Mekteb-i Derviş | İslam

    KATİP ÇELEBİ KİMDİR? HAYATI, ESERLERİ, VEFATI, MEZARI

    (D.H.1017 Zilkade–Şubat 1608 İstanbul - V.H-27 Zilhicce 1067-M.6 Ekim 1657 İstanbul)

    Tarih, coğrafya, bibliyografya ve biyografya ile ilgili çalışmalar yapmış Osmanlının yetiştirdiği, Keşf ez-zunûn 'an esâmî el-kutub ve-l-fünûn, meşhur coğrafya ansiklopedisi Cihannüma ile tanınan bilim insanı, Fıkıh ve târih âlimi...

    DOĞDUĞU YER KÜNYESİ VE AİLESİ

    Kâtip Çelebi ya da Hacı Halife; Fıkıh ve târih âlimi. İsmi, Mustafa bin Abdullah’tır. H.1017 Zilkade –M.Şubat 1608‘de İstanbul’da doğdu. Babasının adı Abdullah. Babası, Osmanlı devlet ve siyaset adamlarının yetiştirildiği Enderun kurumunda eğitim görerek yetişmiş bir askerdir. Ordu kâtipliğinde bulunduğu için ulema ve halk arasında Kâtip Çelebi lakabı ile tanındı. Diğer lakabı ise Hacı Halife,Hacı Kalfadır. Doğu’da Hacı Halife, Batı’da ise Hacı Kalfa adıyla da tanınır. Hacca gittiği ve uzman memur (halife) olduğundan ötürü bu lakap ile de anılmıştır. Tarih, coğrafya, bibliyografya ve biyografya ile ilgili çalışmalar yapmış Osmanlının yetiştirdiği bilim insanı ve âlimi. Dünya bilim edebiyatında en ünlü ve bilinen eseri; İslam dünyasının en değerli eserlerini içeren 15.000 kitabı ve 10.000 müellifi (yazar) alfabetik dizin sistemine göre tanıtan Keşf ez-zunûn 'an esâmî el-kutub ve-l-fünûn ve daha sonra İbrahim Müteferrika tarafından basılan meşhur coğrafya ansiklopedisi Cihannüma ile tanınır. Kâtip Çelebi, az sayıdaki 17. yüzyıl Osmanlı nesir yazarları arasındadır. H-27 Zilhicce 1067 -M.6 Ekim 1657.İstanbul ‘da Cumartesi sabahı vefat etti. 

    EĞİTİMİ VE HOCALARI

    Altı yaşına geldiğinde, ilk eğitimini almak için babası tarafından görevlendirilen İmam İsa Halife El-Kırımî'den Kur'an okumayı, tecvit kurallarından Mukaddime-i Cezeriyye'yi ve namazın şartlarını öğrendi. Devrin âdeti üzerine, öğrendiklerini Mesih Paşa Darülkurrası'nda ezbere dinletti. Zekeriyya Ali İbrahim Efendi ile Nefes-zâde'den ders gördü, Kur'an'ı yarısına kadar ezberleyerek, aynı Darülkurrâ'da okudu. İlyas Hoca'dan tasrif (anlatılan bir kavramı farklı yollardan yeniden anlatmak) ve avâmil (Arapça kelime sonlarının okunmasını öğreten bir bilim dalı ve aynı adla anılan kitap) öğrendi.

    Böğrü Ahmet Çelebi adlı hattattan yazı dersleri aldı. On dört yaşına geldiğinde, babasının aylığından 14 dirhem harçlık bağlanılarak, babasının yanında Anadolu Muhasebesi Kalem’inde şakirt (stajyer) olarak devlet görevine başladı (1622-23 yılları). Bu ofisteki halifelerin (uzman memur) birinden hesap-muhasebe sistemini, Erkam adı verilen yazışma kurallarını ve dönemin devlet belgelerinde kullanılan Siyakat yazısını öğrendi.

    Dönemin ünlü bilginlerinin derslerine katılarak medrese öğrenimindeki eksikliklerini giderdi. Tarihten tıpa, coğrafyadan astronomiye kadar geniş bir ilgi alanı olan Kâtib Çelebi’nin aynı zamanda zengin bir kütüphanesi vardı. 

