Mekteb-i Derviş | İslam

    KAFKAS KARTALI ŞEYH ŞAMİL KİMDİR? HAYATI, MÜCADELESİ, VEFATI, MEZARI

1797-1871
    BÖLÜM 1

   "Kahramanlık", "Cesaret", "Fedakârlık", "Yiğitlik" abidesi, Kafkas Kartalı Şeyh Şamil.

    Rusların, Kafkasya’da ortadan kaldırmak istediği İslamiyet’i, tekrar ihya etmek için mücadele veren, Kafkas-Rus mücadelesinin en mümtaz siması ve düzenli Rus ordularını dize getiren büyük mücahid, Kuzey Kafkasya’nın efsanevi lideri İmam Şamil, Dağıstan’ın Gimri köyünde dünyaya geldi. Babası Avarlar’dan Muhammed, annesi Avar beylerinden Pîr Budak’ın kızı Bahu Mesedu’dur. Doğduğunda kendisine dedesi Ali’nin adı verildi. Ancak sürekli hasta olduğundan ad değiştirmenin iyi geleceğine dair geleneksel inancın etkisiyle ailesi adını Şâmil olarak değiştirdi. Kısa bir süre sonra sağlığına kavuşan Şâmil ilk eğitimini dayısından aldı. Ardından arkadaşı Molla Muhammed ile birlikte Harakinili Said ve ileride kayınpederi olacak olan Nakşibendî şeyhi Cemâleddin Gazi-Kumukī’den dinî ilimleri tahsil etti. Otuz yaşına kadar tefsir, hâdis, fıkıh ilimlerini; edebiyat, tarih ve fen bilgilerini öğrenerek, büyük bir âlim ve gönül sahibi bir veli oldu. Sabrı, metaneti, dirayeti, ilmi, hitabeti ve mücadeleci yönü ile Kafkasya halklarının önder İdealleri ve hedefleri uğruna gösterdiği mücadele, Hayat boyu devam eden mücadelesi ile şekillenen örnek şahsiyet. Tıpkı İmam Mansur gibi o da içki içilmesini yasaklamış, şeriat kurallarına çok önem vermiştir. Çünkü Ruslar, dağ halklarını asimile edebilmek için bir taraftan geleneksel norm ve değerlerin yerine alkol, kumar, rüşvet ve benzeri kötü alışkanlıkları yerleştirmeye çalışıyorlar, diğer taraftan onlara çeşitli baskılar yaparak giyimlerine karışıyorlar, hacca gitmelerini dahi yasaklıyorlardı. Babasına dahi bu konuda şart koşan Şamil, babasının içki içmemesi için ona ihtarda bulunmuştur. Babası: “Ya içecek olursam? Ne yapacaksın, beni vuracak mısın?” der. Şamil’in yanıtı tek cümledir: “Seni değil, kendimi bıçaklarım.” Ve baba, içkiyi bırakmıştır. Çünkü oğlunu tanımaktadır…

     Şeyh Şamil’i her Türk boyu kendinden görme arzusundadır. Bu onun cesaret, kahramanlık, idareci, şahsiyet ve dinî lider olarak nadir bulunan bir insan olmasından kaynaklanmaktadır. Kimi araştırmacılar, Çeçen, Avar, Lezgi, Çerkes, Kumuk olduğunu söylemektedirler. Bunların her biri Dağıstan’da ve Kafkasya’da kahramanlıkları ile kendilerini ispat etmiş kadim Turanî boylardır. Şamil’e şeceresi sorulsa idi şüphesiz “Dağıstanlı” Kafkasyalı” bir Müslümanım diye cevap verirdi. Hayatı boyunca iman ettiği gibi yaşamıştır. 

    Manevi şeceresinin gereği olarak Türkistan illerine kadar uzanan manevî silsilesi vardır. Vefatı ile Resuller Resul’u Hz. Muhammed’in (s.a.v) kabr-i şerifî karşısındaki Cennet-ül Baki’de istirahatgahına çekilmiştir.

