Mekteb-i Derviş | İslam

    İMAM-I BUHARİ (R.A.) KİMDİR? HAYATI, HADİSLERİ, ESERLERİ, VEFATI, MEZARI

    (D.H.13 Şevval 194, M.20 Temmuz Cuma, 810 Buhara - V.H.256 M.1 Eylül Cuma 870 Buhara)

    Kur’ân-ı Kerîm’den Sonra En Güvenilir Kitap Kabul Edilen El-Câmiʿu’s-Saḥîḥ Adlı Eseriyle Tanınmış Büyük Muhaddis, Alim, Veli...

    Künyesi; Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmâîl b. İbrâhîm el-Cu‘fî el-Buhârî.

    Hicri;13 Şevval 194,Miladi;20 Temmuz 810,tarihinde Cuma günü Buhara’da doğdu. Dedesinin dedesi olan Berdizbeh Mecûsî idi. Onun oğlu Mugīre, Buhara Valisi Cu‘feli Yemân vasıtasıyla müslüman oldu. Buhârî bundan dolayı Cu‘fî nisbesiyle de anılmıştır. Dedesi İbrâhim hakkında fazla bilgi bulunmamakla beraber babası İsmâil’in Mâlik b. Enes ve Abdullah b. Mübârek gibi âlimlerden hadis öğrenen bir kişi olduğu bilinmekte ve Buhârî henüz çocukken vefat ettiği, hadise dair bazı kitaplarının oğluna intikal ettiği anlaşılmaktadır. Annesinin ise duası makbul dindar veli bir kadın olduğu zikredilmektedir. Ailesi hakkında bütün bilinenler, Ahmed adında bir oğlu olduğu, evinde birkaç câriyesi bulunduğundan ibarettir.

    Hz. Muhammed’in (s.a.v) vefatından 178 yıl sonra dünyaya gelen Buharî, hadisleri halk içinden duyduğu ve kendi araştırmaları ile toplamıştır. Oluşturduğu hadis eserleri sayesinde İslam içerisinde Kur’an-ı Kerim’in yanında, hadis düsturunu (kuralını, kaidesini) oluşturan kişi olarak bilinir. Buharî’nin kendi ifadesine göre hadis bilgisi aldığı hocalarının sayısı binden fazladır. Hadis yazdığı şeyhlerine ait senetleri de bildiğini, senedi zayıf rivayetlere itibar etmediğini belirtmiştir.

    Müslümanlar için Kur’an-ı Kerim ne kadar önemli ve değerli ise, en az onun kadar Peygamber (aleyhisselatu vesselam) sözü olan hadisler de, öneme ve değere sahiptir. Allah Teâlâ ve Rasulü bir işte hükmünü belirttikten sonra, müminlere o hükme uymanın dışında bir davranışın düşmeyeceğini öğretir ilahi kelam bize. Rasul Muhammed Mustafa’nın söz, fiil ve takrirlerinden oluşan hadisler, Kerim Kitabımız Kur’an’dan sonra ikinci ve vazgeçilmez dayanağımız olma özelliği taşımaktadır.

    İslâm dininin iki ana kaynağı vardır. Birincisi; kitapların en güzeli olan Allah (c.c.)’ın kitabı Kur’ân-ı Kerim, ikincisi; yolların en güzeli, en pakı olan Rasûlullah (s.a.v.)’in yolu, sünnet-i seniyyesidir. Dinimizin ikinci temel unsuru olan Rasûlullah (s.a.v.)’in sünnetinin, hadislerinin asırlar boyunca dillerde dolaşmasını sağlayan; hayat-ı insaniyeyi aydınlatan bu güzel nuru hiç sönmeden kıyamete kadar muhafaza eden Rabbu’l-âlemindir. Allah (c.c.), Rasûlü’nün hadislerini sahih yollarla sonraki nesillere ulaştırmaları için ümmet içerisinden bazı zatları seçip onları üstün meziyetlerle donatmıştır. İşte bu zatların en önde geleni, muhaddislerin incisi İmam Buhârî Hazretleri’dir. Hadis ilmine derinlemesine ehemmiyet veren ilk dönem Müslüman âlimlerimiz, büyük çaba ve titizlik göstererek bu Peygamber (s.a.v) sözlerinin bize kadar sağlam ve sağlıklı bir şekilde ulaşmasının gayretini vermişlerdir. Tarihimizde kendisini bu yola adayan pek çok muhaddis âlimimiz olmuştur. İçlerinden en meşhuru, “sahih hadis” usulünü belirleyen, geliştiren ve bu usul çerçevesince hadisleri tasnif eden İmam Buharî (rahmetullahi aleyh)’dir. Elimizdeki mevcut kaynaklarda geçen hadis-i şeriflerin çoğunluğunda onun büyük emeği, el emeği göz nuru vardır. Küçük yaşta babasını kaybeden Buhari, ilk tahsiline doğum yeri olan Buhara’da başladı. Duası makbul saliha bir hanım olan annesi, onun ve kardeşinin yetişmesi için gayret sarf etti. On yaşından itibaren hadis âlimlerinin derslerine devam etti. 

    Kuvvetli zekâya ve hafızaya sahip olan İmam-ı Buhari, işittiği hadis-i şerifi hemen ezberliyordu. Onunla hadis-i şerif dinleyenler yazdığı halde, o, yazma ihtiyacını duymuyordu. Muhammed bin Selam el-Bikendi, İbrâhim bin el-Eşâs, Ebu Âsım eş-Şeybani, Abdurrahman bin Muhammed bin Hammad, Hâlid bin Mahled, Ebu Nasr-il-Ferâdisi, Abdân bin Osmân el-Mervezi, Ali bin el-Medini, Ahmed bin Hanbel, Yahya bin Main, İshak bin Raheveyh, Süleyman bin Harb, Abdullah bin Zübeyr el-Hamidi (r.aleyh)gibi hocalar elinde yetişti. 