    Memurluk Yılları

    1624 yılında Abaza Mehmed Paşa İsyanı'nı bastırmak amacıyla hazırlanan ordunun defterlerini tutan birimde (Silâhdar Alayı) yer alarak, babası ile birlikte Tercan seferine katıldı. Kayseri yakınlarında Abaza Mehmed Paşa birlikleri ile yapılan savaşa (7 Eylül 1624) tanıklık etti. Eseri Fezleke'de bu seferin ayrıntılarını ve anılarını bildirmektedir. Ordu ile birlikte Musul'a geldiklerinde (Ağustos - Eylül 1626) babası vefat etti ve Cami-i Kebir Mezarlığı'na defnedildi. Babasının vefatından bir ay sonra, aynı sefer kuvvetinde görev yaptıkları amcası da, Nusaybin - Cerahlu bölgesinde öldü. Kâtip Çelebi bunun üzerine orduda görev yapan başka bir akrabası ile birlikte Diyarbakır'a geldi. Diyarbakır'da kaldığı sırada, babasının arkadaşlarından Mehmed Halife adlı bir yüksek bürokrat tarafından Süvari Mukabelesi'ne tayin edilerek İstanbul'a döndü (1627-1628). Aynı yıl içinde Erzurum kuşatmasına katıldı. Erzurum'dan Tokat'a dönüş yolunda, kış mevsiminin bastırması sebebiyle orduyla birlikte büyük zorluklar yaşadı.

    1630'da Hüsrev Paşa'nın maiyetinde bulunarak, Hamedan ve Bağdat seferine katıldı. Kâtip Çelebi bu seferle ilgili olarak, Cihannüma'da ve Fezleke'de uğradığı şehir ve bölgelerle birlikte, ordu tarafından ele geçirilen şehir, kale ve menzillerin bilgilerini vermektedir. Bağdat Kuşatması'nda ordunun defterini tuttu. Seferden sonra tekrar İstanbul’a dönerek Kâdızâde’nin derslerine katıldı. Bu zaman aralığında, Kâdızâde'den Tefsir, İhya-i Ulûm, Şerh-i Mevakıf, Dûrer ve Tarikat (Tarikat-ı Muhammediyye) okudu. 1633-1635 Halep Seferi'nde hacca gitme fırsatı buldu.

    Çatışma ve sefer olmadığı zamanlarda, Halep'te kitapçıları ve kütüphaneleri gezerek, ileride yazacağı büyük eseri Keşf ez-zunûn 'an esâmî el-kutub ve-l-fünûn  için, biyografik ve bibliyografik temeli teşkil edecek notları hazırlamaya başladı. Halep Seferi yıllarında, sahaflarda kitap toplayıp, elde ettiği hazineyi okuyarak kendini geliştirdi.

    Dönüşte bir kış Diyarbakır'da kalıp oradaki bilgin ve aydınlarla görüştü. 1635 senesinde IV. Murad ile Revan Seferine katıldı. On yıl kadar çeşitli savaşlarda bulunduktan sonra İstanbul’a döndü ve çeşitli alanlardaki bilimlerle uğraşır oldu.

    A’rec Mustafa Efendi, Ayasofya dersiâmı (öğretim görevlisi) Abdullah Efendi ile Süleymâniye dersiâmı (öğretim görevlisi) Mehmed Efendiden ders aldı ve A'rec Mustafa Efendiyi kendisine üstâd edindi. Bir taraftan kendisi öğrenirken, diğer yandan birçok öğrenciye ders verdi.

