İMAM TABERÂNÎ (R.A.) EL-MU'CEMİU'S SAİR YAZARI
İMAM-I TABERANİ KİMDİR? HAYATI, VEFATI, ESERLERİ, BAZI HADİSLERİ
(D.H. 260. Safer -M. Aralık.873.Şam-Suriye. V.H. 29 Zilkade 360.M.23 Eylül 971.İsfahan-İran)
Meşhur tefsir, hadis ve fıkıh âlimlerinden. Mu‘cemleriyle tanınan hadis hâfızı, veli...
DOĞDUĞU YER VE KÜNYESİ
İsmi, Süleymân bin Ahmed bin Eyyub bin Mutayr eş-Şâmi el-Lahmi et-Taberani; künyesi Ebul-Kasım’dır. M.873 -H.260 senesi Safer ayında Şam’ın Taberiyye kasabasında doğdu. İsfehan’a yerleşti.
EĞİTİMİ VE HOCALARI
Erken yaşta öğrenim amacıyla Şam’daki Taberiye’ye gittiğinden Taberânî diye şöhret buldu. Yemen’den Şam’a göç eden Lahm kabilesine mensup olduğu için Lahmî nisbesiyle de anıldı. Hadisle uğraşan babasının teşvikiyle on üç yaşında iken Taberiye’de hadis dinlemeye başladı. Hadis tahsili maksadıyla 274 (887) yılından itibaren yaklaşık yirmi beş yıl boyunca pek çok ilim merkezine seyahat etti. Kudüs, Remle, Akdeniz kıyısındaki Kaysâriye, Humus, Halep, Tarsus, Dımaşk, Mısır, Yemen, Mekke, Medine, Bağdat, Basra, Kûfe ve İsfahan onun dolaştığı belli başlı yerlerdir. On yıl sonra tekrar İsfahan’a gitti ve hayatının son altmış yılını burada geçirdi. Taberânî ilim yolculuğu yaptığı elli kadar yeri el-Muʿcemü’ṣ-ṣaġīr’de zikreder .(I, 23, 29, 77).
Bu özelliğinden dolayı tabakat müelliflerince “rahhâl-cevvâl” sıfatlarıyla anılan Taberânî seyahatleri sırasında birçok kişiden hadis rivayet etti. el-Muʿcemü’l-evsaṭ’ta adlarını sıraladığı hocalarının sayısı 2000’e ulaşmaktadır. (Kettânî, s. 135)
Hâşim b. Mersed et-Taberânî, Ebû Zür‘a ed-Dımaşkī, Ebû Ya‘lâ el-Mevsılî, Mutayyen, Ebü’l-Abbas İbn Süreyc, Nesâî, İbnü’l-Cârûd ve Ebû Avâne el-İsferâyînî ,İshâk ed-Debri, İdris el-Attar, Beşir bin Musâ, Hafs bin Ömer, Abdullah bin Mahmud bin Said bin Ebi Meryem, Ali bin Abdülaziz el-Begâvi, Mikdâm bin Dâvud er-Re’yini, Yahya bin Eyyub el-Allât, Ebu Abdurrahman en-Nesai gibi pek çok âlimden ilim öğrendi ve hadis-i şerif rivayetinde bulundu.
Kıraat ilmini Ali b. Abdülazîz el-Begavî ve Ahfeş ed-Dımaşkī’den öğrenmiş, Ali b. Yahyâ b. Abdkûye ve Ebû Nuaym el-İsfahânî gibi âlimlere kıraat hocalığı yapmıştır. (İbnü’l-Cezerî, I, 311).
TALEBELERİ
Kendisinden de; Ebu Huleyfe el-Cemhi, İbni Ukde, Ebu Nuaym el-Hâfız, Ebu Hüseyin bin Fâzişâh, Abdân, Câfer el-Feryâbi, Ebu Abdullah bin Merde el-Hâfız,Ebû Nuaym el-İsfahânî, Ebü’ş-Şeyh, İbn Merdûye, Ebü’l-Fazl Muhammed b. Ahmed b. Muhammed el-Cârûdî, İbn Fâris ve daha birçok âlim ilim öğrendi ve hadis-i şerif rivayet etti.
Taberânî’nin hadisle meşgul olan Muhammed adında bir oğlu, Fâtıma adında bir kızı vardı. Güzel ahlâkı, ölçülü konuşması ve talebelerine karşı güzel muamelesiyle bilinen Taberânî, Selef akîdesini benimseyerek hayatı boyunca ehl-i hadîsin düşünce çizgisinden uzak çevrelerle mücadele etmiştir. (İbn Mende, XXV, 356)
Ehl-i beyt’e ve Hulefâ-yi Râşidîn’e büyük saygı duyardı. Bir sohbet sırasında İsfahan Valisi İbn Rüstem’in Hz. Ebû Bekir ile Ömer aleyhinde bazı sözler sarfetmesi üzerine oradan ayrılmış ve bir daha yanına uğramamıştır. (Zehebî, Teẕkiretü’l-ḥuffâẓ, III, 916).
Taberânî zamanının hadis hâfızı diye nitelenmiş (İbn Hallikân, II, 407), hadis, ensâb ve tarih bilgisiyle döneminin en önde gelen âlimlerinden olmuştur.
Şiî hadis hâfızı Ebü’l-Abbas İbn Ukde, Taberânî’nin bir benzerini daha görmediğini söylemiş, Büveyhî Veziri Ebü’l-Fazl İbnü’l-Amîd de huzurunda gerçekleşen bir müzakerede Taberânî’nin Ebû Bekir İbnü’l-Ciâbî’ye üstün gelmesi üzerine, “Şu an keşke vezir değil Taberânî olsaydım” demiştir.(İbn Mende, s. 344, 347)
Son derece zengin bir rivayet malzemesine sahip olan Taberânî’den talebesi Ebü’l-Abbas eş-Şîrâzî 300.000 hadis yazdığını ifade etmiştir. Kendisine bu kadar çok hadis rivayet etmesinin sebebi sorulduğunda Taberânî bu kadar hadisi toplama uğrunda otuz yıl hasır üzerinde yatmaya katlanarak ilmî seyahatler yaptığını söylemiştir. (İbn Mende, s. 336)
Büyük hadis âlimlerinden olan Taberani hazretleri, güvenilir, sağlam, hadiste hüccet, yani üç yüz binden fazla hadis-i şerifi senetleriyle birlikte ezbere bilen unvanına sahiptir. Onun ilmi ve rivayet ettiği hadis-i şerifler, bütün İslam âlemine yayıldı.