    Şamil'in Türkçe bilmesi onun atalarının Türk olduğuna işaret etmektedir. Nitekim 1859'da Kaluga'da sürgün hayatı yaşadığında İ. Zahar hatıratında Şeyh Şamil ve maiyetindekilerin Azeri? Türkçesi (Kumuk Türkçesi) konuştuklarını ve Rus ordusundan hizmet gören Kazan Tükleri'nden askerler ile bu dil ile anlaştıklarını anlatır. At binme ve kılıç kullanmada üstün becerilere sahipti. Güçlü bir vucut yapısı olan Şamil, aynı zamanda güreş ve atıcılıkta da kendini geliştirmişti.

    Kafkas savaşında Ruslara karşı savaşan Çeçenya ve Dağıstan’ın 1834 ile 1859 tarihleri arasında 3. imamı olarak Şeyh Şamil adıyla anıldı.

    İmam Şamil, değişik zamanlarda bazıları dini bazıları siyasi sebeplerden beş kez evlenmiştir. Fatimat, Zahidet, Cevheret, Şovanat ve Emine isimli eşlerinden altı oğlu ve beş kızı dünyaya gelmiştir. Ahmet Cemaleddin, Muhammed Said, Muhammed Gazi, Muhammed Şefi, Muhammed Kamil ve Cemaleddin oğulları, Necabat, Fatimat, Nafisat, Bahu-Mesedu ve Sayfiyat kızlarıdır.

    Şeyh Şamil,  daha gençlik yıllarında Şeyh Mansur ile başlatılan hürriyet mücadelesindeki yerini almış,Mansur’dan sonra, Gazi Muhammed, Kafkaslıların başına geçerek imam olmuş,hepsi gönül sahibi bir veli idi. 

    Ruslar, Kafkasya’ya girdiklerinde Çar ordusunu Avusturya asıllı bir general olan Kulug Fon Klugenav kumanda ediyordu. Şamil’in ve Gazi Muhammed’in köyü olan Gımri’de, taş taş üzerinde bırakmadılar, binlerce Müslümanı katlettiler.

     Gımri, Dağıstan’da kartal yuvası gibi dağların yamacında bir köydü. Gımri baskınında Gazi Muhammed 1832’deşehid edildi. Şamil ise ağır yaralandı. Ormanlar içerisindeki köylerde saklandı. Yaralarını, türlü kök otlarıyla kremler yapan ve cerrahlıkla uğraşan ve aynı zamanda Şamil’in kayınbabası olan Dağıstanlı bir cerrah iyileştirmişti. Şamil’in hastalığında anası Baho başucundan ayrılmamıştı. Savaş dönemlerinde halktan bazıları “artık teslim olalım anlaşma yapalım” diye hayıflanmaya başlamıştır, bunun üzerine Şeyh Şamil teslim olmaktan bahsedene kırbaç cezası vermeyi uygun görmüştür. Bu durumda çekinen halk çareyi Şeyh Şamil’in annesine gitmekte bulmuşlardır. Annesi Şeyh Şamil’e teslim olma teklifini sununca Şeyh Şamil koymuş olduğu kanundan ödün vermemiştir. Cezayı yaşlı bir kadın çekemeyeceğinden, ceza oğluna intikal ettirilmiş, Bunu bana uygulasınlar deyip cezayı kendisi çekmiş kırbaç cezası Şamile uygulanmıştı. 

     Rus generali Klugenav öldürülen Gazi Muhammed’in cesedini günlerce köy köy gezdirmiş teşhir etmişti. Sonunda Avar Hanlığı’nın merkezi olan Tarku’da, Burnava tepesine gömdürmüştü. 