    Öğrencileri arasında da en meşhurları şunlardır; Ebu İsa et-Tirmîzî, Muhammed b. Nasru'l Mervezî, İbni Ebi Dâvud, Müslim b. Haccac ve en-Nesâi.Sâlih Cezere, İbn Huzeyme gibi muhaddislerdir.

    Buhari, takvası, ilmi, dirayeti, duruşu, hadislere hâkimiyeti ve dini anlamadaki kabiliyeti ile İslam ümmeti içinde özel yer edinmiştir. O 62 yaşında vefat ettiğinde asırlar sonrasına sarkacak muhteşem bir eser bırakmıştır. Her hadisi altın tartan bir terazi hassasiyetiyle eserine alacak ve hadisleri yazmadan evvel mutlaka gusul abdesti alacaktır. Takvası aşkın bir mümindi. Okuduğu bir kitabı kapattığınızda, kitabın tümünü ezbere tekrar edecek kadar müthiş bir hafızaya sahipti. Hadisleri ileten zayıf ravileri tenkit ettiğinde, yaygın olan yalancı, uydurmacı, gibi tenkit sözleri kullanmamış, bu adamdan hadis alınmamış, sükût edilmiş gibi zarif bir dil kullanmıştır. Eleştirinin edebini öğretmiştir.

    Bu muhteşem insanın hafızası, hadisler hakkında ulu orta konuşan insanlara ders niteliğindedir.

    Buharî, on sekiz yaşına kadar sahabe ve tabiinin fetvalarını topladı. “Tarîhü’l-Kebîr” adlı eserini Peygamberimizin(s.a.v) kabrinin başında yazdı. Mekke ve Medine’den başka Bağdat, Basra, Kûfe, Kahire, Nişabur, Belh, Merv, Askalan, Dımeşk, Hums, Rey gibi o dönemin bilim merkezlerini dolaşarak binden fazla hadis bilgininden hadis ve başka dini bilgileri öğrendi. On sekiz yaşında “Kitâbu Kadâya’s-Sahabe ve’t-Tâbiin” ile “et-Târîhü’l-Kebîr” adlı eserlerini yazdı.

İMAM BUHARİ'NİN HADİS ÖĞRENMEYE BAŞLAMASI

    Memleketindeki hocalarından ders aldıktan sonra, o günün belli başlı ilim merkezleri olan Şam, Basra, Hicaz, Kufe, Bağdat ve Mısır’da tahsiline devam etmiştir. Bu amaçla altı yıl da Hicaz’da kaldı. Ders aldığı hoca sayısının bini bulduğu ifade edilir. Ezberlediği hadis sayısı ise kendi ifadesiyle, yüz bini sahih, toplam üç yüz bindir.

    On yaşlarında iken hadise karşı derin bir ilgi duymuş ve hadis ezberlemeye başlamıştır. Muhammed b. Selâm el-Bîkendî, Abdullah b. Muhammed el-Müsnedî gibi Buharalı muhaddislerden hadis öğrenmiş, On bir yaşlarında iken hocası Dâhilî’nin rivayet sırasında yaptığı bazı hataları tashih etmesiyle dikkatleri çekmişti.

    On altı yaşına geldiği zaman İbnü’l-Mübârek ve Vekî‘ b. Cerrâh’ın kitaplarını tamamen ezberlemişti. Bu sırada annesi ve kardeşi Ahmed ile birlikte hacca gitmiş, Hac sonrası onlar memleketlerine döndükleri halde Buhârî Mekke’de kalmış ve Hallâd b. Yahyâ, Humeydî gibi âlimlerden hadis tahsil etmişti. Daha sonra bu maksatla ilim merkezlerini dolaşmaya devam etmiş, Bağdat’a sekiz defadan fazla gitmiş ve her seferinde Ahmed b. Hanbel ile görüşüp ondan faydalanmıştır. Basra’ya dört beş defa gitmiş, orada Ebû Âsım en-Nebîl, Ensârî diye tanınan Basra kadısı Muhammed b. Abdullah ve Haccâc b. Minhâl gibi muhaddislerden istifade etmiştir.

    Mekkî b. İbrâhim, Kuteybe b. Saîd vb. âlimlerden hadis dinlemek için Belh’e birkaç defa gitmiş ve Belhliler’in isteği üzerine onlara kendilerinden ilim tahsil ettiği 1000 hocadan birer hadis yazdırdı. Dımaşk’ta Ebû Müshir’den hadis öğrendi.  Humus’a gitti. Kûfe’ye birçok defa seyahat ederek Âdem b. Ebû İyâs, Ubeydullah b. Mûsâ, Ebû Nuaym Fazl b. Dükeyn gibi muhaddislerden hadis dinledi. Medine’de İsmâil b. Ebû Üveys, Merv’de Abdân b. Osman, iki defa gittiği Mısır’da Saîd b. Ebû Meryem, Abdullah b. Yûsuf ve Asbağ b. Ferec gibi hocalardan hadis tahsil etti. İlk defa 209’da (824), son olarak da 250’de (864) gittiği ve beş yıl süreyle hadis okuttuğu Nîşâbur’da Yahyâ b. Yahyâ el-Minkarî gibi hadis hâfızlarından faydalandı.

    Kırk yıl kadar süren ilim yolculuğu sonunda Buhara yakınlarındaki Hartenk’e yerleşmiş ve Bir Ramazan Bayramı gecesi h. 256.M.1 Eylül Cuma 870) yılında 60'lı yaşlarda iken vefat etmiştir.

    Hadis edebiyatı tarihi içinde bir dönüm noktası kabul edilen Sahih-i Buharî sadece sahih yani güvenilir hadisleri toplamak maksat ve gayretinin sonucudur.

    Hadis öğrenmek ve nakletmekle kalmadı, şiirle de ilgilendi. Ancak fazla şiir yazmadı. 

    Buhârî'nin oğlu gibi sevip ilgilendiği kâtibi Muhammed b. Ebû Hatim, onun ok atmayı çok sevdiğini, yanında bulunduğu uzun yıllar boyunca attığı oklardan sadece ikisinin hedefe isabet etmediğini ve bu konuda kimsenin onunla boy ölçüşemeyeceğini söylemektedir. Bazı kitaplarda yer alan ahlâkî beyitleri ise onun şiir zevkini yansıtmaktadır.