İlim tahsili için rahatı terk ederek sade bir hayat yaşadı. Otuz üç sene ilim uğrunda seyahat yaptı. Bu yolda fedakârlıktan kaçınmadı. Her işini Allah’u Teâlâ’nın rızası için yapar ve insanları Cehennem ateşinden kurtarmak için çalışırdı. Bu birikimi sayesinde İslâm dünyasının çeşitli yerlerinden gelen talebelerin en önemli başvuru kaynağı olmuştur. (Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XVI, 120)
Çok uzun yaşadığı için dedelerle torunların aynı kaynaktan hadis almalarına ve isnadın Resûlullah(s.a.v)’a daha kısa yoldan ulaşmasına vesile teşkil etmiştir. Taberânî kaynaklarda sika, sebt ve âdil olarak nitelenmiş, onun kuvvetli hâfızasına ve dindarlığına vurgu yapılmış, (İbnü’l-Cevzî, VII, 54), hadisin “sıdk ve emânet sıfatlarına sahip süvarileri”nden biri kabul edilmiştir. (Zehebî, Teẕkiretü’l-ḥuffâẓ, III, 916)
Hanbelî mezhebine mensup olan ve müfessir olarak da tanınan Taberânî’nin büyük bir tefsir yazdığından söz edilmektedir. (İbn Ebû Ya‘lâ, II, 49-51.Dâvûdî, I, 205)
İMAM TABERANİ'NİN VEFATI
Taberânî, İsfahan’a ikinci defa gidişinde şehrin valisi Ebû Ali Ahmed b. Muhammed b. Rüstem kendisine büyük ilgi gösterdi ve devlet hazinesinden maaş bağladı. Ölünceye kadar bu maaşla geçindi ve 29 Zilkade 360’ta (23 Eylül 971) 100 yaşlarında vefat etti, Hz. Ömer zamanında burada şehid düşen sahâbî Hamâme ed-Devsî(r.a)’nin yanına defnedildi.
İMAM TABERANİ'NİN ESERLERİ
107 eserinin bulunduğundan söz edilen Taberânî’nin (İbn Mende, XXV, 359-365) en meşhur kitapları şunlardır:
1. el-Muʿcemü’l-kebîr. Türünün en geniş hacimli örneği olan eserde aşere-i mübeşşereden başlayarak sahâbe adları yarı alfabetik biçimde sıralanmıştır. Az hadis rivayet eden sahâbîlerin bütün rivayetlerini, çok hadis rivayet edenlerin bir veya birkaç rivayetini eserine almayı düşünen Taberânî (el-Muʿcemü’l-kebîr, I, 51), Abdullah b. Abbas ve Abdullah b. Ömer’in rivayetlerine eserinde yer verirken Enes b. Mâlik, Câbir b. Abdullah, Ebû Saîd el-Hudrî ve Hz. Âişe’nin rivayetlerini zikretmemiş, Ebû Hüreyre’nin rivayetlerini ise Müsnedü Ebî Hüreyre adıyla ayrı bir kitapta toplamıştır. XIII-XVI ve XXI. ciltlere ait nüshalar bulunamadığı için bu ciltlerin yerine birer fihrist cildi konularak yayımlanan eserdeki rivayet sayısının 60.000 olduğu şeklindeki kayıt (Kettânî, s. 135) doğru olmayıp Selefî neşrinde 21.700 rivayet yer almaktadır (nşr. Hamdî Abdülmecîd es-Selefî, I-XXV, Bağdat 1397-1403/1978-1983, 1404-1410/1984-1990; Musul-Kahire 1405/1984; Beyrut 1414/1993; Riyad 1415/1994; nşr. Muhammed Habîb el-Hîle, Tâif 1988; eksik kısımları Taberânî’nin diğer kitaplarından ve başkalarına ait eserlerden tamamlamak suretiyle nşr. Ebû Muhammed el-Asyûtî, Beyrut 2007). Eserin eksik ciltlerinden bazıları daha sonra neşredilmiştir (XIII. cilt, kısmen nşr. Hamdî Abdülmecîd es-Selefî, Riyad 1415/1994; nşr. Târık b. İvazullah, Riyad 1993; XIII-XIV. ciltler, nşr. Sa‘d b. Abdullah el-Humeyyid - Hâlid b. Abdurrahman el-Cüreysî, Riyad 1429/2008; XXI. cilt, kısmen nşr. Sa‘d b. Abdullah el-Humeyyid - Hâlid b. Abdurrahman el-Cüreysî, Riyad 1427/2006). el-Muʿcemü’l-kebîr’in Kütüb-i Sitte’ye olan zevâidleri Heysemî’nin Mecmaʿu’z-zevâʾid’inde yer almaktadır. Yine Heysemî, eseri el-Bedrü’l-münîr fî zevâʾidi’l-Muʿcemi’l-kebîr adıyla bablara göre tertip etmiş (DİA, XVII, 293), İbn Balabân da el-Muʿcemü’l-kebîr’deki hadisleri konularına göre düzenlemiştir. Eser üzerine Şaban Soylu tarafından yüksek lisans çalışması yapılmış (İstanbul 1999), Adnân Ar‘ûr (Riyad 1990) ve Sa‘d b. Hâlid el-Fevzân (Riyad 1990) tarafından eser için ayrıntılı dizinler hazırlanmıştır.
2. el-Muʿcemü’l-evsaṭ. Taberânî’nin, “Bu kitap benim ruhumdur” dediği eserde 2000 kadar hocasına ait 30.000 rivayete yer verildiği söylense de (Kettânî, s. 135), kitaptaki hadis sayısı bundan daha az ve bazı nüshalarda farklıdır (Mahmûd et-Tahhân neşrinde 9485, Târık b. İvazullah neşrinde 9489). Çoğunlukla hocalarının garîb ve ferd rivayetlerini aldığı için Dârekutnî’nin el-Efrâd’ına benzetilen bu eserde aziz ve münker rivayetlerin bulunduğu ifade edilmiştir. Rivayetlerin bir kısmı el-Muʿcemü’l-kebîr’de de mevcuttur (nşr. Muhammed Ahmed İbrâhim, Mısır 1398; nşr. Mahmûd b. Ahmed et-Tahhân, I-XI, Riyad 1405-1416/1985-1995; nşr. Târık b. İvazullah - Abdülmuhsin b. İbrâhim el-Hüseynî, Kahire 1416/1995; nşr. Muhammed Hasan Muhammed Hasan İsmâil, Amman-Beyrut 1999). Heysemî, Mecmaʿu’l-baḥreyn fî zevâʾidi’l-Muʿcemeyn’inde el-Muʿcemü’l-evsaṭ ile el-Muʿcemü’ṣ-ṣaġīr’de yer aldığı halde Kütüb-i Sitte’de bulunmayan rivayetleri tesbit etmiştir. Mahmûd et-Tahhân eser hakkında hazırladığı fihristi ayrıca neşretmiştir (Riyad 1416/1995).
