Mekteb-i Derviş | İslam

    İLİM EHLİ ALLAH DOSTLARININ TASAVVUFU TARİFİ

    Elhamdulillâhi Rabbil âlemin Vessalâtü vesselâmü alâ Rasûlinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve eshâbihi ecmeîn.

    Aziz Kardeşlerim!

    Tasavvuf, ebedî saadete nâil olmak için nefsi tezkiye, ahlakı tasfiye, zâhir ve batını tamir hallerinden bahseden bir ilimdir. Tasavvufu kâlden ziyade bir hâl ilmi olarak da ifade edebiliriz. Her ilim gibi tasavvuf ilminin de tarifi yapılmıştır. Tasavvuf, diğer ilimlerden farklı olarak, mutasavvıflarca çeşitli şekillerde tarif edilmiştir. Bu tariflerin, her sofînin işgal ettiği makama göre yapıldığını gözden uzak tutmamak gerekir. 

    Allah dostları bakın bu konuda ne diyorlar:

    HASAN-İ BASRİ (r.a) Hazretleri: Tasavvuf; zühd anlayışı, tefekkür, nefs muhasebesi, dünyadan uzaklaşma ve Allah aşkına dayanmaktadır. "Tefekkür, sana iyi ve kötü fiillerini gösteren bir aynadır" "Mü'min, daima nefsinin hâkimidir. Onu Allah için inceler. Dünyada nefsini murâkabe edenlerin hesabı, âhirette kolay olacaktır. Kendilerini murâkabe ve muhâsebe etmeyenlerin hesabı da zor olacaktır."

    "Amellerine bak, onları incele. Çünkü birbirinden kesin sınırlarla ayrılan hayır ve şer tartılacak. En küçük bir hayırı değersiz bulma, âhirette o sana fayda verecek. En küçük bir kötülüğü zararsız sayma, ahirette aleyhinde olacaktır." “Kim tevazuundan sof giyerse kalbinin nuru artar. Ama kim böbürlenmek ve zühdünü göstermek için sof giyerse o, şeytanlarla beraber cehennemde kavrulur” “İnsanın nefsini kötülemesi dahi kendini övmesidir” derdi.

    MA'RÛF EL-KERHî (k.s): "Tasavvuf, gerçekleri almak, mahlûkatın elinde olan şeylere gönül bağlamamaktır. Gerçekleri almak, hak ve hakikat olmayan, yani doğru olmayan her şeyi bırakıp, ancak ilahî hakikatleri edinmeye çalışmaktır."Tasavvuf, eşyanın hakikatine bakıp, halkın bildiğini terketmektir. "Eşyanın hakikatine bakmak, mahiyetini tetkik etmek, sebeb-i hilkatini düşünmek, neye yaradığını araştırmak, nasıl istifade edileceğini öğrenmek demektir. Zira halk, yalnız görülen evsaftan bazılarını görür geçer; ârif tetkik ile mükelleftir.

    “Tasavvuf, sevgilinin kapısından kovulunsa da orada yerleşmektir.” 

    “ Tasavvuf, uzaklığın kederinden sonra, yakınlığın safasıdır.” (Kuşeyrî.)

    SERİYY-Î SAKATî (k.s): "Tasavvuf üç manayı içine alan bir isimdir: 

    1) Marifetin nûru vera'ın nûrunu söndürmez, 

    2) Kitab ve sünnetin zahirine muhalif olacak şekilde ilm-i bâtından bir söz ile konuşmaz, 

    3)Kerametleri kendisini, Allah'ın mahrem olan sırlarını açıklamaya sevk etmez.

    “Tasavvuf, sevgilinin kapısından kovulunsa da orada yerleşmektir.” 

    “ Tasavvuf, uzaklığın kederinden sonra, yakınlığın safasıdır.” 

    “Kendi nefsini terbiye edemeyen, başkasının nefsini hiç terbiye edemez.” (Kuşeyri, s. 12; Tezkire, c. 1, s. 282.)

    CÜNEYD-İ BAĞDADİ Hazretleri (k.s): ”Tasavvuf bir evdir, kapısı şeriattır.” Allah'ın Zatından başka hiçbir şeye ilgi duymadan, yalnız Onunla olmaktır. Sulhu olmayan bir cenktir. Allah’u Teâlâ bir mürid için hayır murad ederse, onu gerçek sûfîler kervanına katar, sahte sofulardan korur. Tasavvuf kalbi temizlemektir.

    Tasavvuf, toplulukla zikirdir, dinlemekle vecd halidir, ittiba ile amel etmektir. Bizim tasavvuf ilmimiz, Kitap ve sünnetle kayıtlıdır. Kim Kur’an’ı muhafaza etmezse, hadisi şerifleri yazmazsa, bu işte ona tabi olunmaz. Halkın üzerine bütün yollar kapalıdır, ancak Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in izini takip eden hariçtir. “Tasavvuf, vakitleri korumaktır.”

    Tasavvuf, halka uygunluktan kalbi safileştirmektir. Tabii ahlaklardan ayrılmaktır. Beşeri vasıfları söndürmektir. Nefsin isteklerinden uzak durmaktır. Ruhani sıfatlar menzillerine ulaşmaktır. Hakikat ilimlerine yapışmaktır. Ümmetin tamamına nasihat etmektir. Hakikat üzere Allah için vefakârlıktır. Şeriatta Resulullaha (s.a.v) tabi olmaktır.

    Tasavvuf peygamberane yaşayıştır: Tasavvuf, şu sekiz haslet üzerine kurulmuştur: "Seha, rıza, sabr, işaret, gurbet, suf giyme, seyahat ve fakr.

    Tasavvuf sekiz peygamberin, sekiz ayrı özelliğini cem ‘etmektir.

    1. Hz. İbrahim (a.s.)'in sehâvetini,

    2. Hz.İsmail (a.s.)'in rıza ve teslimiyetini,

    3. Hz.Eyyûb (a.s.)'ın sabrını,

    4. Hz.Zekeriyâ (a.s)ın üç gün süreyle işaretle konuşmasını,

    5. Hz.Yahya (a.s)ın garipliğini, gurbet.

    6. Hz.Musa (a.s.)'ın sûf (yünlü) giymesini,

    7. Hz.İsa (a.s.)'ın yolculuğunu, seyahat.

    8. Hz.Muhammed Mustafa (s.a.v)'in fakirlik ve zühd sıfatını.

    Tasavvuf, sûfinin kendini insanlığa adayışıdır. Cüneyd hazretleri: "Sûfî üzerine iyinin de günahkârın da bastığı toprak gibidir (halkın yükünü sırtında taşır) altında her şeyin gölgelendiği buluta ve her şeyi sulayan yağmura benzer.

    Dünya ile ahiretin aynı kalede birleşemeyeceğini söyler, kalbin ahirete kap olabilmesi için dünyalıklardan temizlenmesi lazımdır.”