HADİS YAZDIĞI MUHADDİSLERİN SAYISI BİNDEN FAZLAYDI

    Buhârî kendilerinden hadis yazdığı muhaddislerin sayısının 1080 olduğunu söyler. (Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâ, XII, 395). 

    Tek nüshası İrlanda’da bulunan (Chester Beatty, nr. 5165/1, 11 varak) İbn Mende’ye (ö. 395/1005) ait Tesmiyetü’l-meşâyih ellezîne yervî ʿanhüm el-İmâm Ebû ʿAbdillâh Muhammed b. İsmâʿîl el-Buḫârî adlı eserde, Buhârî’nin el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’te rivayette bulunduğu hocalarından 309 muhaddisin adı, yaşadıkları şehirler ve ölüm tarihleri verilmektedir (A. J. Arberry bu risâleyi tanıttıktan sonra söz konusu muhaddislere ait listeyi İngilizce olarak yayımlamıştır [bk. bibl.]). Ancak el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’teki rivayetlerin Buhârî’nin derlediği yüz binlerce hadisin pek az bir bölümünü teşkil ettiğini de gözden uzak tutmamalıdır. Meşhur talebesi Firebrî, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’i Buhârî’den 90.000 talebenin dinlediğini söylemektedir. 

    Buhârî’nin uzun seyahatleri sonunda derlediği hadislerle geniş bir kütüphane meydana getirdiği ve seyahatleri esnasında kitaplarını imkân nisbetinde yanında taşıdığı anlaşılmaktadır. Câriyesinin, odasında adım atacak yer bulunmadığından şikâyet etmesi, bir gece uyumayıp o güne kadar yazdığı hadisleri hesapladığını ve senedleri muttasıl 200.000 hadis kaydetmiş olduğunu söylemesi de bunu göstermektedir. (Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâ, XII, 411, 412, 452). 

BUHARİ HAZRETLERİ'Nİ İMTİHAN EDEN HADİSCİLER

    Yazdığı hadislerin kitaplarda kalmayıp onları hâfızasına nakşettiğini gösteren en iyi örneklerden biri Bağdat’ta verdiği imtihandır. O, hadis tedvin (toplayıp bir araya getirmek) ve tasnifinin (sınıflandırmak) altın çağı denilen bir zaman diliminde yaşadı. Hadis ilminde geniş bilgisi, metin ve ravi zincirindeki kusurları çözmesi, cerh ve tadil (ravinin güvenilir olup olmadığını araştırma) yönünden ravilerin değişik hallerini bilmesi, sahih hadisi illetli, yani kusurlu olanından ayırt etmesi, onun işinde muazzam bir titizlik yoluna gittiğinin bilgisini veriyor bize. Bu titizliği, kendisini ve eserini büyük şöhrete ulaştırmıştır. Titiz olmasındandır ki, hadis ile onun adı özdeşleşmiş bir duruma gelmiştir; günümüzde de bu durum geçerliliğini korumaktadır. Ve güzeller güzeli bu âlimin sözkonusu bu şöhreti, sahih hadisleri tercih etme yönünde önemli bir çığırın açılmasına vesile olmuştur.

    İbn Adî’nin rivayetine göre, Buhârî’nin Bağdat’a geldiğini duyan muhaddisler 100 hadisin sened ve metinlerini birbirine karıştırarak bunları on kişiye verdiler ve onlara Buhârî toplantı yerine gelince bu hadisleri sırayla sormalarını söylediler. 

    İmam Buhari Bağdat'a gelir. Buhari'nin hadis ilmindeki büyük dehası hem halk ve hem de âlimler arasında biliniyordu. O asırda İslam âleminde İmam Buhari'nin adı o kadar yayılmıştı ki, insanlar onu görmek için sokaklara dökülüyorlardı. Özellikle Buhari'nin hafızası dilden dile aktarılıyordu. Onun bir defa duyduğu herhangi bir metni asla unutmadığı biliniyordu. Bağdat’taki hadis âlimleri fırsatını bulmuşlardı. İmam Buhari'nin hadis âlemindeki bu şöhretini test etmek istiyorlardı. On hadis âlimi, bir araya geldi. Aralarında şöyle bir plan yaptılar: Dediler ki "her birimiz değişik konularda 10 hadis ezberleyelim. On hadis belirleyelim. Bu hadislerin başındaki rical (hadisi birbirinden alan âlimlerin isim listesini) ve altındaki metinleri karıştıralım. Bir hadis metnindeki listeyi, diğer hadis metninin başına koyalım. Böylece Buhari'nin bunları anlayıp anlayamayacağını görmüş oluruz."

    Bu anlaşılması son derece zor, hassasiyet isteyen bir işti. Böylece değişik konularda (Mesela abdest, alışveriş, yemek adabı, helal-haram, namaz, dua, borçlanma gibi) 100 hadis tespit edip Buhari'ye sorulacaktı. Buhari'nin bunları birbirinden ayırt edemediği görülecekti. İmam Buhari, ilim meclisine geldi. Binlerce insan onu görmek için toplanmıştı. On hadis âlimi ise, hazırladıkları oyun ile bu tartışılmaz hadis hazinesini imtihana tabi tutup bu büyük âlimin durumunu öğreneceklerdi.

    İmam Buhari'nin oturmasından sonra birinci âlim söze başladı ve birinci hadisi aktardı. Hadisin başındaki listeyi değiştirmişti. Listede ayrıca yer yer oynamalar yapılmıştı. Buhari, bu hadisi dinledi. Ve tek bir cümle cevap verdi: La edri "Böyle bir hadis bilmiyorum." Bağdatlı âlim ikinci hadisi aktardı. Buhari'nin cevabı yine aynıydı 'bilmiyorum." Nihayet on hadisi sırayla sordu. Büyük imam kendisine aktarılan bu hadisleri not etmiyor, yazmıyor. Sadece kulağıyla dinliyordu. Buhari'nin hepsine verdiği cevap aynıydı "bilmiyorum."İkinci, üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci, sekizinci, dokuzuncu ve nihayet onuncu hadis âlimi söz aldı. Böylece değişik konularda yüz hadisi Buhari'ye sordular. 

