
İMAM-I NESÂÎ BÜYÜK HADİS VE FIKIH ALİMİ
İMAM-I NESAİ KİMDİR? HAYATI, VEFATI, ESERLERİ, BAZI HADİSLERİ
(D.H. 214 - M. 830. Horasan-Nesa.-V.H 303-M.915.Filistin-Remle)
Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şuayb b. Alî en-Nesâî (r.a)Hazretleri,Kütüb-i Sitte’den biri olan es-Sünen’in müellifi, Büyük hadis ve fıkıh âlimi...
DOĞDUĞU YER VE KÜNYESİ
Künyesi Ebu Abdurrahman; ismi, Ahmed bin Şuayb bin Ali bin Sinân bin Bahr bin Dinar’dır. İmam-ı Nesai diye meşhurdur. Aslen Horasan’ın Nesa şehrindendir. 830 (H. 214) yılında orada doğdu. 915 (H.303)te Filistin’in Remle şehrinde vefat etti. Mekke’de vefat ettiği veya Hariciler tarafından şehit edildiği de bildirilmektedir. Hadis ilminde imamdı, yani üç yüz binden fazla hadis-i şerifi ravileriyle birlikte ezbere bilirdi. Yazdığı Süneni Sagir’i, Kütüb-i Sitte adı verilen altı büyük hadis kitabından biridir. Hadis ilminde rumuzu sin (S)’dir.
EĞİTİMİ VE HOCALARI
Nesâi'nin asrı büyük muhaddislerin var olduğu ve Hadis öğrenmek için uzun seyahatlerin yapıldığı bir dönemdir. Nesâî de bu seyahatlere katıldı. Büyük muhaddislerden ilim aldı, ilim verdi. İstişarelerde bulundu. İlmi ve fazileti ile tanındı. Hadisteki yetkisiyle şöhret buldu. Hadis öğrenme ve öğretme yolunda yaptığı yolculuklar, ölümüne kadar kesintisiz devam etti. Parmakla gösterilir hale geldi. Yerine göre bir öğrenci, yerine göre Allah yolunda gazaya çıkmış bir mücahid, yerine göre mücahidlerin öğretmenliğini yaptı.
İlim tahsiline Horasan’da başlayan İmam-ı Nesai; Küçük yaşta Kur’an’ı ezberledi.Irak, Şam, Mısır, Hicaz (Mekke ve Medine) ve Cezire (bugünkü Cizre civarı) âlimlerinden ders aldı. Mısır’da yerleşti. On beş yaşında Kuteybe bin Said’e talebe olup, bir sene iki ay yanında kaldı. İshâk bin Râhaveyh, Hişâm bin Ammâr, İsâ bin Hammâd, Hüseyin bin Mansur Sülemi, Amr bin Zürâre, Muhammed bin Nasr-i Mervezi, Süveyd bin Nasr, Ebu Kureyb, Muhammed bin Rafii, Ali bin Hucr, Ebu Yezid Cermi, Ebu Dâvud Süleymân Eş’as, Yunus bin Abdila’lâ, Muhammed bin Geylân ,İbn Râhûye, Ebü’l-Hasan İbn Ebû Şeybe, Ahmed b. Hanbel, Ahmed b. Menî‘, Ali b. Hucr, Hişâm b. Ammâr, Duhaym, İbrâhim b. Saîd el-Cevherî, Fellâs, Muhammed b. Beşşâr el-Bündâr, İbnü’l-Müsennâ, Ya‘kūb b. İbrâhim ed-Devrakī, Ebû Zür‘a er-Râzî, Ebû Hâtim er-Râzî, Bezzâr, Ebû İshak el-Cûzcânî, Ebû Ya‘lâ el-Mevsılî gibi muhaddisler de onun hocalarıdır.
Hayatının daha sonraki dönemlerinde muhaddislerden faydalanmaya devam etti. Buhârî ve Müslim’in hocaları olan âlimlerden istifade ettiği gibi aradığı şartları taşımaları halinde Ebû Dâvûd es-Sicistânî ve Abdullah b. Ahmed b. Hanbel gibi akranından da hadis rivayet etti. Onun hadis yanında Sûsî gibi âlimlerden Kur’an ilimleri ve kıraat okuduğu, böylece 450 kadar âlimden faydalandığı anlaşılmaktadır .(Tefsîrü’n-Nesâʾî, neşredenlerin girişi, I, 37)
Hadis ilminde zamanının bir tanesi olan imam-ı Nesai, Mısır âlimlerinin en fakihiydi. Haramlardan sakınmakta ve ibadetlere düşkünlükte eşi yoktu. Her yaptığı iş, her söylediği söz, Allahü teâlânın rızası içindi. İmam-ı Nesai’nin hadis-i şerif rivayetinde ravilere koyduğu şartlar, Buhari ve Müslim’den daha sıkıydı. Hadis ravilerinin güvenilir olup olmamasındaki tespitlerine bütün âlimler itibar ederlerdi.
Sıfatları: Güzel bir fiziğe sahipti. Açık renk tene sahip yüzü kandil gibi nurlu biriydi. Heybetli ve vakur bir görünümü vardı.
Heybet ve vakarının nedenleriyle ilgili olarak şöyle denmiştir: Nesâî, yeme-içmesine, giyim kuşamına ve cinaile yaşantısına itina gösterirdi. Helal nebîz içer, kendisi için alınıp beslenen tavukları yerdi. Yeşil renkli Nubi hırkaları giyer ve "Gözlerin ferini artırmak için yeşile bakma ihtiyacını böyle telafi ediyorum" derdi.
Kadılığı: Rivayete göre Mısır ve Humus'ta kadılık görevinde bulunmuş ve bu görevi liyâkatla yerine getirmiştir.
Yolculukları: Nesâî islam topraklarının doğusuna batısına bir çok yolculuk yapmış, gittiği her yerde hadis hafızları ve şeyhleriyle görüşmüştür.
Ziyaret ettiği beldeler: 1-Horasan, 2, Irak, Bağdat, Küfe, Basra, 3- Cezire; Harran, Musul ve havalisi, 4-Şam, 5- Anadolu serhat beldeleri, 6-Hicâz, 7-Mısır.
Nesâî, bütün bu yolculuklarının ardından Mısır'da istikrar bularak oraya yerleşmiştir.
İlimleri: Nesâî, şer'î ilimlerin genelinde bilgi sahibi bir âlimdi. Rivayet ve dirayet ilimlerini kendinde cem etmişti. Kıraat ilmini imamlarından, hadis ilmini ehlinden almıştı. Çok çeşitli dallarda bilgi ve hüner sahibiydi.
1. Hadis ilmi: Bu alanda parmakla gösterilen imamlardandır. Bu alanda Buhârî ve emsali âlimlerle mukayese edilirdi. Kendisi, hadis sahasında tâbi olunacak rehberlerden, uyulacak imamlardandı. Hadis tarîklerini, râvilerin hâllerini, siyak ve sibakı iyi bilir, tahkik ve ayıklama yapardı. Bu ilimde çok güzîde eserler telif etmiştir.