    1645'te Girit Seferi'ne katılması sayesinde haritaların nasıl yapıldığını inceleme fırsatını buldu ve bu konuyla ilgili eserlerde çizilen haritaları gördü. Bu arada görevinden ayrılarak, üç yıl devlette çalışmadı. Bu üç yıl içinde kimi öğrencilerine çeşitli konularda dersler verdi. Yine bu zaman içinde sık sık hastalandığı için, tedavi çareleri bulmak amacıyla, çeşitli tıp kitaplarını okudu. Pek çok eserini bu yıllarda yazmıştır. Kâtip Çelebi, terfi meselesiyle ilgili bir tartışma sonucu memuriyetten ayrıldı; kendini eserlerine ve ilme verdi. Bir hastalığı sırasında tedavi yolu aramak maksadıyla tıp kitapları okuma fırsatı da buldu. Bu arada duaların şifalı tesirinden faydalanmak için esma kitaplarını da inceledi. Bütün bu çalışmaları ve eserleri sebebiyle devrinde tanınmaya başlayan yazarın, Takvimü’t-Tevarih  Tarihlerin takvimi, kronolojik tarih) adlı eserinin tamamlanması üzerine zamanın şeyhülislamı Abdurrahim Efendi tarafından eski mesleğine, hakkı olan kıdemle geri dönmesi sağlandı. Yazar bu tarihten sonra ölümüne kadar verimli çalışmalarda bulundu. Eserlerinin önemli kısmını bu dönemde ortaya koydu. Sonradan Müslüman olan Fransız asıllı Mehmed İhlasî’nin yardımıyla bazı eserleri Latinceden Türkçeye çeviren yazar, erken denecek yaşta, 49 yaşında iken vefat etti. 

    VEFATI

    Kâtib Çelebi H-27 Zilhicce 1067 -M.6 Ekim 1657.İstanbul ‘da Cumartesi sabahı vefat etti. 

    Kabri, Vefa'dan  Unkapanı Köprüsü'ne inen büyük caddenin sağ kenarında Zeyrek Câmii’ne varmadan, mektebin altındaki sebilin bitişiğinde küçük bir avludadır. Rabbim rahmetiyle muamele eylesin.Cennetteki derecesinia’li kılsın. Amin.

    Kâtip Çelebi çalışkan, iyi huylu, vakarlı, az konuşan, çok yazan biri olarak bilinir. Arapça, Farsça yanında Lâtince'yi de bilirdi. Osmanlı Devleti'nde Batı bilimleriyle fazla ilgilenen ve Doğu bilimleriyle karşılaştırıp sentezini yapan ilk Türk bilim adamlarından biridir. Unesco tarafından doğumunun 400. yılı münasebetiyle 2009 yılı Kâtip Çelebi yılı ilan edilmiştir.

    ESERLERİ

    Ölümünden sonra müsveddelerinin çoğunu satın alan İzzetî Mehmed Efendi’nin tanımlamasına göre, az konuşan, ağırbaşlı, alçak gönüllü, çalışkan, vakur, hicivden pek hoşlanmayan bir karaktere sahip olan Kâtip Çelebi’nin çiçek yetiştirmeye büyük merakı vardı. İçki, sigara gibi kötü alışkanlıkları olmayan yazar, daima doğru ve faydalı olanı arayan bir kimse olarak tanındı. Dinî hassasiyeti yüksekti. Boş inançlara karşı olduğu, taassubun her türlüsüne karşı çıktığı ve bunları önlemeye çalıştığı da bilinmektedir. Yeni fikirler peşinde olan bir âlim olmaktan çok, yaşadığı dönemin Osmanlı devlet ve toplum düzenini bozan meselelere çözüm getirmeye uğraştı. Bu yönüyle yazarın, yaşadığı döneme şahitlik yaptığı da söylenebilir. Kâtip Çelebi, din ile hayat arasında sağlıklı bir ilişki kurmanın ancak ilimle mümkün olabileceğini düşünmüş; sosyal hayatın birliğini sağlamada toplumsal birliğin dayanağı olarak ilimde birlik fikrini görmüştür.

    Kâtib Çelebi, yeni fikirler veya yenilikler peşinde olan bir düşünür olmaktan çok yaşadığı dönemde veya daha önce ortaya çıkarak Osmanlı devlet ve toplum düzenini sıkıntıya sokan meselelerle uğraşmış, bu meselelere çözümler getirmeye çalışmıştır. Onun düşüncesinin en önemli özelliği, yaşadığı hayatın ve devletin önemini kavrayarak kendi toplumunu ciddiye almasıdır. Bundan dolayı hakkında yazı yazdığı hemen her konu o gün yaşanılan bir sıkıntıya cevap olmak üzere kaleme alınmıştır. 