    Gazi Muhammed’in ölümünden sonra yerine Hamzat Bey imâmlığa seçildi. Hamzat, Avar Hanlarının sülalesindendi. Üç sene kadar faâliyet gösteren Hamzat Bey, 1835 (H.1251) senesinde Hunzah Câmiinde bir Cumâ günü Osman ve Hacı Murat, Hamzat’ın Avarlara yaptıklarından dolayı silahlı adamlarıyla suikast düzenlemiş, onu şehîd etmişlerdi. Onun şehâdetinden sonra imâmlık, yâni liderlik vazifesi Şeyh Şâmil’e teklif edilmiş, Şeyh Şâmil, tevâzu göstererek daha ehliyetli birinin seçilmesini istemişti. Hattâ namzetler de gösterdi. Gohlok’ta toplanan âlimler ve milletin ileri gelen temsilcileri, her türlü yetkiye hâiz olarak, Şeyh Şâmil’e imâmlığı kabûl ettirdiler.

    Tarihin hangi sayfasını aralarsak aralayalım, orada hiç tartışmasız karşılaşacağımız bir gerçek vardır ki o da hak ile batılın, İslam ile İslam olmayanın mücadelesidir. Peygamberlerin önderliğinde başlayan bu mücadele Efendimiz(s.a.v) ile peygamberlik makamında hitama ermiş; ama onun kutlu sancağı altında soluklanmaya devam eden halifeler, sahabeler, âlimler, liderler ve imamlarla devam etmiştir ve devam ediyor. 

    Bugün Rusya diye gösterilen bu geniş sahaların yüzde doksanı, çok eski tarihlerden beri Türk boyları veya Türk hakanları tarafından benimsenmiş, Türk'lere has bir diyardı; mâruf bir vatandı. Tarihin kaydettiği büyük Türk akınları hep buralardan çıkmış veya buralardan geçmiştir. İslamiyet’i kabul ettikten sonra Türk'lerin daha çok müstakar bir hayatı tercih etmeğe başladıkları, bunun neticesi şehirlerin genişlediği ve ilmî büyük intibahlara sahne oldukları görülür. Bu sâyede Müslüman Türkler arasında büyük çapta bilginler yetişmiş ve her tarafta hürmet ve tâzim kazanmışlardır. Vakta ki Türkistan ve Altun Ordu gibi imparatorluklar çöktü. Bunların yerine küçük küçük hanlıklar kuruldu, üstelik bu hanlıklar birbirleriyle çatışmağa başladılar. İşte o zaman, başlarına Rusların musallat olmağa cür'et buldukları görüldü. Bu tasallut, Batının aşırı Hristiyan teşekkülleri tarafından sun'i bir şekilde telkin edilmiş ve fi'li yardımlarıyla tanzim ve tahkim olunmuştur.

    Arap coğrafyasında, Anadolu’da, Afrika’da, Avrupa’da, Asya’da, Amerika’da ve daha birçok yerlerde yıllardır devam eden bir mücadelenin olduğunu okur-görür-duyarız. Bu mücadelelerden en şanlı şöhretli olanlardan biri de Kafkasya’daki mücadeleleridir. Öyle yiğitler çıkmıştır ki bu mücadelelerde, bu yiğitler asırlardır dilimize doladığımız destanî birer kahraman olmuşlardır. 

    Kafkaslar Emirül-müminîn Ömer'ül-Faruk(r.a) zamanında İslamla tanışmış, İslâm mücahidleri İran'ı alıp kuzeye teveccüh edince, bunlardan bir kol Kafkaslar ‘da (Hazer) tesmiye edilen cenkçi bir devletle, Bâb'ül-Ebvâb- Derbend geçidinde, karşı karşıya geldiler. Kafkas cephesinde bulunan İslâm orduları kumandanı Sürâka b. Amr(r.a).öncülüğünde fütuhat ve sulh sağlanmış,TÜRK BOYLARI Müslüman olmuştu.Daha sonraları Emevi ve Abbasiler döneminde buralarda İslami faaliyetler yoğunlaşmış, Bir taraftan Türkistan'da İslâmiyet fethen teessüs ederken, diğer taraftan Kafkasya'da sulhen yayılmağa başlamış, nihayet İdil boyu Türklerini şevken bu dine sürüklemiştir. Bunun üzerine Türk-Bulgar Han'ı Elmâs Han, Hicrî 300 yıllarında Abbasî Halifesi El-Mukteder Billâh'a elçiler göndermiş ve kuzey mıntıkalarında İslâmiyeti talim ve tedris için fukaha ve ulema gönderilmesini, câmi ve medrese inşası için de bunlara mimar ve mühendis katılması ricasında bulunmuştur. Halife aralarında, Susel-rasibi, Elbedr Hazmi ve Ahmed b. Fazla'nın bulundukları kalabalık bir hey'eti Bulgarlar diyarına yolladı. İlâhi bir ilham semeresi olan bu himmetler sayesinde, bu azametli kitleler arasında İslâmiyet intişar etti. Bu ihtisasla bu akvam bu uğurda canlarını ve mallarını. Bilgilerini ve kalemlerini bin yıldan fazla bir zaman, İslamiyet’in azameti ve müdafaası uğrunda bezletmekten çekinmediler.”

