SUBHANEKE OKUNUŞU, ANLAMI, ARAPÇA YAZILIŞI
Sübhânekellâhümme
ve bi hamdik
ve tebârakesmük
ve teâlâ ceddük
(vecelle senâük)
ve lâ ilâhe ğayrük.
("vecelle senâük" bölümü cenaze namazında okunur.
SUBHANEKE ANLAMI
Allahım! Sen eksik sıfatlardan pak ve uzaksın.
Seni daima böyle tenzih eder ve överim.
Senin adın mübarektir.
Varlığın her şeyden üstündür.
Senden başka ilah yoktur.
SUBHANEKE ARAPÇA YAZILIŞI
سُبْحَانَكَ اَللّٰهُمَّ وَبِحَمْدِكَ وَتَبَارَكَ اسْمُكَ وَتَعَالٰى جَدُّكَ (وَجَلَّ ثَنَآئُكَ) وَلاَ اِلٰهَ غَيْرُكَ
SUBHANEKE DUASININ İNİŞİ
Namaz dualarının ilki olan Sübhaneke duası, malum olduğu üzere namaza başlayınca tekbirden sonra okuduğumuz ilk duadır. Her hayırlı işe Besmele ile başlamak gerektiğini biliyoruz. Bundan dolayı namazda da Fatiha Suresi’ni okumadan önce Besmele çekiyoruz. Ancak namazda Sübhaneke duası Besmele ’den bile önce okunmakla dikkatimizi çekmektedir. Öyleyse Besmelenin bile önüne geçen bu duayı herhalde iyi tanımamız gerekmektedir.
Sübhaneke cümleleri kimin sözüdür?
Her şeyden önce şunu belirtelim ki Sübhaneke duası başından sonuna kadar Kur’an-ı Kerim’de tam olarak geçen bir cümle, yani bir ayet değildir. Ancak duayı oluşturan kelimeler parça parça ayetler içerisinde zikredilir.
Rivayetlere göre Sübhaneke duasını oluşturan cümleler, ilk insan, insanlığın babası, Hz. Âdem (Aleyhisselam)’e aittir ve ona da bizzat Allah u Teâlâ tarafından öğretilmiştir. Yani Kur’an-ı Kerim’de geçen bir ayet değildir ama yine Allah(c.c)’ın sözüdür. Kur’an’da Bakara suresi, 27. ayette buna işaret vardır. Hz Âdem(a.s)’in Araf suresinin 23. ayetinde ifade edilen tövbe ve istiğfar etmeye başlarken sübhaneke’yi okuyarak başlamış olması muhtemeldir. Bu yorumun Nasr suresi 3. ayetinde teyidi vardır.
Çünkü Hz. Âdem(a.s)’e Allah tarafından öğretildiği (vahy edildiği) rivayet edilen sübhaneke kelimelerinde büyük sırların bulunduğu muhakkaktır. Zira bu kelimeler Kur’an’ın çok derin manaları olan sırlı terimleridir. Her biri birçok ayette yer almaktadır.
Hz. Âdem (Aleyhisselam) cennette Allah’ın yasakladığı meyveyi yeyip de yeryüzüne inince, cennetin yaşama şartları ile dünyanın yaşama şartları arasındaki korkunç fark karşısında elbette zorlanmıştır. Ayrıca işlediği hatadan dolayı da Allah’tan özür dilemek, tövbe etmek istemiştir. İşte hem tövbe, hem de dünyada bir takım zorluklar karşısında Allah’tan yardım dilemek üzere el açıp dua etme ihtiyacı hissedince, Rabbi onu başıboş bırakmamış, tabiri caizse hem yeryüzüne indirip ceza vermiş, hem de onu affetmek için yine elinden tutmuş, yardımcı olmuştur.
Terim olarak Sübhaneke, namazların ilk rekâtlarında iftitah tekbirinden sonra, Fatiha’dan önce okunması sünnet olan duadır.
Sübhâneke Duası’nın Okunduğu yerler:
Her namazın ilk rek’atinde iftitah tekbirinden sonra,
İkindi namazının sünnetinde üçüncü rek’ate kalkınca Fatiha’dan önce,
Yatsı namazının ilk sünnetinde üçüncü rek’ate kalkınca Fatiha’dan önce,
Teravih namazı dört rek’atte bir selâm verilerek kılınıyorsa üçüncü rek’ate kalkıldığı zaman Fatiha’dan önce.
Cenaze namazında birinci tekbirden sonra.
Bu duada Allah’a hamd ile tesbih ve övgü, sena vardır. Dolayısı ile namaza, Allah’a övgü, hamd ve sena, tesbih ile başlanır.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) namaza başladığı zaman; "Sübhanekellahümme ve bihamdike ve tebarekesmüke ve teala ceddüke vela ilahe gayruk" derdi. (Ebu Davud)
Nitekim Tirmizî, Ebû Davud ve İbn Mace’de rivayet edilen hadis-i şeriflerde, Hz. Aişe (r.anha) Validemiz Rasûlullah(s.a.v)’ın namaza iftitah tekbiri ile başladıktan sonra “sübhaneke” duasını okuduğunu nakletmiştir. Müslim’in Sahih’inde Hz. Ömer(r.a)’in bunu açıktan okuduğu rivayet edilmiştir. (Neylül Evtar, II/195)
Bu duaya iftitah (açış) duası denmektedir.