3. el-Muʿcemü’ṣ-ṣaġīr. Taberânî, bu eserinde alfabetik olarak sıraladığı 1161 hocasının rivayetlerinden birer veya ikişer örnek kaydetmiştir. Eserde ayrıca müellifin hocalarından nerede ve ne zaman hadis dinlediğine, bazı hadislerin sıhhatine dair açıklamalara, râviler hakkında bilgilere, rivayet şekline ve yolculuk yaptığı yerlere dair ayrıntılara yer verilmiştir (Palabıyık, XIV [2001], s. 199-203). el-Muʿcemü’ṣ-ṣaġīr’in birçok baskısı yapılmıştır (Delhi 1311; nşr. Abdurrahman Muhammed Osman, Medine 1388/1968; Kahire 1968, 1983; Beyrut 1403/1983, 1406/1986, 1995; Mekke 1992). Zehebî bu eserden seçtiği hadislerle el-Erbaʿûnü’l-büldâniyye’sini oluşturmuştur (nşr. Kemâl Yûsuf el-Hût, el-Muʿtemed, Beyrut 1988, I, 40-121). Muhammed Şekûr Mahmûd el-Hâc Emîr eseri, çeşitli nüshalarını karşılaştırıp rivayetlerin sıhhat derecesini belirterek er-Ravżü’d-dânî ile’l-Muʿcemi’ṣ-ṣaġīr li’ṭ-Ṭaberânî adıyla yeniden neşretmiştir (Beyrut 1405/1985). Seyyid Tâlib Hüseyin (Bahâvelpûr İslâm Üniversitesi, ts.) ve Abdülcebbâr Zeydî (1410/1990, Pencap Üniversitesi) el-Muʿcemü’ṣ-ṣaġīr’in tahkik ve tahrîcini doktora tezi, Sâlih Saîd Muhammed Zehrânî de bir kısmının tahkik ve tahrîcini yüksek lisans tezi olarak (1407/1987, Câmiatü Ümmi’l-kurâ külliyyetü’ş-şerîa ve’d-dirâsâti’l-İslâmiyye) hazırlamış, Mahmut Taşkın da bir yüksek lisans tezi yapmıştır (Meşyeha Türü Eserlerin Ortaya Çıkışı ve Taberani’nin el-Mu’cemü’s-Sağîr’i, 2003, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü). Abdülazîz Muhammed es-Sedhân kitabın bir fihristini yayımlamış (Riyad 1403/1983), Selâhaddin b. Ahmed el-İdlîbî, Taberânî’nin eserdeki değerlendirmelerini esas alarak küçük bir cerh-ta‘dîl kitabı yazmıştır (Muʿcemü’l-cerḥ ve’t-taʿdîl min kelâmi’l-ḥâfıẓ eṭ-Ṭaberânî fi’l-Muʿcemi’ṣ-ṣaġīr, Mekke 1413/1992). İsmail Mutlu kitabı Türkçe’ye çevirmiştir (Mu‘cemü’s-sagîr Tercüme ve Şerh, I-II, İstanbul 1996).
4. Kitâbü’l-Evâʾil. Tarih boyunca ilk defa yapılan şeylere dair seksen altı rivayeti ihtiva etmektedir (nşr. Muhammed Şekûr b. Mahmûd, Beyrut 1403, 1407; Süyûtî’nin el-Vesâʾil’i ile birlikte, nşr. Ebû Hacer Muhammed Zağlûl, Beyrut 1406/1986; nşr. Mervân Atıyye, Beyrut 1992).
5. el-Eḥâdîs̱ü’ṭ-ṭıvâl. Uzun metinli doksan dokuz hadisi içermektedir (nşr. Hamdî Abdülmecîd es-Selefî, el-Muʿcemü’l-kebîr içinde, Kahire, ts. [Mektebetü İbn Teymiyye], XXV, 189-324; nşr. Mustafa Abdülkādir Atâ, Beyrut 1992).
6. Mekârimü’l-aḫlâḳ. Çoğunluğu merfû 239 rivayetten oluşmaktadır (nşr. Fârûk Hamâde, Rabat 1399/1979; nşr. Ahmed Şemseddin, Beyrut 1409/1989; İbn Ebü’d-Dünyâ’nın Mekârimü’l-aḫlâḳ’ı ile birlikte, nşr. Muhammed Abdülkādir Atâ, Beyrut 1409/1989). Son kısmı eksik olan eser üzerine Suat Koca, Erken Dönem Mekârim-i Ahlak Literatürünün Ahlak-Değer İlişkisi Bakımından İncelenmesi adıyla bir yüksek lisans tezi yapmıştır (2002, AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü).
7. Fażlü’r-remy ve taʿlîmih. Altmış rivayeti kapsamaktadır (nşr. Muhammed b. Hasan b. Ahmed el-Gumârî, Mekke 1419). Müjdat Uluçam, Süleyman b. Ahmed et-Taberânî ve Fadlu’r-Remy ve Ta‘lîmih Adlı Cüz’ü ismiyle yüksek lisans tezi hazırlamıştır (1990, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü).
8. Kitâbü’d-Duʿâʾ. Eserde Hz. Peygamber’den nakledilen dualara dair 2255 rivayet yer almaktadır (nşr. Muhammed Saîd b. Muhammed Hasan el-Buhârî, Beyrut 1407/1987; Riyad 1429). Ebü’l-Eşbâl Sagīr Ahmed Şâgif, el-Müstedrek adlı çalışmasında (s. 105-120) Kitâbü’d-Duʿâʾyı neşredenin, biyografilerini bulamadığını söylediği seksen kişinin biyografilerinin geçtiği kaynakları göstermiştir (Riyad 1414/1993).
9. Müsnedü’ş-Şâmiyyîn. Sahâbe adlarına göre alfabetik düzenlenmiştir (nşr. Hamdî Abdülmecîd es-Selefî, I-IV, Beyrut 1409-1416/1989-1996).
10. es̱-S̱ülâs̱iyyât. Eserde üç râvi ile Hz. Peygamber’e ulaşan âlî isnadlı rivayetler yer almaktadır (diğer beş sülâsiyyât ile birlikte nşr. Ali Rızâ Abdullah - Ahmed Bezre, Dımaşk-Beyrut 1406/1986).
11. Cüzʾ fîhi ṭuruḳu ḥadîs̱i “men keẕebe ʿaleyye” (nşr. Muhammed b. Hasan b. Ahmed el-Gumârî, Beyrut 1417/1997; nşr. Ali Hasan Ali Abdülhamîd - Hişâm b. İsmâil es-Sekkā, Amman 1410/1990; nşr. Abdülhamîd Râif, Beyrut, ts.).
12. Men ismühû Aṭâʾ min ruvâti’l-ḥadîs̱ (nşr. Hişâm b. İsmâil es-Sekkā, Riyad 1405/1985).
13. Kitâbü’s-Sünne (kısmen nşr. Abdullah b. Sâlih el-Berrâk, Mecelletü Câmiʿati’l-İmâm Muḥammed b. Suʿûd el-İslâmiyye, XLVII [Riyad 1425/2004], s. 13-94).
14. ez-Ziyâdât fî Kitâbi’l-Cûd ve’s-seḫâ (nşr. Âmir Hasan Sabrî, Beyrut 1423/2003).
15. Ḥadîs̱ li-ehli’l-Baṣra (Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye, nr. 85/8, vr. 110-126). İbn Merdûye, bu kitaptan yaptığı seçmelerle Cüzʾ fîhi intiḳāʾ min ḥadîs̱i ehli’l-Baṣra’yı oluşturmuştur (nşr. Muhammed Hasan Muhammed Hasan İsmâil - Müs‘ad Abdülhamîd Sa‘denî, Beyrut 1426/2005).