2. Cerh ve Ta'dîl îlmi: İmam Nesâî bu ilim dalında eşsiz bir bilgi, tedkik ve tahkik sahibi idi. Râvilerin durumlarını cerh ve ta'dîl ibarelerinin en açık ve güzelleriyle belirlerdi. Bu tespitleri, ilim ehlinin büyük bölümü tarafından itimâda şayan görülür, en üst mertebede değerlendirilirdi. Böyle kabul görmesinin sebebi, râvilerin tenkidinde Buhârî ve Müslim'den çok daha ağır şartlar aramasıydı. Bu nedenledir ki Nesâî, cerh ve ta'dîlde katı davrananlar arasında sayılır. Onun ta'dîl ettiklerine sıkıca sarılmak gerekirken cerh ettiklerine dikkat ve ihtiyat ile yaklaşmak gerekir. Ebû Yala el-Halîlî şöyle der: Cerh ve ta'dîl konusunda söyledikleri itimâda şayandır.
3. Hadis İlletleri (tîel): Bu ilmin ana aleti, hadis rivayet tarîklerine vâkıf olmaya, ihtilafları ayrıştırma ve râvilerin derecelerini iyi bilmeye dayanır. Nesâî, bu dalda geniş bilgi sahibiydi. Bu nedenledir ki Hadis İlletleri ilminde imam sayılmıştır. O, bu ilmin derinlerine nüfuz etmiş, kapalı yönlerini müdrik ve gizli kalan açıklanması zor sırları çok iyi bilen bir âlimdi.
4. Fıkıh İlmi: Dârekutnî şöyle der: O, çağında Mısır ehlinin büyük fakîhi idi. el-Hâkim ise şunu söylemiştir: Nesâî'nin hadis fıkhı konusun da söylediği birçok söz vardır. Onun Sünen adlı eserini inceleyen biri, sözlerinin güzelliği karşısında şaşkınlıktan kendini alamaz
Bu iki büyük imamın, Nesâî'nin fıkıh bilgisiyle ilgili şahâdetlerini gördük. Nitekim bir süre bulunduğu kadılık görevi de onun fıkıh bilgisinin gücünü göstermektedir. Ancak bilinen mezhep imamlarından hangisine müntesip olduğu tam olarak anlaşılmamaktadır. Şâfiîler onu Şafiî sayarlar. Belki de Mısır'da bulunması ve Şafiî'nin bazı öğrencileriyle karşılaşıp onlardan rivayetlerde bulunması sebebiyle böyle denilmiştir. Fakat bu, tek başına şafi sayılması için yeterli değildir.
TALEBELERİ
İmam-ı Nesai hazretlerinden; Ebu Bişr Devlâbi, Ebu Ali Nişâburi, Hamza bin Muhammed Kesâsi, Ebu Bekr Ahmed bin İshâk, Muhammed bin Abdullah bin Hayyuye, Ebul-Kâsım Taberani, Fakih Ebu Cafer Tahavi ve daha birçok âlim ilim tahsil edip, hadis-i şerif rivayet etti.
Hocalarından öğrendiği hadislerin senedinde eğer İbn Lehîa gibi kendisinin zayıf kabul ettiği muhaddisler varsa bu rivayetlerin senedi âlî olsa da onları hiçbir eserinde rivayet etmemiştir. Nesâî’nin şöhreti duyulunca hadis talebeleri ondan istifade etmek üzere Mısır’a gelmeye başladı. Kendisinden oğlu Abdülkerîm ile Kāsım b. Sâbit, Ebû Bişr ed-Dûlâbî, Tahâvî, Ebû Avâne el-İsferâyînî, Ukaylî, tefsir âlimi Nehhâs, Ebû Ali en-Nîsâbûrî, Ebû Saîd İbn Yûnus, İbn Hibbân, Hamza el-Kinânî, Taberânî, İbnü’s-Sünnî, İbn Adî hadis rivayet etti.
İmam-ı Nesai hazretleri, ilk önce yazdığı Sünen-i Kebir’inde, hadis-i şeriflerin kaynakları ve toplanması hakkında bilgiler verip, şartlarına uyan hadis-i şerifleri yazdı. Bu eserine, kendisi Müctenâ adını vermesine rağmen Sünen-i Sagir adıyla meşhur oldu. Şimdi, daha çok Sünen-i Nesai adıyla bilinmektedir. Bu kıymetli eser, altı meşhur hadis kitabından biri olarak Müslümanların baş tacı oldu.
İmam-ı Nesai hazretleri, ömrünün sonuna doğru Şam’a gitti. Orada Hazret-i Ali’yi kötüleyen haricilerden bazı kimseler gördü. Bunun üzerine Hazret-i Ali ve Ehli Beyt-i Nebevi’yi öven Kitab-ül-Hasâis fi Fadli Ali bin Ebi Tâlib ve Ehli Beyt adlı eserini yazdı. Bu eserindeki hadis-i şeriflerin çoğunu Ahmed bin Hanbel hazretlerinin rivayetlerinden aldı. Bu kitabını niçin yazdığını bilmeyen bazı kimseler; “Şeyhayn’ın yani Ebu Bekir ve Ömer’in üstünlüklerini niçin yazmadın?” dediler. Bunun üzerine; Fedâil-üs-Sahabe adlı Eshab-ı kiramın üstünlük ve faziletlerini anlatan kitabını yazdı, Müsned-i Ali, Müsned-i Mâlik ve Duafâ ve’l-Metrukin adlı kitaplar, onun pek kıymetli eserleri arasındadır. Sonuncusu, basılmıştır.
İMAM-I NESAHİ'NİN VEFATI
İmam Nesai heybetli yapılı, güzel ve nurlu yüzlü, sıhhatli bir şahıstı. Cihada iştiraki severdi. Savm-ı Davûd’a devam ederdi. Gece ibadetinden, teheccüdden hiç geri kalmazdı. Humus’ta yaptığı kadılıktan herkes hoşnut kalmıştı.
Ömrünün son zamanlarını Mısır’da, Hadis ve ilim öğreterek geçirmişti. Hacc için oradan çıktı. Şam’a uğradı. Şam Ümeyye Camiinde münazaralara katıldı. Kendisine Ümeyye hanedanı ile ilgili sorular soruldu. İmam Dârakutni’nin ifadesine göre, orada rahatsızlandı. Kendisini deve sırtında Hicâz toprağına yetiştirmelerini istedi. İsteğini yerine getirdiler. 303 (915-916) yılının Şa’ban ayında Mekke’de vefat etti ve Safa ile Merve arasına gömüldü.
İmam Nesâî bereketli bir ömrün ardından Hicrî 303 Şaban ayının on üçüncü pazartesi günü dünyadan göçmüştür.