Kur’an’da namaz, ‘salat’ kelimesi ile ifade edilir. Salat, dua demektir. Öte yandan namaz, kıyam, rükû, secde ve tahiyyat ile fiilî dua; dilimiz ile yaptığımız dualar da kavli duadır.
Fiilî dualarımıza namazlarımıza sübhaneke ile başladığımız gibi, kavli dualarımıza da sübhaneke ile başlayabiliriz.
Namazdaki sure ve dualar Allah ile kul arasındaki sonsuz ve sınırsız muhabbettir huzurla dolu sohbettir. Sure ve duaları okurken namaz kılan kişi Allaha kavuşma ve Onunla bütünleşme duygusunu yaşar. Subhaneke duasında namaz kılan kişi ''Allah 'ı hamd övgü şükür ve takdir içerisinde tesbih ediyorum'' dediğinde Rabbi ona bende seni hamd övgü şükür ve takdir içerisinde anıyorum seni övülmüş kullarımın içerisine katıyorum. Bana dost ve övülmüş kullarımla beraber senin ey kulum iki cihanda dereceni yükseltiyorum müjdesini verir.
“Senin adın ne yücedir senin şanın ne büyüktür”.(Ve Tebarekes müke ve Teâla ceddüke)dediğinde Rabbi ona “Senin adını ve şanını iki cihanda maddi ve manevi alanda yücelteceğim müjdesini sunar”. Bu niyaz bize Kevser suresini anımsatır. Müşrikler Peygamber Efendimize “Sen öleceksin senin adın şanın şöhretin senine beraber yok olacak soyu kesik Muhammed “diye sataşırken Rabbi Resulune”adı şanı yok olacak sana kin tutandır Ey Muhammed” (Kevser Suresi,3)diyerek ona destek oluyordu. İşte bizde Rabbimizi senin adın ne yücedir senin şanın ne büyüktür diyerek yücelttiğimizde Kevser suresinde Rabbimizin Resulüne verdiği müjde bizim içinde geçerli olacaktır. Rabbimizin adın ve şanını yüceltirken bizlerde iki cihanda adımızın şanımızın hiç unutulmayıp dostlar ve övülmüşler kervanında ölümsüz bir kul olma şerefine nail oluyoruz. Bir insanın namazı iki cihanda amel defterini kapatmayacak en büyük mucizedir.
Namaz kılan kimse “senden başka ibadet edecek yoktur”. (vela ilahe gayruk)dediğinde kul Rabbine ”Rabbim itaat ve ibadet edeceğim sonsuz sevgi şefkat ve huzurun hazzını yaşayacağım tek dostum ve sevgilim sensin” diye niyazında bulunmaktadır. Rabbi kulun bu niyazına karşılık” Seni razı olmuş ve razı olunmuş hayırlı kulların arasında dostluk ve rıza makamına erdireceğim .” Ey huzura ermiş nefis Rabbinden razı olmuş ve razı olunmuş olarak Rabbine dön iyi kullarımın arasında gir cennete (Fecr Suresi,27-30)ayetindeki müjdeyi kuluma sunacağım der.
İbn-i Mesud (r.a)Hazretleri şöyle der: “Kulun sübhaneke duasını okuması, Allah’ın en sevdiği sözlerdendir”.
Bu dua, cennetliklerin birbirlerini selâmlarken söyledikleri sözler ile başlamaktadır. Allah’u Teâlâ şöyle buyurur: “İnananların cennetteki duaları; “Sübhaneke Allahümme: “Ey Allah’ım, sen her türlü eksiklikten uzaksın, birbirlerine sağlık dilekleri “Selâm”, dualarının sonu da: Alemlerin Rabbi Allah’a hamdolsun! Sözleridir”. (Yunus;10)
Sübhâneke Duası Faziletleri
Sübhaneke (seni noksan sıfatlardan tenzih ederim) Allahümme (ey Allah’ım) ve bi hamdik (sana hamd ederiz) vetebara (alidir,yücedir) kesmük (senin ismin) veteala(yine yücedir) ceddük (senin şanın) velailahe (hiçbir ilah yoktur) gayruk (senden başka)
Allah Azze ve Celle Meleklere Arşı kaldırmalarını emir ettiğinde. Melekler arşı kaldırmakta çok zorlanmış. Bu hal üzerine Allah Azze ve Celle Sübhaneke duasını okumalarını emir etmiş ve Duayı okuduktan sonra üzerlerinde ki o ağır yük hafiflemiştir.