    Çarlık Rusya döneminde yönetimi elinde bulunduranlar, egemenlikleri altına aldıkları topraklarda yaşayanlara akla hayale gelmeyecek şekilde zulmettiler. İnsanların, dinlerini öğrenme ve yaşamalarına asla müsaade etmeyip, ibadethanelerini dahi tahrip ettiler. Bu zulümden, İslâmî hassasiyeti son derece yüksek olan Kafkasya Müslümanları da büyük ölçüde etkilendi. Kendilerine önderlik ve rehberlik edecek liderlerinin arkasında teşkilatlanarak destansı bir mücadele verdiler. 

    Çerkesler 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı ve Kırım Türkleri tarafından Müslümanlaştırılırken, Dağıstanlılar ve Çeçenler oldukça erken bir dönemde, 8. yüzyıldaki Arap fetihleri sırasında Müslüman olmuşlardı. İmam Şamil 25 yıl süren imamlığı boyunca sayısız çarpışmaya girer, bunların birçoğunda yaralanır, bunun yanında hicret, açlık, ayrılık, ölüm gibi imtihanlarla karşılaşır. Tüm bu imtihanlar karşısında da bir kez olsun ümitsizliğe düşmez ve çevresindeki asker ve komutanlarının da herhangi bir ümitsizliğe düşmemesi için çabalar.

    Çarlık, bütün Kafkasya’yı türlü hile ve entrikalarla ele avuca almak istiyordu. Bu uğurda her dönem üstün silah gücü ile donatılmış ordularını ve en acımasız Generallerini Kafkasya’ya gönderdi. General Klugenav ile başlayan, Vorontsov ile sürdürülen ve 1842’lerde Lüders, Fraytağ ile1852’lerde General Grabe ve General Kont Argutfinski, Prens Baryatinski, Genaral Yevdokimof gibi acımazsız Çarlık ordu kumandanları Rus politikalarıyla Kafkasya’da görev yapmışlardı.

    Şeyh Şamil 25 sene boyunca devam eden Kafkasya-Rusya savaşlarında Rus ordularını perişan eden büyük bir halk kahramanıdır. 1785 yılında İmam Mansur’un Ruslara karşı ilan ettiği cihadından bugüne binlerce şehit verilmişse de, bunun yanında yüz binlerce Rus’un da bu amansız direnişin karşısında canlarından olduklarını görürüz.  Hayatını esaret altında bulunan Kafkasya topraklarını kurtarmaya adamıştır. Türk Milleti tarafından Kafkasya Kartalı olarak isimlendirilmektedir.

    İmam Mansur ile başlayan ve Şeyh Şamil ile mücadelenin en uzun ve şiddetli döneminin yaşandığı bu devre “imamlar dönemi” olarak adlandırılmaktadır. Ruslar tarafından “Müridizm” olarak adlandırılmış olan bu sufi direniş hareketi, Çarlık Rusyası’nın Kafkasya’yı istilasına karşı XVIII. Yüzyılda ortaya çıkan ve XIX. Yüzyılda devam eden bir harekettir.