Vefat ettiğinde 88 yaşında idi. Allah'ın rahmeti üzerine olsun.
Talebesi Ebû Saîd İbn Yûnus’un belirttiğine göre Nesâî Zilkade 302’de (Mayıs-Haziran 915) Mısır’dan ayrıldı, 13 Safer 303’te (28 Ağustos 915) Filistin’deki Remle’de vefat etti ve Kudüs’te defnedildi. Zehebî, titiz bir hadis hâfızı olan İbn Yûnus’un verdiği bu bilgiyi daha güvenilir kabul etmekte, Safedî ve Tâceddin es-Sübkî gibi biyografi yazarları da bu görüşe katılmaktadır. Zehebî, İbn Yûnus'un sözünü sahih saymış ve gerekçe olarak da "İbn Yûnus dikkatli bir hafız ve Nesâî'den hadis dinlemiş bir arkadaşıdır. Kendisini daha iyi tanırdı" demiştir.
Kaynaklarda Nesâî’nin Humus ve Mısır’da kadılık yaptığı, devlet adamlarıyla karşılaşmamaya dikkat ettiği, güzel elbiseler giydiği, ayrıca ibadete düşkün olduğu, sık sık hacca gittiği ve cihadı hiç ihmal etmediği, gün aşırı oruç tuttuğu belirtilmektedir.
İMAM-I NESÂİ’NİN ŞAHSİYETİ
Nesâî’den uzun yıllar hadis okuyan Şâfiî âlimi İbnü’l-Haddâd el-Kinânî hocasının hadis ve fıkıh bilgisine, dindarlığına hayran kaldığı için ondan başkasına talebelik etmeye gerek görmemiştir. (Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XV, 446)
Hadis hâfızı Ebû Ali en-Nîsâbûrî Nesâî’den rivayette bulunurken, “Hadiste otorite olan Ebû Abdurrahman en-Nesâî bize şöyle rivayet etti” diye söze başlar, müslümanların imamlarından dördünü gördüğünü belirterek önce Nesâî’nin adını zikrederdi.
Dârekutnî’ye Nesâî ile İbn Huzeyme’den hangisinin rivayetini tercih ettiği sorulduğu zaman Nesâî’nin, yaşadığı çağda hadisle meşgul olan herkesten ileride bulunduğunu, ona kimseyi tercih edemeyeceğini ifade etmiş ve es-Sünen’ini “sahih” diye nitelemiştir. (İbn Nukta, s. 141)
Hadis hâfızı Sa‘d b. Ali ez-Zencânî’ye bir râvi hakkında görüşü sorulduğunda onun sika olduğunu söylemiş, fakat kendisine o râviyi Nesâî’nin zayıf kabul ettiği bildirilince Nesâî’nin râviler hakkındaki şartlarının Buhârî ve Müslim’in şartlarından daha ağır olduğunu belirtmiştir. Zehebî bu olayı naklettikten sonra Zencânî’nin haklı olduğunu, çünkü Nesâî’nin Buhârî ve Müslim’in sahihlerindeki bazı râvileri “leyyin” kabul ettiğini söylemiştir.
Ebû Abdullah İbn Mende, sahih rivayetleri derleyen ve illetli rivayetleri ayıran dört muhaddis bulunduğunu belirterek Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd ve Nesâî’nin adını saymıştır. Nesâî’yi hadis tenkidi alanında Buhârî ve Ebû Zür‘a er-Râzî seviyesinde kabul eden Zehebî râvileri değerlendirme konusunda onun Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve İbn Mâce’den daha önde geldiği ve hâfızasının Müslim’inkinden daha güçlü olduğu kanaatindedir.
Tâceddin es-Sübkî, hocası Zehebî’nin bu görüşünü babası Takıyyüddin es-Sübkî’ye naklettiği zaman onun Zehebî’ye hak verdiğini belirtmektedir. (Ṭabaḳāt, III, 16
Hâkim en-Nîsâbûrî’ye göre Nesâî’nin fıkhü’l-hadîs konusunda da isabetli değerlendirmeleri vardır. Onun hadis terimlerini titizlikle kullandığını gösteren şu olay önemlidir: Mısırlı muhaddis ve kādılkudât Hâris b. Miskîn ile aralarında bir anlaşmazlık çıkınca Nesâî ilmine değer verdiği bu âlimin derslerini huzurunda takip edememiş ve hocanın göremeyeceği yerlerde oturarak onu dinlemeye devam etmişti. Bu rivayetleri hocalarından bizzat duyduğu diğer rivayetler gibi “haddesenâ” ve “ahberenâ” lafızları ile nakletmemiş, onları, “Kāle’l-Hâris b. Miskîn kırâeten aleyhi ve ene esmau” diye rivayet etmiştir. (İbn Nukta, s. 143)
Nesâî’nin hilâfet konusunda Hz. Ali’ye muhalefet eden Muâviye b. Ebû Süfyân ve Amr b. Âs gibi sahâbîlere soğuk yaklaşması onun Şiî olduğu yolunda bazı değerlendirmelere meydan vermiştir. Ancak Nesâî’nin Hz. Ali’yi Hz. Ebû Bekir ve Ömer’den üstün tutmaması bu iddianın isabetsiz olduğunu göstermektedir. Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe adlı eserinde Amr b. Âs’ın faziletiyle ilgili bir hadise yer vermesi (nr. 196) kendisinin bu konuda mutedil bir muhalefet içinde olduğunu göstermektedir.
Nesâî’nin Ehl-i sünnet inancına sahip bulunduğu onun es-Sünen’indeki “el-Îmân ve Şerâʾiʿuhû” bölümünde ve diğer eserlerinde açıkça görülmektedir. Nitekim onun, halku’l-Kur’ân tartışmaları çerçevesinde ele aldığı “Muhakkak ki ben Allahım, benden başka ilâh yoktur, bana kulluk et” (Tâhâ Suresi,14) âyetine mahlûk diyenin kâfir olduğunu söyleyen Abdullah b. Mübârek ile aynı görüşü paylaştığını belirtmesi de bunu teyit etmektedir. (Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XIV, 127)
Dımaşk’ta Hz. Ali karşıtlarının çok olduğunu görünce Ḫaṣâʾiṣu emîri’l-müʾminîn ʿAlî b. Ebî Ṭâlib raḍıyallāhu ʿanh adlı eserini kaleme alması (a.g.e., XIV, 129) bu konudaki tartışmalara sebep olmuşsa da daha sonra Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe’yi yazması onun taraf tutmadığını göstermektedir.