Bizlerde namazımıza başlamadan önce okumuş olduğumuz Sübhaneke duasıyla; Nefis ve Şeytanın, üzerimize serpmiş olduğu ölü toprağını. Bütün güç ve iradenin yalnızca kendisinde toplanmış olduğu o yüce makamdan, Bu duanın hürmetine kaldırmasını talep ediyoruz. Dilimiz ile söylemesekte, halimizle o makama şöyle sesleniyoruz ;“Ya Rab, arşı taşıyan meleklerinin, bu dua hürmetine üzerindeki yüklerini nasıl hafiflettiysen. Bizimde üzerimizdeki yükleri öyle hafiflet. İbadetimizden feyiz almamızı kolaylaştır.” Diyerek o kutsiyet ötesi makamdan yardım talep ediyoruz.”
SUBHANEKE DUASININ TEFSİRİ
Duamızı kelime kelime parçalar halinde anlamamız gerekirse ilk sözden başlayalım: ”Sübhaneke” ne demektir?
“Sübhâneke’nin ” Arapça’da (S-B-H) bizim bildiğimiz “tesbih” kökünden gelen bir kelime olarak “Ya Rabbi ben seni tesbih ederim” demektir. Ancak “tesbih etmek” ne demektir? Bildiğimizi zannettiğimiz ama gerçek detayıyla bilmediğimiz bu kelimenin anlamı şudur: Tesbih, “Allah’ı kemal sıfatlarla muttasıf, noksan sıfatlardan münezzeh tutmak” demektir. Peki, bu kulağımıza ağır gelen cümlenin manası nedir? O da şu demektir: Kemal sıfatlar; iyi, hoş, güzel, tam, olgun, mükemmel… olan her türlü sıfatlar demektir. Kemal sıfatlarla muttasıf olmak ise Allah’ın bu sıfatlara sahip olması, bu özelliklerin Allah’a yakışması demektir. Örnek vermek gerekirse: Adil olmak, bilgili olmak, cömert olmak, güçlü olmak, hâkim olmak, büyük olmak… gibi sıfatlar kemal sıfatlardır ve Allah u Teala bu sıfatlara sahiptir, bu özellikler Allah’a yakışır.
Noksan sıfatlar ise bunun tersine; kötü, çirkin, nahoş, eksik, nakıs… olan sıfatlar demektir. Noksan sıfatlardan münezzeh olmak ta Allah’ın bu kötü sıfatlardan uzak olması, bu çirkin özellikleri Allah’tan uzak tutmak demektir. Örnek verirsek: Cahil olmak, zalim olmak, cimri olmak, zayıf-aciz olmak… gibi sıfatlar noksan sıfatlardır ve Allah u Teala bu sıfatlardan uzaktır, bu özellikler Allah’a yakışmaz.
Bu açıklamadan sonra yeniden manaya bakarsak; bir insan Sübhaneke Allahümme veya Sübhanallah demekle, şunu demek istiyor:
Ey Allah’ım, sen Adilsin-zalim değilsin,
Âlimsin-cahil değilsin,
Görürsün-kör değilsin,
Duyarsın-sağır değilsin,
Canlısın-ölü değilsin,
Güçlüsün-zayıf değilsin.
Yani ne kadar iyi sıfat varsa bunların hepsini sayıp, Allah’a izafe etmiş; ne kadar kötü sıfat varsa bunların hepsini sayıp, bu sıfatları Allah’tan uzak tutmuş oluyor.
Tabii ki bir insan ne kadar düşünüp taşınsa da bu sıfatların hem iyisini, hem kötüsünü sayarken; unuttuğu, hata ettiği, zikredemediği noktalar olabilir. Ama bir kerecik “Sübhanallah” demekle bunların hepsini tek tek sayıp dökmüş gibi Allah’ı anmış oluyor. İşte Sübhaneke Allahümme veyahut Sübhanallah kelimesi böyle bereketli bir ifade oluyor. Bir insan namazın başında Sübhaneke’yi okumakla daha ilk kelimede sınırsız, sonsuz bir şekilde Allah’ı kolayca anmış oluyor.
Cenab-ı Hak Kur’an’ında, cennet ehlinin duası: دَعْوٰيهُمْ ف۪يهَا سُبْحَانَكَ اللّٰهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ ف۪يهَا سَلَامٌۚ وَاٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۟ ﴿10﴾
(Yunus suresi, 10) “Seni eksikliklerden uzak tutarız Allahım, سُبْحَانَكَ اللّٰهُمَّ Aralarındaki esenlik dilekleri Selam, سَلَامٌۚ Dualarının sonu ise “Hamd âlemlerin Rabbi Allaha “.mahsustur. الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۟ sözleridir.
SUBHANEKE ALLAHÜMME: Sen sübhansın, ey Allahım.