    "Tasavvuf, hiçbir bağ olmadan tamamıyla Allah ile olmandır. “Tasavvuf Hakk'ın seni senden öldürmesi ve seni kendisiyle diriltmesidir."

    “Biz tasavvufu, açlık, uykusuzluk, dünyadan kesilme ve sevdiklerimizden beri olmakla bulduk" 

    “Tasavvuf, içtima ile zikir, istima (dinleme) ile vecd, ittiba ile ameldir.” Yani, toplulukla zikir, Kur’an dinlemekle vecd ve Peygambere (s.a.v)uymakla amel etmektir. 

    “Tasavvuf, şeriat yasaklarına ve kötü ahlâka karşı sürekli mücâhededir.”

    ŞEYH ŞİBLİ Hazretleri (k.s): Tasavvuf, hislerini zabt etmen, nefeslerine riayet etmendir. Tasavvuf, “Her türlü endişe ve düşünceden uzak, ALLAH ‘u Zülcelal ile olmaktır.” “Sûfî, kalple halktan kopan ve sürekli Hak’la olandır.” “ Tasavvuf, yakıcı şimşek.”dir. Şeklinde tarif etmiştir.

    ABDULKADİR GEYLANİ Hazretleri (k.s): ”Tasavvuf haldir, söz değildir. Söz ile de ele geçmez.” Tasavvuf, kıl-u kali (dedi-koduyu) almak değildir, lakin açlığı almak, alışılan ve hoş gelen şeyleri kesip atmaktır.

    Tasavvuf yolu zâhirî ve bâtınî hükümlere riayet etmeyi ve her şeyden fânî olmayı gerektirir. Tasavvuf yolu sâlihleri görüp onların sohbetlerini ezberlemekle kat edilmez. Teslim ol, rahat bul. Tövbe, yönetim değişikliğidir. 

    Veliliğin şartı gizlenmek, nebiliğin şartı açıklamaktır. Yolculuk, kalbin yolculuğudur. Vuslat, sırların vuslatıdır. Yakında perdeler kalkınca bindiğin at mı katır mı anlarsın. Zâhir fıkhını öğren, sonra bâtın fıkhına yönel. Zâhir ilimleri görünen kısmın ışığıdır. Bâtın ilimleri ise görünmeyen kısmın. Ateşin odunu yemesi gibi. Bâtın bilgisi, seninle Rabbin arasındaki ışıktır.

    Kimin ki, Resulullah (s.a.v) bağlılığı gerçekten sabit olursa, Allah Resulü ona bir zırh giydirir, başına bir miğfer çeker, kendi kılıcını kuşatır. Kendi edep ve terbiyesinden, kendi şemailinden, kendi ahlâkından ona bir şeyler tahsis eder. Kendi elbiselerinden bazılarını ona bizzat giydirir. Daha sonra da, ümmeti içinde onu kendisine vekil, rehber ve ümmetini Allah yoluna davetçi yapar. Böylece o da, Allah Resulüne vekâleten, Muhammed ümmetinin içinde, Allah’a götüren kılavuz ve davetçi olur.

    Allah’ın muhabbetinde samimi olan, ne ayıp işitir, ne de kulağına ayıp gider. Müminin âdeti önce düşünüp sonra konuşmaktır. Münafık ise önce konuşur, sonra düşünür.

    İnsan Allah’a kalıbıyla değil, kalbiyle ibadet eder. Kalp Kitab ve Sünnete göre amel ederse kurbiyet (yakınlık) kazanır. Bunu kazanınca da neyin kendi lehine ve aleyhine, neyin Allah için veya başkası için, neyin de hak ve batıl olduğunu bilir ve görür.

    Sûfî bâtınını ve zâhirini Allah’ın Kitabına ve Resulünün sünnetine uyarak arıtandır. O, sâfiyeti arttıkça vücud denizinden çıkar; iradesini, dilek ve ihtiyarını terkeder.

    Kalp sâlih olunca dâimî zikir elde edilir ve kalbin her tarafına Hakk’ın zikri yazılır. Böyle bir kalbin sahibinin gözleri uyuyabilir ama kalbi Rabbini zikreder.Sağlam bir kalp tevhid, tevekkül, yakîn, tevfik, ilim, iman ve kurbiyet ile dolar.

    Mürid tevbesinin gölgesinde, murâd ise Rabbinin inayetinin gölgesinde kâimdir. İnanan kimse Allah’tan başka kimseden korkmaz ve başkasından hiçbir şey beklemez.

    Kaderin gelmesinden rahatsız olma, onu kimse döndüremez ve kimse engel olamaz. Takdir olunan şey mutlaka gerçekleşir.

    Sâlihlerin kalpleri faydayı da zararı da Rablerinden bilir. Zühd ve tevhidi sağlam olan kişi, halkın elini ve varlığını görmez. Allah’tan başka veren ve üstün kılan görmez.

    Sıddîk gözünün, güneş ve ayın değil, Allah’ın nuruyla bakar. Kalp sırra, sır da Hakk’a itimat ederek sükûn bulur.

    Bütün insanlar seni kendi menfaati için ister, Allah ise seni senin menfaatin için ister.Geçim yollarının yaratıcısını unutup geçim yollarına takılıp kalan, bakiyi unutup fani ile sevinen kimse ne kadar da cahildir!

    Resulullah hariç her mahlûk perdedir; Resulullah ise kapıdır. Hak’tan korkanın korkusu arttıkça kalbi ona korkuyu unutmayı öğretir. Onu Hakk’a yakınlaştırır. Ona müjdeler verir.

    Bir şeyi hatırlamak Allah’ı unutturuyorsa, o şey o kişi için uğursuzdur.Kulun kalbi Rabbine erince Rabbi onu kimseye muhtaç etmez.

    Sûfîlerin geceleri gece, gündüzleri de gündüz değildir. Sûfîler ‘niçin’i, ‘nasıl’ı, ‘yap’-‘yapma’yı unutarak, kendilerini Rablerinin önüne atmışlardır. Sûfîler ahirete göre akıllı, dünyaya göre delidirler. Hakk’ı bulursan eşyayı ondan görürsün. Ne düşmanın kalır, ne üzerinde hakkın olan biri. Allah’ı bilen kimsenin O’na karşı iradesi kalmaz.

    Allah’tan başka herşey puttur. Allah’a ancak, O’ndan başka herşeyi terkeden kimseler yaklaşabilir. Teslim ol, rahat bul. Allah’ı arayan O’nu bulur.

    Faydayı ve zararı Allah’ın dışındakilerden bilenler Allah’ın kulu değildir. “İnsanlar hakkında Allah’a uy, Allah hakkında insanlara uyma!”O’nun uğrunda mücahede edene O hidayet yollarını gösterir

    Nasibin olanı kaybetmezsin, onu senden başkası yiyemez. O başkasının nasibi olmaz. Nasibini ona hırs göstermekle elde edemezsin.

    Günahların kötü bir kokusu vardır. Allah’ın nuru ile bakanlar bunu anlar, fakat halktan gizler, onları rezil etmezler.

