İSLAM'DA TASAVVUF NEDİR?
ElhamdulillâhiRabbil âlemin VessalâtüvesselâmüalâRasûlinâ Muhammedin ve alââlihî ve eshâbihiecmeîn.
Aziz Kardeşlerim!
TASAVVUF… Yüce dağ başında çiçek açan… Yabani çalının… Harika bir bahçıvan tarafından alınıp… Mümbit bahçeye dikilerek… Güzel kokular saçan… Dikensiz gül haline getirilmesidir.
Tasavvuf, kalbi sâf yapmak, kötü huylardan temizlemek ve iyi huylarla doldurmak demektir. Tasavvuf hâl işi olduğu için, yaşayan bilir, ta'rîf ile anlatmakla anlaşılmaz.
Tasavvuf ilmi, kalb ile yapılması ve sakınılması lâzım olan şeyleri ve kalbin, ruhun temizlenmesi yollarını öğretir. Buna (Ahlâk ilmi) de denir.
Tasavvuf, dînin emirlerine uyup, yasaklarından kaçarak kalbi kötü huylardan temizleyip, iyi huylarla doldurmak demektir.
Tasavvuf, sünnet-i seniyyeye yapışmak ve bid'atlerden kaçmaktır.
Tasavvuf, nefsin îmân ve itâ'at etmesi, bütün ibâdetlerin ve bütün hayırlı işlerin hakîkî ve kusursuz olmasıdır. Allah’u Teâlâ’nın lütf ve ihsanı ile daha yükseklere çıkanlar da olur.
Tasavvuf, fâni olan her şeyden yüz çevirip, bakî olana bağlanmaktır.
Tasavvuf, İslam ahlâkı ile süslenmektir.
Tasavvuf, ölmeden önce ölmektir.
Tasavvuf, baştanbaşa edebdir, tama¬men edebden ibarettir
Tasavvuf, kadere rızâdır.
Tasavvuf, HAK Teâlâ’ya inkıyattır, kayıtsız şartsız teslimiyettir.
Tasavvuf, emeli bırakıp, sâlih amele devam etmektir.
Tasavvuf, kalbi kötü huylardan temizlemek ve iyi huylarla doldurmaktır.
Tasavvuf, namaz, oruç ve geceleri ibâdet etmek demek değildir. Bunları yapmak her insanın kulluk vazifesidir. Tasavvuf, insanları incitmemektir. Bunu yapan, vâsıl olmuş, ya'nî maksada kavuşmuştur.
Tasavvuf, insanı, ibadetlerde lâzım olan ihlâsa ve insanlara karşı lâzım olan güzel ahlâka kavuşturan yoldur, insana bu yolu mürşid-i kâmil öğretir.
Tasavvuf, her sözünde, her işinde, dine yapışmaktır.
Tasavvuf, ızdırâb çekmektir. Sükûn ve rahatlıkta, tasavvuf olmaz. Ya'nî, âşıkınma'şûku aramaya çalışması, ma'şûktan başkası ile rahat etmemesi lâzımdır.
Tasavvuf, Resûlullahın sallallahu aleyhi ve sellemin mübarek kalbinden çıkıp, evliyanın kalplerine gelen bilgilerdir.
Tasavvuf, kendi nefsinin ayıplarını, kusurlarını anlamaktır ve dîne uymakta kolaylık ve lezzet hâsıl olmaktır ve gizli olan şirkten, küfürden kurtulmaktır.
Tasavvuf, herkese merhametli olmak ve ruhsat olan ameli terk etmektir.
Ağlayan bir kimse görsek, hangi üzücü şeyin bu kimseyi ağlattığını bilemeyiz. Eğer ayağına diken battığı için ağlıyorsa, diken bize batmadığı için, ona verdiği ızdırâbı anlayamayız.
Bir delinin, ne için güldüğünü bilemeyiz. (Şunun için gülüyorum) dese bile, o hâdise deliye te'sîr ettiği gibi bize te'sîr etmez. Âşığın hâli bir başkadır. Tasavvuf da böyle bir hâl işi olduğu için biz bilemeyiz.
Tasavvuf güzel ahlâktır. "Tasavvuf, Allah’ın ahlâkı ile ahlaklanmaktır".
Tasavvuf, şimdi burada yaşamaktır: "Tasavvuf, zamana hâkim olmaktır." "Tasavvuf, her zaman, İçinde bulunulan vakte uygun şeylerle meşgul olmaktır." Bu nedenle Mevlana, sûfî İçin İbnu'l-Vakttir/Vaktin oğludur" der.