Sübhan: Allah’ın’ sıfatlarından biridir. Tevhidin özünü taşır ve birçok anlamlara gelir. Biz bu anlamları namazlarda kullandığımız şekliyle şöyle sıralayabiliriz.
a) (Sübhaneke Allahümme) ; Ey Allahım, sen tüm eksik sıfatlardan uzaksın ve tüm kâmil sıfatlarla muttasıfsın. Seni tüm eksik sıftlardan uzak tutar ve tüm mükemmel sıfatların sahibi bilirim. Allah’u Teâlâ’nın Sübhan oluşu hem varlığıyla, hem sıfatlarıyla ve hem de fiilleriyle ilgilidir. Allah zatında da sıfatlarında da fiillerinde de eksiksizdir ve mükemmeldir. Onun dışında bütün varlıklar eksiktir, hiçbiri mükemmel değildir. Çünkü Allah yegâne ilahtır. O’nun dışındaki varlıkların tümü o tek ilahın yarattığı kullardır. Kul olmak ise eksik olmanın gereğidir.
Tarih boyunca insanlar Allahü Teâlâ’yı bu üç yönüyle de eksik sanmışlar, Allah’ı sübhan bilememişler. Bu yüzden de birçoğu şirk bataklığına saplanarak kaybolup gitmişler. Rabbımız bu üç yönüyle eksiksiz oluşunu, mükemmel oluşunu birçok burhanla, ayetle gönderdiği elçilerine, kullarına tebliğ etmeleri için bildirmiş ama insanlar ya bu ayetlere kulaklarını tıkamışlar yahut da kâ’ale almamışlar. Gaflete dalarak Rabbimizi gereği gibi tanıyamamış ve O’nun rızası doğ-rultusunda yaşayamamışlardır.
Yahudiler: “Üzeyr Allah’ın oğludur”, Hristiyanlar” Mesih Allah’ın oğludur” ve Mekkeli müşrikler “Melekler Allah’ın kızlarıdır ”diyerek Allah’a şirk koştular ve Allah’ı zatında, sı-fatlarında ve fiillerinde eksik bildiler. Rabbimiz ihlas suresi ile bu insanların bu iğrenç ve batıl iddialarını reddediverdi.
İnsanlardan kimileri Allah’ı sadece gökyüzü olayları ile ilgilenip yeryüzüne ve oradaki işlere karışmayan bir tanrı sandılar ve böyle itikat ettiler. Bu inançlarının tabii bir sonucu olarak yeryüzünün tanrılığını kendilerine nispet ettiler ve beşeri kanun ve ideolojileriyle insanlar üzerinde ilahlık tasladılar. Allah’ı yeryüzü işlerine karıştırmadıkları, oranın idaresini kendi üzerlerine aldıkları gibi kendilerini kendilerinin idare etmesi gerektiğini iddia ederek, buna güç yetirebileceklerini sandılar ve bu yaptıkları işin adını “halkın kendi kendini idare etmesi” anlamına gelen “demokrasi” koydular. Böylece Allah’a rububiyette şirk koştular.
Tüm bu anlattığımız olaylardaki şirk sebebi Allah’ın sübhan oluşunu bilmemek ya da bilip itikad haline getirmemektir. Günümüzde de insanların şirke düşme sebeblerinin en başta geleni de O’nun sübhanlığının bilinmemesidir.
Dikkat edilirse Sübhan kavramı, tevhidi olduğu gibi bünyesinde barındırmaktadır. O bakımdan “Lâ ilahe illallah” (Allah’tan başka ilah yoktur.) ile “Lâ sübhane illallah” (Allah’tan başka sübhan yoktur), cümleleri aynı manayı taşımaktadır dersek hata etmiş olmayız. Çünkü ilah olmak sübhan olmanın gereğidir.
b) Sübhaneke Allahümme’nin ikinci anlamı: Ey Allahım!! Sen eleştirilmeyen, tenkid edilemeyen, dokunulmazlığı olan ve yaptığı işten, yaptığı işin hikmetinden sual olunamayansın. “Yap” ya da “yapma “ dediğin işe veya emre itiraz edilip karşı çıkılamayansın. Çünkü: “O Allah, göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Bir şeyi yaratmak is-tedimi, ona sadece ol der. O da hemen oluverir !”(Bakara Suresi, 117)
Sübhan kavramının bu anlamı hakikaten Müslümanların bilmeye, anlamaya, kavramaya çok muhtaç oldukları fevkalede bir öneme haizdir. Gün geçmiyor ki Allah’u Teâlâ’nın bizi sınamak, imtihan etmek için başımıza getirdiği belaya, bir musibete duçar olmayalım; Rabbimizin mallarımızdan ya da canlarımızdan bir kısmını eksilttiğine şahit olmayalım. Hemen hemen tüm insanlar hayatlarında bir sıkıntı, bir musibetle karşılaşırlar, işte bu anlarda gösterilecek sabır, direnç ve dirayet bize Allah’ın rızasını kazandırarak cennete girmemize vesile olacak; bunun tersi olan isyan, yani Allah’ın hükmüne boyun eğmeme ve (hâşâ] Allah’ı tenkit etme de’ bizi Allah’ın rızasından uzaklaştırıp onun gazabına ve oradan da azabına taşıyan bir vesile olacaktır.