    Akıllı kimse ölümü düşünen ve kaderin getirdiğine razı olandır. Allah Teâlâ rızıkların taksimini bitirmiştir. Rızıkta zerre miktarı artma ve eksilme olmayacaktır.

    Dünya herkesi boğacak kadar engin bir denizdir. Allah’ı tanıyan O’nu sever. O’nu seven O’na uyar. Zâhid olan kalptir, ceset değil. İlim kılıç, amel el gibidir. El olmadan kılıç kesmez. Kılıç olmadan da el kesmez.

    Kur’an’ın iki yönü vardır: O’nun elinde olan yönü, bizim elimizde olan yönü. Belalar kula Cenab-ı Hakk’ın kapısını çalmayı öğretir. Derdi de yaratan O’dur, devayı da. O kendisini öğretmek için belâya mübtela kılar. Böylece hem belâ verebileceğini, hem de bunu kaldırabileceğini gösterir.

    Rabbinizin kereminden dileyin, icabet etse de etmese de O’ndan isteyin. Çünkü O’ndan istemek ibadettir. O’nu tanısaydınız, O’nun önünde dilleriniz lâl kesilirdi; kalpleriniz ve diğer uzuvlarınız her halinde edepli olurdu.

    Sûfîlerin yolculukları Hakk’a kurbiyet ülkesinde son bulur. Yolculuk, kalbin yolculuğudur. Vuslat, sırların vuslatıdır. Sûfîler Allah Teâlâ’nın Kendisinden başka bir şey istemezler. Onlar nimeti değil, nimet bahşedeni, halkı değil Hâlık’ı isterler.

    Sevenle sevmeyen rıza halinde değil, hoşnutsuzluk halinde belli olur. Marifet ve ilim, öz ile kabuğu birbirinden ayırır. Akıllı kişi, işlerin başlangıcına değil, sonucuna bakar.

    İnsanların çoğunun helaki, küçük günahları sebebiyledir. İlim öyle bir şeydir ki sen bütün varlığını ona adadığın zaman o sana ancak bir parçasını verir. Bilgi hayat, bilgisizlik ölümdür. Bu ilim [tasavvuf ilmi], kitap sayfalarından değil, Allah erlerinin ağzından alınır. Dünya hikmettir, ahiret ise kudret. Hikmet alet ve sebeplere ihtiyaç duyar, kudret ise duymaz.

    Mümin dünyada, zâhid ahirette gariptir. Ârif ise Allah’ın dışındaki her yerde gariptir. Dünya nefslerin, ahiret kalplerin, Allah ise sırların sevgilisidir. Arif, Allah’a her an bir öncekine göre daha yakındır. Arif hem dünyada, hem de ahirette yabancıdır.

    Bu işin başı Allah’tan başka tanrı olmadığına şehadet etmek, son noktası ise bütün nesneler ve davranışların birbirinin aynı olmasıdır.

    Nefsine hiçbir hâli ve makamı nispet etme! Âdemoğlunun başına gelen her türlü belâ, Rabbinden şikâyet etmesi yüzündendir. Amelinin karşılığında ödüllendirilmeyi bekleyen, muhlis değildir.

    Ahireti isteyene dünyada zühd gerekir; Allah’ı isteyene ise ahirette zühd gerekir. Kazayı engelleyen dua, yine kazayı önlemesi mukadder olan duadır.Her şeyde O’nun isimlerinden bir isim mevcuttur, herşeyin ismi O’nun ismindendir.

    AHMED-ER RUFAİ Hazretleri (k.s): ”Kalp cesetsiz olmaz, Kalbi olmayan bir cesed ise çürür. Tasavvuf ilmi, kalbin ıslahından ibarettir. Tarikat şeriat demektir. Hakikat, şeriata muhalefet etmez. Tasavvuf, söz konusu ettiği Tarikat, şeriatın bizatihi içinde taşıdığı mana ve hikmetlerdir. Tasavvuf, Yün hırka ve tac giymek değildir.”

    “Tasavvuf; hüzün hırkası, sıdk tacı, tevekkul elbisesinde bürünmektedir. İnsanın kalbi haşyet, bedeni edep, nefsi,, benliği yokluk ve dili de zikir örtüsü ile örtündüğü takdirde tasavvuf yolunda bulunmuştur.”

    “Mükemmel sofi her halde Hz. Peygamber (s.a.v)’a tabi olan ve kulluk derecesini en yüksek derecede olarak benimseyen kimsedir. Kul ancak Allah’dan gayri her şeyin kulluğundan kurtulduğu ve hürriyet makamına ulaştığı vakit, mükemmel bir kul olabilir.

    “Tasavvuf edeptir. Bu da Peygamber’in sünnetine tabi olmakla kazanılır. Derviş olmak için cemiyet hayatından uzaklaşmak gerekmez. Muritler, dünyevi meşguliyetlerini terk etmeksizin helal ve harama dikkat ederek gafletten uzak kalmak suretiyle Hakk yolunda ilerleyebilir. Bütün iş, kalbi temizlemek ve temiz tutmaktır. Kerametlere rağbet etme. Çünkü veliler bundan kaçınmışlardır. Müritler için ne bir noksanlıktır, ne de Allah’ın kapısından ayrılma. Kalbini Rasulullah (s.a.v)’a yönelt, şeyhin ve mürşidin vasıtalarıyla O’nun yüce kapısından yardım iste.

    Karşılıksız, garazsız şeyhine hizmet et. Ona karşı son derece edepli ve terbiyeli ol. Gıyabında dahi onun şerefini koru. Kendini onun hizmetine ver, evinde hizmeti arttır. Huzurunda az konuş. Ona tazim ve vakarla bak. Ona sakın küçümseyici bakışlarla bakmayasın. Kardeşlerine öğüt ver. Kalplerini kazanmaya çalış. İnsanların arasını bul. İnsanları Allah’a yöneltmeye bak. Sadakatle ve ihlasla dervişlerin yolundan gitmelerini sağla.

    “Oğlum, bugün tasavvuf yolunda olanların çoğunu zındık olarak bulursun. Onlar tasavvufu dillerinde, kalemlerinde [dünyalık nimetler için] bir sermaye yapmak sevdasına kapılmış kimselerdir.“Onlar bütün bağları kırmış, güya hürriyetçi geçinen kimselerdir. Bütün usulleri bozarak kendiliklerinden icat çıkarırlar.