    Bu yönden Kâtib Çelebi aynı zamanda yaşadığı döneme şahitlik yapmış bir düşünürdür. Coğrafyaya yönelmesi ve bu alanda özellikle Avrupa’da coğrafî keşifler neticesinde ortaya konulan yeni mâlûmattan istifade etmesi onun bu problem şuuru ile alâkalı olduğu gibi, muhtelif alanlarda dine rağmen toplumda yaygınlaşmış olan bazı örf ve âdetlerle din adına mücadele edilmesine karşı çıkışı da bu tavrı toplumsal birliği bozacak gayretler olarak görmesinden kaynaklanmaktadır. Kâtib Çelebi’nin, esasını ilk tahsili sırasında elde ettiği astronomi ve hikemî ilimlere hayatının olgunluk döneminde yönelmesi de yine bu çerçevede anlam taşıdığı gibi bu alanlarda Osmanlı cemiyetinde bilgi eksikliği olduğunu göstermeye çalışırken bunları fıkhî birer meselenin içinde ve fıkhî meseleler haline getirerek dile getirmesi onun bu hassasiyetiyle alâkalı olarak görülebilir.

    Kâtib Çelebi çeşitli yönlerden İbn Haldûn’un önemli bir takipçisidir. Bir taraftan Taşköprizâde’nin Miftâḥu’s-saʿâde’sinden epeyce istifade ederek hazırladığı anlaşılan Keşfü’ẓ-ẓunûn’un mukaddimesinde, diğer taraftan Osmanlı içtimaî ve siyasî düzeninde ortaya çıkan bazı aksaklıkları tahlil ettiği Düstûrü’l-amel gibi eserlerinde İbn Haldûn’un görüşlerinden faydalanmıştır. Kâtib Çelebi’nin Keşfü’ẓ-ẓunûn’a yazdığı mukaddime, bir yönüyle Osmanlı medresesindeki ilim anlayışının esaslarını verirken diğer yönden Osmanlı ulemâsının, hakkında risâleler ve kitaplar yazdıkları, mevcut olanları şerh ve hâşiye ile geliştirdikleri konuları “muhtasar ve müfid” bir şekilde dile getirmektedir. Ayrıca Kâtib Çelebi’nin ifade ettiği cemiyetin varlığının ilme bağlı olduğu düşüncesi de esas itibariyle klasik toplum tasavvurunun ve klasik Osmanlı toplumunun kendi kendini kavrayış şeklini anlatması açısından önem arzetmektedir. Bu düşünce her ne kadar sadece veya ilk defa Kâtib Çelebi tarafından dile getirilmiş olmasa da dinle hayat arasında nasıl bir irtibat kurulacağı, dinin içtimaî hayattaki yeriyle dinin ilmî olarak öğrenilip öğretilmesinin toplumun varlığını sürdürmesi arasındaki alâkayı göstermesi bakımından ayrı bir değere sahiptir.

    İlmin toplumsal hayatın devamı açısından ne kadar önemli olduğunu vurgulayan Kâtib Çelebi, dinle hayat arasında sağlıklı bir ilişki kurmanın ancak ilim yoluyla olabileceğini belirtir. İçtimaî hayatın vahdetini sağlamada ve sürdürmede toplumsal vahdetin dayanağı olarak ilimde vahdet fikrine sadıktır. Bu yönden ilim meselesini, mevzular ve meseleler arasındaki farklılıkları muhafaza etmekle birlikte bunları daha esaslı bir noktada birleştiren bir vahdet cihetinden ele almanın gerekliliğini vurgular (Mîzânü’l-hak, s. 233).

    Bugün Osmanlı dönemi ilim anlayışının dile getirildiği sistematik yazılar söz konusu olduğunda, Miftâḥu’s-saʿâde’nin yanında Keşfü’ẓ-ẓunûn’un mukaddimesi orada özellikle isimleri zikredilen diğer eserlerle birlikte vazgeçilemez kaynaklar olduğu gibi kendileri de bir ilim anlayışının veciz ifadeleri olarak önemlerini muhafaza etmektedir. Kâtib Çelebi’nin eserleri ve düşüncesinin kıymeti genel olarak takdir edildiği için çeşitli dönemlerde onun kitapları ve risâleleri neşredilmiştir.