Endülüslü tarihçi İbn Beşküvâl’in Nesâî’nin biyografisine dair bir cüzü bulunduğu kaydedilmektedir. Ebû Muhammed Fâlih eş-Şiblî, el-Müstaḫrec min muṣannefâti’n-Nesâʾî fi’l-cerḥ ve’t-taʿdîl adlı çalışmasında (Ahsâ 1412) Nesâî’nin eserlerine dayanarak onun cerh ve ta‘dîldeki yerini ortaya koymaya çalışmıştır. Nesâî’nin bu yönü üzerindeki en kapsamlı araştırmayı Kāsım Ali Sa‘d, Menhecü’l-İmâm Ebî ʿAbdirraḥmân en-Nesâʾî fi’l-cerḥ ve’t-taʿdîl isimli kitabıyla yapmış (I-V, Dubai 1422/2002), bu çalışmasında Nesâî’nin sika dediği, cerh ettiği, meçhul saydığı yahut cerh, ta‘dîl veya meçhul sayılmasında tereddüt gösterdiği râvileri sıralamış ve onun hakkında geniş bilgi vermiştir.
Hadîs ilminde zamanının bir tanesi olan İmâm-ı Nesâî, Mısır âlimlerinin en fakîhi idi. Haramlardan sakınmada ve ibâdetlere düşkünlükte eşi yoktu. Her yaptığı iş, her söylediği söz, Allahü teâlânın rızâsı içindi, İmâm-ı Nesâî’nin hadîs-i şerîf rivâyetinde râvilere koyduğu şartlar, Buhârî ve Müslim’den daha sıkıydı. Cerh ve ta’dîline (hadîs râvilerinin güvenilir olup olmamasındaki tesbitlerine) bütün âlimler i’tibâr ederlerdi.
İmâm-ı Nesâî hazretlerinin üstünlüğü hakkında birçok âlimin sözleri vardır. Bunlardan, zamanında hâfız-ı Horasan diye meşhûr olan Ebû Ali Nişâbûrî, “Ebû Abdurrahmân Nesâî’nin hadîste imamlığına kimse itiraz etmez” derken, fakîh Mensûr ve Ebû Ca’fer Tahâvî de; “Nesâî, müslümanların imâmlarındandır” dediler. Ebû Bekr İbni Haddâd’ın İmâm-ı Nesâî’den başkasından hadîs-i şerîf rivâyet etmeyip, “Allahla benim aramda delîl olarak ondan râzıyım” dediğini Ebü’l-Hasen Dâre Kutnî nakletmekte ve “Nesâî asrının en âlimi idi” demektedir. Hâfız Muhammed bin Muzaffer de hocalarından şöyle nakleder: “Zamanında Mısır’da, gece ve gündüz Nesâî’nin ibâdetteki gayretlerinden bahsedilirdi. Emîrle birlikte cihâda gider, savaşlarda kahramanlıklar gösterirdi. Müslümanların canlarını allah için nasıl feda ettiklerine dâir hâdiseleri de kitablarına yazardı.”
İmam Nesai, Şafiî mezhebine bağlı olmasına rağmen mutlak müctehid mertebesinde idi. Hadisçiler arasında üçüncü yüz yılın müceddidi sayılmıştır. İbni Kesir bu konuda şöyle der: “Yazmış olduğu eserlerden anlaşılıyor ki hıfzı sağlam, doğruluğu kesin, imanı güçlü, ilim ve irfanı geniş birisi idi”
Hadis rivayetinde çok titizdi.
Menkıbeleri:
Nesâî, sahih itikâd sahibi bid'atlardan uzak bir âlimdi. Eserleri bunun açık kanıtlarıdır. Davranış bakımından düzgün, gece gündüz ibâdetine düşkün, Hz. Dâvud(a.s) gibi günaşırı oruç tutan bir âlimdi. Hac ve cihada devam eder, devlet adamlarından uzak durarak hâlini ıslah etmekle meşgul olurdu. Müslümanların hayrına bir iş için olmadıkça saray kapısına varmazdı. Ümmete karşı dürüst ve samimi, halkın hâlini düzeltmek için çalışan bir insandı.
Söylediklerimizin daha iyi anlaşılabilmesi için onunla ilgili iki olayı nakletmek faydalı olacaktır.
1- Arkadaşı Muhammed b. Mûsâ el-Me'mûnî anlatır: Bir topluluğun Ebu Abdurrahman en-Nesâî'nin el-Hasâis li-Ali (r.a) adlı eserini yadırgadıklarını, çünkü Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'in (r.anhümâ) faziletlerine dair eser yazmadığını söylediklerini duymuştum. Bunu kendisine anlattığımda şöyle dedi:-Şam'a gittiğimde, Hz. Ali (r.a) aleyhinde olur olmaz konuşanların hayli fazla olduklarını gördüm. Bunun üzerine o eseri yazdım. Dileğim Yüce Allah'ın bu insanlara Hz. Ali ve Ehli Beyt hak kında doğru yolu göstermesiydi.
Bu yanlış anlaşılmayı önlemek için çok geçmeden Fezâilu's sahabe adlı eserini kaleme aldı.
2- Bir defasında Müslümanların fidyeleri için Mısır Emîri il sefere çıkmıştı. Burada tam bir yiğitlik ve fidye konusunda var olan sünnetin uygulayıcısı olarak davranmıştı. Bununla birlikte Emîrin meclislerine gitmezdi. Haricîler tarafından şehit edilinceye kadar bu tutarlılığını sürdürmüştür.
Çilesi:
Birçok büyük imam gibi, İmam Nesâî de haset ve gıybet ehlinin zehirli oklarından kurtulamamış, şiî olduğu yönünde tamamen haksız bir suçlamayla sıkıntılı günler yaşamış ve bu iftira yüzünden şehit olmuştur.
Olayın aslı şöyledir: İmam Nesâî Şam'a vardığı zaman halkın Hz. Muaviye(r.a)'ye tamamen meylederek Ali b. Ebî Tâlib'e (r.a) yüz çevirdiklerini görmüştü. Onların Ehli Sünnete aykırı bu eğilimlerini biraz olsun düzeltebilmek için Hz. Ali(r.a)'nin fazilet ve menkıbelerini anlatan bir kitap yazmaya karar verdi. Böylesine hâlis bir niyetle el-Hasâis li-Ali kitabını kaleme aldı. Hakkında Şiîlik dedikodusu çıkartmaması için de hemen arkasından Fezâilu's-sahâbe adlı daha geniş bir eser yazdı. Ancak o eserde de Hz.Muâviye(r.a)'nin faziletlerine yer vermedi. Buna karşın aleyhinde bir şey de söylemeyip susmayı tercih etmişti.
İbn Asâkir, Ebû Ali el-Hüseyn b. Ebî HilâTe isnâd ettiği şu rivayeti nakleder: Ebu Abdurrahman en-Nesâî'ye, Allah Resûlü'nün (s.a.v) ashabından Hz.Muaviye b. Ebî Süfyân(r.a)'ın durumu sorulunca şöyle dedi: "İslam, kapısı olan bir ev gibidir. İslam'ın kapısı sahabedir. Sahabeye eziyet eden kimse, tıpkı girmek için kapıya yüklenen gibi İslam'ı hedef almıştır." Ardından şöyle demiştir: "Muaviye'yi hedef alan, ancak sahabeyi hedef almıştır."