    “Onların çoğunu, işin hakiki yönünden anlamayan, bilgisiz olarak bulursunuz. Anlayışları kıttır. Çok hilekâr, kandırıcı kimselerdir. Onlar, kendilerini beğenirler. Düşünceleri karanlıktır....” (Ahmed el-Rüfaî, Onların Âlemi, çev. Abdulkadir Akçiçek, 4. b., İstanbul: Bahar Y., t.y., s. 265.) (Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar, s. 296; Yılmaz, Anahatlarıyla Tasavvuf, s. 244; İz, Tasavvuf, s. 213;

    “Tarikat, şerîatın ta kendisidir.“ ‘Batın, zahirin gayrıdır’ diyen yalancılar, bu tarikat hırkasını kirlettiler.” “Tasavvuf ehlinin bazısının ayağını kaydıran vahdet-i vücud konusundan söz söylemekten sakın. Şathiyyata varan ölçüsüz sözlerden de sakın. Çünkü böyle ölçüsüz sözlerle küfre düşüp kâfir damgasını yemek, günahla perdelenmekten daha beterdir.” “Daima hakkı söylemek de zühd alametleri cümlesindendir. Zira bir kelp-köpek gibi dünyaya haris olanlar, sahip bulundukları leşi ellerinden kaçırma endişesindedirler. Bu yüzden, hakkı söylemekten çekinirler. Batıl ehline karşı sessiz kalırlar ve onların dümen suyuna girerler.” (Hak Yolcusunun Düsturları, s. . 46. 50.155.)

    SÜHREVERDİ Hazretleri (k.s): "Tasavvuf ilmi saf gönüllere, ihlaslı kalplere inen Rabbani bir HAK vergisidir. İşaretle onun künhüne varılamaz… Tasavvuf, çiledir, sıkıntıdır; ıstırap ve çilenin olmadığı yerde tasavvuf yoktur." "Ruh, Cenab-ı HAK’ kın kahrına doğru cezbolunur. Sufinin ruhu, kurb-i İlahî cihetine çekilir. Nefs ise, aşağı çökme özelliği sebebiyle kendi âleminde (dünyada) kalmak ister, ancak daha sonra ruhtaki değişmelere tâbi olur." Tasavvuf fizyolojik süreçleri kontrol altında tutmaktır.

    EBÛ HAFS EL-HADÂD Hazretleri (k.s):"Tasavvuf tamamen edebden ibarettir".(Tezkire, c. I, s. 331.)

    EBÛ'L-HÜSEYİN EN-NURİ Hazretleri (k.s): "Tasavvuf ne şekil, ne de ilimdir; o sadece güzel ahlaktan ibarettir. Eğer şekil olsaydı, mücahede ile hâsıl olurdu, ilim olsaydı öğrenmekle meydana gelirdi. Bu sebebten şekil ve ilim maksadı hâsıl etmez. Tasavvuf, Hakk'ın ahlakıyla mütehallî olmaktır."

    “Tasavvuf, kalbe gelen nurların, İlâhî mânâların keyfiyetinden ibarettir; yoksa Allah’ı anmanın kemiyeti değil.” ( Tezkire.)

    SEHL BİN ABDİLLAH ET-TÜSTERî Hazretleri (k.s): Bizim yolumuzun temeli şu yedi şeydir. 1-Allah’ın kitabına sarılmak, 2-Resulün sünnetine uymak, 3-Helal lokma, 4-Başkalarına eziyet ve yük olmamak, 5-Günahlardan kaçınmak, 6-Tevbe, 7-Hukuka riayettir.”der. Bu tür söz ve uygulamaları çoğaltmak mümkündür.

    Tasavvuf, İslami ilimler mozaiğinin bir parçasıdır. Nasıl tefsir, hadis ve fıkıh asr-ı saadette var olan bir ilim ise, tasavvuf da muhteva itibariyle öyledir. Çünkü İslam’ın ihsan boyutunu. İmanın îkan, yani yakini bir kıvamda yaşamasını sağlayan tasavvuftur. Kur’an’da bahsi geçen takva, zikir, huşu, tevbe ve rızâ gibi kalp amellerinin nasıl gerçekleşeceğini Kur’an ve Sünnetten alıp tatbiki olarak öğreten zahitlerdir, sufilerdir. Tasavvufun asr-ı saadetteki adı belki, zühd’dür, ihsandır, rabbaniliktir ama tasavvuf öz ve muhteva itibariyle o günde vardır, bugünde vardır. 

    "Tasavvuf, az yemek, Cenab-ı Hakk'ın huzurunda rahata kavuşmak ve insanlardan kalben uzaklaşmaktır".(Tezkire, c. I, s. 164.)

    Çünkü tokluk insanı gaflete ve şehvete sevkettiği gibi, verdiği rehavetten dolayı hakkıyla ibadet-i bedeniyyeye de mani olur. Onun için kanaatkârlık ve perhizkârlık yapan, yani eline geçenle yetinen ve fazlasını muhtaca veren, ancak Cenab-ı Hakk'ın huzurunda rahata kavuşabilir; bu hususta sorumluluğu kalmaz.Yani helalinden çok kazanmak için fazla çalışacak, yeteri kadarını kendisine ayırdıktan sonra, kalanını muhtaca verecektir. Bundan maksat, "fakir ilallah" dedikleri yalnız Hakk'a arz-ı ihtiyaç edip, halkın elindekilerden müstağni olmaktır. Müstağni olan sofînin nazarında, “müstağni o kimsedir ki, ona göre bir başakla, bir harman arasında fark yoktur". Elinde hangisi bulunursa fark etmez, başkalarının elindekini de öyle görür.

    "Tasavvufun aslı, Kitab ve sünnete yapışmak; hevâ, heves ve bid'atleri terk etmektir".( Sülemî. s.21.)

    AMR BİN OSMAN EL-MEKKî Hazretleri (k.s): "Tasavvuf, zamanın en uygun vaktinde, kulun her an Hak ile meşgul olmasıdır". (Kuşeyrî, s. 148.)

    BAHAEDDİN NAKŞIBEND Hazretleri (k.s): “Tarikat edebden ibarettir" Mum gibi ol ve mum gibi olma! Mum gibi ol ki, ışığın başkalarını aydınlatsın. Mum gibi olma ki, kendini karanlıkta korsun. Sana müjdeler olsun, seni bir mürşide gönderdiyse haberin olsun; Allah seni seviyor.

    Salih amellerin ve hayırlı işlerin özü, huzurla yenen helâl lokmadan kaynaklanır. Bizim yolumuz zahirde halk, batında Hak ile olmaya dayanır.

    Helal lokma yiyenler, Allah’ın razı olacağı işler yaparlar. Kalpte manevi huzuru bulmanın yolu, helal lokma yemektir. Yiyeceklerine haram karıştırmayan insanlar namaz kılarken de manevi huzuru elde ederler.

    Ârifin kalbi kadar geniş ve büyük başka hiçbir şey yoktur. Yerler ve gökler ârifin kalbine nisbetle bir noktacık gibidir. Bu yüzdendir ki Allah, “Yerlere ve göklere sığmadım, mümin kulumun kalbine sığdım” buyurdu.

    Bizim terbiye yolumuz sohbet üzere kuruludur. Hayırlar, Allah için salih insanlarla beraber olmadadır. Onlarla sohbete devam ede ede hakiki imana kavuşmak nasip olur.Yolumuzun temeli sohbettir. Halktan uzaklaşmakta şöhret, şöhrette âfet vardır. Hayır, cemiyete girip insanlara yardım etmektedir.