    Osmanlı Devleti’nde Batı kaynaklarına başvuran ender yazarlardan olan Kâtip Çelebi, çeviriler yapan ve faydalandığı eserleri eleştirmekten geri durmayan bir şahsiyettir. Onun, edebiyat ve üslûptan çok anlamı ön planda tutan, sözü uzatmaktan kaçınan bir yazar olduğu söylenir. Eserlerinde seci (nesirde kâfiye) pek az yer alırken yer yer cinas ve teşbihlere rastlanmaktadır. Oldukça sade ve yalın bir dil kullanmış olduğu halde, bazen bu yalınlığın cümlenin yapısını bozma derecesine vararak anlamayı güçleştirdiği söylenmektedir.

    XVII. yüzyılın ilim ve kültür hayatında çok büyük önemi olan yazar, Batı dünyasında da büyük bir takdir kazandı. Bu yüzden onun eserlerinden bir kısmı çeşitli Batı dillerine çevrildi. Arapça ve Farsça ile birlikte, Batı kaynaklarından faydalanmak için Fransızca ve Latince de öğrenmiş olan Kâtip Çelebi, kültür tarihimize tarih, coğrafya, bibliyografya ve sosyoloji alanlarında oldukça değerli eserler kazandırdı. Yirminin üzerinde eser yazmış olan Kâtip Çelebi’nin bu eserlerinden pek azı tercümedir. Telif eserlerinin büyük çoğunluğu Türkçe, bir kısmı da Arapçadır.

    Coğrafya alanında İslam coğrafyacılarının Batılılardan ve Yunanlılardan ilerde olduğunu belirterek bu eksikliği gidermek amacıyla Cihannüma adlı eserini ortaya koydu. Modern Türk coğrafyacı lığının başlangıcı sayılan bu eser, pek çok coğrafya eserinin inceleme ve karşılaştırmasından çıkan bilgilerle yazar tarafından derlenen bilgilerden meydana gelmiştir. Fezleketü’t-Tevarih adlı eseri evrenin yaradılışından 1592 yılına kadar gelen umumi bir tarih kitabıdır. 

    Hz. Âdem’den başlayıp 1648’e kadar gelen olayları sıralayan müellifin Arapça Fezleke’sinin bir tür kronoloji cetvelidir. Bibliyografya alanında yazılmış olan ve 14.500 eser hakkında bilgi veren Keşfü’z-Zünûn, en tanınmış eseri olup Batı’da İslâm araştırmaları yapan pek çok kişinin başvurduğu bibliyografik bir kaynaktır. Alfabetik bir düzenle sıralanmış olan bu eser yirmi yılda tamamlanmıştı. Bir İslâm ansiklopedisi fikrinin doğmasında önemli etkisi olduğu düşünülen bu kitap Arapça yazılmıştır. Tuhfetü’l-Kibar, Osmanlı Devletinin deniz gücünü anlatan bir eser olup 1645’te başlayan Girit seferi sebebiyle kaleme alınmıştır. Girit seferinde ortaya çıkan başarısızlıklarla kaybolmaya başlayan moral gücünü takviye etme amacını taşır. Mizânü’l-Hak adlı eser ise İslâm dünyasında sık sık tartışılmış olan bazı dinî ve toplumsal meselelerin tartışılmasına son verme maksadıyla yazılmıştır. Son bölümünde kendi hayatı hakkında bilgi veren yazarın, son eseridir.

    “Bilgisizliğe, hurafeye özellikle taassuba hiç müsamahası yoktur. Daima doğru ve faydalı olanı aramış bunun için de ilimden başka bir yol tanımamıştır. Devrinin toplumsal olayları üzerinde düşünmüş, Osmanlı müesseselerini eleştirmiş, çağının ve kendi devrinin tartışmalı konularına cesaretle, tarafsızlıkla el atıp çözüm aramaya çalışmıştır.” (Harun Tolasa)

    Kâtib Çelebi, huşû’ içinde, şartlarına uygun olarak yapılacak duâların kabûl olacağını ve Kur’ân-ı kerîmin şifâ vereceğini sık sık zikrederdi.