Örneğin, başına gelen bir musibet sonrasında “Canım zaten bu musibetler, bu terslikler ve belalar, bu iflaslar, bu kazalar, bu yangınlar…. hep be.nim veya benim gibi gariban, fakir, kimsesiz ve çaresizlerin başına gelir. Bütün bunlar bir iş adamının, bir fabrikatörün, bir ağanın, bir zenginin başına gelecek değil ya. Onların ayağına bir diken bile batmaz. Zaten her kötülük benim gibileri bulur” diyen bir insan belki de hiç farkında olmadan Allah’ın kendisi hakkındaki kaderini, karar ve takdirini tenkid etmekte ve Allah’ın sübhan sıfatını iptal etmektedir. Günümüzde birçok cahil insan (özellikle şarkıcı ve gazeteciler) ağızlarından çıkan sözlerin ya da yazıya döktüklerinin kendilerine ne gibi bir sorumluluk getirdiğini bilmeden “Kader utansın \” “Yaktın kader beni, sende benim gibi yan!”,”Kader beni mahkum etti”,”İtirazım var kadere (tanrıya)”…gibi nice şirk içeren sözleri başıboş bir şekilde sarfederek Allah’ı (hâşâ) eleştirmekte ve küfre düşmektedirler.
Şu ayetler üzerinde bir tefekkür edelim: Rabinin yüce adını teşbih et. (Onun eksikliklerden uzak olduğunu, yaptığı işlerden dolayı tenkid edilmeyip, sorumlu tutulamayacağını gündeme getir). O (Rab ) ki (her şeyi) yarattı, düzene koydu. O (Rab) ki (her şeyin biçimini, özelliğini ve süresini ) takdir edip hedefini gösterdi. (Ala suresi 1 -3)
İşte bu ayetler Rabbimizin teşbih edilmeye şayan oluşunun fermanı oldukça açık, berrak ve net. Tek söz dahi söylemeye hacet yok. Keşke kullar bunu bilse.
Kul, Allah’ı tenkid etmeyi bırakan, aksine O’nu kendi yaratıcısı bilen. O’na boyun eğen ve tüm gücünü O’ndan alıp kendini ona teslim edendir. (O müminler ki, halk kendilerine: “Düşmanınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!” denince bu söz onların imanını artırdı ve”Allah bize yeter. O ne güzel vekildir” dediler. (Ali imran suresi: 173)
Mü ‘minin her işi hayırdır. Bollukta da darlıkta da Allah’a hamdeder, teşbih eder, sabreder ve şükreder “ki onlara bir bela eriştiği zaman: Biz Allah içiniz ve yine O’na döneceğiz, derler” (Bakara Suresi,156)
c) Sübhaneke Allahümme’nin üçüncü anlamı: Yaratılış gayesine uygun hareket etmektir. “O, yaratan, var eden, varlığa getirdiklerine şekil veren Allah’tır. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde bulunanların hepsi O’nun şanının yüceliğini teşbih ederler. O, aziz ve hâkimdir. Mutlak galip ve hükümdardır. Yaptığı her şeyi hikmetle yapandır.”(Haşr Suresi,24)
Allah’ın yarattığı her varlık, Allah’ın kendisini yaratış gayesine uygun hareket etmekte, aksi takdirde hayat hakkı elinden alınmakta ve hayatı sona ermektedir.”….oysa göklerde ve yerde olanların hepsi, ister istemez O’na teslim olmuştur….” (Ali imran suresi: 83)
“Göklerde ve yerde olanların hepsi, ister istemez Allah’a secde ederler. Gölgeleri de sabah akşam (uzayıp kısalarak) O’na secde etmektedirler.’’(Rad Suresi,15)
Allah’u Zülcelâl hazretleri, varlıklar içerisinde sadece insanları ve cinleri kendi zatına teşbih etmediklerinde hemen cezalandırıvermemekte, onlara mühlet tanımaktadır. Çünkü O, Halim ve Gafurdur: “Yedi gök, arz ve bunların İçinde bulunanlar, O’nu teşbih ederler. O’nu övgü ile teşbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ama siz onların teşbihlerini anlamazsınız. O Halimdir, çok bağışlayandır.” (: 44)
Kâinat Allah’ı tesbih eder. Yer, gök ve bunlarda bulunan mahlûklar O’nu tesbih, tasdis ve tenzih ederler. Bu varlık âleminde ne varsa, hepsi Allah’ın büyüklüğünü söyler. O’nun birliğine şahitlik eder. Maviliği ile gökler, yeşilliği ile tarlalar, göz alıcılığı ile bağlar bahçeler, hışırtıları ile ağaçlar, şırıltıları ile sular, nağmeleri ile kuşlar, doğması ve batması ile güneş, yağmur yağdırmasıyla bulutlar, evet bütün bunlar, Allah’ı tesbih eder ve O’nun birliğine şahitlik ederler. “Her şeyde O’nun birliğini gösteren bir delil vardır”. (Safvetü’t Te-fasir, C:3,Sh.8O).