    Gazi Muhammed’in “cihad” bayrağını açmasıyla birlikte Şeyh Şamil’i de olayların içinde bulmaktayız. İmam Şamil’in ilk olarak Kafkasya’nın birliği ve Dağıstan’da şeriata tam anlamıyla uygun yeni yasalar koyup uygulamayı hedef olarak belirlediği görülmektedir. Dağıstan, birçok küçük hanlıklara ayrılmış, birbirinden farklı dillerin konuşulduğu ve birbirine düşman bir uluslar ülkesiydi. Kan davaları ve çarpışmaların eksik olmadığı bu ülkede dağlıların hayatlarını yönlendirmiş olan adetler, kolay kolay vazgeçilebilecek gibi değildi. Bunun dışında ayrıca rus silahları kuşanan yerliler ve rus generallerinin yürütmüş oldukları, Haç’ı Hilal’in yerine oturtmak isteyen bir harekât da vardı. Şamil ve taraftarlarının dinleri ve özgürlükleri uğruna ortaya koymuş oldukları kahramanlık ve fedakârlıkların boyutlarının ilkini, Ahulgoh savunması göstermektedir. Ruslar, General Grabe’nin komutanlığında 1839’da Ahulgoh’u kuşatma altına aldılar. Kuşatma uzadıkça Şamil’in yiyeceği azalmış, kalede hastalık baş göstermişti. Yaralıların tedavi edilip ölülerin gömülebilmesi için yeterli vakit bulunamamaktaydı. Durumun zorluğu karşısında İmam Şamil ve General Grabe arasında görüşmeler başladı. Grabe, Şamil’in büyük oğlu Cemaleddin’in rehin olarak verilmesi karşılığında bu görüşmeye razı olmuştur. Fakat teslim olmaya niyeti olmayan Şamil, kendisinin dağlarında kalmasını şart koşmuştur. Ruslar da bunu kabul etmeyerek 21 Ağustos 1839’da genel saldırıya başlamış ve 80 günlük kuşatma sonucunda Ahulgoh’u ele geçirmişlerdir. Grabe’nin Ahulgoh’un alınması ile ilgili göndermiş olduğu raporda: “Çok iyi! Ama ne yazık ki Şamil kurtulmuş bulunuyor. Şüphesiz gücünün ve etkisinin büyük bir kısmını kaybetmiş olmasına rağmen O’nun yine de bir takım şeyler hazırlamasından korkuyorum. Gelecekte neler olacağını göreceğiz.” diyordu. Her türlü maddi imkâna sahip olan ve orduları Şamil’in müridlerinin kat kat fazlası olan Rus General, yazmış olduğu raporda korkusunu dile getiriyordu. Herhalde bu gücü ve etkiyi maddi imkânlardan ziyade manevi güç ve inançla açıklamak mümkündü.

    Şeyh Şamil, Rusları dize getirmenin ancak düzenli bir orduyla mümkün olacağını, teşkilâtlanılırsa Çar ordularıyla baş edebilecek durumda olduklarını, dışardan hiçbir yardımın gelmeyeceğini, bu sebeple iş başa düştüğünü her gittiği yerde îzâh ederek, kısa zamanda kısmen de olsa nizamlı bir ordu ve mülkî teşkilâtı kurmaya muvaffak oldu. Tecrübeli ve değerli yardımcıları, ordunun ve mülkî idârenin başına getirdi. 

Şeyh Şamil’in imamet döneminde tok gözlülüğü, hitabet yeteneği, kararlı tutumları ile askeri yeteneği sayesinde büyük başarıları kısa zamanda çevre beylikler ve şehirlerde ün kazanmasına yol açmıştır. Otoritesi Dağıstan dışına kadar uzanan Şeyh Şamil’i birçok topluluk lider olarak kabul etmiştir. Döneminde Dağıstan’da baruthaneler, tophaneler, silahhaneler yaparak dağınık askeri düzeni muntazam birlikler haline getirmiş, adli ve idari bir ülke yönetimi sağlamıştır. 