Taberânî’nin bugün sadece adları bilinen eserleri dışında yazma halinde bulunan kitapları şunlardır: Cüzʾ fîhi mâ inteḫabehû Süleymân li’bnihî Ebî Zer (Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye, nr. 105, vr. 228-236); Cüzʾ min ḥadîs̱ihî ʿani’n-Nesâʾî (Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye, nr. 107, vr. 310-320); Eḥâdîs̱ (Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye, nr. 107/12, vr. 274-279); Erbaʿatü mecâlis min mecâlisi’ṭ-Ṭaberânî (Köprülü Ktp., Fâzıl Ahmed Paşa, nr. 252, vr. 113-120). Ebû Zekeriyyâ İbn Mende, Cüzʾ fîhi ẕikrü Ebi’l-Ḳāsım Süleymân b. Aḥmed eṭ-Ṭaberânî (Menâḳıbü’ṭ-Ṭaberânî) adıyla bir risâle kaleme almış (bk. bibl.), burada Taberânî’nin biyografisine, menkıbelerine, rüyalarına, ilmî ve ahlâkî şahsiyetine ve eserlerinin listesine yer vermiştir. Onun il-mî kişiliği üzerinde Mustafa Gündoğdu bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır (bk. bibl.).
TABERANİ (R.A) HAZRETLERİNİN NAKLETTİĞİ HADİSLERDEN ÖRNEKLER
“Müslümanlar arasında sevgi ve dostluk, atadan evlâda miras kalır.”,
“Kişinin parmakla gösterilir olması, kötülük olarak ona yeter.”,
“Allah İslâm Dini için kolaylıktan hoşlanmış; güçlüğü ise çirkin görmüştür.”,
“Her takva sahibi, Muhammed’in (üzerine rahmet ve selâm olsun) ehl-i beytindendir.”,
“Kişi, hanımının ve çocuklarının rızkını karşılamak için çalışmaya çıkarsa, Allah yolundadır. Yaşlı anne ve babasının bakımını sağlamak için yola çıkarsa, Allah yolundadır. Nefsini harama karşı korumak niyetiyle çalışmaya çıkarsa, Allah yolundadır. Eğer insanlara gösteriş ve başkalarına öğünmek için yola çıkarsa, Allah yolunda değil, şeytanın yönlendirdiği yoldadır.”
Taberânî ( radıyallahü anh ) anlatır: Resûlullah ( aleyhisselâm ) efendimizin amcasının oğlu İbn-i Abbâs şöyle bildirdi: Sıcak bir günde Hz. Ömer(r.a) öğleye doğru Mescid-i se’âdete geldi ve bir köşeye yalnız başına oturdu. Bir müddet sonra Hz.Ebû Bekr (r.a) geldi. Ömer (r.a) ona: “Senin bu saatte evinden çıkmana hangi şey sebeb oldu?” Ebû Bekr ( radıyallahü anh ): “Açlığımın şiddetli olması” buyurdu.
Bunun üzerine Ömer ( radıyallahü anh ): “Ben de aynı sebeple dışarı çıktım” diye mukâbele etti. O ikisi konuşmalarına devam ederken, Resûlullah ( aleyhisselâm ) evinden çıkıp mescide geliyordu. Onları görünce selâm verip: “İkinizi de bu sıcakta evden çıkaran şey nedir?” buyurdular. Onlar da: “Şiddetli açlıktan hâsıl olan sıkıntı...” diye cevap verdiler.
Resûlullah ( aleyhisselâm ) tebessüm buyurup ve: “Vallahi beni de evden çıkaran şey aynı sıkıntıdır” buyurup tesellide bulundular ve hep birlikte Ebû Eyyûb el-Ensârî hazretlerinin evinin önüne geldiler. Ebû Eyyûb el-Ensârî ( radıyallahü anh ) Resûlullah efendimiz(s.a.v) için hergün, hurma, süt ve benzeri şeyler hazırlardı. Bugün her nedense geciktirmişti. Daha doğrusu hazırlamış olduğu ilk yemeği çocuklarına yedirmişti. Kendisine âit hurma bahçesinde işleri vardı. Oraya gitmişti. Bahçeden çıkıp eve doğru geliyordu. Resûlullah ( aleyhisselâm ) ve iki Eshâbı kapıda bekliyorlar, hizmetçisi de onlarla ilgileniyordu.
Resûlullah ( aleyhisselâm ): “Ebû Eyyûb nerede?” buyurdular. O cevâbını vereceği sırada Ebû Eyyûb ( radıyallahü anh ) geldi ve Resûlullaha ( aleyhisselâm ) ve beraberindekilere selâm verdikten sonra merakla: “Yâ Resûlallah her zamanki, geldiğiniz vakitte gelmediniz, nasıl olduda erken çıktınız; bir emriniz mi var idi?” deyince, Resûlullah ( aleyhisselâm ): “Doğru söyledin” buyurdular. Ebû Eyyûb el-Ensârî ( radıyallahü anh ) durumu kavramakta gecikmedi. Hemen hurma bahçesine gidip, henüz olgunlaşmamış taze hurmadan, olgun taze hurmadan ve kurumaya yüz tutmuş hurmalardan toplayıp getirdi.
Resûlullah efendimiz: “Neden taze hurmaları kapardın? Bize sâdece kurumaya yüz tutanından getirsen de yeterdi” buyurunca, Ebû Eyyûb el-Ensârî ( radıyallahü anh ): “Bahçemin bu üç çeşit hurmasından yemenizi istedim. Ayrıca sizler için bir hayvan keseceğim” dedi. Resûlullah ( aleyhisselâm ) bunun süt veren bir dişi olmamasını tenbîh ettiler. Ebû Eyyûb el-Ensârî ( radıyallahü anh ) süt vermeyen dişi bir keçi kesti. Derisini yüzüp hanımına teslim etti ve etin yanında ekmek de pişirmesini tenbîh etti. Et ve ekmek pişirilip getirilince, Resûlullah ( aleyhisselâm ) bir ekmek alıp içerisine bir miktar et koydular. Ebû Eyyûb’a ( radıyallahü anh ) uzatarak, “Bunu kızım Fâtıma’ya ulaştır. Zîrâ onun bugünkü kadar aç kaldığı günü olmamıştır” buyurdular. Sonra, hep birlikte oturup ikram edilen yemekleri yediler. Resûlullah ( aleyhisselâm ): “Ekmek, et, taze hurma, kuru hurma ve yeni olgunlaşmaya yüz tutmuş hurma!..” diye buyururlarken mübârek gözleri nemlendi ve “Canımı kudret elinde tutan Allaha and olsun ki: Bu, kıyâmet günü sorulacağımız ni’mettir?” buyurdular.
Resûlullahın ( aleyhisselâm ) bu nasîhatları, yanlarındaki Ashâbının gözlerini de yaşarttı.. Bu hâl üzerine Resûlullah ( aleyhisselâm ): “İşte buna benzer bir ni’mete kavuştuğunuzda, elinizi o ni’mete uzatırken, Bismillah deyin. Doyunca da: “Bizi doyuran ve üzerimize ni’meti indiren ve bunu fadl ve kereminden veren Allaha hamd olsun” deyin, işte böyle demeniz, o ni’metten size sorulan soruya denk bir cevâp olur” buyurdular.