Allah’u Teâlâ kâinattaki insan ve cinler dışındaki yaratıklar için. Mecburi bir teşbih kanunu koymuştur. Hayvanların, bitkilerin, cansız varlıkların, gök alemindekilerin, suyun derinliklerinde yüzenlerin tümü gönüllü olarak Allah’ın şanını yüceltmekte ve yaratılış gayelerine uygun hareket etmektedirler, Aksi olursa hayatları bitip sönerler. Mesela bir balığı düşünelim: Rabbimizin, onun yaşantısı için ortaya koyduğu kanun bellidir. Balık suda yüzecek, orada yaşayacaktır. Allah’ın suda yaşama kanununu beğenmeyip karada yaşamaya karar verdiğinde bu, onun sonu olacaktır. Rabbimizin bizim yaşamamız için yarattığı vücut azalarımızdan kalbe bakalım: Allah’ın kendisi için ortaya koyduğu dakikada şu kadar atacaksın kanununun dışına çıkarak, bu sürenin altında veya üstünde atması durumunda kendisini taşıyan bedenin sonu olacaktır.
İşte bu şekilde Allah bu kanunu insanlar ve cinler içinde işletmiş olsaydı; tüm insanlar her halükarda Allah’ı tesbih edecekler, O’na isyan edemeyeceklerdi. Mesela Rabbimizin şu ayetine bakalım: ”Faiz yiyenler, ancak şeytanın dokunup çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. “(Bakara Suresi, 275) Ayeti kerimede ahiretteki akibetleri beyan edilen bu tür insanların cezaları ahirete bırakılmayıp bu dünyada verilecek olsaydı insanların hiçbiri faiz yemeye cesaret edemeyecek, gerek toplum içerisinde faiz alıp verdikleri belli olarak rüsvay olmaktan, gerekse Allah’ın cezasının şiddetinden korkarak bu kötü ameli terkedecek ve Allah’ın hükmüne -istemeyerek de olsa- rıza gösterecek ve O’nu tesbih edeceklerdi.
Yine namaz ibadetini terkedip hafife alanlar hususunda Rabbimizin kitabına kulak verelim: ”Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler.”(Meryem Suresi, 59)
Rabbimizin ayeti kerimesinde namazı terkeden, bırakan, zayi eden kullarının ileride, sapıklıklarının cezasını çekeceklerini beyan ediyor. Bu cezayı dünyada da verebilirdi. Ama Rabbimiz kendisine isyan edenleri cezalandırmada acele etmedi ve tövbe edip kendisine dönenleri bağışlayacağını bildirdi. Rabbimizin tövbeleri kabul etmesi, Hilmi, af ve mağfireti olmasaydı bizim halimiz nice olurdu? Allah’tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir”. (Müzzemmil Suresi,20)
d) Sübhaneke Allahümme’nin dördüncü manası: Allah’ı teşbih etmek, O’nun dinini gündemde tutmak ve gönderdiği vahye sarılmak demektir. Bunun yolu ise tebliğ ve irşattır. İnsanları gafletten uyandırmak, onları Allah’ın azabıyla korkutup, rahmetiyle müjdelemektir. Hz. Peygamber(s.a.v):Müslüman, görüldüğü zaman Allah’ı hatırlatan kişidir, buyuruyor. Bu hadis selâmlaşmakla, dış görünüş bakımından şekille, düşünce ve amelle insanların, dini gündemde tutmaları ve tebliğ etmeleri gerekliliğine işaret etmektedir.
e) Sübhaneke Allahümme’nin beşinci manası: Teşbih, kulun Allah’ı yüceltmesi ve kendi aczi yetini itiraf etmesi bakımından bir tövbe niteliği taşır. Bu teşbihin namazda yapılması ise çok manidardır. Nisa Suresi’nin 31. ayeti kerimesi bu konuyu açıklığa kavuşturmaktadır: “Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız”.
Namazı ikame eden kişinin iki namazı arasındaki küçük günahları silinip af olunur. Namaz kılmamak çok büyük günah olup, kılmakla büyük bir günah terkedilmiş olur. Büyük bir günahı terkeden mü’minin küçük günahları da Allah’u Teâlâ tarafından affedilir.
Sübhan sıfatı, Allah’u Teâlâ’nın Kur’an-ı Kerim’de en çok zikredilen sıfatlarından biridir. Varlıklar âleminde Allah’tan başka hiç bir varlık sübhan değildir. Hiç kimse eleştirilemez değildir. Tüm iddia sahipleri, görüş sahipleri iddia ve görüşlerini Kur’an’a sünnete dayandırmak zorundadır. Aksi halde itikat ve amelleri batıl olur. Günümüzde bazı insanlar bir takım düşünce ve amellerinde eleştiri kabul etmezler. Yaptıkları işin sebebini ya da taşıdıkları düşüncelerin kaynaklarını izah etmek zorunda hissetmezler kendilerini. Bu tip insanlar için “ yaptıkları işin hikmetinden sual olunmaz” felsefesi itibar görmüş ve bu şekilde çevrelerindeki insanlar kendi iradelerini kayıtsız şartsız bu kişilere teslim ederek, itibar ettikleri kişilerin hiç bir surette hesaba çekilemez, hataları düzeltilemez zannederek İslam nazarında büyük bir yanılgıya düşmüşlerdir.