    Bu takdim saatlerce sürdü. Buhari birbirine karıştırılmış, ustaca oynanmış, yerleri değiştirilmiş bu 100 rivayetin her birine tek bir sözle cevap verdi: "Bilmiyorum."Ortalık derin sessizliğe büründü. Âlimler Buhari'nin yaptıkları ince planı anladığının endişesi içindelerdi. Halk ise neler döndüğünü bilmiyordu. Kısa bekleyişten sonra İmam Buhari o on âlime döndü ve "soracağınız bitti mi" diye sordu. "Evet" dediler.

    Bunun üzerine İmam Buhari birinci âlime döndü ve şöyle dedi: Siz birinci hadiste bana şöyle bir senet (hadisi peygamberimizden alan ileticiye ulaştıran uzun isim listesi) ve o senedin altına şöyle bir metni ilettiniz. Sizin bu rivayetinizdeki şu şu isimler yanlıştır. Orada olmamalılar. Hadisin doğru listesi ile doğru metni şöyledir. 

    İkinci hadiste bana şu rivayeti okudunuz. Orada şu şu isimler olmamalıydı. Doğrusu ise şu şu isimlerin ilettikleri şu metindir. Buhari önce on hadisi on kişinin kendisine sorduğu sırayla ve yanlış olarak ilettiği haliyle okuyor ve sonra da hadisin doğru varyantını iletiyordu. Bu hal on kişinin 100 hadisini iletinceye kadar sürdü. Takdim yine saatlerce sürdü.

    Buhari o âlimlerin her birine dönüyor. Sen şu sırada şu hadisi söyledin, yanlışı şudur, doğrusu ise şudur diyordu. Yani 1'den 100'e kadar olan bütün yanlış rivayetleri bir defa dinlemiş ve aynı anda ezberlemişti.

    Bu şu demektir: Buhari kendisine okunan 100 sahtelik bir kitabı bir defa dinlemiş ve sonra kendisine okuyan kişiye dönerek, kitabı baştan aç ben sana tümünü satır satır tekrarlayacağım. Sen de kitaptan takip et demek istemiştir. Bu yapılanın anlamı budur.

    Mubarekferi (V: 1342) ve Ebul Hasan en-Nedvi derler ki: İmam Buhari'nin, bu müthiş âlimin tahrif ve tahrip edilmiş rivayetlerle doğru olanını birbirinden ayırması şaşılacak bir şey değildir. Çünkü o Buhari'dir. Çünkü o özel bir insandır. O Allah'ın gönderdiği özel insanlardan biridir.

    Ama bizi dehşete düşüren ve adeta felç eden durum şudur: Buhari on kişinin kendisine okudukları 100 hadisi bir defa dinledi. Sonra o adamlara dönerek 100 hadisi, hem de onların okudukları sırayla, okudukları yanlış haliyle onlara tekrar etti. Hiçbir not almadan defter ve kalem kullanmadan yaptı bunu. İşte bu olağanüstü bir haldir. Bunu normal görmek mümkün değildir. Bu müthiş olayın adı İmam Buhari'dir. Başkaca söze gerek var mı? Şimdi hadisler hakkında şüphe estirmeye çalışarak, oryantalistlerin Türkiye ayağını oluşturanların bunları düşünüp ibret alması gerekmez mi? Anlayacak olana yeter elbette. Akıl edene ve anlayana. Veya nasibi olana. (Abdülselam el-Mubarekfuri, Siyretül İmam el-Buhari. Darü's -selefiyye, 1987)

HADİSLER BİZİM OLMAZSA OLMAZIMIZDIR

    Hiç şüphe yok ki hadisler Yüce Allah'ın bu ümmete verdiği en büyük nimetlerden birisidir. Birçok peygamber hakkında çocukluk, peygamberlik öncesi dönemi ile peygamberlik dönemi ait çok kısıtlı bilgi varken Hz. Peygamber'in (s.a.v.) hayatına ait her dönem apaçık ortaya konmuştur.

Peygamberimizin(s.a.v) hayatına dair her ayrıntı, 23 yıllık müthiş mücadele, sahabe tarafından kelime kelime ezberlenmiş ve sonraki nesillere aktarılmıştır. Hadisler yazılmamış olsaydı bile bugün her birimizin hafızasında peygamberimize ait bu sözler, eylemler ve hareketler dipdiri halde yer alacaktı. Çünkü Peygamberimize ait her ayrıntı, o kadar konuşulmuş o kadar anlatılmış ki inkârı mümkün olmayan bir bilgi ve kültür haline gelmiştir. Biz buna yaşayan sünnet olarak nitelendiririz.

    Peygamberimizin(s.a.v) oturması, kalkması, uyuması, yürümesi, konuşmaları, fetvaları, sözleri, gülümsemesi, yemek yeme tarzı, arkadaşlarıyla ilişkileri, insanlarla irtibatı, özetle; ona ait her şey hadis kapsamı içindedir. (Bir kısmı sünnet kapsamı içinde olmasa bile)... 23 yıllık muhteşem ve apaçık yaşantı; böyle evden eve, sokaktan sokağa, bahçeden bahçeye, camiden camiye aktarılmış hayatımıza yansımıştır.