Hafız Dârekutnî ise bu olayı hasetle açıklamaktadır. Ebû Abdirrahman en-Nesâî, yaşadığı devirde Mısır'ın en büyük fakîhi idi. Sahih hadisleri en iyi o bilirdi. Râvilerin hâllerine en vâkıf olan da kendisiydi. Böyle bir makama ulaştığı için onu çekemediler. Ramle'ye vardığında Hz.Muâviye(r.a)'nin faziletleri hakkında soru sordular. Cevap vermeyip susmayı tercih edince onu camide dövdüler. Yanındakilere: "Beni Mekke'ye götürün" dedi. O hâlde deve sırtında Mekke'ye yetiştirdiler. Orada şehit olarak ruhunu teslim etti.Dârekutnî'nin anlatısında, şehrin adı Dımeşk değil Ranıle olarak geçmektedir. Bu, yaşanan acı olayın özü üzerinde fazla değişikliğe yol açmaz. Neticede her ikisi de Şam diyarının şehirlerindendir.
İMAM-I NESAİ'NİN ESERLERİ
Nesâî’nin eserlerinin önemli bir kısmı, es-Sünenü’l-kübrâ’daki bazı bölümlerin müstakil birer kitap halinde yayımlanmasıyla meydana gelmiştir.
1. es-Sünen*. el-Müctebâ diye de anılan, 5758 hadis ihtiva eden, sünenler arasında en az zayıf hadis içerdiği kabul edilen eser Delhi’de taş baskısı olarak neşredilmiş (1256/1840), Abdülfettâh Ebû Gudde tarafından Süyûtî’nin şerhi ve Muhammed b. Abdülhâdî es-Sindî’nin hâşiyesiyle birlikte yayımlanmıştır (I-IX, Beyrut 1409/1988).
2. es-Sünenü’l-kübrâ. es-Sünen’in de kaynağı olan ve 11.770 hadis ihtiva eden eseri Abdülgaffâr Süleyman el-Bündârî ve Seyyid Kesrevî Hasan neşretmiştir (I-VI, Beyrut 1411/1991; bk. es-SÜNEN).
3. ʿAmelü’l-yevm ve’l-leyle. Duası makbul bir insan olarak tanınan Abbâsî kumandanı Bedr el-Hamâmî’nin isteğiyle yazılmış ve müellif 500 dinarla taltif edilmiştir. Hz. Peygamber’in günlük dua ve zikirleriyle bu konudaki tavsiyelerini içeren kitap türünün günümüze ulaşan ilk örneği olup es-Sünenü’l-kübrâ’da yer alan 1141 (veya 1149) rivayeti ihtiva etmektedir (bk. AMELÜ’l-YEVM ve’l-LEYLE). Yûsuf b. Abdurrahman el-Mizzî’nin Tuḥfetü’l-eşrâf bi-maʿrifeti’l-eṭrâf’ında da yer alan eseri, hadislerin diğer kaynaklardaki yerlerini gösterip sıhhat dereceleri hakkında bilgi vermek suretiyle Fârûk Hamâde (Rabat 1399, 1405/1985; Riyad 1401/1981; Beyrut 1987), Merkezü’l-hidemât ve’l-ebhâsi’s-sekāfiyye (Beyrut 1406/1986) ve el-Münteḳā min ʿAmeli’l-yevm ve’l-leyle adıyla ihtisar ederek Abdullah Ömer el-Bârûdî (Beyrut 1985) yayımlamıştır. Naim Erdoğan’ın Gündüz ve Gece İbadetleri ismiyle tercüme ettiği eseri Yusuf Özbek neşretmiştir (İstanbul 1996).
4. eḍ-Ḍuʿafâʾ ve’l-metrûkûn. Rivayetleri kabul edilmeyen 706 (veya 675) zayıf râvinin “zaîf, metrûkü’l-hadîs, leyse bi-sika” gibi kısa ifadelerle değerlendirildiği yarı alfabetik bir eserdir (Agra 1323, taşbaskı; Haydarâbâd 1325, Müslim b. Haccâc’ın el-Münferidât ve’l-vuḥdân’ı ve Buhârî’nin eḍ-Ḍuʿafâʾü’ṣ-ṣaġīr’i ile birlikte, nşr. Mahmûd İbrâhim Zâyed, Halep 1396/1976-77, Buhârî’nin eḍ-Ḍuʿafâʾü’ṣ-ṣaġīr’i ile birlikte; nşr. Bûrân ed-Dannâvî – Kemal Yûsuf el-Hût, Beyrut 1405/1985; nşr. Abdülazîz İzzeddin es-Seyrevân, Beyrut 1405/1985: el-Mecmûʿ fi’ḍ-ḍuʿafâʾ ve’l-metrûkîn adıyla ve Dârekutnî’nin aynı adlı ve Buhârî’nin eḍ-Ḍuʿafâʾü’ṣ-ṣaġīr adlı eserleriyle birlikte).
5. Kitâbü’t-Tefsîr (Tefsîrü’n-Nesâʾî). es-Sünenü’l-kübrâ’nın 82. kitabından ibaret olan bu eserde Nesâî sûrelerin bazı âyetleri hakkındaki rivayetleri bir araya getirmiştir. Eser, Sabrî b. Abdülhâliḳ eş-Şâfiî ile Seyyid b. Abbas el-Celîmî tarafından bu rivayetlerin tanınmış hadis kaynaklarındaki yerleri gösterilmek suretiyle Tefsîrü’n-Nesâʾî adıyla yayımlanmıştır (I-II, Beyrut 1410/1990). Ahmed Zikito el-Mağribî’nin Câmiatü’l-İskenderiye’de (ed-Dirâsâtü’l-İslâmiyye külliyyetü’l-âdâb) Menhecü’n-Nesâʾî fi’t-tefsîr maʿa taḥḳīḳi’l-Fâtiḥa adıyla bir yüksek lisans tezi hazırladığı belirtilmektedir (Aḫbârü’t-türâs̱i’l-ʿArabî, sy. 31 [1407/1987]). Mustafa Meral Çörtü, en-Nesâî ve Tefsîr el-Kurʾan el-Azîm’i ismiyle bir doktora çalışması yapmıştır (1990, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü).
6. Feżâʾilü’l-Ḳurʾân. es-Sünenü’l-kübrâ’nın aynı adlı bölümündeki 126 rivayeti Fârûk Hamâde (Mağrib 1400/1980; Beyrut 1413/1992, 2. baskı) ve Semîr el-Hûlî (Beyrut 1405/1985) tahkik ederek neşretmiştir.
7. Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe. es-Sünenü’l-kübrâ’nın “Menâkıb” bölümündeki altmış kadar sahâbî ile ensarın ve Hz. Meryem ile Âsiye’nin faziletlerine dair 284 rivayet Fârûk Hamâde tarafından yayımlanmıştır (Fas 1404/1984; Beyrut 1405/1984).