    AHMET YESEVİ (k.s) Hazretleri: "Ey dostlar! Cahillerle dostluk kurmaktan sakınınız! Şeriat, tarikat ve hakikatten nasip almak isteyen, büyük velilerin makamına ulaşmak, Cehennem ‘den kurtulup Cennet'e kavuşmak isteyen kişi ilim tahsil etmelidir. “Akıllı ve uyanık bir kimse isen, dünyaya gönül bağlama. Şeytan seni kandırıp dünyaya meylettirirse, seni emri altına almış demektir. Bundan sonra felaketten felakete sürüklenirsin de hiç haberin olmaz."

    "Ey dostlar! Bir kimse Allah’u Teâlâ’nın aşkı ile yanarak bu denizde usta bir dalgıç olmadıkça, bundan çok daha derin olan vahdaniyyet denizine giremez. Ona girmek için çok usta ve dikkatli bir dalgıç olmak gerekir.

    Ey dostlar! Sakın ha cahil olanlarla dostluk kurmayınız. Gönlünde Allah’u Teâlâ’nın aşkını taşıyanlar dünya ile tamamen alakalarını kesmişlerdir. Bunlar halk içinde Hak ile olurlar. Bir an Allah’u Teâlâ’yı unutmazlar. Kâfir bile olsa hiç kimsenin kalbini kırma. Kalb kırmak, Allah’u Teâlâ’yı incitmek demektir.

    Kitabına eğilmiş çocuk, aşını pişiren kadın, tarlasını süren çiftçi, tezgâhtaki sanatkâr; fenalık düşünmeye vakit bulamaz. Himmet, yardım kuşağını sıkı sıkıya beline sarmayan insan, dünyaya meyl ve muhabbetten kurtulamaz. Allah yolunda gözyaşları dökerek ağlamadıkça, Allah’u Teâlâ’ya âit ince sırlara kavuşamaz ve bu yolda ilerlemesi mümkün değildir. Günahlar sebebiyle, paslanan gönüllerin kurtuluşu Allah’u Teâlâ’ya çok tövbe, istigfâr etmek, her zaman Allah’u Teâlâ’yı düşünmek, O’nun râzı olduğu, beğendiği işleri yapmak ve hiçbir zaman O’ndan gâfil olmamakla mümkündür.

    Akıllı ve uyanık bir kimse isen, dünyaya gönül bağlama. Şeytan seni kandırıp dünyaya meylettirirse, seni emri altına almış demektir. Bundan sonra felaketten felakete sürüklenirsin de hiç haberin olmaz. Nefse uymak yolunda bulunan kimse rüsvâ olmuştur. Artık, yatıp kalkarken onun yoldaşı şeytandır. Ahkâm-ı İslâmiyyeyi, İslâmî hükümleri tam bilmeyen, tatbik etmeyen bir kimse, evliyâlık yolunda bulunmağa kalkarsa, bunun îmânını şeytan çalar. Emir ve yasaklara uymakta gevşek olanlar, sonra da evliyâlık yolunda bulunduğunu, ilerlediğini, hattâ kendisinde bâzı hâllerin meydana çıktığını zanneden kimseler bu noktada çok yanılırlar. Bu hallerinin rahmânî olduğunu zannederler. Hâlbuki bunlar, abdestte, namazda, alış-verişte bir takım noksanlarının bulunduğunu ve yiyip içtiklerinin haram olduğunu bilmezler. Kendisinde var zannettiği o hâller, şeytanın oyunudur. Şeytan onu idâresine almış, istediği gibi hareket ettirmekte, o ise velî olduğunu zannetmektedir. Bunlar ne kadar zavallı ve bedbahttırlar. Gönlünde Allah’uTeâlâ’nın aşkını taşıyanlar dünya ile tamamen alakalarını kesmişlerdir. Bunlar halk içinde Hak ile olurlar. Bir an Allah’u Teâlâ’yı unutmazlar.

    İMAM-I GAZALİ Hazretleri (k.s): Tasavvuf, kalbi Allah için arındırmak, ondan gayrısının zarar ve fayda vermediğine itikad etmektir. 

    Sadece Allaha güvenin. Ne kadar kibirli dursa da bardağın önünde eğilir çaydanlık. Öyleyse bu büyüklenme niye? Bu kibir, bu gurur niçin? Bedenine değil kendine değer ver ve gönlünü olgunlaştır! Çünkü kişi; bedeni kadar değil, ruhu kadar insandır.

    Şüphe duymayan hakikati bulamaz. Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen cevizin hepsini kabuk zanneder. Bir sözü söyleyeceğin zaman düşün! Eğer o sözü söylemediğin zaman mesul olacaksan söyle. Yoksa sus.

    Çocuktaki utanma hali ondaki akıl nurunun alametidir. Ölüm Allah’ın sevgili kullarına, bir bardak tatlı soğuk suyu içmek kadar kolay gelir.

    İlmi ile amel etmeyen âlim; başkalarını giydirdiği halde kendisi çıplak olan iğne gibidir.

    Belaya şükretmek lazımdır. Çünkü küfür ve günahlardan başka bela yoktur ki, içinde senin bilmediğin bir iyilik olmasın! Allah, senin iyiliğini senden iyi bilir. Uzun mesafelere ulaşmak, yakın mesafeleri aşmakla mümkündür.

    Cuma günü günah işlemeden geçerse, diğer günler de selametle geçer. Tevbe ederim, ameli salih işlerim dersen, ölüm daha evvel gelebilir. Pişman olur, kalırsın. Yarın tevbe etmeyi bugün tevbe etmekten kolay zannediyorsun, yanılıyorsun.

    Bil ki, kalble gıybet etmek, dille etmek gibi haramdır. Bir kimsenin noksanını, kusurunu başkasına söylemek doğru olmadığı gibi, kendi kendine söylemek de caiz değildir.

    Sabır insana mahsustur. Hayvanlarda sabır yoktur. Meleklerin ise sabra ihtiyacı yoktur.

    Tamahkâr, açgözlü olma, kalbin katı ve kara olur. Çok mal artırmak için hasislik yapma.Dargın ve küskün olanları barıştır ki yarın kıyamet gününde sevinenlerden olasın.

    Dünyada kimi sever ve kim ile düşüp kalkarsan kıyamette onunla haşrolursun. O halde ilmi ile amel eden âlimlerin ve salihlerin sohbetine devam et.

    Allah’uTeâlâ’nın verdiği nimeti, Onun sevdiği yerde harcamak şükür; sevmediği yerde kullanmak ise küfran-ı nimettir (nimeti inkâr etmektir).

    Allah’u Teâlâ ilim nurlarını insanoğlundan esirgememiştir; Allah’u Teâlâ cimrilik yapmaktan münezzehtir. İlim nurlarının kalplere akmamasının sebebi, o kalpleri doldurmuş bulunan bulanıklıklar ve kötülüklerdir. Çünkü kalpler kaplara benzer; bir kap su ile dolu ise, havanın o kaba girmesine imkân yoktur. Kalp mâsiva ile dolu oldukça Allah’ın celâl marifeti oraya girmez.