Tasavvuf kalbin arındırılmasıdır:
Tasavvuf muhalefet etme hallerinden kalbin tasfiye edilmesidir." "Ferag-i kalb denilen, gönlün dünya arzu ve düşüncesinden hâli olması Tasavvuf yolunun temelidir".
Tasavvuf nefsin isteklerini terk etmektir: "Tasavvuf, nefsin tüm nazlarını ve arzularını terk etmektir."
Tasavvuf dünya hayatına gönül vermemektir: "Tasavvuf, dünya sana yöneldiği zaman onunla sevinmek, dünya sırtını döndüğü zaman üzülmemek, dünya için sevinme ve üzülme düşüncesine kalpte yer vermemektir."
Tasavvuf zorlu ve çetin bir yolculuktur.
Tasavvuf şu üç şey üzerine kurulmuştur: Zaruret olmadıkça yememek, uykuya mağlup olmadan uymamak ve mecburiyet olmadıkça konuşmamak. "Tasavvuf, duyu organlarını zabt, nefeslerini denetim altına almaktan ibarettir."
Tasavvuf, insanlara bağımlı olmamaktır. "Tasavvuf, hakikatleri almak, İnsanların elindekinden ümit kesmektir."
Tasavvuf seyr-i sülük yoludur.
Tasavvuf bir din ve ruh eğitimidir: Tasavvuf, Önemi, Kur'an ve Hadisle belirtilen kalb-i selim ve takva ile sevgi ve kulluk dolu bir gönül sahibi olarak ve çeşitli zikirler ve mürşitlerin eğitim ve denetimi altında yapılan bir din ve ruh eğitimidir."
Tasavvuf, sûfînin üzerinde Allah’u Teâlâ’dan başka kimsenin bilmediği bir takım fiillerin cari olması ve Allah’tan başka kimsenin bilmediği şekilde sufînin Allah’u Zülcelal ile olmasıdır.
Tasavvuf, Allah’ın sendeki seni öldürüp, Kendisiyle yaşatmasıdır.
Olmadan evvelki gibi olmaktır. Tasavvuf, yakıcı bir şimşektir. Tasavvuf, kevni görmekten masum olmaktır. Tasavvuf gamsız olarak Allah’u Teâlâ’nın huzurunda oturmaktır.
Tasavvufa sahip olan zahiren de batinen de kendini görmez, her şeyi HAK için ve (HAK'ka ait olarak) görür.
Sufilik, imanın samimiliğidir.Bunun nihai sonucu ise Vahdet-i Vucüd'dur. Tasavvuf o andır ki, işte o anda İnsan, "Allah’ın ruhundan ona üflediğinin" (Hicr Suresi,29; Secde Suresi, 9; Sâd Suresi,72) şuuruna erer.
Yenme gücünü yalnız Allah’tan aldığının farkına varır: "Okları attığın zaman da sen atmadın, fakat ALLAH attı". (Enfal Suresi,17).
TASAVVUFUN KAYNAĞI KUR’AN VE SÜNNETTİR
Aziz Kardeşlerim!
Tasavvufun kaynağını yabancı kültürlerde arama kaygısı, daha çok Hristiyan müsteşriklerinin oryantalistlerin gayretleriyle ortaya çıkmış bir görüştür. Muhtelif dinlerin mistik yapılarındaki bir takım benzerlikler, onları, bunların birbirinden alınmış olması anlayışına sevk etmiştir.
Bazı Müsteşrikler tasavvufun sadece Yunan mistisizminden değil, Hind, İran, Mısır, Hristiyan ve Yahudi mistizminden etkilendiği düşüncesini de öne sürmüşlerdir. Aralarındaki bir takım benzerlikler sebebiyle bu düşünceleri öne sürenler, bu benzerliklerin insan fıtratından kaynaklanan özellikler olduğunu, her nerede bulunursa bulunsun ve hangi çağda yaşarsa yaşasın insanın belli ihtiyaç ve temayüllerinin bulunduğunu görmezden gelmişlerdir.
Nasıl din olgusu tarih boyunca insan için bir gerçekse, ruhi hayat ve tasavvufta din ve insan için öyledir. İslam’da bulunan ibadet ve muamelata aid ahkâm ve adâbın Hristiyanlık ve Yahudilikteki adâbve ahkâma benzemesi, nasıl bunların oradan alındığı anlamına gelmesse, tasavvufi hayat ve tasavvufi düşüncelerdeki benzerliklerin de böyle bir takım dış kültürlerden aktarılmış anlamını taşımaz.
Rengi, dili, kavmiyeti ne olursa olsun, insanların belli ruhi anlayışları hiç yabancılık çekmeden algılaması, mesela bir japonun İslam tasavvufuna dair yazılmış bir eserden zevk alması da bu ortak noktadan kaynaklanmaktadır.
