacdan dönenler tarafından getirilir, kıymetli bir hediye olarak hamile kadınlara verilirdi. Bazı yörelerde yeni doğan kız çocuklarına göbek adı olarak Fatıma adının verildiği de bilinmektedir.

    Hat sanatında Ehl-i Beyt mensuplarının adlarını ihtiva eden çeşitli istiflerle bazı tekke ve camilerdeki Hulefa-yi Raşidîn isimleri yanında Hz. Fatıma'nın adı, Hasan ve Hüseyin ile birlikte umumiyetle celî-sülüs hattıyla levhalar halinde yazılmıştır.

    BİBLİYOGRAFYA
    Wensinck, el-Muʿcem, VIII, 219-220, 241.Miftâḥu künûzi’s-sünne, Beyrut 1403/1983, s. 378-379.Müsned, I, 93, 98, 104, 108, 118, 293; VI, 282-283.Buhârî, “Vuḍûʾ”, 69, “Ġusül”, 21, “Ṣalât”, 4, “Hibe”, 27, “Feżâʾilü aṣḥâbi’n-nebî”, 9, 12, 16, 29, “Ḫumus”, 1, “Meġāzî”, 14, 38, 83, “Nikâḥ”, 109, “Nafaḳāt”, 3, 6-7, “Edeb”, 113, “İstiʾẕân”, 40, 43, “Daʿavât”, 11, “Ferâʾiż”, 3, “İʿtiṣâm”, 5.Müslim, “Cihâd”, 51-55, 101, 107-110, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 61, 93-99.Ebû Dâvûd, “Edeb”, 143, 144, “Tereccül”, 21.Tirmizî, “Siyer”, 44, “Menâḳıb”, 60.Vâkıdî, el-Meġāzî, I, 249-250, ayrıca bk. İndeks.İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, I, 357-358; VIII, 19-30.İbn Şebbe, Târîḫu’l-Medîneti’l-münevvere, s. 105-110, 196-202.İbn Ebû Şeybe, el-Muṣannef (nşr. Kemâl Yûsuf el-Hût), Beyrut 1409/1989, VII, 432.İbn Kuteybe (Ukkâşe), s. 142-143, 158, 210, 211.Belâzürî, Fütûḥ (Rıdvân), s. 75.İbn Rüstem et-Taberî, Delâʾilü’l-imâme, Beyrut 1408/1988, s. 5-58.Taberî, Târîḫ, II, 410, 486, 533, 537; III, 207-208, 240, ayrıca bk. İndeks.Dûlâbî, eẕ-Ẕürriyyetü’ṭ-ṭâhire (nşr. Seyyid M. Cevâd el-Hüseynî el-Celâlî), Beyrut 1408/1988, s. 89-98, 149.Küleynî, el-Uṣûl mine’l-Kâfî, I, 238-242.Hâkim, el-Müstedrek, II, 593-594; III, 151-163.Şeyh Müfîd, el-İḫtiṣâṣ, Beyrut 1402/1982, s. 210-212.Ebû Nuaym, Ḥilye, II, 39-43.İbn Abdülber, el-İstîʿâb, IV, 373-381.İbn Şehrâşûb, Menâḳıbü âli Ebî Ṭâlib, Beyrut 1405/1985, III, 318-366.İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe, VII, 220-226.el-Kâmil, II, 293.Beyzâvî, Envârü’t-tenzîl (Mecmûʿa mine’t-tefâsîr içinde), Beyrut 1314, I, 510-511.el âzin, Lübâbü’t-teʾvîl (Mecmûʿa mine’t-tefâsîr içinde), Beyrut 1314, I, 510-511.İbn Seyyidünnâs, Mineḥu’l-midaḥ (nşr. İffet Visâl Hamza), Dımaşk 1407/1987, s. 355-358.İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Ḳurʾân, II, 43-44.Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, II, 118-134.Târîḫu’l-İslâm: ʿAhdü’l-ḫulefâʾi’r-râşidîn, s. 21-27, 43-48.Heysemî, Mecmaʿu’z-zevâʾid, IX, 201-212.İbn Hacer, el-İṣâbe (Bicâvî), VI, 243; VII, 648; VIII, 53-60.Tehẕîbü’t-Tehẕîb, XII, 440-442.Fetḥu’l-bârî, VII, 107-108.Semhûdî, Vefâʾü’l-vefâʾ, I, 330-334.Hazrecî, Ḫulâṣatü Teẕhîb, s. 494.Müttakī el-Hindî, Kenzü’l-ʿummâl, XIII, 674-687.Şâmî, Sübülü’l-hüdâʾ ve’r-reşâd fî sîreti ḫayri’l-ʿibâd, Kahire 1411/1990, VI, 640-650.Şevkânî, Derrü’s-seḥâbe, s. 273-279, 603.Mir’âtü’l-Haremeyn: Mir’ât-ı Medîne, II, 466-467, 976-979.Ali Fehmi Câbic, Ḥüsnü’ṣ-ṣıḥâbe fî şerḥi eşʿâri’ṣ-ṣaḥâbe, İstanbul 1324, s. 125-128.Hacı [Mehmet] Cemal Öğüt, Fâtımatü’z-Zehrâ, İstanbul 1359/1940.Abdülhüseyin b. Şerefeddin el-Mûsevî, el-Kelimetü’l-ġarrâʾ fî tafḍîli’z-Zehrâʾ, Necef, ts. (Dârü’n-Nu‘mân).Sââtî, el-Fetḥu’r-rabbânî, XXII, 92-97.M. Yaşar Kandemir, Mevzû Hadisler, Ankara 1991, s. 185-186.M. Tâhir Âl-i Şübbeyr el-Hâkānî, Şerḥu Ḫuṭbeti’ṣ-Ṣıddîḳa Fâṭımâtü’z-Zehrâʾ, Kum 1412.İbrâhim Emînî, Örnek İslâm Kadını Hz. Fâtıma (trc. Fahrettin Altan – Seyyid Seccâd Hüseynî), Kum 1412/1992.Jane Dammen McAuliffe, “Chosen of All Women: Mary and Fātıma in Qur’ānic Exegesis”, Islamochristiana, VII, Roma 1981, s. 19-28.Abdülcebbâr er-Rifâî, “Muʿcemü mâ kütibe ʿan Fâṭımati’z-Zehrâʾ”, Türâs̱ünâ, IV/14, Kum 1409, s. 57-104.Kasım Kufralı, “Fâtıma”, İA, IV, 518-521.L. Veccia Vaglieri, “Fāṭıma”, EI2 (Fr.), II, 861-870.

 

    Ebubekir TANRIKULU Hoca

    Kadiriye-i Halisiye-i Hayriyyenin 

    Hadimul Fukarası


◄ Önceki...


Etiketler: Hz. Fatıma Tüz Zehra (r.anha) Kimdir Hayatı, Hz.Fatıma Tüz Zehra (r.anha) Cennet Hanımlarının Efendisi, Hz.Fatıma Hz. Hasan Hz. Hüseyin, Hz.Ali, Hz.Fatıma Hayatı, Hz.Fatıma Evliliği, Hz.Fatıma Çocukları, Pençe-i Âl-i abâ, Hz.Fatıma Vefatı, Ehli Beyt, Hz.Fatıma Çeyizi, Evlilik duası, Hz.Fatıma Cenaze namazı, Hz.Fatıma Nasıl Örtünürdü, hz.fatıma türban şekli, | Mekteb-i Derviş

Not: HTML'e dönüştürülmez!
    Kötü           İyi