Mekteb-i Derviş | İslam

    HZ.HALİD BİN VELİD (R.A.) KİMDİR, HAYATI, SAVAŞLARI

    (D.M.585.Mekke - V.H.22.M.642.Humus-Suriye)

    Allahın kılıcı lâkabı ile tanınan, girdiği bütün savaşları kazanan, Resulullah'ın (s.a.v) duasına mazhar olmuş büyük bir sahabi komutan ve vahiy katibi.

    Tam ismi Hâlid b. el-Velîd b. el-Mugîre el-Mahzûmî el-Kureşî olan M.585 tarihinde Hicretten 37 sene önce Mekke’de doğan Hâlid b. Velid, Kureyş kabilesinin Mahzûmoğulları koluna mensuptur. Soy itibariyle yedinci göbekten dedesi Mürre'de, Resûl-i Ekrem'in (s.a.v) soyu ile birleşmektedir. Babası olan Velîd b. Muğîre Kureyş kabilesi arasında seçkin bir yere sahipti. Annesi Lübâbe es-Suğrâ Asma bint Hâris, Hz. Abbâs(r.a)'ın karısı Lübâbe el-Kubrâ bint Hâris ile Hz. Peygamber'in (s.a.v) hanımlarından Meymûne bint Hâris(r.anha)'in baba bir kız kardeşidir. (İbn Hacer, el-İsâbe, II, 98)

    Hz. Hâlid bin Velid(r.a) doğumundan sonra, Mekke’deki geleneğe uyularak temiz ve sağlıklı bir iklimde yetiştirilmek üzere çöldeki bir ailenin yanına verildi. Beş altı yaşına ulaşınca Mekke’ye ailesinin yanına döndü. Oğlunun yetişmesine büyük önem veren babası ona bütün Arapların sahip olmak istedikleri kahramanlık, cesaret ve cömertlik gibi iyi hasletleri telkin etmeye başladı. Kabilesinin yürüttüğü e‘inne vazifesinin bir gereği olarak ata binmeyi, ok, yay, mızrak, kalkan ve kılıç kullanmayı, süvari birliklerini sevk ve idare etmeyi öğrendi. Hâlid, bu yıllarda zaman zaman diğer Kureyşli zengin çocukları gibi ticaret kervanlarıyla Suriye, Irak, Medâin, Mısır ve Yemen’e gitti.

    Peygamber Efendimizin (s.a.v) Seyfullah (Allah’ın kılıcı) unvanını verdiği Hâlid b. Velîd(r.a), Sasani ve Bizans imparatorluklarına karşı yapılan birçok savaşa katıldı ve büyük zaferler kazandı.Müslüman olduktan sonra Peygamber(s.a.v)Efendimizin vahiy kâtipleri arasında yer aldı.(M.Fayda, “Hâlid b. Velîd”, DİA, XV, 288)

    Hâlid(r.a)’in mensupolduğuKureyş kabilesinin Mahzûmoğulları kolu hilfü’l-ahlâf'a (Câhiliye döneminde Abdümenâfoğulları’nın Abdüddâroğulları’na karşı bazı Kureyş kabileleriyle yaptıkları ittifak) bağlı olmanın yanı sıra kubbe (savaş için para ve silâh toplanan çadır) ve “e‘inne” (süvari birliği) ile ilgili vazifeleri, ayrıca Kureyş’in süvari birliği kumandanlığını da üstlendiği için askerî gücü elinde bulunduruyor, aynı zamanda diğer Kureyş kabileleri gibi ticaretle meşgul oluyordu.

    H.22.M.642 yılında Humus, Suriye’de vefat etti. Ailesi askeri konularda uzmanlaşmış, imtiyazlı bir Kureyş kabilesidir. İyi bir askeri eğitim alan Velid, İslam'a büyük hizmetlerde bulunmuştur.

    Vefat ettiğinde Halid bin Velid Camii, haziresine, Humus’da defnedildi.

    Uhud ve Hendek Gazvesi’nde, Kureyş ordusunun süvari birliğinin başındaydı.

    Hâlid b. Velîd(r.a), Müslüman olmadan önce İslâm dinine karşı düşmanlıkta, babası, diğer kabile mensupları ve Kureyş ileri gelenleri gibi düşünüyor ve hareket ediyordu. Bu düşmanlığın ve mücadelenin öncülüğünü yapan kabilesi, hicretten sonra Müslümanlara karşı başlayan silahlı mücadelede kubbe ve e‘inne vazifelerinin tabii sonucu olarak aktif görevler üstlendi. Hâlid’in, hicretten on dokuz ay sonra yapılan Bedir Gazvesi’ne (17 Ramazan-13 Mart 624) iştirak edip etmediği kesin olarak bilinmemektedir. İbn Sa‘d onun Bedir’e katıldığını rivayet eder.