    İlimlerin içinde en şerefli olanı Allah’ın sıfat ve fiillerini bildiren ilimdir. İnsan bu ilimle kemâle ulaşır. Kâmil olmanın saadetini duyar. İnsanoğlu, Allah’ın celâl ve kemâl sıfatlarının komşuluğuna ulaştığı zaman, bu komşuluğun ona büyük saadetler kazandıracağı muhakkaktır.

    Kalplerin ve insan basiretinin cilası zikirdir. Zikri ancak muttaki kullar yapabilirler. Bu nedenle takva zikrin kapısı; zikir keşfin kapısı, keşif ise büyük zafere açılan kapının ta kendisidir.

    Kalbiyle arasındaki perdeler aralanan bir kimseye, mülk ve melekûtun tecellisi görünür. Böyle bir kimse, genişliği yerle gökleri içine alan cenneti müşahede eder. İbadetlerin esası kalbin tezkiyesidir. Kalbin tasfiyesi de marifet nurunun orada doğması ile mümkündür.

    Akılcılar tarafından inkâr edilen dinî ve gaybî bir şey işittiğin zaman, onların bu inkârları sakın seni şaşırtmasın; zira şarkta bulunan bir insanın garbdaki hakikati bilmesi imkânsızdır.

    Etrafta ilâhî rüzgârlar esiyor; kalp gözlerini örten perdeleri açıyor. İşte bu gözler Levh-i Mahfuzda, yazılı olan birtakım hakikatleri görürler.

    Ehl-i tasavvuf, çalışmakla elde edilen ilimlerden ziyade ilhamla öğrenilen ilimlere meyleder. Onun için musanniflerin yazdıkları ilimlere eğilmeye, oradaki sözleri ve delilleri araştırmaya önem vermemişlerdir.

    Takva, çok secdeden ötürü alında iz bırakma veya oruç tutmaktan sararma veya secde ve rükûdan belin bükülme hâli değildir. Eğilen boyunda veya sarkıtılan eteklerde takva aranmaz. Takva, kalplerdeki vera’ hâlidir. Güler yüzle karşıladığın kimse, seni asık bir yüzle karşılar ve bilgileriyle sana mihnet yüklerse, Allah böyle kimselerin sayılarını artırmasın!

    Müminin kalbi ölmez, ilmi, ölüm anında silinip gitmez. Kalbindeki berraklık kesinlikle sönmez. Hasan Basrî de bu mânâya şöyle işaret etmiştir: ‘Toprak imanın merkezini yiyip bitiremez’.Kur’an takvanın, hidayetin ve keşfin anahtarı olduğunu açıkça beyan eder. Takva ise, öğretmen olmadan elde edilen ilimdir.

    Muamele ilminin en yüksek zirvesi, nefsin hilelerine ve şeytanın desiselerine vâkıf olmaktır. Böyle bir ilme vâkıf olmak her insana farz-ı ayndır. Fakat ne yazık ki halk bu farzı terk etmiş ve vesveselere sebep olan birtakım fuzulî ilimlerle uğraşır olmuştur. İşte bu ilimleri vesile ederek şeytan onları yoldan çıkarmaktadır.

    Âlimlerin birbirlerine hücum ettiklerini, birbirlerine haset ettiklerini ve anlaşamadıklarını gördüğün zaman, onların dünya hayatına karşılık ahiretlerini sattıklarına hükmet! Acaba bu kişilerden daha fazla aldanan bir satıcı var mıdır?

    ATAULLAH İSKENDERİ Hazretleri (k.s): Tasavvuf Hak Teâlâ ile birlikte ünsiyyet ve mutmaine olma halidir.

    İBN-İ ACİBE Hazretleri (k.s): Tasavvuf, İslam’ın özüdür. Meliklerin sahibi olan Zat’ın huzuruna ulaşmanın keyfiyetidir. Batını rezil şeylerden arındırmak ve çeşitli faziletlerle süslemektir. Evveli ilim, ortası amel, sonu da hibedir.

    EBUL HASEN ŞAZELİ Hazretleri (k.s): Tasavvuf, nefsi ibadete yormak, rububiy-yet hükümlerine onu döndürmektir.

    MUHYİDDİN İBN-İ ARABİ Hazretleri (k.s): Tasavvuf, şeriatın zahiri ve batıni adepleri üzere durmaktır. Tasavvuf ahlaktır, kim ahlak bakımından senden üstün ise, tasavvufta da senden üstündür. "Veliler bilgilerini, peygambere vahyi getiren meleğin aldığı kaynaktan almaktadırlar."

    MEVLANA CELALEDDİN-İ RUMİHazretleri (k.s): Tasavvuf Kur’an ve Sünnettir. Canım tenimde oldukça, ben Kur’an-ın kölesiyim. Seçilmiş Muhammed Muhtar(s.a.v)’ın yolunun toprağıyım”

    “Ben pergel gibiyim, bir ayağımla şeriat üstünde sağlamca durduğum halde öbür ayağımla yetmiş iki milleti dolaşırım” Bir şeyden kaçacaksan yılandan, akrepten, aslandan, kaplandan kaçma da, bedenden kaynağını alan nefsanî isteklerden, heveslerden kaç! Çünkü başımıza gelen bütün belalar, çektiğimiz bütün zahmetler, meşakkatler boş ve olmayacak heveslerden meydana gelir.

    Aşk vadisinde, hiçbir nişane, hiçbir iz yoksa üzülmemeli; çünkü Hakk’ın lütfuyla bazen umutsuzluktan bile umutlar doğar. Ey gönül, sakın umutsuzluğa düşme! Allah’tan umudunu kesme ki, bazen can bahçesinde, söğüt ağacının dalı bile hurma verir.

    Nasibinde varsa alırsın karıncadan bile ders. Nasibinde yoksa bütün cihan önüne serilse sana ters. Küle döndüysen, yeniden güle dönmeyi bekle. Ve geçmişte kaç kere küle dönüştüğünü değil, kaç kere yeniden küllerin arasından doğrulup yeni bir gül olduğunu hatırla.

    Şikâyetçi, kötü huyludur. İyi huylu şikâyet etmez, tahammül eder. Her şey üstüne gelip seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde, sakın vazgeçme! İşte orası kaderinin değişeceği noktadır.

    Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.

    Kaliteli insan işiyle, boş insan kişiyle uğraşır. Vefa nedir, bilir misin? Vefa arkanda bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamandır. Vefa; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere, hayallere ihanet katmamandır. Vefa; ötelerin sonsuz mükâfatı karşısında, cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır.

    Tövbesiz ömür, can çekişmekten ibarettir. İnsanı yaşayan ölü hâline sokan ölüm ise Allah’tan habersiz olmaktır. Allah’tan başkasını istemek, istenen şeyin artması zannını verir ama bu istek hakikatte artmasını istediği şeyin tamamıyla eksilmesini istemektir.