    Kâtib Çelebi’nin çok kitabı vardı. Birgün Şeyhülislâm Yahyâ Efendi, sohbet sırasında Kâtib Çelebi’ye; “Senin bin ciltten fazla târih kitabın varmış. Bu doğru mudur?” diye sordu. Kâtib Çelebi de; “Olması gerekir” diye cevap verdi. Fakat şeyhülislâmın tereddüt ettiğini görünce, ertesi gün on katıra birbirinden ayrı üçyüz cild târih kitabını yükleterek şeyhülislâma götürüp; “Evde, ciltsiz bundan da fazla vardır” dedi.

    Kâtib Çelebi, yazdığı yirmiyi aşkın eserleriyle sâdece Türk dünyâsına değil, bütün dünyâya seslenmişti. Çalışmalarının genişliği ve derinliği ile dönemin en önemli ilim adamlarından sayılmıştır, özellikle bibliyografya ve biyografyaya âit eserlerini hazırlarken fiş kullanarak çalışmıştır.

    Târih kitaplarında daha çok hâdiselerin özünü ve hakîkatini anlatmaya çalışmış, Uslûb ve edebiyât yönüne fazla ağırlık vermemiştir. Fikirlerini, düşüncelerini çeşitli san’atlarla süsleyerek anlatmak yerine, kısa, öz ve açık yazmıştır.

    Coğrafya

    1-Levâmiu’n-nur fi zulmeti Atlas Minur.(Hollandalı Gerardus Mercatur’dan Latince Atlas Minor adlı coğrafya kitabının çevirisi, yaz. nüs. Nuruosmaniye kit.), 

    2-Müntehab-ı Bahriye (Kitab-ı Bahriye)

    3-Cihannüma.(Cihanı gösteren anlamında, coğrafya alanında bir eserdir. Japon adalarından Osmanlı topraklarına kadar çok sayıda bölge hakkında coğrafi bilgiler verir, 1732), 

    Tarih

    1-Fezleket akvâl el-ahyâr fi ilmi el-târîh ve el-ahbâr. Arapça Fezleke: Bir mukaddime, üç usûl ve bir son sözden olusan tarih eseri. 1.300 adet elimizde olmayan yazma kaynak kullanılarak yazılmış olan varlıkların başlangıcı, peygamberlerin ve hükümdârların târihi olarak özetlenebilecek bir târih kitâbıdır.

    2-Türkçe Fezleke.(Osmanlı tarihi, 1592-1654 arası olayları, 2 cilt, 1869-70), 

    3-Tuhfet el-kibâr fi Esfâri el-Bihâr.(Deniz Seferleri Hakkında Büyüklere Hediye, Osmanlı denizcilik tarihiyle ilgili bir eser, yaz. 1656, bas. Orhan Şaik Gökyay tarafından 1973), 

    4-Takvîmü't-Tevârîh: 1648 târihine kadar yaşanmış olayların kronolojik açıklamasını içerir. Arapça ve Farsça basılmış; İtalyanca, Latince ve Fransızcaya çevrilmiştir.

    5-Tarîh-i Frengi tercümesi.(Johann Carion’un Chronik adlı tarihinin çevirisi, Avrupa Tarihi), 

    6-Revnaku’s-saltana (Târîh-i Kostantiniyye ve Kayâsire) tercümesi.(çeviri ve derleme, Ortadoğu ve Balkan tarihi)

    7-Düstûr-ûl-amel lî ıslâhil-l halel.(Osmanlının kötüye giden durumuna çareler öneren bir eser. Şinasi tar. 1863, tıpkıbasımı 1979), 

    8-İrşâd-ûl-hayâfâ ilâ târîh-ûl-Yunân ver-Rûmve’n-Nasara.(Avrupa ülkeleri ve Hıristiyanlık dünyası hakkında), 