    Hadis rivayeti için büyük yolculuklar -rıhle- yapılmış. Hz. Peygamber'e(s.a.v) ait hiçbir söz tarihin hafızasına terk edilmemiştir. Sonra hadis rivayet eden ravilerin de durumu göz önde tutulup yüzbinlerce rivayetten birkaç bin rivayet ayıklanıp önümüze getirmiştir. Hadisler bizim hayatımızın pusulası olmuştur. Mesela namaz kılan hanginiz namazdaki secdeyi, rükûu, ayakta duruşu, kaç rekât kılacağınızı tartışırdınız. Hiçbiriniz! Peki, bunların hangi şekli Kuran-ı Kerim'de var. Hangisinin detaylı bilgisi var. Kutsal kitapta. Hiçbirisi. Kuran-ı Kerim namazı emreder, rükû et, secde et der ama nasıl yapılacağının ayrıntısını Hz. Peygamber'e(s.a.v) bırakır. Cebrail(a.s) de Hz. Peygamber'e bunları anlatırdı. Uygulamasını anlatırdı. Yaptırırdı. İşte hadis dediğiniz vakıa budur. Kuran'ı anlamaya yönelik bu detaylar hadislerde vardır. Ve bu hadisler, peygamberimizin hayatından birebir aktarılmıştır. Tıpkı bir duvarcı ustasının duvarı nasıl yapacağını çırağına göstermesi gibi.

BUHARİ VE MİHNE OLAYI

    Kur’ân-ı Kerîm’in mahlûk oluşuyla ilgili olarak Mu‘tezile tarafından ileri sürülen görüş, devletin de destek vermesiyle İslâm âlemini zor durumda bırakmıştır. Ahmed b. Hanbel, muhafazakâr âlimler için bir imtihan vesilesi (fitne) olan bu olay karşısında büyük bir azim ve sebatla direnmiş, sonunda devletin desteğini çekmesi üzerine Mu‘tezile davayı kaybetmiştir. Buna rağmen konu büsbütün kapanmamış, İslâm âleminde sürüp giden bu tartışmalardan Buhârî de zarar görmüştür.

    İmam Müslim’in belirttiğine göre Buhârî Nîşâbur’a gittiğinde halk kendisine çok itibar etmiş, onu iki üç günlük mesafede karşılamıştır. Nîşâbur’un tanınmış muhaddisi Muhammed b. Yahyâ ez-Zühlî halka Buhârî’yi karşılamasını tavsiye etmiş, ileri gelen âlimlerle birlikte kendisi de bizzat karşılamaya gitmiş ve talebelerine ona hiçbir kelâm meselesini sormamalarını tenbih etmiştir. Buna gerekçe olarak da Buhârî kendi görüşlerinin aksine bir fikir beyan edecek olursa aralarında ihtilâf çıkacağını, o takdirde Horasan’daki bütün Hâricî, Râfizî, Cehmî ve Mürciî grupların kendilerine düşman olacağını söylemiştir.

    Yine Müslim’in belirttiğine göre Buhârî’nin kaldığı ev ziyaretçilerle dolup taşmış, şehre gelişinin ikinci veya üçüncü günü bu ziyaretçilerden biri ona Kur’an’ın mahlûk olup olmadığını sormuş, onun da, “Fiillerimiz mahlûktur; bir sözü ifade edişimiz de (Kur’an metnini okuyuşumuz) fiillerimizdendir” demesi üzerine orada bulunanlar arasında büyük bir ihtilâf çıkmıştır. Buhârî’nin Kur’an okumayı mahlûk saydığını iddia edenlerle bu iddiaya katılmayanlar kavgaya tutuşmuş, bunun üzerine ziyaretçiler ev halkı tarafından dışarı çıkarılmıştır.

    Bu konuda kendisine anlatılanları nakleden İbn Adî’ye göre ise Buhârî’yi kıskanan bir muhaddis onun Kur’an mahlûktur görüşünü benimsediğini iddia ederek hadis talebelerini hocalarının kanaatini öğrenmeye teşvik etmiş, ancak Buhârî bu konuda fikrini soran kişiye cevap vermek istememiş, fakat onun üç defa ısrarla sormasından sonra, “Kur’an Allah kelâmıdır, mahlûk değildir; ancak kulların fiilleri (Kur’an’ı okuyuşları) mahlûktur; bu konuda soru sormak ise bid‘attır” diye cevap vermiş, bunun üzerine ortalık karışmıştır.

    Sübkî’nin kanaatine göre muhaddis Zühlî, Kur’an metnini telaffuz etmenin mahlûk olduğunu söyleyenlerin kendileriyle konuşulmaması gereken birer bid‘atçı, bizzat metnin mahlûk olduğunu söyleyenlerin ise kâfir sayılacaklarını belirtirken Buhârî’ye muhalefet etmeyi düşünmemiştir. Eğer Zühlî Buhârî’ye muhalefet etmiş ve mahlûk olan dudaklardan çıkan sözün kadîm olduğunu ileri sürmüşse büyük bir günah işlemiştir. Zira gerek Zühlî ve Ahmed b. Hanbel, gerekse diğer büyük imamlar bu kabil münakaşalara dalmanın doğru olmayacağını ifade etmek istemişlerdir. Anlaşılan odur ki, bu konuda Halku efʿâli’l-ʿibâd adıyla bir de müstakil eser kaleme almış olan Buhârî bu ve benzeri itikadî konuları gerektiğinde konuşulacak meseleler olarak kabul etmektedir. Bu olaylardan sonra muhaddis Ahmed b. Seleme Buhârî’yi ziyaret ederek Zühlî’nin Nîşâbur’da belli bir yeri olduğunu, onun görüşlerine kimsenin karşı çıkamadığını söyledi ve bu durumda ne tavsiye edeceğini sordu. Buhârî de, “Ben işimi Allah’a havale ediyorum; şüphesiz Allah kullarının her halini görür” (el-Mü’min 40/44) meâlindeki âyeti okuyarak Nîşâbur’a bir menfaat elde etmek için gelmediğini, kendisini kıskanan Zühlî’nin dedikodularına son vermek için hemen ertesi gün şehri terkedeceğini bildirdi  (Buhârî’nin halku’l-Kur’ân meselesiyle ilgili görüşleri için bu maddenin “Akaide Dair Görüşleri” bölümüne bakınız).

    Buhârî Nîşâbur’dan sonra Merv’e gitti. Kendisini yolda karşılayan şehrin tanınmış muhaddis ve fakihi Ahmed b. Seyyâr görüşlerinin isabetli olduğunu, fakat halkın anlayamayacağı konulara girmemesi gerektiğini söyledi. Buhârî de kendisine iyi bildiği bir mesele sorulduğu zaman susmasının mümkün olmadığını ifade etti. Daha sonra Merv’den Buhara’ya geçti.