    İmam Şamil, siyasi düzeni yeniden şekillendirerek ülkesini vilayetlere ve naipliklere ayırmıştır. Siyasî, idari, dinî ve adlî görevlerde kendisine yardımcı olan bir divan mevcuttu. Ülkeyi nâibliklere ve vilâyetlere ayırarak başlarına idari ve askerî yetkilere sahip nâibler tayin etmiştir. Her nâibin bir müftüsü vardı. Üç dört nâibliğin bir vilâyet oluşturduğu bu yapıda vilâyetlerin başında yüksek rütbeli nâibler bulunuyordu. Ahverdil Muhammed, Kibid Muhammed, Şuayb Molla, Hacı Tcişov, Danyal Sultan ve Hacı Murad ile Gazi Muhammed bunlar arasında sayılabilir. Bunun yanında nâiblerin faaliyetlerini kontrol etmek için muhtesib adı verilen görevliler vardı. Şeyh Şâmil’in oluşturduğu idarî ve askerî yapı, Ruslar’a karşı Dağıstan ve Kafkasya'da yirmi beş yıl boyunca büyük direniş göstermiştir. Rus İmparatorluğu’nun güçlü orduları karşısında unutulmaz destanî bir mücadele veren Şeyh Şâmil'in adı Rus işgaline karşı direnen Kafkas kavimlerinin hâfızasına nakşedilmiştir. 

    Şeyh Şamil’in imam seçildiği 1834 yılından 1859 yılına kadar Rus imparatorluğu ile olan savaşta, yılmadan tüm mürit ve askerleri ile birlikte en önlerde savaştı. Kendisinden önceki 2 imamın önderliği döneminde de savaşlara katılan İmam Şamil, toplamda 35 yıl kadar İslam adına savaşmıştır. Aradan geçen çetin yıllarda Rus ordularına oldukça fazla zayiatlar verdirmiş; fakat kısıtlı askeri gücü oldukça kayıplar vermiş ve zaman geçtikçe azalmıştır. Ahulgo Tepesinde Rus ordularının 10.000 den fazla olan askeri gücüne, 3.000 kadar müridi ve askeriyle 80 gün dayanmış ve savaş tarihine bu büyük direniş altın harflerle yazılmıştır. Bu direnişte Şeyh Şamil, eşi Cevheret hatun’u, oğlu Said’i ve kız kardeşi Mesedo’yu şehit vermiş, 8 yaşındaki küçük oğlu Cemaleddin Ruslar tarafından esir alınmıştır. Dehşet boyutları, savaş sırasında sadece insan kaybı ile sonuçlanmamıştır. Rus orduları işgalde elde edebildikleri bölgelerde, ağaçları ve ormanları yakmış ve ev, araç ne varsa yerle bir ederek bir daha kullanılmamasını sağlamışlardır.

    Çar Birinci Nikola, Şeyh Şamil’e, Kafkasya’daki Müslümanları bir bayrak altında toplama sevdâsından vazgeçerse, kendisine en büyük makamların, rütbelerin verileceğini, başına krallık tâcı giydirileceğini, Çarlık hazînelerinin ayakları altına serileceğini bildiren göz kamaştırıcı şeytânî bir teklif hazırlatıp, en güvendiği generallerinden birini gönderdi. Şeyh Şâmil’in ise generale târihî cevabı şöyle oldu: “Ben, Kafkas Müslümanlarının hürriyete kavuşmaları için silaha sarılan gâzilerin en aşağısı Şâmil! Allah’u Teâlâ’nın himâyesini, Çar’ın efendiliğine fedâ etmemeye yemin eden, özü sözü doğru bir Müslümanım. Daha önce Çar Birinci Nikola’yı tanımadığımı, emirlerinin bu dağlarda geçersiz olduğunu General Klugenav’a anlayacağı şekilde tekrar tekrar söylemiştim.


ŞEYH ŞAMİL BÖLÜM 2...


Etiketler: Şeyh Şamil Kimdir? Hayatı, Mücadelesi, Vefatı, Mezarı, Kafkas Kartalı Şeyh Şamil, şeyh Şamil’in hayatı, Şeyh Şamil’in mücadelesi | Mekteb-i Derviş

Not: HTML'e dönüştürülmez!
    Kötü           İyi
Benzer Konular