    Kendini noksan gören kişi, olgunlaşmaya on atla koşar. Kendini olgun sanan ise Allah’a bu zannı sebebiyle ulaşamaz. İnsanların en hayırlısı, insanlara yararı olandır. Sözün en hayırlısı, az ve anlaşılır olanıdır.

    İçinde azıcık nur olmayana, dışarıdan verilen öğüt fayda vermez. İnsanları iyi tanıyın, her insani fena bilip kötülemeyin, her insanı da iyi bilip övmeyin.

    İnanan kişi, işlerini Allah emretti diye yapar. İnanmayan ise, mücadele ve gösteriş olsun diye yapar. Böyle inatçı kişilerin başlarına toprak saç.

    Irz ve namustan mahrum olanlar, millet ve vatan hissi taşımazlar; böylelerinden sakınılmalıdır. Hırsla dolu aşağılık ve haram yiyici kişi, o sayı günü domuz şeklinde, zina edenler avret yerleri kokarak, şarap içenler ağızları kokarak dirilirler.

    Gönüllerini Allah’ı anarak, iyi işler yaparak cilalamış, parlatmış olanlar renkten ve kokudan kurtulmuşlardır. Onlar, her an, işlerinde bir hoşluk, bir güzellik hissederler. Onlar bilginin şeklini, dış yüzünü, kabuğunu bırakmışlar da mánásını ve özünü almışlar ve ayne’l-yakin bayrağını yüceltmişlerdir. Düşüncelerden, duyguların yükü altından kurtulmuşlar da aydınlığa kavuşmuşlardır. Benliklerini Hakk uğruna kurban etmişler, irfan denizi kesilmişlerdir. Herkesin korktuğu, ürktüğü, kaçtığı ölüme karşı, Hakk âşıkları, acı acı gülümser. Kimsecikler onların gönüllerine bir zarar veremez, zira zarar sedefe gelir, içindeki inciye gelmez.

    Din düşmanlarının başına kılıç ol, kurt gibilere ateş saç; çünkü onlar, Yusuf düşmanı Ey canımın sahibi Yar! Sen benimle olduktan sonra kaybettiklerimin ne önemi var. 

    "Gene gel! Gene gel! Her ne isen gene gel! Kâfirsen, ateşe tapıyorsan, puta tapıyorsan da, gene gel, Bu bizim dergâhımız umutsuzluk dergâhı değil, Yüz kere tövbeni bozmuşsan da gene gel!" 

    Gözlerinin gördüğünü yüreğinin gördüğüne değişiyorsan eyvallah! Yüreğinin gördüğünü gözlerinin gördüğüne değişiyorsan eyvah, eyvah! 

    İnsanları tanımak için tüm gücünüzü verin, ama tüm sevginizi vermeyin. Çünkü onları tanımaya başladıkça verdiğiniz sevgiye acıyacaksınız! 

    Bencillik gözüne takılmış ayna gibidir gözler nereye bakarsa baksın kendinden başka birini görmez. Açlık, ilaçların padişahıdır. Hekimler niye perhiz verir düşünsene.

    Eşekten şeker esirgenmez ama eşek yaratılışı bakımından otu beğenir. 

    Mutluyum!.. Çünkü yol yakınken dönüşlerim var… Huzuruma şaşırmayın!.. Çünkü yarı yolda duranlardan, koşar adım gitmişliğim var… Kızmayın aşktan caymışlığıma, Benim karşıdan tanımama gibi bir özrüm var… Gelsin hayat bildiği gibi, elinde ne varsa hayata dair. Ötesi hiç bir şey ya da vesair... Gerisi misafir! 

    Konu ne olursa olsun, verdiğin 'üzüntü' ve aldığın 'ah' bir cam parçasından daha keskindir, dönüp dolaşıp üzerine basarsın. Aşk, öyle engin bir denizdir ki, ne başlangıcı ne de sonu vardır. 

    Sıkıntı ve huzursuzluk mutlaka bir günahın cezası, Huzur ise bir ibadetin karşılığıdır. 

    Sevgini vermesini öğren. Çünkü gönlün anlasın ki hepsine yer varmış. Sevgisiz insandan dünya, unutma ki korkarmış. Ehil olmayanlara sabretmek ehil olanları parlatır. 

    Akıl padişahı kafesi kırdı mı, kuşların her biri bir yöne uçar. Güneşin ışığı pisliğe vursa bile pislenmez, ışıktır o. Aşk nedir, bilmiyorsan gecelere sor, şu sapsarı yüzlere, şu kupkuru dudaklara sor. 

    Her zaman doğruyu söyle, ama her zaman her doğruyu değil. Nasıl olur da deniz, köpeğin ağzından pislenir, nasıl olur da güneş üflemekle söner? 

    Adam savaşmakla çetin er sayılmaz, öfkelendiği zaman kendini tutabilendir çetin. Aklın varsa bir başka akılla dost ol da, işlerini danışarak yap.

    Aşk, davaya benzer, cefa çekmek de şahide. Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki. Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir. 

    Akıl bütün gidilecek yolları bilse bile, gene aşk yolunu bilemez, şaşırır kalır. 

    Bir insanın nasıl güldüğünden terbiyesini, Neye güldüğünden ise zekâsını ve seviyesini anla.

    Hiçbir kâfire hor gözle bakmayın. Müslüman olarak ölmesi umulur çünkü. 

    Kuru duayı bırak, ağaç isteyen tohum eker. Birisi güzel bir söz söylüyorsa bu, dinleyenin dinlemesinden, anlamasından ileri gelir.

    HACI BEKTAŞİ VELİ (k.s) Hazretleri derki; Tasavvuf; Eline, diline, beline sahip çıkmaktır. Allah’u Teâlâ’nın dostlarını ve kerametlerini tasdik etmek imandır. Zira onlar, kendi nefislerinin arzularını dünyayı sevmeyi bıraktılar. Cenab-ı Hakk’a yaklaştıkça Rablerine olan korku ve saygıları gittikçe çoğaldı. Allah ‘u Teâlâ o velilerin hatalarını yüzlerine vurmadı. Sen ise her gün türlü türlü günahlar işliyorsun da hesaba ve sorguya çekileceğini, kıyametin kopmayacağını veya mezardakilerin tekrar dirilmeyeceğini veya saidlerin şakilerden ayrılmayacağını mı sanıyorsun? Haramdan kaçınmıyor, bulduğunu yiyip giyiyorsun. Yaradan’ın nimetlerini yiyorsun ama emirlerine uyup yasaklarından kaçınmıyorsun? Hiç Allah ‘u Teâlâ’nın cezalandırmasından korkmuyor musun ki kötü olan işleri yapmaya devam ediyorsun?

    HACI BAYRAMI VELİ Hazretleri (k.s): Tasavvuf “el işte gönül Hak’ta olmak” Tevhîd mertebelerini "bilmek”, bulmak" ve "olmak" dır.(Mehmet Demirci, Mezhepler ve Tarikatlar Ansiklopedisi, İstanbul 1987, s. 39).