Oysa İslam nazarında peygamberler dahi sübhan değildirler. Yani eleştirilirler. Ama bunu biz yapamayız. Onları biz tenkid edemeyiz. Böyle yaptığımız takdirde din ortada kalmaz. Çünkü peygamberin getirdiği bizim için dindir. Onları ancak Rabbimiz tenkit edip, düzletebilir: ‘(Peygamber) kör adamın kendisine gelmesinden ötürü yüzünü ekşitti ve geri döndü. Resulüm! Onun halini sana kim bildirdi!” (Abese Suresi,13)
Burada Rabbimizin, Peygamberimizi yaptığı bir işin yanlışlığından dolayı tenkid edip düzelttiğini görüyoruz.
İnsanlar arası ilişkilerde ,Yaptığı işin yanlışlığı ya da eksikliği ortada olan birsini eleştirdiğimizde: “Sen onun yaptığını yapabilir misin? Hele sen onun yaptığını yapmasını öğren, ondan sonra eleştir” şeklindeki sözlerle karşılaşabiliyoruz. Bu türden hadiseler karşısında söyleyecek sözümüz şudur: Bir kişiyi (yaptığı işin yanlışlığı veya eksikliği herkes tarafından görülebilecek bir işi hususunda) eleştirebilmek için illa da o insanın sahip olduğu mesleki ye-teneğe (marangozluk, öğretmenlik, demircilik, şoförlük,vs.) sahip olmamız gerekmez: Söz konusu mesleki yeteneğe sahip olmadan da eleştiri hakkımız vardır. Bizi sübhanlığını anlayan kullarından eyle Allah’ım!….
VE Bİ HAMDİK:
a) Ve Hamdederim.
b) Hamdın ile tesbih ederim.
Hamd, övgü manasınadır. Bu durumda “seni överek tesbih ederim” anlamı ortaya çıkmaktadır. “Ey Allah’ım, seni överek tesbih ederim. Mecbur kaldığım için değil. Seni her türlü övgüye layık olarak anıyor ve gündeme getiriyorum”.
VE TEBAREKE İSMÜKE: Tebareke, Arapçada çekimi olmayan bir fiil olup, yalnızca Allah için kullanılır. “Ey Allah’ım, senin ismin hayır dolu ve pek bereketlidir. Senin ismin mübarektir, bereketlendiricidir. Senin adınla başlayan ve senin adına yapılan her iş bereketlidir. Ya Rabbi, senin ismin isimlerin en güzelidir. Başka hiçbir isim senin isimlerine ne benzer, ne de senin isimlerinin yerini tutar.”
Rabbimizin isimlerinin manaları hem geniş, hem de kalıcıdır. Onun dışında hiçbir varlık tam olarak isminin sahibi değildir. Mesela insanlardan ismi Adil olan biri hiç te adalet sahibi olmayabilir, ismi Tahir olan biri temiz veya temizleyici olmayabilir. Ama Allah’a ait olan isimler öyle değildir. Rab-bimizin tüm isimleri mübarektir, tebrik edilmeye şayandır. Allah adına, O’nun istediği şekilde yapılmayan işler tebrik edilmeye şayan olamazlar ve tebrik edilmezler. Tebrik edilecek iş Allah’ın rızasına ve peygamberin uygulamasına muvafık olmalıdır. Çünkü böyle işler bereketli işlerdir.
Bereket: Artma, çoğalma, bolluk manalarına gelir. Bereket bolluk ve çokluğu ifade eder. Fakat bu bolluk ve çokluk, hayırlı olan, içinde şer bulunmayan çokluktur. Bereket ayrıca,
a) Cehennemle aramızdaki barikat, engel, set,
b) Cennete taşıyan vasıta:
c) Ölümle sona ermeyen çokluk, manalarına gelir.
Peygamber (s.a.v)Efendimiz buyuruyor: “Bir kul öldüğü zaman amel defteri kapanır Ancak şu üç kişinin amel defteri kapanmaz:
1) Sadaka-i cariye işleyen kimse,
2) Arkasında kendisinden faydalanılan bir ilim bırakan kişi ve
3) Kendisi için dua eden salih bir çocuk bırakan kişi”.
Peygamber(s.a.v)Efendimiz bu hadisi şeriflerinde ölümle sona ermeyen çokluğa (berekete) işaret etmiş ve arkasında namaz kılan bir çocuk bırakan kişinin amel defterinin kapanmayacağını bildirmiştir. Çünkü namaz kılan çocuk namazında: “Rabbimiz, Hesabın görüleceği günde beni, anamı babamı ve mü’minleri bağışla” (Rabbena duası) diye dua edecek ve ebeveyninin, (Allah’a kulluk yapan birkul olarak kendisini büyüttükleri için onların) hayır defterlerinin kapanmamasında bir vesile olacaktır. Böylece ebeveynler ölmüş olsalar, hayatta olmayıp yararlı işler işlemiyor bile olsalar, onların hayır hanelerine arkalarından emekli maaşı gibi sevap gönderilecektir.