Sonra Resûlullah ( aleyhisselâm ) ayağa kalkarak Ebû Eyyûb’a ( radıyallahü anh ): “Yarın bize gelmeyi unutma” buyurdular. Fakat Ebû Eyyûb ( radıyallahü anh ) bu tenbîhi duymadı. Bunun üzerine Ömer ( radıyallahü anh ) “Yâ Ebâ Eyyûb, Resûlullah ( aleyhisselâm ) yarın gelmeni emrediyor” dedi ve ayrıldılar. Ertesi gün Ebû Eyyûb ( radıyallahü anh ) Resûlullahın ( aleyhisselâm ) huzûruna geldi. Yanında câriyesini de getirmişti. Resûlullah ( aleyhisselâm ) Ebû Eyyûb’a ( radıyallahü anh ), “Bu câriyene hayırlı tavsiyede bulun. Çünkü bunlar yanımızda bulundukları sürece ancak hayır görüyoruz” buyurdular. Ebû Eyyûb el-Ensârî ( radıyallahü anh ) eve dönünce kendi kendine: “Resûlullahın ( aleyhisselâm ) câriyem için hayır tavsiyede bulunmamızı emretmesinden maksat, câriyeyi serbest bırakmaktır. Çünkü en hayırlısı da budur” deyip, câriyeyi âzâd etti.
“Ölüm meleği bir adamın canını almağa gitti. Kalbini yokladı, kalbinde bir şey bulamadı. Çenesini ayırdı baktı ki, dili bir kenarda Kelime-i tevhîd getiriyor. Bu Kelime-i ihlâs sayesinde günahları mağfiret edildi.”
“Ana ve babasının veya bunlardan birinin mezarını her Cum’a günü ziyâret eden kimse, mağfiret edilip iyilerden yazılır.”
“Ölülerinizi ancak iyilikle yâd ediniz. Şayet onlar Cennetlik ise, onlar hakkında kötü söylemekle günahkâr olursunuz. Cehennemlik iseler, zâten bulundukları hâl kendilerine yeter.”
“Ben, kıyâmet gününde yerdeki ağaç ve kum sayılarından daha çok şefaat ederim.”
“Bir kişinin kendi hânesi, ailesi, çocukları, hizmetçileri husûsunda sarf ettiği şey, kendisi için bir sadakadır.”
“Eğer en aşağı derecedeki bir Cennet ehlinin bezek, süs ve zînetleri, bütün dünyânın zînetleri ile karşılaştırılsa, azîz ve celîl olan Allahü teâlânın mü’min kuluna âhıretteki bu ihsânı, bütün dünyâ süs ve zînetterinden üstün gelirdi.”
“Allah’u Teâlâ kıyâmet günü, Âdem aleyhisselâmı bir milyar insana şefaatçi kılar.”
“Günahın keffâreti, pişmanlıktır.”
“Günahların öyleleri var ki, onları ancak geçim husûsunda çekilen sıkıntılar yok eder.”
“Üç haslet vardır ki, müslüman olan kimsenin dünyâda se’âdeti cümlesindendir. Bunlar da: Sâlih komşu, geniş ev, kolayca binilir hayvandır.”
“Şüphe yok ki, Allahü teâlâ, sâlih müslüman sebebiyle, komşularında olan yüz belâyı defeder.”
"Size bir şey emrettiğimde onu yapınız, bir şeyden nehyettiğimde ise ondan elinizden geldiği kadar kaçınınız."
“Her mü’min günahı ile eskimiş ve tövbe ile yamanmıştır. Bunların hayırlısı, tövbe hâlinde ölenidir.”
"Resûlullaha ( aleyhisselâm ) îmândan soruldukta buyurdular ki,“O, sabır ve cömertliktir.”
“Amellerin en makbûlü, yapmasına insanların zorlandığı amellerdir.”
“Sabır bir insan farz edilse, keremli bir adam olurdu. Allahü teâlâ sabredenleri sever.”
“Vâ’iz olarak ölüm yeter.”
“Allah’u Teâlâ: “Ey Cebrâil, iki gözü kör olanın mükâfatının ne olduğunu bilir misiniz?” buyurdu. Cebrâil: “Allahım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Biz ancak bize bildirdiğini bilebiliriz” dedi. Allahü teâlâ: “Onun mükâfatı, ebedi olarak Cennette kalmak ve benim cemâlime bakmaktır” buyurdu.”
Resûlullahın ( aleyhisselâm ) oğlu İbrâhîm vefât ettiği zaman, mübârek gözleri yaşardı. Bu hâli gören Sahabe (r.anhüm): “Siz bize ağlamayı men etmediniz mi?” dediklerinde, Resûlullah ( aleyhisselâm ): “Bu gözyaşı, bir merhamet ve acıma neticesidir. Allahü teâlâ kullarından merhametli olanlara rahmet eder” buyurdu.
Resûlullah ( aleyhisselâm ) bir zâta, “Nasıl sabahladın?” buyurdular. O zât da: “Hayır üzereyim” dedi. Resûlullah ( aleyhisselâm ) aynı suâli üç defa tekrarladılar ve üçüncü de o zât: “Allaha hamd-ü senalar olsun” deyince, Resûlullah ( aleyhisselâm ): “İşte senden bu cevâbı bekliyordum, bunun için bu soruyu tekrarladım” buyurdu.
“Kim ki din ve dünyâsında rahat ve huzûr içinde olmak isterse, vera’ bakımından kendisinden üstün ve servet bakımından kendisinden düşük olanlara baksın.”
“Muhakkak Kur’ân-ı kerîm bir zenginliktir ki, onun üstünde zenginlik olmadığı gibi, onunla beraber de fakîrlik yoktur.”
“Allah’u Teâlâ bir kuluna hayır murâd ettiği vakit, onun günahının cezasını acele ile dünyâda kendisine çektirir.”
“Yedirip şükreden, oruç tutup sabreden gibidir.”
“Allah korkusundan mü’minin kalbi ürperdiği vakit ağacın yaprakları düşer gibi günahları dökülür.”
“Herhangi bir mü’min ki, Allah korkusundan sivrisineğin başı kadar da olsa gözünden bir damla yaş çıkar, sonra sıcaklığı yüzüne değerse, Allah’u Teâlâ onu Cehenneme haram kılar.”
“Fakîrlik, mü’min için, atın yanağındaki dizgin ve alnındaki beyazdan daha süslüdür.”
“Mü’minin dünyâdaki hediyesi yoksulluktur.”
“Sizin herbiriniz şükreden dile, şükreden kalbe sâhib olsun. Bir de âhireti husûsunda kendisine yardımcı olacak bir kadın elde etsin.”
“Azîz ve celîl olan Rabbim, Mekke vadisini altın yapıp emrime verilmesini bana bildirdi. Ben dedim ki: “Ey Rabbim, bunu istemem. Bir gün aç, bir gün tok olarak yaşayayım, bu bana yeter. Acıktığım gün, sana tazarrû’ ve niyazda bulunurum. Doyduğum gün de sana hamd eder ve senada bulunurum.”