    9-Süllem el-vusûl ilâ tabakat el-fûhûl.(hal tercümeleri kitabı, Arapça, 1649), 

    10-Câmi el-Mütûn min Cüll el-Fünûn

    Din

    1-Mîzân-ül-Hakk fi ihtiyâr-il-ehak.Kâtip Çelebi’nin yazmış olduğu eserlerin en sonuncusudur. 1067 (m. 1656) senesinde yazmıştır. Devrinde şiddetli tartışmalara konu olan bir takım mes’eleleri konu olarak almıştır.(İslâm dünyasında tartışılan bazı konular hakkında, O. Ş. Gökyay tar. 1979, son olarak M. Kara - S. Uludağ tar. İslâm’da Tenkit ve Tartışma Usulü adıyla, 1980),

    2-İlhâm el-Mukaddes Min Feyz el-Akdes.(M. Hamidullah tarafından yayımlandı. İslâm Tetkikleri Enstitüsü Dergisi IV - 3-4, 1971), 

    Sosyal, Kültürel ve Halk Bilimi

    1-Tuhfetü el-ahyâr fi el-hikem ve el-eş’âr. (çeşitli konularda, yaz. nüs. Süleymaniye kit.), 

    2-Dürer-i müntesira vel gurer-i münteşira.(yaz. nüs. Nuruosmaniye kit.), 

    3-Recmü’r-râcim bi’s-sîn ve el-Cim. Beyzavî Tefsirinin Şerhi, 4-Beyzâvi Tefsirinin şerhi

    5-Muhammediyye şerhi.(Hüsnü’l-hediyye),

    6-Kanunnâme. (Osmanlı teşrifatı hakkında), 

    7-Tütün Risalesi

    Bibliyografya

    1-Keşf ul-zunûn an asāmi el-kutub ve el-funun : Arapça yazılmış, 15.000'e yakın kitap ve 10.000'e yakın yazari tanıtan büyük bir bibliyografya ansiklopedisi mâhiyetindedir. Mısır’da, Almanya’da, İstanbul’da basıldı. Lâtince ve Franszica'ya çevrilmiştir. (Britannica Ansiklopedisi, Katip Çelebi maddesi^."Orhan Şaik Gökyay; Kâtip Çelebi, Hayatı-Şahsiyeti-Eserleri", Katip Çelebi - Hayatı ve Eserleri Hakkında İncelemeler", Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1991.)

    Kâtip Çelebi’nin Sultan Genç Osman’ın şehîd edilmesiyle ilgili söylediği bir şiir şöyledir:

    Bir şâh-ı âlîşân iken,

    Gayretli, genç arslan iken.

    Gazi, bahâdır hân idi,

    Nâmıyla Osman Hân idi.

    Hükmetmeye kâdir idi,

    Haccetmeye hâzır idi.

    Niyet edip haccetmeye.

    Kulak gerek işitmeye,

    Eşrât-ı saattir bu dem,

    Rûz-ı kıyâmettir bu dem.

    Ey dil ciğerler oldu hûn,

    Kan ağladı ehl-i fünûn.

    Âli neseb sultan idi,

    Şâh-ı cihâna kıydılar.

    Kula nedamettir bu dem,

    Şâh-ı cihâna kıydılar.

    Derdim bir iken oldu on,

    Şâh-ı cihâna kıydılar.