DEVLET ADAMLARINDAN UZAK DURDU

    Buhârî kendisinden ilim tahsil etmek isteyen herkese bildiğini esirgemeden vermesine rağmen devlet adamlarından uzak durur, onların saraylarına gitmeyi ilmi küçük düşüren bir davranış olarak kabul eder ve bu uğurda her zorluğa katlanmayı göze alırdı.

    İmam-ı Buhari hazretleri, Mısır’dan Maveraünnehr’e kadar tanınmış ilim merkezlerinde hadis ve çeşitli ilimler okuttu. Binlerce talebe yetiştirdikten sonra Nişabur’a oradan da Buhara’ya döndü. Bir müddet Buhara’da kalıp, hadis ve ilim öğretmekle meşgul oldu. Bir rivayete göre Buhara valisi çocukları için özel ders verilmesini, buraya kimsenin girip, dersi dinlememesini istedi. Buhari cevabında; ""Ben ilmi, sultan kapısına götürüp zelil etmem. Eger ilmi istiyorsan, mescidde, yahud evimdeki ilim meclisinde hazır bulun. Ben, birçok kimseleri hadis-i şerif dersinden men edip, bir-iki kişiye ders veremem. Bu sözümü kabul etmezsen, beni kürsüde ders vermekten men et. Böylece Allah (c.c.) katında mâzur olayım’ diyerek reddetmesi üzerine. Bu durum valiyle arasının açılmasına sebep oldu. Buhara’dan ayrıldı. Allah’u Teâlâya, şikâyet yoluyla valinin verdiği sıkıntıyı arz etti. Duası kabul olup, aradan bir ay geçmeden vali azledildi, zindana atıldı. Vâli bir merkebe bindirilip;"Kötü işler yapanın sonu işte budur" diye bağrılarak şehirde dolaştırıldı. Vâlinin sözlerine uyarak, Imâm-i Buhâri’ye çeşitli ezâ ve cefalarda bulunan kimselerin de her birine insanların ders ve ibret alacakları çeşitli belalar isabet etti.( Islâm Tarihi Ansiklopedisi, Türkiye Gazetesi, c.3.122.)

BUHARİ HAZRETLERİ'NİN VEFATI

    Bu olaylardan sonra Semerkandlılar kendisini Semerkanta davet ettiler. Giderken yolda, Semerkandlılardan bir kısım insanların isteyip, bir kısmının istemediği haberini alınca, Hartenk köyünde kaldı. Fakat orada hastalandı ve Semerkant’a gidemedi. İşin iç yüzünü öğrenmek istemişti. İnsanların bu hâlinden kalbi daraldı ve canı çok sıkıldı. Orada artık hayata karşı arzusu ve bağlılığı kalmayan Buhâri, Teheccüd namazından sonra ellerini açıp;  "Yüce Rabb’im, yeryüzü bütün genişliğine ragmen bana dar gelmeye başladı, al beni yanına." Şeklindeki niyazlarının üzerinden bir ay geçmeden ruhunu teslim etti.” Elbisesi çıkarılıncaya kadar garip bir şekilde terledi. Sonra vasiyeti icabı 3 parça bezle kefenlendi. 870 yılının Ramazan bayramı gecesi Semerkant’tan 72 km uzaklıkta olan Hartenk’de vefat etti. Kabri oradadır. Ertesi gün (1 Eylül 870 Cuma) orada toprağa verildi. Rabbim rahmetiyle muamele eylesin. Cennetteki derecesini a’li eyleyip bizleride şefeatine erenlerden eylesin. Âmin..( İlk üç asırda Islâm Coğrafyasında hadis. Dr. S. Kemal Sandıkçı. Diy. İşl. Baş. Yay.1991, Ankara. 453).

    Buhâri hazretlerinin vefatında, cenazesine yetişmek için uzak şehirlerde çırpınanlar, atlar kiralamış, bu sırada binek yetişmemesi üzerine bir atın sadece kirası satış fiatından birkaç misli fazlasına yükseldiği görülmüştür. Yahya b. Cafer el-Bikendi diyor ki: "Eger kendi ömrümden Buhâri’nin ömrüne ilâve edip onun hayatını uzatmaya gücüm yetseydi, bunu mutlaka yapardım. Çünkü benim ölümüm, bir adamın ölümü, o’nun ölümü ise ilmin yok olmasıdır.

    Vefatından bir kaç gün sonra mübarek kabrinden misk kokusu tütmeye başladı. Bu hal günlerce devam etti. Geceleri ise kabrine, bilezik şeklinde bir nur iniyordu. Görenler hayret ettiler. Mezarına hücum edip toprağından götürmeye başladılar. Öyle ki kabir açılacak hale geldi. Bunun üzerine mezarı bekleyecek bir bekçi tuttular.

    İslâm’a büyük fedakârlıklarla hizmet eden bu güzide imam, ilim yoluna sülük eden ilim erbabına çok büyük bir örnek olmuştur. Hele de bir hadîs-i şerifi dinlemek için şehirden şehre, ülkeden ülkeye yapmış olduğu seyahatler sinesindeki Allah ve Peygamber aşkının ne kadar büyük bir yer tuttuğunun bir alametidir.

    Rabbim cümlemizi şefaatlerine nail eylesin!