8. Ḫaṣâʾiṣu emîri’l-müʾminîn ʿAlî b. Ebî Ṭâlib raḍıyallāhu ʿanh (el-Ḫaṣâʾiṣ, Ḫaṣâʾiṣü ʿAlî, Kitâbü’l-Ḫaṣâʾiṣ fî fażli ʿAlî b. Ebî Ṭâlib). Hz. Ali ile ailesinin faziletlerine dair 194 (veya 188) rivayeti ihtiva etmektedir (Kahire 1308, 1404/1984; Necef 1369/1949, nşr. Muhammed Hâdî el-Emîn, Necef 1389/1969; nşr. Kemâl Yûsuf el-Hût, Beyrut 1403/1983 [Tehẕîbü Ḫaṣâʾiṣi emîri’l-müʾminîn ʿAlî b. Ebî Ṭâlib adıyla], nşr. Muhammed Bâkır el-Mahmûdî, Beyrut 1983; nşr. Ahmed Mîrîn el-Belûşî, Küveyt 1406/1986; nşr. Ebû İshak el-Huveynî el-Eserî, Beyrut 1407/1987; Huveynî eseri Tehẕîbü Ḫaṣâʾiṣi’l-İmâm ʿAlî adıyla da yayımlamıştır, Beyrut 1404/1984). Naim Erdoğan’ın Hadislerle Hz. Ali adıyla tercüme ettiği eseri Yusuf Özbek yayıma hazırlamıştır (İstanbul 1992).
9. Kitâbü’l-Cumʿa. 108 hadis ihtiva etmektedir (Bulak 1987; nşr. Mecdî es-Seyyid İbrâhim, Riyad 1407/1987; nşr. Ebû Hâcer Muhammed Saîd Zağlûl, Kahire 1408/1988).
10. Tehẕîbü Kitâbi’l-İstiʿâẕe. es-Sünen’in “Kitâbü’l-İstiʿâẕe” bölümündeki 104 hadis mükerrerleri ve sahâbe dışındaki râvileri çıkarılarak, belli başlı kaynaklardaki yerleri gösterilip kısaca açıklanarak neşredilmiştir (nşr. Hasan Abdülhamîd, Kahire 1409).
11. el-İmâme ve’l-cemâʿa. es-Sünenü’l-kübrâ’nın aynı ismi taşıyan bölümünden ibarettir (nşr. Alâeddin Ali Rızâ, Riyad 1415/1995).
12. ʿİşretü’n-nisâʾ. es-Sünenü’l-kübrâ’nın aynı adlı bölümünü Amr Ali Ömer (Kahire 1988), Ebû Hâcer Muhammed Saîd Zağlûl (Kahire 1989) ve Muhammed Ali Kutub (Sayda 1992) tahkik edip yayımlamıştır.
13. Kitâbü’ṭ-Ṭıb li’n-nisâʾ (nşr. Ebü’l-Fidâ Sâmî et-Tûnî, Kahire 1411/1990).
14. Kitâbü’n-Nuʿût. es-Sünenü’l-kübrâ’nın aynı adlı bölümünü Abdülazîz b. İbrâhim eş-Şehvân yedi nüshasını karşılaştırarak Kitâbü’n-Nuʿût el-esmâʾ ve’ṣ-ṣıfât adıyla yayımlamıştır (Riyad 1419/1998).
15. el-Cerḥ ve’t-taʿdîl. İbn Hacer el-Askalânî bazı kitaplarında bu esere atıfta bulunmaktadır (Tehẕîbü’t-Tehẕîb, I, 97, 419; Lisânü’l-Mîzân, II, 300).
16. Cüzʾ fîhi meclisân min imlâʾi Ebî ʿAbdirraḥmân Aḥmed b. Şuʿayb b. ʿAlî en-Nesâʾî (el-Emâlî). Kırk yedi hadisi ihtiva etmektedir (nşr. Ebû İshak el-Huveynî el-Eserî, Cîze 1414/1994).
17. Cüzʾ min ḥadîs̱ ʿani’n-nebî (Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye, Mecmua, nr. 107, vr. 310a-321a).
18. el-Künâ (el-Esmâʾ ve’l-künâ, el-Esâmî ve’l-künâ). Nesâî’nin oğlu Abdülkerîm’in rivayet edip İbn Müferric’in bablara göre düzenlediği eser eski kaynaklarda zikredilmekle birlikte Fârûk Hamâde onun günümüze ulaşıp ulaşmadığının bilinmediğini söylemektedir (ʿAmelü’l-yevm ve’l-leyle, neşredenin girişi, s. 28-30). Abdülazîz ed-Dihlevî, eserin bazı bölümlerinin el-Münteḳā adıyla bir araya getirildiğini belirterek sonuncu rivayeti zikretmektedir (Bustânü’l-Muhaddisîn, s. 129).
19. Tesmiyetü fuḳahâʾi’l-emṣâr (min aṣḥâbi Resûlillâh ṣallallāhu ʿaleyhi ve sellem ve min baʿżihim min ehli’l-Medîne) (nşr. Subhî el-Bedrî es-Sâmerrâî, Mecmûʿatü’r-resâʾil fî ʿulûmi’l-ḥadîs̱ içinde, Medine 1389/1969, s. 5-10; nşr. Meşhûr Hasan Mahmûd Süleymân, Zerkā/Ürdün 1408/1987, S̱elâs̱ü resâʾil ḥadîs̱iyye li’l-İmâm en-Nesâʾî içinde; Beyrut 1987; Riyad 1415/1994).
20. Tesmiyetü men lem yervi ʿanhü ġayrü racülin vâḥid. Yirmi beş râvinin sadece adının verildiği bir çalışmadır (bir önceki kaynakta zikredilen risâlelerle birlikte yayımlanmıştır).
21. eṭ-Ṭabaḳāt. Müellifin, başlangıçtan kendi zamanına kadar gelen bazı güvenilir ve zayıf râvileri zikrettiği eserin küçük bir parçası günümüze gelmiştir (Tesmiyetü fuḳahâʾi’l-emṣâr’da zikredilen risâlelerle birlikte yayımlanmıştır).
22. Ẕikrü men ḥaddes̱e ʿanhü’bnü Ebî ʿArûbe ve lem yesmaʿ minh (Mecmûʿatü’r-resâʾil fî ʿulûmi’l-ḥadîs̱ içinde, Beyrut 1405).
23. Tesmiyetü’ş-şüyûḫ. Nesâî’nin 196 hocasının adını ve onlar hakkındaki değerlendirmelerini ihtiva eden risâleyi Kāsım Ali Sa‘d yayımlamıştır (Mecelletü Câmiʿati’l-İmâm Muḥammed b. Suʿûd el-İslâmiyye, sy. 38 [Riyad 1423], s. 121-241).