    BİBLİYOĞRAFYA
    Abdülhak Adnan Adıvar / Osmanlı Türklerinde İlim (s. 105 vd., 1943), Orhan Şaik Gökyay / Kâtip Çelebi: Yaşamı, Kişiliği ve Yapıtlarından Seçmeler (1982) -  “Kâtip Çelebi” (TDV İslâm Ansiklopedisi (c. 25, 2002),  Keşfü’z-Zünun (Şerafettin Yaltkaya ve Kilisli Rıfat neşri, 1971), Bekir Kütükoğlu / Kâtip Çelebi “Fezleke”sinin Kaynakları (1974), Prof. Dr. Sabri Orman / “Katip Çelebi'de Sosyo-Ekonomik Düşünce” (Vefatının 350. Yılında Katip Çelebi Uluslararası Sempozyumu, 2007, s. 41-56), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) – Ünlü Bilim Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 2, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013). 
Kâtib Çelebi, Süllemü’l-vüṣûl ilâ ṭabaḳāti’l-fuḥûl, Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 1877, vr. 42a, 54a, 235a, 271a vd., 567a; a.mlf., Câmiʿu’l-mütûn, TSMK, Emanet Hazinesi, nr. 1763, vr. 5a; a.mlf., Fezleke, I, 94 vd., 104 vd.; II, 4, 54 vd., 100, 118, 128, 136, 164, 182, 238, 239, 293, 384; a.mlf., Takvîmü’t-tevârîh, İstanbul 1146, s. 247; a.mlf., Tuhfetü’l-ahyâr, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2539, vr. 12b; a.mlf., Tuhfetü’l-kibâr, tür.yer.; a.mlf., Cihannümâ, s. 73, 257, 300-303; a.mlf., el-İlhâmü’l-mukaddes min feyzi’l-akdes, Nuruosmaniye Ktp., nr. 4075, vr. 1b; Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 572, 725-726; II, 1010, 1137; ayrıca bk. M. Şerefettin Yaltkaya’nın Mukaddime’si, I, 7-28; G. Flügel’in Mukaddime’si, I, 31-48; a.mlf., Mîzânü’l-hak, İstanbul 1306, tür.yer.; a.e.: İslâm’da Tenkid ve Tartışma Usûlü (s.nşr. Süleyman Uludağ – Mustafa Kara), İstanbul 1990, s. 233; B. Herbelot, Bibliothèque orientale ou dictionnaire universel (ed. Fuat Sezgin), Frankfurt 1995, I-IV; Uşşâkīzâde İbrâhim, Zeyl-i Şekāik (nşr. H. J. Kissling), Wiesbaden 1965, s. 235-238; Şeyhî, Vekāyiu’l-fuzalâ, I, 262-264; Şehrîzâde Mehmed Said, Târîh-i Nevpeydâ, İÜ Ktp., TY, nr. 3291, vr. 12a, 17b-20b; Müstakimzâde, Tuhfe, s. 98; a.mlf., Mecelletü’n-nisâb, Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi, nr. 628, vr. 361b, 426b, 447a; Sicill-i Osmânî, IV, 395; Bursalı Mehmed Tâhir, Müverrihîn-i Osmâniyye’den Âlî ve Kâtib Çelebi’nin Tercüme-i Halleri, Selânik 1322, s. 18-43; a.mlf., Kâtib Çelebi, İstanbul 1331; Osmanlı Müellifleri, III, 124-131; Brockelmann, GAL, II, 127 vd., 427-429; Suppl., II, 343, 635-637; Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, s. 105 vd., 119, 123, 128; TCYK, s. 36-48, 161 vd.; Bekir Kütükoğlu, Kâtib Çelebi “Fezleke”sinin Kaynakları, İstanbul 1974; Babinger (Üçok), s. 214-223; Orhan Şaik Gökyay, Kâtib Çelebi: Yaşamı, Kişiliği ve Yapıtlarından Seçmeler, Ankara 1982; a.mlf., “Kâtib Çelebi”, İA, VI, 432-438; a.mlf., “Kātib Celebi”, EI2 (İng.), IV, 760-762; Kâtib Çelebi: Hayatı ve Eserleri Hakkında İncelemeler, Ankara 1985; Ali Cânip [Yöntem], “Kâtib Çelebi’de Liberallik”, HM, III/20 (1927), s. 462; Mesut Koman, “Kâtib Çelebi’nin Şimdiye Kadar Üzerinde Durulmamış Çok Mühim Bir Eseri: İrşâdü’l-hıyârâ ilâ târîhi’l-Yunân ve’n-Nasârâ”, Konya Halkevi Dergisi, sy. 79, Konya 1945, s. 20 vd.; Bilgi, XI/128, İstanbul 1957 (Kâtib Çelebi özel sayısı); V. L. Ménage, “Katip Çelebiana”, BSOAS, XXVI/1 (1963), s. 173 vd.

Etiketler: Katip Çelebi Kimdir Hayatı Eserleri Mezarı | Mekteb-i Derviş

Not: HTML'e dönüştürülmez!
    Kötü           İyi
Benzer Konular