Bir ilmin İslami olup olmadığını anlamak için, önce adına sonra muhtevasına, daha sonrada o ilim mensuplarının kendilerini şeriat karşısında hangi noktada gördüklerine bakmak gerekir.
Bu Üç Esasa Göre Tasavvuf:
1-Tasavvuf adının genellikle ashab-ı suffa’nın “sufi”sinden,”safvet”ten ve “suf” kökünden geldiği kabul edilir. Bu kelimelerin üçü de İslami menşelidir. Tasavvufun kökü olarak “sofia”kelimesinden bahsedilmişse de, gerek sufiler ve gerekse araştırmacılar tarafından reddedilmiştir. Hatta bir takım müsteşrikler bile sofia kökünden geldiği görüşüne karşı çıkmışlar, bunun yerine yün anlamına gelen”suf”kökünden geldiği görüşünü benimsemişlerdir.
2-Tasavvufun iki önemli muhtevası vardır. Eğitim ve bilgi. Tasavvuf eğitimde temel olarak benimsediği, zikir, tezkiye, tasfiye, rabbanilik, mücahede, gibi esaslar ve üsve-i hasene(model şahsiyet) ilkesiyle bir yaşama biçimidir.
Kur’an-ı Kerimde 250 yerde geçen zikir lafzı ve bu konudaki emirler, ” nefsini tezkiye edenin kurtuluşa ereceğini” haber veren ayet (Şems Suresi 9), safvete ermiş kalb-i selim (Şuara Suresi 88-89ve Rabbanilik (Âl-iİmran Suresi 79), riyazat ve mücahede konusundaki ilahi emir ve nebevi tavsiyeler aslında tasavvufi hayatın Kur’an ve Sünnet menşeli olduğunu göstermektedir. Tasavvufi hayatın bilgi boyutu da, manevi eğitim ve takva sonucu elde edilebilecek keşfi ve ledunni bilgilerdir.
3-Sufilerin kendilerini şeriat açısından hangi noktada gördüklerine gelince, ilk sufilerden itibaren meşayih, ilimlerinin şeraite bağlılığını sık sık vurgulamışlardır.
Nitekim Cüneyd-i Bağdadi(k.s): ”Tasavvuf bir evdir, kapısı şeriattır.”
Seriyyu-s Sakati(k.s):”Tasavvuf kitap ve sünnetin zahirine ters bir batın ilminden bahsetmez.”
Abdulkadir Geylani(k.s):”Tasavvuf haldir, söz değildir. Söz ilede ele geçmez.”
Sehl bin Tusteri(k.s): ”Bizim yolumuzun temeli şu yedi şeydir. 1-Allah’ın kitabına sarılmak, 2-Resulün sünnetine uymak, 3-Helal lokma, 4-Başkalarına eziyet ve yük olmamak, 5-Günahlardan kaçınmak, 6-Tevbe, 7-Hukuka riayettir. Der. Bu tür söz ve uygulamaları çoğaltmak mümkündür.
Tasavvuf, İslami ilimler mozaiğinin bir parçasıdır. Nasıl tefsir, hadis ve fıkıh asr-ı saadette var olan bir ilim ise, tasavvuf da muhteva itibariyle öyledir. Çünkü İslam’ın ihsan boyutunu. İmanın îkan, yani yakini bir kıvamda yaşamasını sağlayan tasavvuftur. Kur’an’da bahsi geçen takva, zikir, huşu, tevbe ve rızâ gibi kalp amellerinin nasıl gerçekleşeceğini Kur’an ve Sünnetten alıp tatbiki olarak öğreten zahitlerdir, sufilerdir. Tasavvufun asr-ı saadetteki adı belki, zühd’dür, ihsandır, rabbaniliktir ama tasavvuf öz ve muhteva itibariyle o günde vardır, bugünde vardır.
Tasavvufun iki boyutu vardır: 1-Tahalluk, 2-Tahakkuk.
Tahalluk: Tasavvufun eğitim boyutudur. Tasavvufi hayat, tarikat, manevi makamlar, seyr-ü sülûk ve adâb gibi konuları kapsar.
Tahakkuk ise: Tasavvufun marifet, işaret ve bilgi boyutudur. Buda insanın manevi eğitim sayesinde ahlak ve takva açısından yükselişi ve Allah’a yaklaşması sonucunda kâinattaki bazı ilahi sırlara aid elde ettiği bilgilerdir. Nitekim Kur’an-ı Kerimde: ”Allah’tan korkun. Allah size öğretsin.” (BakaraSuresi 282) ayeti takvanın bir takım manevi bilgilere erme vesilesi olduğuna işaret etmektedir.