İMAM BUHARİ'NİN AHLAK VE FAZİLETİ

    Buhârî hazretleri orta boylu olup zayıf ve ince bir yapıya sahipti. Birçok güzel huyu yanında az konuşması, başkalarının sahip olduğu imkânlara özenmemesi gibi özellikleri de vardı. Yiyip içmeye önem vermezdi. İmam-ı Buhari hazretleri, çok cömert olup, herkese iyilik ederdi. Fakirlere çok sadaka verir, talebelerinin ihtiyaçlarını bizzat karşılardı. Bayram günleri hariç bütün yılını oruçla geçirirdi. Haramlardan ve şüphelilerden daima kaçar, gıybetten çok korkardı. "İsterim ki Rabbime kavuştuğumda hiç gıybet etmemiş olayım ve böyle bir şey için kimse beni aramasın" buyururdu. Gecenin ilk saatlerinde biraz uyur, sonra kalkar ilim ve ibadetle meşgul olurdu. Kur’an-ı kerimi üç günde bir defa hatmederdi. Onun cömertliğini, dünya malına değer vermediğini ve yardım severliğini gösteren davranışları pek çoktur. 25.000 dirhem alacaklı olduğu birine karşı gösterdiği müsamaha dikkat çekicidir. Uzun zamandan beri borcunu ödemeyen bu şahıstan bazı idareciler vasıtasıyla alacağını tahsil etmesini tavsiye edenlere, “Ben onlardan yardım istersem onlar da benden işlerine geldiği gibi fetva vermemi isterler; dünya için dinimi satamam” demiştir. Fakat bazı dostları ona rağmen bu konuyu yöneticilere söylediler. Buhârî bunu haber alınca ilgililere mektup yazarak borçluya bir kötülük yapılmamasını istedi ve onunla her yıl kendisine 10 dirhem ödemek üzere anlaşma yaptı. Buhârî’nin dünya işleriyle ilgilenmediği, şahsî işlerini bir adamının yürüttüğü kendi ifadelerinden anlaşılmaktadır.

    Buhârî’nin ahlâkî faziletleri, tenkit ettiği râviler hakkındaki son derece mutedil ve insaflı sözlerinde de görülür. Bir râvi için kullandığı en ağır cerh ifadeleri, o kimsenin güvenilemeyecek kadar zayıf (münkerü’l-hadîs) olduğunu, muhaddislerin onun hakkında fikir beyan etmediğini (seketû anh) söylemekten ibarettir. Hadis uydurmakla tanınan kimseler hakkında bile yalancı (kezzâb) ifadesini pek nâdir kullanmıştır. Gıybetten sakınarak kimseyi çekiştirmediğini söylemesi ve “Allah’u Teâlâ’nın beni gıybetten dolayı hesaba çekmeyeceğini umarım” demesi bu konudaki titizliğini göstermektedir. Bir gün hadis okuturken âmâ olan talebesi Ebû Ma‘şer bir hadisten pek hoşlanmış olmalı ki başını, elini sallamaya başladı. Onun bu haline tebessüm eden Buhârî, daha sonra bu tebessümü ile Ebû Ma‘şer’e haksızlık ettiğini düşünerek ondan helâllik istedi.

HADİS VE FIKIH İLİMLERİNDE DERİN BİLGİSİ VARDI

    Buharî’yi yakından tanıyan bilginlerin takdirkâr ifadeleri, onun ilmî kişiliği ve otoritesi hakkında fikir vermektedir. Hocası Nuaym b. Hammâd ile muhaddis Yakûb b. İbrahim ed-Devraki; “Buharî bu ümmetin fakihidir” derlerdi. Basralı hocalarından Bündâr diye tanınan Muhammed b. Beşşâr, Buharî gibi bir bilgin görmediğini ifade eder ve Buharî Basra’ya gelince onunla iftihar ettiğini söylerdi. Hadis ve fıkıh (İslam hukuku) konularındaki derin bilgisiyle tanınan hocası İshak b. Râhûye muhaddislere, “Bu gençten hadis yazınız” diye öneride bulunduktan sonra, eğer Buharî Hasan-ı Basrî zamanında gelmiş olsaydı hadis ve fıkhı çok iyi bildiği için herkesin ona başvurmak zorunda kalacağını söylerdi. Yine Basralı hocalarından ve “emîrü’l-mü’minîn fi’l-hadîs” lakabını almış nâdir muhaddislerden biri olan Ali b. Medinî'ye, “Buharî sadece senin yanında tevazu gösteriyor” dediler. İbnü’l-Medinî de, “Siz ona bakmayın, onun gözleri kendi gibi birini daha görmemiştir” karşılığını verdi. Diğer bir hocası olan Amr b. Ali el-Fellâs ise onun bilmediği hadise hadis denilemeyeceğini söylerdi. İmam Müslim, Buharî’ye hitaben, “Sana ancak seni çekemeyenler kızabilir. Dünyada senin bir benzerinin bulunmadığına şahadet ederim” diyerek ona duyduğu derin sevgiyi dile getirmiştir. İbn Huzeyme ise, “Şu gök kubbenin altında Resûlullah’ın hadislerini Buharî’den daha iyi bilen ve daha iyi ezberlemiş olan birini görmedim” derdi. Hocalarından Muhammed b. Selâm el-Bikendî ile Abdullah b. Yûsuf et-Tinnisî hadis kitaplarını ona tashih ettirmişlerdi. Humeydî de hadise dair bir konuda muhaddislerden biriyle anlaşmazlığa düşünce henüz on sekiz yaşında olan öğrencisi Buharî’yi hakem tayin etmişti.

İMAM BUHARİ'NİN HADİSÇİLİĞİ

    Hicrî ilk üç asırda hadise hizmetleriyle tanınan önemli şahsiyetler arasında Buhârî’nin ön planda gelmesinin sebebi, sahih hadisleri ilk defa bir araya getirmesinin yanında hadis ilmindeki tartışmasız otoritesidir. Yüz binlerce rivayet arasından en sahih olanları seçmedeki metodunu Müslim’in aynı adlı çalışmasındaki farklı metoduyla mukayese ederek onu Buhârî’ye tercih etmek isteyenler fazla taraftar bulamamışlardır.

    Rivayetlerde her âlimin göremediği ince kusurları (ilel) farketme hususunda Müslim’den de ileride olduğu, senedleri meydana getiren şahısların hem aynı zamanda yaşama, hem de birbiriyle uzun müddet görüşme şartını uygulama hususunda hiçbir muhaddisin onunla boy ölçüşemediği kabul edilmiştir.