“Dört şey zorlukla elde edilir: Susmak ki, ibâdetin başlangıcıdır. Tevâzu, çok zikir ve az varlık ile yetinmektir.”
“Allah’u Teâlâ’ya yönelen kimseye, Allah’u Teâlâ her husûsta yeter ve ummadığı yerden onu rızıklandırır. Fakat dünyâya yönelen kimseyi de, dünyâya havale eder.”
“Benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız.”
“Kim ki kalbinden sadakat ve ihlâs ile “Lâ ilahe illallah” derse, ona Cennet vâcib olur.”
“Deveni bağla, sonra tevekkül et.”
“Her derdin bir dermanı vardır. Bilen bildi, bilmeyen bilemedi. Yalnız ölümün çâresi yoktur.”
“Siz altınlarınızı ateşle denediğiniz gibi, Allahü teâtâ da kullarını belâlarla tecrübe eder. Kimisi, tam ayar hâlis altının aynı parlaklıkta ateşten çıktığı gibi, parlak çıkar, denemeyi kazanır, kimisi biraz karışık bir kısmı da yanmış ve kararmış olarak tecrübeden çıkar.”
“Allahü teâlâ kulunu sevdiği vakit onu ibtilâ eder, dert verir. Fazla sevdiği vakit onu iktinâ eder, ya’nî mal ve evlâd diye kendisinde bir şey bırakmaz.”
“Azîz ve celîl olan Allahü teâlâ, rahatlık ve ferahlığı rızâ ve yakînde, gam, keder ve tasayı da, şüphe ve kızgınlıkta kılmıştır.”
“Bir kavmi sevip onlarla dostluk kuran, kıyâmet günü onlarla haşr olacaktır.”
“Bid’at sahibine hürmet eden kimse, İslâmiyeti yıkmağa yardım etmiş olur.”
“Kul, ibâdeti zayıf olduğu hâlde, güzel ahlâkı sayesinde, âhıretin yüksek derece ve şerefli menzillerini kazanır.”
“Kur’ân-ı kerîmi hatim edenin duâsı kabûl olunur.”
“Kötü huy, bağışlanmayacak bir günah, kötü zan ise kokan bir günahtır.”
“Allaha gönül hoşluğu ile ibâdet et. Şayet buna gücün yetmiyorsa, hoşlanmadığın şeyde sabret. Zîrâ böyle yapmanda senin için çok hayır vardır.”
“Müslümanın Müslümanı korkutması helâl olmaz.”
“İyiliklerine sevinen, kötülüklerine üzülen kimse mü’mindir.”
“Çölde yalnız kalan kimse birşey gayb ederse, ey Allah’ın kulları, bana yardım ediniz desin! Çünkü Allah’u Teâlâ’nın sizin göremediğiniz kulları vardır.”
“Allah’u Teâlâ, herşeyi yoktan var etti. Herşey içinden insanları sevdi, kıymetlendirdi. İnsanlar içinden de, seçtiklerini Arabistan’da yerleştirdi. Arabistan’daki seçilmişler arasında da, beni seçti. Beni, her zamandaki insanların seçilmişlerinde, en iyilerinde bulundurdu. O hâlde, Arabistan’da bana bağlı olanları sevenler, benim için severler. Onlara düşmanlık edenler, bana düşmanlık etmiş olurlar.”
“Bir kimse namaz sonunda, üç defa sübhâne rabbike âyet-i kerîmesini okursa, yetişir miktarda sevâba kavuşur.”
“Âdemoğlunun hatâlarının çoğu dilindendir.”
“Hayır olmayan her sözden dilini çek, ancak bu sayede şeytana galebe çalarsın.”
“İnsanlar üç kısımdır; bir kısmı kârda, bir kısmı selâmette ve bir kısmı da helaktedir. Kârda olanlar, Allahı zikredenlerdir. Selâmette olanlar, diline sahip olanlardır. Helâka gidenler ise, bâtıl ve boş sözlere dalanlardır.”
“İtirazı terkedin, zîrâ onun hikmeti anlaşılmaz ve fitnesinden emîn olunmaz.”
“Güzel söz ve yemek yedirmek, Cennete girmenizi kolaylaştırır.”
“Allahtan kork, takvâya devam et, bir kimse senden bildiği bir kusurdan dolayı seni ayıplarsa, sen de bildiğin bir kusurdan dolayı onu ayıplamağa kalkışma, günâhı onun, sevâbı ise senin olur. Ve kimseye kötü söz söyleme.”
“Şeytanın, insanın gözüne çekecek sürmesi, kötü söz söyletmek için ağzına koyup yalatacağı şeyi, koklatmak için burnuna sürecek kokusu vardır. Ağzına süreceği; yalan, burnuna çektireceği; gazâb, gözüne süreceği; uykudur.”
“Gıybeti dinleyen de, gıybet edenlerden biridir.”
“Kimin yanında bir mü’min (aleyhinde konuşulmakla) zillete düşürülür de, ona, yardıma gücü yettiği halde yardım etmez, onu zilletten kurtarmazsa, kıyâmet günü mahlûkât arasında Allahü teâlâ onu zelîl eder.”
“Fâciri anmaktan çekiniyor musunuz? Onun her hâlini açıklayın ki, herkes onu bilsin. Onda olan hâller ile onu anlatınız ki, insanlar ondan kendilerini korusunlar.”
“Allah katında en sevimliniz, ahlâkı en güzel olanınız ve halk ile güzel geçinip ülfet eden ve ülfet olunanınızdır: Allah katında en sevimsiz olanınız da, insanlar arasında lâf götürüp getiren, dostların arasını açmak için çalışan ve temiz insanlara kusur arayanınızdır.”
“Ümmetimin hayırlısı, dinde keskin ve titiz davranandır.”
“Kızdığın vakit, sükût et.”
“Gadâbından çekinen kimseden, Allahü teâlâ azâbını men eder. Rabbinden özür dileyenin özrünü Allahü teâlâ kabûl eder. Dilini koruyan kimsenin kusurunu Allah gizler.”
“İlim öğrenmek; çalışmak ve sıkıntıya sabretmekle, hilm; ahlâkı güzelleştirmek ve bu yolda gayret etmekle mümkündür. Hayır isteyene hayır verildiği gibi, kötülükten sakınan da korunur.”
“Müslüman, yumuşaklığı ile, gündüz oruç tutan ve gece ibâdet edenler seviyesine yükselir. Bunun aksine olarak gadabı sebebiyle, inatçı zorbalar seviyesine de düşebilir ve sözü aile efradından başka kimseye geçmez olur.”
“Allah’u Teâlâ, yumuşak tabiatlı ve utangaç olanları, zengin olup iffet sahibi bulunanları, nüfûsu kalabalık olduğu hâlde fakîr olup mütteki olanları sever. Çirkin söz söyleyen, ağır tabiatlı, ısrarlı olarak dilenen ahmakları sevmez.”