Nesâî’nin kaynaklarda adı geçen diğer eserlerinden bazıları şunlardır: Muʿcem, et-Temyîz (et-Temyîz fi’l-cerḥ ve’t-taʿdîl, Esmâʾü’r-ruvât ve’t-temyîz beynehüm), Taṣnîf fî maʿrifeti’l-iḫve ve’l-eḫavât mine’l-ʿulemâʾ ve’r-ruvât, Müsnedü ḥadîs̱i Mâlik b. Enes, Müsnedü ḥadîs̱i’z-Zührî bi-ʿilelihî ve’l-kelâm ʿaleyh, Müsnedü ḥadîs̱i Şuʿbe b. Ḥaccâc (Kitâbü’l-İġrâb), Müsnedü ḥadîs̱i Süfyân b. Saʿîd es̱-S̱evrî, Müsnedü ḥadîs̱i İbn Cüreyc, Müsnedü ḥadîs̱i Yaḥyâ b. Saʿîd el-Ḳaṭṭân, Müsnedü ʿAlî b. Ebî Ṭâlib, Müsnedü Manṣûr b. Zâẕân el-Vâsıṭî, Menâsikü’l-ḥac, Şüyûḫu’z-Zührî. Ayrıca es-Sünenü’l-kübrâ’dan istinsah edilen bazı bölümler Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye’de bulunmaktadır. (Elbânî, s. 420-424).
Heysemî, Keşfü’l-estâr ʿan zevâʾidi’l-Bezzâr adlı kitabında Nesâî’nin es-Sünen’i dışındaki rivayetlerini, Mecmaʿu’l-baḥreyn fî zevâʾidi’l-Muʿcemeyn’inde ise onun es-Sünenü’l-kübrâ, ʿAmelü’l-yevm ve’l-leyle, et-Tefsîr gibi eserlerinde bulunup da Kütüb-i Sitte’de yer almayan rivayetlerini de bir araya getirmiştir. Kāsım Ali Sa‘d, ünlü bir hadis münekkidi olan Nesâî’nin hadis râvilerinin cerh ve ta‘dîli konusundaki görüşlerini başta kendi eserleri olmak üzere ilgili kaynakları taramak suretiyle tesbit etmiş ve çalışmasına Menhecü’l-İmâm Ebî ʿAbdirraḥmân en-Nesâʾî fi’l-cerḥ ve’t-taʿdîl ve cemʿi aḳvâlihî fi’r-ricâl adını vermiştir (I-V, Dübey 1422/2002). Seyyid Kesrevî Hasan da Nesâî’nin ferd rivayetleri ile Kütüb-i Ḫamse’ye olan zevâidini İsʿâdü’r-râʿî bi-efrâd ve zevâʾidi’n-Nesâʾî (I-II, Beyrut 1419/1998), es-Sünen’i ile es-Sünenü’l-kübrâ’daki mürsel rivayetlerini de Taḳrîbü’n-nâʾî min merâsîli’n-Nesâʾî (Beyrut 1418/1998) adıyla yayımlamıştır.
El-Müctebâ:
Nesâî, önce es-Sünenü’l-Kübrâ’yı te’lif etmiştir. Bunda sahîh ve ma’lûl hadîsler karışık olarak bulunuyordu. Bunu Remle Emîri’ne takdim edince Emîr: “İçinde yer alan bütün rivâyetler sahih mi?” diye sorar. Nesâî: “Hayır, kitapta sahîh, hasen ve hasene yakın olan rivâyetler var” cevabını verir. Bunun üzerine Emîr:”– Bana, sahîh olanları öbürlerinden ayırıver!” der. Bu istek üzerine Nesai, es-Sünenü’s-Suğra’yı te’lif eder ve buna el-Müctebâ Mine’s-Sünen adını verir. Bugün, Sünenü Nesâî deyince el-Müctebâ kastedilir.
El-Müctebâ, diğer sünenlerle mukâyese edilince içerisinde, zayıf hadîs en az olanıdır. Bu sebeple, bir kısım âlimler, el-Müctebâ’yı Kütüb-i Sitte’nin üçüncü kitabı saymıştır. Makdîsî’den naklen İbnu Hacer, Zehebî, Katip Çelebi, Sübkî, gibi meseleye temas eden bütün âlimler, Hafız Ebu Alî’nin şu sözünü kaydederler: “Nesâî’nin rical hususundaki şartı, Müslim’in ve Buhârî’nin şartından daha şiddetlidir”. Ancak bu şartın ne olduğunu hiç biri belirtmez. Şu kadar var ki, Nesai, Buhârî ve Müslim’in hadîs aldığı bir kısım râvilerden hadîs almamıştır. Sindî, bu sebeple, şartının Sahîheyn’den sıkı olduğunun söylendiğini ifâde eder.”
Kendisi der ki: “Ben Sünen’i cemetmeye azmedince hakkında, içime şüphe düşen bir kısım râvilerden hadîs alma hususunda Allah’tan istihârede bulundum. Netîcede, terklerinde hayır olduğu kanaatine vardım.”
Nesai, kitabını tanzîm ederken, râvinin terkinde ittifak olup olmadığına bakmıştır. Terkinde ittifak olmadıkça hadîs almıştır. Bu hususta o da Ebu Dâvud gibi düşünmektedir: Muhtelefun fih râvinin hadîsi makbuldür, zira bir babta zayıf rivâyet, re’yü’r-ricâl’den evlâdır. Çünkü Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’den olma ihtimâli mevcuttur.
Tertîbi:
Nesâî’nin el-Müctebâ’sı, sünen tarzında bir te’liftir. Hadîsler fıkhî bablara göre tasnîf edilmiştir. 51 aded ana bölüm vardır. Her bölüm, diğer sünenler gibi, tâli bablara ayrılır. Bab başlıklarında (terâcim) fıkhî hüküm belirtilir. Hükmü te’yid eden hadîsler kaydedilir. Nesai, tertipte Müslim’in yolunu tutar. Yani hadîslerin turûkunu bir araya getirmeye ehemmiyet verir, hadîslerin illetini göstermeyi birinci plâna alır. Bu sebeple bir hadîsin birçok turûkunu verdiği vâkit, şayet varsa, önce galat bulunan tarîki kaydeder. Arkadan ona muhalefet eden sahîhi kaydeder. El-İmâm Ebu Abdillah İbnu Reşîd, Nesai ‘nin kitabını, Buhârî ve Müslim’in medotlarını birleştirici olarak tavsîf ederken çokça ilel beyan etme yönüyle arzettiği hususiyete de dikkat çeker. İbâdet ve ahkâmla ilgili bahîslerden başka diğer kitaplarda rastlanmayan ana bölümlere yer verildiği görülür: İhbâs, Nuhl, Rukbâ, Umre, Hayl gibi. Diğer taraftan Fiten, Kıyâme, Menâkıb ve Kur’an’a dâir bölümler yer almaz.