Bereket denildiğinde ilk olarak aklımıza hemen mallardaki bereket geliverdiğinden bu hususta da Kur’an’ın şu sözüne kulak verelim: “Allah faizi tüketir. (Faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise bereketlendirir.
“Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez”. Ayeti Kerime’de görüldüğü gibi malı sadaka artırır, faiz eksiltir, insanlar zannederler ki sadaka eksiltir, faiz artırır. Sadakanın bireylerin malını azalttığı, faizin artırdığı görünümü verdiği doğrudur. Ama İslam’da Allah’ın her bir haseneye on hasene ile karşılık verir, bu bir, ikincisi ise, İslam fert dini değil toplum dini olduğu ve bunun mukabilinde faizin ferdin malını artırıp toplumun malını eksilterek toplumu fakirleştirdiği gerçeğidir. Bu düşünülürse, insanların bu konudaki zan ve inançlarının yanlış olduğu anlaşılır.
VE TEÂLÂ CEDDÜK: Senin şanın, azametin pek yücedir. Ben övsem de övmesem de sen yücesin. Bütün büyükler ve büyüklük taslayanlar senin yanında pek küçüktür Ey Allah’ım, Sen o kadar yücesin ki yaptığın işi yerli yerince yaparsın ve hiçbir zaman keşke demezsin. Senin dışında tüm varlıklar, insanlar keşke derler. Çünkü küçüktürler, eksiktirler.
Allahu Ekber! Allah en büyüktür! Artık bu hükümden sonra kim büyüklük taslayabilir? Kim büyüklüğe yeltenebilir?
Bundan sonra hangi mü’min sahte büyüklerin, müstekbirlerin etkisi ve yetkisi altında kalabilir? Büyüklüğü, yüceliği, azameti Allah’tan alıp, kullarına verenler, istedikleri kadar tekbir getirip, istedikleri kadar “ve teâlâ ceddük” desinler, onların bu deyişleri hem anlamsız hem etkisiz, hem de boşunadır.Lafla Allah’ın büyüklüğünü ilan ederken, icraatlarında şeytanın ve tağutların emirlerini yerine getirip, onların istek ve arzularına göre hareket edenlerin tekbirleri boşa çıkacak. Allah katında kendilerine bir hayır kazandırmayacaktır.
VE LA İLAHE GAYRÜK: Senden başka hiç bir ilah yoktur. Senden başka sübhan yoktur. Senden başka teşbihe layık olan yoktur. Senden başka hamde layık yoktur. Senden başka övülecek bir varlık yoktur. Senden başka ismi bereketlendirici olan yoktur. Senden başka şanı, şerefi yüce olan yoktur. Ancak sen varsın.
Çeşitli şekillerde ilahlık taslayanlar hep sahte ilahlardır, putlardır. Kendisine boyun eğilecek, egemenliği altına girilecek yegâne ilah sensin. Senden başka kulluk edilecek hiç bir varlık yoktur.
Sübhaneke dediğimiz, peygamberimizin bize öğrettiği bu teşbih duası, tenzih ve teşbihle (yani Allah’ı her türlü eksik sıfatlardan uzak tutmakla ) başladı ve tevhidle son buldu. Yani herşeyin başı olan tevhid namazın da başı oldu. Öyle ya; tevhid inancı kurulmadan amelin insana ne faydası olabilir ki? Önce akide (yani şirkten uzak bir tevhid inancı), sonra amel (yani Allah’ın rızasını gözeten, peygamberimizin sünnetine uygun olan ve niyet olarak ahirette sevap olması ümit edilen yararlı işler). İşte budur bizi kurtaracak olan prensib…
Namazı yalnız olarak kılan, imama uyan ve imamın kendisinin bu duayı her namazda okuması sünnettir. Günlük olarak kıldığımız toplam kırk rekât namazda bu duayı on beş defa tekrarlarız. Evet, tevhidi bu dua ile on beş kere tekrarlamakta ve perçinlemekteyiz her gün. Bu bilinç ve şuurla kıldığımız namazlarımız dinimizin direği olacak ve bu direkle dinimizi ikame edeceğiz, dinimizi yaşayacak ve yaşatacağız. Noksanlık bize kemal ise Rabbimize aittir. Davamızın başı ve sonu Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir.
SUBHANEKE DİNLE
TÜM DUALAR
Etiketler: Subhaneke Okunuşu Anlamı Arapça Tefsiri Kaynağı Okunduğu Yerler Subhaneke Arapça Okunuşu, Subhaneke Dinle, subhaneke önemi | Mekteb-i Derviş