“Allah’u teâlâ, kıyâmet günü mahlûkâtı mahşer yerinde topladığı zaman, Arş’ın altındaki bir dellâl üç defa “Ey îmân edenler, Allah’u teâlâ sizi affetti. Siz de birbirinizde olan hakkınızı bağışlayın” diye seslenir.”
“Kıyâmet günü insanlar Mevkifte toplandıkları zaman dellal, “İnsanları affedip, mükâfatları Allah üzerinde olanlar kalksın ve Cennete girsinler” diye seslenir. Bunun üzerine binlerce insan kalkar ve hesap görmeden Cennete girerler.”
“Üç şey vardır ki, mü’min olduğu hâlde bunları yapan ve bunlar ile gelen kimse, (kıyâmet günü) hangi kapısından isterse Cennete girer ve istediği kadar hûrîlerden kendisine verilir. Bunlar; bilinmeyen, şahidi olmayan ve unutulmuş borcu ödeyenler, her namazı müteâkib on İhlâs okuyanlar ve katilini affedenlerdir.” Bunlardan birini yapanlara da aynı mükâfat verilir mi? diye soruldukta: “Evet, birini yapanlara da aynı mükâfat verilir” buyuruldu.
“Allah’u Teâlâ sertliğe vermediklerini, yumuşaklığı verir. Bir kulunu sevdiği zaman, ona yumuşaklığı nasîb eder. Yumuşaklıktan mahrûm bir aile, Allah sevgisinden mahrûm demektir.”
“Allah’u Teâlâ’nın verdiği ni’metlerin de düşmanları vardır. Bunlar da; Allahü teâlânın kendi fadlından verdiği kimselere hased eden, onları çekemeyenlerdir.”
“İnsanoğlunun üç dostu vardır. Bunlardan biri, ölünceye kadar kendisine arkadaş olur; ikincisi, mezara gidinceye kadar; üçüncüsü, mahşere kadar kendisinden ayrılmaz. Ölünceye kadar kendisine arkadaşlık eden servettir. Mezara kadar gelen aile efradı ve diğer ahbablarıdır. Mahşere kadar kendisine arkadaşlık edecek olan, amelidir.”
“İktisâd eden sıkıntı çekmez.”
“Bol yemek yedirmek, herkese selâm vermek ve güzel konuşmak, mağfireti gerektiren sebeblerdendir.”
“Allah’u Teâlâ’nın bir takım kulları vardır. Allah yolunda harcanmak üzere onlara servet vermiştir. Bunlardan cimrilik edenler olursa, o serveti onlardan alır başkasına verir.”
“Dîninde ve dünyâsında parmak ile gösterilmek, kötülük olarak kula yeter. Allah’u Teâlâ’nın korudukları müstesna! Allah’u Teâlâ sûretlerinize bakmaz; niyetlerinize ve amellerinize bakar.”
“Şüphesiz Cennet ehli, her saçı sakalı karışık, dağınık, üstü başı toz toprak içinde, eski elbiseye bürünmüş, nazar-ı itibâre alınmayan kimselerdir ki, büyüklerin (makam sahiplerinin) huzûruna girmek isteseler kabûl edilmezler. Evlenmek isteseler kimse kız vermez, konuşsalar kimse dinlemez. Her birinin ihtiyâcı göğsünde deprenip durur. İşte bunların nûru kıyâmet halkına taksim edilecek olsa hepsine yeterdi.”
“Riyanın azı da şirktir. Allah’u Teâlâ, bilinmeyen, gizli kalan mûttekileri sever. Onlar ki, yokluklarında aranmaz, varlıklarında bilinmezler. Onların kalbleri hidâyet nûru saçar. Her karanlık, tozlu yollardan bu sayede kurtulurlar.”-
“Kendisinde zerre kadar riya bulunan ameli, Allahü teâlâ kabûl etmez.”
“Âdil hükümdârın bir günü, bir adamın kendi kendine altmış sene (nafile) ibâdet etmesinden daha hayırlıdır.”
“Üç şey helak edicidir: İtaat edilen cimrilik, uyulan hevâ-i nefs, kulun kendini beğenip böbürlenmesidir.”
“Zillete düşmeyecek şekilde tevâzu gösteren, meşrû kazancını meşrû yola sarf eden, düşkünlere acıyan, fakîh ve hikmet ehli ile düşüp kalkan kimseye müjdeler olsun.”
“Dört şey var ki, Allah’u Teâlâ bunları ancak sevdiği kimselere verir: Sükût etmek; bu, ibâdetin başlangıcıdır, Allah’a tevekkül, tevâzu ve dünyâdan meylini kesmektir.”
“Kıyâmet gününde, en ağır azâbı görecek olan, Allahü teâlânın, ilminden kendisini faydalandırmadığı âlimdir.”
“Bir kabilenin ölümü, bir âlimin ölümünden ehvendir.”
“Siz din âlimleri ve fukahâsı çok, okuyucu ve hatîbleri az, soranları az, cevap verenleri çok bir diyar ve zamandasınız. Bu vaziyet karşısında amel, ilimden hayırlıdır. Yakında bir zaman gelecek, âlimler ve fukahâ, azalacak, konuşmalar çoğalacak, soranlar çok olacak, cevap verebilenler az bulunacak, işte o zaman ilim amelden hayırlıdır.”
“Allah’u Teâlâ kıyâmet günü, bütün kullarını ve âlimleri diriltir. Sonra âlimlere: Ey âlimler, ben hâlinizi bilerek, ilmi size verdim, bunu size azâb etmek için vermedim. Kusurlarınızı bağışladım. Buyurun Cennete...”
“İlimden bir mes’ele öğrenmek, bütün varağı ile dünyâdan hayırlıdır.”
“Câhilin cehâletine susması, (öğrenmemesi) âlimin de ilmini saklaması doğru değildir.”
“En güzel hediye; hikmetli bir sözü iyice anlayıp, din kardeşine anlatmaktır. Bu, aynı zamanda bir senelik ibâdete karşılıktır.”
“İlim Çin’de bile olsa öğreniniz.”
“İnsanlar ilim öğrenip ameli terk ettikleri, dil ile sevişip içten husûmet besledikleri ve sılâ-i rahmi terk ettikleri vakit, Allah onlara la’net eder, kulaklarını sağır, gözlerini de kör eder.”
“Müslümanlar, Peygamberlerinden sonra, onun bildirdiği dinde bir bid’at, herhangi bir yenilik yaparsa, bunun benzeri olan bir sünnet, aralarından kalkar.”
“Bid’at sahibi bid’atinden vazgeçinceye kadar, Allahü teâlâ tövbesini kabûl etmez.”
“Yeryüzünde, her zaman kırk kişi bulunur. Her biri, İbrâhîm (aleyhisselâm) gibi bereketlidir. Bunların bereketi ile yağmur yağar. Biri ölünce, Allahü teâlâ onun yerine başkasını getirir.”
“Gençlerin en hayırlısı, kendisini yaşlılara benzeten, ihtiyârların en fenâsı da kendisini gençlere benzetendir.”
“Namazını zayi ettiği hâlde Allaha mülâki olan kimsenin, diğer iyiliklerine Allah değer vermez.”