    Bunlardan başka hadislerden elde ettiği fıkhî görüşlerini bab başlıklarında göstermeye çalışması, bir hadisin ihtiva ettiği birkaç hükmü ilgili yerlerde zikretmek için onu tekrardan kaçınmaması gibi ilmî özellikleri sebebiyle el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ, diğer hadis kitaplarına tercih edilmiştir. Bütün muhaddisler gibi Buhârî de eserlerine aldığı hadisleri hangi prensiplere göre seçtiğini kaydetmemiştir. Onun bu prensipleri (şartlar) daha sonra eserleri incelenmek suretiyle tesbit edilmiştir. Bununla beraber Buhârî bazı râviler hakkında tenkitte bulunurken bir kısım prensiplerinden söz etmiştir. Meselâ İbn Ebû Leylâ’dan söz ederken, sadûk* olmakla beraber hadisin sağlamı ile çürüğünü birbirinden ayıramadığı için ondan ve onun gibilerden hadis rivayet etmediğini belirtmiştir. (Tirmizî, “Ṣalât”, 152).

HADİS YAZARKEN DİKKAT ETTİĞİ HUSUSLAR

    Birinden hadis yazarken onun ismini, künyesini, nisbesini ve hadisi nasıl öğrendiğini mutlaka sorduğunu, aldığı cevaplar sonunda eğer o kişiyi yeterli bulursa ondan hadis rivayet ettiğini, aksi halde onun şeyhinden yazdığı aslı gördükten sonra hadislerini yazdığını ifade etmekte, fakat bazı hadis talebelerinin ne yazdıklarına ne de nasıl yazdıklarına dikkat etmediklerinden yakınmaktadır. (Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâ, XII, 406). 

    Buhârî’nin rivayetteki titizliğine rağmen çoğu kendi hocası olan bazı zayıf râvilerden hadis almasının sebebini anlamak kolay değildir. Kendilerinden Müslim’in rivayette bulunmayıp sadece Buhârî’nin hadis aldığı muhaddislerin sayısı 435’tir. Bunlardan zayıf olmaları sebebiyle tenkit edilenler seksen kadardır. Şüphesiz Buhârî bu muhaddislerin her biriyle bizzat görüşmüş, rivayetlerini gözden geçirmiş ve onların hadislerini çok defa bir konuyu desteklemek üzere kullanmıştır

    Buhârî’nin yakın talebeleri, kendisinin kitaplarını yazarken malzemeleri önce ayrıntılı olarak tesbit ettiğini, meydana getirdiği hacimli eseri üzerinde uzun süre titizlikle çalışarak son şeklini verdiğini söylemektedirler. İbn Hacer onun “Kitâbü’l-İʿtisâm”ı el-Edebü’l-müfred’de yaptığı gibi önce müstakil bir kitap olarak yazdığını, daha sonra onu ihtisar ettiğini düşünmektedir. (Fethu’l-bârî, XIII, 246-247).

    Bizzat Buhârî’nin bütün kitaplarını üçer defa yazdığını söylemesi, (İbn Hacer, Taglîku’t-taʿlîk, V, 418), onun eserlerini yazdıktan sonra talebelerine okuttuğunu, bu sırada bazı konuları ilâve edip bazılarını çıkardığını, daha sonra eserini ikinci ve üçüncü defa aynı şekilde okutup tashih ettiğini göstermektedir. Nitekim bazı kitaplarının farklı nüshalarında bunu görmek mümkündür.

    Henüz yirmi yaşına basmadan ve kendi ifadesiyle “Hz. Peygamber’in kabri başında mehtaplı gecelerde” yazdığı et-Târîḫu’l-kebîr onun ilk eserlerinden biridir. Çok erken bir devirde yazdığı bu kitabın bir rivayetini gören Ebû Zür‘a er-Râzî onda bazı hatalar tesbit etmiş, İbn Ebû Hâtim er-Râzî de bunun üzerine Beyânü ḫataʾi Muhammed b. İsmâʿîl el-Buḫârî fî Târîḫih adlı eserini kaleme almıştı. Buhârî’nin talebelerinden Muhammed b. Süleyman b. Fâris ed-Dellâl’ın aynı esere ait nüshasını gören Hatîb el-Bağdâdî, Ebû Zür‘a ile İbn Ebû Hâtim’in sözünü ettikleri hatalardan bazılarının bu nüshada yer almadığını tesbit etmiştir.

    Aynı şekilde Hatîb el-Bağdâdî’nin Muvazézıhu evhâmi’l-cemʿ ve’t-tefrîk, adlı eserinde işaret ettiği bazı hataların Buhârî’nin talebelerinden Muhammed b. Sehl b. Kürdî’nin rivayet ettiği nüshada bulunmadığı görülmektedir. Bu sonuncu nüshanın, et-Târîḫu’l-kebîr’in Buhârî tarafından üçüncü defa tashih edilmiş nüshalarından biri olduğu anlaşılmaktadır. Târîhu Bagdâd’da nakledildiğine göre (II, 7), 230’da (844-45) vefat eden İshak b. Râhûye’nin, talebesi Buhârî’nin et-Târîḫu’l-kebîr’ini eline alarak Emîr Abdullah b. Tâhir’e, “Sana bir hârika göstereyim mi?” dediği, eserin bu tarihten, 252’de (866) vefat eden ve Bündâr diye tanınan Muhammed b. Beşşâr’a varıncaya kadar (Buhârî, I, 49) birçok değişik râviyi ihtiva ettiği dikkate alınırsa Buhârî’nin hayatının ileri bir safhasına kadar eserini devamlı surette yenileyip ikmal ettiği anlaşılır.


İMAM-I BUHÂRÎ (R.A.) 2.BÖLÜM ►


Etiketler: İmam-ı Buhari (r.a.) Kimdir Hayatı Hadisleri Eserleri Vefatı Mezarı İmam-ı Buhari hayatı, İmam-ı Buhari vefatı, İmam-ı Buhari hadis alimi, İmam-ı Buhari hadis rivayet, İmam-ı Buhari hadis-i şerif, İmam-ı Buhari akaid, İmam-ı Buhari eserleri, İmam-ı Buhari türbesi, | Mekteb-i Derviş

Benzer Konular