Şerhleri:
El-Müctebâ’yı çok kısa bir surette Celâleddin es-Suyûtî şerhetmiştir. Ebu’l-Hasan Muhammed İbnu Abdillah es-Sindî (1138/1725), okuyucunun i’rabında ve zabtında müşkilat çekeceği kelimelerin, garîblerin şerhini yapmak maksadıyla Suyûtî’nin şerhi üzerine bir hâşiye ilâve etmiştir.
Siracüddin Ömer İbnu Ali İbnu Mülakkin (804/1401) Sahîheyn, Ebu Dâvud ve Tirmizî’ye olan zevâidini tek cilt halinde şerh etmiştir.El-Mücteba, Suyûtî’nin şerhi ve Sindî’nin haşiyesi ile birlikte matbudur.El-Mücteba dilimize de tercüme edilmiştir.
İMAM-I NESAİ'NİN (R.A) SÜNEN-İ SAGİRİNDE RİVAYET HADİSLERDEN BİR BÖLÜM
“Besmele ile başlanmayan mühim işlerde, hayır ve bereket bulunmaz.”
“Size bir hediye verildiğinde ona misliyle mukâbele de bulun. Eğer buna gücünüz yetmiyorsa, onu karşılayacak derecede kendisine duâ ediniz.”
“Allah’u Teâlâ bu dîni, âhıretten nasîbi olmayan kimselerle de kuvvetlendirir.”
Îmân yönünden mü’minlerin en fazîletlisi kimdir? diye soruldu. Resûlullah ( aleyhisselâm ): “Ahlâkı güzel olandır” buyurdu.
“Aman! Aman! Fahiş (müstehcen ve çirkin) sözlerden kaçınınız, zira Allah’u Teâlâ çirkin sözleri ve fahiş konuşmaları sevmez.”
“Ashâbıma ihsân edin, sonra onları ta’kib edenlere (Tabiîne) hürmet edin. Sonra yalancılık yayılır. Hattâ yemîn teklif edilmeden adam yemîn eder, şehâdeti istenmeden şehâdette bulunur.”
“Yırtıcı, aç iki kurdun salıverildikten bir koyun ağılına (sürüsüne) verdikleri zarar; şeref, mal ve mevki sevgisinin, müslüman kişinin dinine verdiği zarardan daha fazla değildir.”
“Allah’u Teâlâ üç kişiye buğz eder. Bunlar yaşlandığı hâlde zinâ edenler, verdiğini başa kakan cimriler ve kibirlenen fakîrlerdir.”
“Cimrilikle îmân bir kalbde toplanmaz.”
“Üç şeyden uzak olduğu hâlde ölen Cennete girer. Bunlar kibir, borç ve azgınlıktır.”
“Mü’minlerin, îmân yönünden en kâmili, ahlâkı en güzel ve ailesine karşı en çok lütüfkâr davrananıdır.”
“Arş-ı a’zamın etrâfında nûrdan kürsüler vardır. Bu kürsülere öyle kimseler oturacak ki, elbiseleri ve yüzleri nûr gibi parlayacaktır. Bunlar, Peygamber de değil, şehîdler de değillerdir. Fakat, Peygamber ve şehîdler onlara gıbta edecektir.” Resûlullaha ( aleyhisselâm ): “Bunlar kimlerdir?” diye sorulunca, Resûl-i ekrem ( aleyhisselâm ): “Onlar Allah için birbirini sevenler, Allah için buluşup oturanlar ve Allah için birbirini ziyâret edenlerdir” buyurdu.
“Gördüğü iyilikleri gizleyip, gördüğü kötülükleri teşhir eden kötü komşudan Allaha sığının.”
“Sizden biriniz aksırdığı zaman “Elhamdülillah” desin. Yanında bulunan “Yerhamükellah” desin, Aksıran da “Yagfirullahü lî ve leküm” desin.
“Yoksullara verilen bir sadaka, mahremlere verilen ise, iki sadakadır.”
“Annene, babana, kızkardeşine, kardeşine ve sırasıyla diğer yakınlarına iyilik et.”
“Bir kavim arasında isyan edenleri düzeltebilecek kimseler var iken, buna susarlarsa, Allahü teâlânın azâbı hepsine birden göndermesi pek yakındır.”
“Nice oruç tutanlar var ki, tuttukları oruçtan, açlık ve susuzluktan başka kârları yoktur.”
“Arş-ı a’zamın altında ve Cennet hazinelerinden olan bir ameli sana öğreteyim mi? O “Lâ havle velâ kuvvete illâ billah” sözüdür. Bir kul bunu söyleyince, Allah’u Teâlâ “Kulum İslâm oldu ve teslim oldu” buyurur.”
“Ezan ile ikamet arasında yapılan duâ red olunmaz.”
“Cum’a günleri benim üzerime çok salevât getirin.”
“Tövbe ve istiğfara’ devam eden kimseye, Allah’u Teâlâ her sıkıntıdan bir kurtuluş ve her darlıktan bir genişlik verir ve ummadığı yerden kendisini rızıklandırır.”
“Gece kalkan ve ailesini de kaldırarak beraberce namaz kılanlar, karı-koca zikredenlerden sayılırlar.”
“İpek ve altın, ümmetimin erkeklerine haram, kadınlarına helâldir.”
“Nice namaz kılanlar var ki, onların namazdan nasîbi; yorgunluk ve zahmetten başka bir şey değildir.”
“Şüphesiz namaz kılan sağa sola iltifât etmediği müddetçe, Allah’u Teâlâ’da ona iltifât eder.”
“Kıyâmet günü küçük çocuğa “Cennete gir” denir. Çocuk Cennet kapısı önünde durur ve “Ancak anne ve babamla Cennete girerim” der ve ısrar eder. O zaman, “Anne ve babasını da beraber Cennete koyun” denir.”
“Kişiye, bakmakla mükellef olduğu kimseye bakmaması, günah olarak yetişir.”
“Üç kişiye acıyın: Cahiller arasında âlime, zengin iken fakîr düşene ve kabile arasında hatırlı iken i’tibârını kaybedene.”
“Allah’u Teâlâ’nın bu ümmete yardımı, ancak zayıfların duâ, ihlâs ve ibadetleri sayesindedir.”
“Ölülerinizi ancak iyilikle yâd ediniz. Şayet onlar Cennetlik ise, onlar hakkında kötü söylemekle günahkâr olursunuz. Cehennemlik iseler, zâten bulundukları hâl kendilerine yeter.”
“Allah’u Teâlâ, amellerden yalnız hâlis niyetle ve rızâsı istenerek yapılanı kabûl buyurur.”
Etiketler: İmam-ı Nesai Büyük Hadis ve Fıkıh Alimi Kimdir? Hayatı, Vefatı ve Eserleri, Nesai hadislerinden örnekler | Mekteb-i Derviş