“Kim ki, abdestini güzel alır, namazını vaktinde kılar, rükû’ ve sücûdunu tamamlar, huşû’una riâyet ederse, beyaz ve parlak olduğu halde yükselir ve benim hakkıma riâyet ettiğin gibi, Allah da seni korusun der. Kim ki abdestini güzel almaz, namazını vaktinde kılmaz, rükû’, sücût ve huşû’una riâyet etmezse, siyah ve karanlık olduğu halde yükselir ve beni zayi ettiğin gibi, Allah da seni zayi etsin der. Tâ ki Allahü teâlânın dilediği yere gittikten sonra bir paçavra gibi dürülür ve kişinin yüzüne çarpılır.”
“Sizden herhangi birisinin, yemek sofrası misâfirinin önünde bulunduğu müddetçe, melekler onun için istiğfar ederler.”
“Din kardeşinin arzu ettiği yemeği kendisine yediren kimsenin günahları bağışlanır. Din kardeşini sevindiren, Allahı sevindirmiş olur.”
“Muhakkak ki insan, güzel ahlâkı sayesinde, gündüz oruçlu, gece ibâdet edici olanların derecesine yükselir.”
“Evlenen kimse, dîninin yarısını korumuş olur. Artık diğer yarısında da Allaha karşı gelmekten sakınsın.”
“İki çocuğu ölen kimse, Cehennem ateşine karşı duvardan bir perde ile siperlenmiş olur.”
“Kadını, sırf malı ve güzelliği dolayısıyla alan kimse, malından da güzelliğinden de mahrûm olur. Fakat dindarlığı için bir kadın ile evlenen kimseye, Allahü teâlâ malı da güzelliği de nasîb eder.”
“Her kimin kız çocuğu olur da onu terbiye eder ve terbiyesini güzel eder, gıda verir ve gıdasını güzel verir ve Allahü teâlânın kendisine verdiği ni’metlerden ona da bolluk gösterirse, o kız çocuğu onun için bereket ve Cehennemden kurtarıp Cennete girmesi için bir kolaylık vesîlesi olur.”
“Lâ ilahe illallah söyleyip, bu Kelime-i tayyibe üzere vefât eden Cennete girer. Allah için bir gün oruç tutup, bu minval üzere vefât ederse Cennete girer. Allah için sadaka verip ömrü bunun üzerine biten Cennete girer.”
“Ramazan-ı şerîf ayında oruç tutup, ardından Şevval ayındanda altı gün oruç tutarsa, bir yıl oruç tutmuş gibi olur” buyurunca, hadîs-i şerîfi rivâyet eden Ebû Eyyûb-i Ensârî hazretleri, “Bir gününe on gün mü?” diye sordu. Resûlullah ( aleyhisselâm ) “Evet” buyurdu.
“Yaşadığımız günlerde Rabbinizin nefhaları (rahmet dağıtması) vardır. Onlardan istifâde edin. Cum’a günüde bu günlerden biridir.”
“Gizli sadaka Allahın gadabını söndürür.”
“Helâl (nafaka) taleb etmek, farz üzerine farzdır.”
“Gıybet eden ve dinleyen, günahta ortaktırlar.”
“Memleketler, Allahü teâlânın yarattığı yerler, insanlar da Allahü teâlânın kullarıdır. Nerede huzûr, bulursan orada otur ve Allahü teâlâya hamd eyle.”
Peygamberimiz ( aleyhisselâm ) yola çıkmak isteyene şu duâyı okurlardı: “Allahü teâlâ seni rahmet ve himâyesine alsın, takvâyı sana azık etsin, günahlarını bağışlasın ve nerede olursan ol, yönünü hayra çevirsin.”
“Vefâtımdan sonra beni ziyâret eden, sağlığımda ziyâret etmiş gibidir.”
“Yalnız beni görmek maksadıyla ziyâretime gelenler, Allahü teâlânın izniyle şefaatimi hak etmişlerdir.”
“Cennet bahçelerinde eğlenmek isteyenler, Allahı çok zikretsinler.”
Resûlullaha ( aleyhisselâm ) “Hangi amel daha faziletlidir?” diye sorduklarında şöyle buyurdular “Dilin, Allah Allah derken ölmendir.”
“Lâ ilahe illallah diyenler için mezarlarında vahşet (yalnızlık), mahşer meydanında dehşet yoktur. Sûr’un üflenmesi ânında, başlarındaki toprakları nasıl silkeleyerek kalktıklarını sanki görür gibiyim. Hüznü bizden gideren Allaha hamd ederiz. Muhakkak ki, bizim Rabbimiz, son derece mağfiret edici (gafûr) ve şekûrdur (iyiliklerin mükâfatını verendir).”
“Kim herhangi bir kitapta benim üzerime salevât-ı şerîfe getirirse, ya’nî salevât-ı şerîfeyi kitaba yazarsa, ismim orada kaldığı müddetçe, melekler o kişi için istiğfar ederler.”
“Abdestli olarak uyuyan kişinin rûhu Arş’a yükselir.”
“Îmân, üçyüzotuzüç yoldur. Bu yollardan birine girip şehâdet ile Allaha ulaşan kimse, Cennete girer.”
“Allah katında en faziletli namaz, akşam namazıdır. Misâfir ve mukîm hakkında aynıdır, değişmez. Onunla gündüz namazı sona erer ve gece namazı başlar. Kim akşamın farzını kıldıktan sonra iki rek’at sünnet kılarsa, Allahü teâlâ ona Cennette iki köşk inşâ ettirir. Dört rek’at kılan kimsenin ise, yirmi veyahut kırk senelik günahı bağışlanır.”
“Gece kıyamına (namazına) devam edin; zîrâ bu sizden önceki sâlihlerin ibâdeti, Allaha yakınlık ve günahlara keffâret olup, insanı bedenî hastalıklardan korur ve günahlardan uzaklaştırır.”
“Yemekten evvel elleri yıkamak yoksulluğu, yemekten sonra yıkamak ise, günahları giderir.”
“Üç haslet kendisinde bulunmadıkça kişinin imânı kemâl bulmaz: Kızdığı vakit hiddeti kendisini haktan ayırmamak, memnuniyeti vaktinde bâtıla girmemek, gücü yettiği vakit hakkı olmayan şeyi almamaktır.”
“Kim ki, bir iyiliği niyet eder de, sonra herhangi bir mâni sebebiyle onu yapamazsa, ona tam bir sevâb yazılır.”
“Riyanın en küçüğü dahi şirktir.”
“Çok yaşayıp, ameli güzel olan kimseye müjdeler olsun.”
“Allah’ın yarattıkları üzerinde düşünün, zâtı hakkında düşünmeyin. Zira siz O’nun kadrini takdîr edemez, O’nu anlamağa güç yetiremezsiniz.”
“Mü’minin hediyesi ölümdür.”
Etiketler: İmam Taberani Kimdir? El-Cemiu's Sair Yazarı, Hayatı, Vefatı ve Eserleri, İmam Taberani hadislerinden örnekler, | Mekteb-i Derviş