Tarikat erbabı tasavvufun eğitim boyutuna bakarak onu mutlaka hakikate götüren bir araç olarak görür.
Tasavvufun gayesi, insanı gerçeğe erdirmek ve marifet meyvasına ulaştırmaktır.
Bazı İslam âlimleri derki: Fıkıh sız bir tasavvuf zındıklığa, tasavvufsuz bir fıkıh da fasıklığa götürür. Fıkıh ve tasavvuf, zahir ve batın beraber olunca tahkik ilmi meydana gelir.
Manevi Makamlar:
1-Fenâ fiş-şeyh,
2-Fenâ fir-resul,
3-Fenâ fillah.
Bir Kutsi Hadiste: ”Kulum bana nafilelerle yaklaşmaya devam eder. Hatta Ben onu severim. Ben onu sevince de gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum.”(Buhari, Rikak 38) ibareleri kulluk ve nafile ibadet ile insanın kâinattaki ilahi kudretin etkisini almaya başlayacağını anlatmaktadır. Aslında Ehl-i Sünnet inancına göre, bütün insanların fiillerinin gerçek mutasarrıf ve hâlikı Allah’tır. Ancak insanlar gözlerindeki dünya ve masiva perdesi sebebiyle bunu görememektedir. Yani bir başka ifadeyle herkesin gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı Allah’ın yüce kudretidir. Çünkü bütün fiillerde yaratıcı O dur. İnsanlar bu gerçeği nafile ibadetlerle Hakk’ın sevgilisi olacak konuma geldikleri zaman fark edebilirler. Kur’an’da Allah-u Zülcelâl’in, kulların fiillerini kendine izafe etmesi bundandır. Nitekim ”Onları siz öldürmediniz, Allah öldürdü. Attığın zaman sen atmadın, Allah attı.”(Enfal Suresi 17),”Bildikleriyle amel edene, Allah bilmediklerini öğretir. Hadisi şerifinde de aynı konuya işaret edilmektedir.(Hilyetül Evliya10/15)Tasavvufun bu iki özelliği, tasavvufi hayat ve tasavvufi düşünce olmak üzere iki mertebenin meydana gelmesini sağlamıştır.
Tasavvufun gayesi, nefsi dînerâm, dîninefs için vicdan kılmak, bu suretle dünya ve ahiret saadetine nail olmaktır.
Tarikatlarda üzerinde önemle durulan husus, mâsiva (günah olan) ile kalbî alakanın kesilmesidir. Nefis masivayı arzular. Düşmanlıklar, kin, gayz, intikam, ihtiras gibi duygu, düşünce ve davranışlar günaha, haramlara yönelmenin bir neticesidir.
Peygamber Efendimiz(s.a.v)buyururlar ki: ”Haset etmeyin, birbirinizi aldatmayın, buğz etmeyin, birbirinizden yüz çevirmeyin, birbirinizin alış verişini bozmayın. Ey Allah’ın kulları kardeş olun. Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yalnız bırakmaz, onu yalanlamaz, hakir görmez. Efendimiz(s.a.v) üç kere göğsüne işaret ederek, takva buradadır. Müslüman kardeşine hor bakmak, kişinin kötülüğüne kâfi bir delildir. Her Müslümanın diğer Müslümanlara kanı, malı ve ırzı haramdır.
Cenab-ı Hak Al-i İmran Suresi103.ayetinde:“Hepiniz toptan, sımsıkı Allah’ın ipine(dinine, Kur’an’a, Peygamberi Hz.Muhammede (s.a.v)) sarılın, parçalanıp ayrılmayın. Buyurur.
Her Müslümanın dinine sarılması, bağlanması, Kur’an-ı Kerimi rehber edinmesi, tefrikadan kaçınması imanının neticesidir. Peygamber Efendimiz(s.a.v)de: ”Cemaatte rahmet, tefrikada azap vardır. ”Allah’ın yardımı cemaatin üzerinedir. buyurmuştur. (Acluni, Keşfül hafa c.1 sh.333.c.2sh.391)
Dini İslam’a topluca sarılmak her hayrın özü, kurtuluşun da temelidir. İslam’a bağlanıp yaşayanların sayısı arttıkça hedefe ulaşmak kolaylaşacaktır. Onun için tek çıkar yol Allah’ın Resulü Hz. Muhammed Mustafa(s.a.v)ya teslim olmak veya ona tabi olanlara teslimiyettir.
Ebubekir TANRIKULU Hoca
Kadiriyye-i Halisiyye-i Hayriyyenin
Hadimül Fukarası
Etiketler: İslami Sorular Cevaplar, İslam'da Tasavvuf nedir?, tasavvuf, tasavvuf nedir, Hz.Muhammed, Mekteb-i Derviş