    EBU MUHAMMED EL CERİRİ Hazretleri (k.s): “Tasavvuf, her türlü güzel ahlaka girmek, her türlü kötü ahlaktan sıyrılıp çıkmak.

    ŞEYH AHMED RUZUK Hazretleri (k.s): “Tasavvuf, kalbin salahı kendisi ile kastedilen bir ilimdir. Fıkıh, ameli ıslah içindir, nahiv lisanı ıslah içindir.”

    ŞEYH EBUL KASIM EN-NASRABADİ Hazretleri (k.s): “Tasavvufun aslı, Kitap ve sünnete yapışmak, heva ve bid’atleri terk etmek, halkın özürlerini kabul etmek, virdlere devam, ruhsat ve te’villeri terk etmektir.”

    “Tasavvuf: Hak ile birlikte hallerin isitkametli olmasıdır. Tasavvuf: Hakk’a boyun eğmektir. Tasavvuf: Halkı, zahiren ve batınen aradan çıkartmaktır. Tasavvuf: Nefsin bütün hazlarını terk etmektir. Tasavvuf: Şer’i edepler üzere vukuf halidir. Tasavvuf: Zahir ve batını, şeriata muhalif olan şeylerden arındırmaktır. Kalbi Allah’u Teâlâ’nın zikri ile tamir etmektir. İbadet ve amellerde sünneti Şerife’ye uygun olmaktır.”

    İBN-İ ACİBE Hazretleri (k.s): “Tasavvuf, İslam’ın özüdür. Meliklerin sahibi olan Zat’ın huzuruna ulaşmanın keyfiyetidir. Batını rezil şeylerden arındırmak ve çeşitli faziletlerle süslemektir. Evveli ilim, ortası amel, sonu da hibedir.”

    İMAMI MALİK hazretleri (k.s): ”Fıkhı öğrenmeden tasavvuf ile uğraşan dinden çıkar, zındık olur. Fıkhı öğrenip tasavvuftan haberi olmayan bid'at sahibi, sapık olur. Her ikisini edinen hakikate kavuşur.”

    RUVEYM BİN AHMED BAĞDADİ Hazretleri (k.s): “Tasavvuf, yalnız, Allah’a acz ve ihtiyaçla sığınmak, mahlûkatın ihtiyaçlarına koşmak, Şeriat yasakları dışında taarruz ve mücadeleyi terk etmektir.”

    EBU MUHAMMED CERİRİ Hazretleri (k.s): “ Tasavvuf, her düşük ahlâktan çıkmak, her yüksek ahlâka ermek.”

    EBU TURAB Hazretleri (k.s): “Sûfî odur ki, hiç bir şeyden kederlenmez ve her şeyde safa bulur.”

    ZÜNNUN MISRİ Hazretleri (k.s): ”Tasavvuf ehli, Allah’ı her şeye tercih eden, Allah’ın da onları her şeye tercih ettiği topluluk.”

    EBU YAKUP Hazretleri (k.s): “ Tasavvuf, öyle bir haldir ki, bütün beşerî sıfatları yok eder.”

    EBU SEHL SA’LUKİ Hazretleri (k.s): “Tasavvuf itirazdan vazgeçmektir. Yani, mukaddes Şeriat’in yasakladığı şeyler dışında itirazı terk etmek.” 

    Bazıları da şöyle dediler: Sûfî’nin hali değişmez; değişse de kederlenmez.” Hâsılı, tasavvuf, beşerî sıfatlardan çıkıp; meleklik sıfatlarına bürünmeye ve İlâhî Ahlâk ile ahlaklanmaya hizmet eden bir haldir.

    ABDULLAH DIHLEVİ Hazretleri(k.s): ”Tasavvuf büyüklerinin hepsi, Ehl-i sünnet îtikâdında idi. Bid'at sâhiplerinin hiçbiri, Allah’u Teâlâ’nın ma'rifetine yaklaşamamıştır. Evliyâlık nûrları bunların kalblerine girmemiştir. “

    HARKUŞİ ABDULMELİK BİN MUHAMMED Hazretleri (k.s): ”Tasavvuf ehlinin üç vasfı vardır. Toprak gibidir, iyiye de, kötü kimseye de verir. Bulut gibidir, her şeyi gölgeler. Yağmur gibidir, sevilen kimseyi de, sevilmeyen kimseyi de sular.”

    ALAUDDEVLE SEMNANİ Hazretleri (k.s): ”Tasavvuf, Resûlullah(s.a.v) Efendimizin sünnet-i seniyyesine uymak, fazla konuşmayı, fazla yemeği ve fazla uykuyu terk etmektir.”

    ALİ BİN SEHL Hazretleri (k.s): ”Tasavvuf, insanı Allah’u Teâlâ’dan uzaklaştıran şeylerin hepsini terketmektir.”

    MUHAMMED BAKİ BİLLAH Hazretleri (k.s): ”İnsana lâzım olan önce Ehl-i sünnete uygun inanmak, sonra şerîate (dînin emir ve yasaklarına) uymak, daha sonra tasavvuf yolunda yükselmektir.”

    EBU SAİD EBUL HAYR Hazretleri(k.s): Şimdiye kadar yedi yüz velî, tasavvufun tarifinde türlü sözler söylemişlerdir. Bu sözlerin özü, şu noktada toplanabilir: Tasavvuf, vakti, en değerli olan şeye harcamaktır. İslâmiyet, ana hatlarıyla iman, ibadet ve ahlaktan ibarettir. Kelâm ilmi imanı, fıkıh ilmi ibadeti, tasavvuf ilmi de ahlakı ele alır. Tasavvuf, İslam’ı derûnî bir şekilde yaşamaktır. Ruhi vevicdanî bir duyuşun mahsulüdür. Şekilden mânâya geçmek, kabuktan öze ulaşmaktır. Kâlin hâl olmasıdır.

    Aziz Kardeşlerim!

    Kısaca Tasavvuf özde, sözde ve halde, Kur’an’i ahlakı, kendine rehber edinip, âlemlere rahmet Hz.Muhammed Mustafa'ın(s.a.v) yolunda yaşayarak, hem dünya, hem de ebedi ahiret dengesini kurarak İslam’ı yaşamak, Allah’u Azimüşşan'ı unutmamak, Habibinin izinden Şeriattan ayrılmadan, bu fani dünyadan imanla Allah’ın rahmetine ulaşmaktır. Rabbim bizi rızasını kazananlardan eylesin.

    Ebubekir TANRIKULU Hoca 

    Kadiriyyei Halisiyyei Hayriye’nin 

    Hadimül Fukarası

Etiketler: İlim Ehli Allah Dostlarının Tasavvufu Tarifi, tasavvuf, tasavvuf nedir, Hz.Muhammed, Mekteb-i Derviş

Not: HTML'e dönüştürülmez!
    Kötü           İyi
Benzer Konular