    Hâlid b. Velîd(r.a), Uhud Gazvesi’nden (7 Şevval-23 Mart 625) başlayarak Kureyş ordusunda süvari birliğinin kumandanlığını yapmaya başladı. Müslümanların lehine sonuçlanmak üzere devam eden Uhud Gazvesi’nde,Müslümanların kaybetmesinde Mekkeli Müşriklerin arasında yer alan Halid Bin Velid’in rolü büyüktür.

    Hendek Gazvesi’nde de Kureyş ordusunun süvari birliğinin başında bulundu.

    Peygamber Efendimiz(s.a.v), 700 kişilik İslam ordusuyla Uhud dağına doğru hareket etti, İslam ordusuna savaş düzeni aldırdı ve dağın en stratejik noktasına 50 kişilik bir okçu birliğini yerleştirdi. Peygamberimiz (s.a.v) bu okçulara yerinden ayrılmamalarını emretmişti. Savaşın başlamasıyla Müslümanlar üstünlüğü sağladı ve savaşın kazanıldığını düşünen okçu birliği yerlerini terk etmeye başladı. Müslümanların Ayneyn tepesinden ayrıldığını görünce İslâm ordusuna arkadan hücum ederek savaşın neticesini değiştirdi. 

    Mekkelilerin, Müslümanlar üzerine yaptığı son sefer olan Hendek Savaşında da Kureyş ordusunun süvari birliğinin başında bulundu.Son olarak Müslümanlara karşı savaşmıştır. Hendek savaşında Müslümanlara karşı bir başarı kazanamamıştır. 

    Hicretin 6'ncı yılında umre yapmak niyetiyle Hudeybiye’ye gelen Resûl-i Ekrem’i ve Müslümanları Mekke’ye sokmak istemeyen Kureyşliler, Usfân önünde bulunan Gamîm adlı tepeye yerleştirdikleri 200 kişilik bir süvari birliğine Hâlid b. Velîd(r.a)’in kumanda etmesini kararlaştırdılar. Ashabı ile öğle namazı kılarken seyrettiği Peygamber(s.a.v)Efendimize ansızın hücum etmeyi düşünen Hâlid bunu bir başka namaz vaktinde gerçekleştireceğini askerlerine söyledi. İkindi namazında Resûlullah(s.a.v)’ın korku namazı (salâtü’l-havf) kıldırdığını görünce de, “Bu adam korunmuştur.” diyerek Efendimize(s.a.v)karşı düşmanlığının ve küfürdeki ısrarının artık sona ermesi gerektiğini itiraf etti. Hâlid(r.a), Hudeybiye Antlaşması’ndan bir yıl sonra Umretü’l-kazâ amacıyla Mekke’ye gelen Resûl-i Ekrem(s.a.v)’le karşılaşmak istemediği için şehirden ayrıldı.

    İSLAMLA ŞEREFLENİŞİ

    Kardeşi Velid(r.a), Bedir savaşında esir edildi. Fidye karşılığında serbest bırakılıp, Mekke’ye dönünce, îmâna geldi ve tekrar Medîne’ye döndü. Oradan, Hz. Hâlid bin Velid(r.a)’in Müslüman olması için, teşvik edici mektuplar gönderdi. Resûlullah(s.a.v) Efendimiz de teşvik edici sözler söyledi. Hudeybiye Antlaşması sonrasında Müslümanlığı seçene kadar Kureyşlilerin saflarında, sonrasında İslam devletinin emrinde savaşmıştır. 

    Hâlid bin Velid(r.a), Peygamber(s.a.v) Efendimizin sözlerini haber alınca, İslâma meyli arttı. Peygamberimizin yanına gitmek için hazırlandı. Bu durumu kendisi şöyle anlatıyor:"Allah’u teâlâ, benim hayrımı dilediği zaman, kalbime İslâmiyet sevgisini düşürdü. Beni, hayır ve şerri anlayacak hâle getirdi. Kendi kendime dedim ki: Ben, Muhammed’e karşı her savaş yerinde bulundum. Bulunduğum savaş yerlerinden hiçbiri yoktur ki, dönerken, aykırı ve yanlış bir iş üzerinde bulunduğumu ve Muhammed’in, muhakkak gâlip geleceğini içimde sezmiş olmayayım!

    Resûlullah(s.a.v) Efendimiz, Hudeybiye’ye çıkıp geldiği zaman, ben de, müşrik süvârilerinin başında yola çıktım. Usfan’da, Resûlullah(s.a.v) Efendimizle Ashâbına yaklaşıp gözüktüm. Resûlullah (s.a.v)Efendimiz, bizden emîn bir sûrette ashâbına öğle namazını kıldırıyordu. Üzerlerine, birden baskın yapmayı düşündükse de, gerçekleşmedi. Böyle olması da, hayırlı oldu.

    Resûlullah(s.a.v)Efendimiz, kalbimizden geçenleri sezmiş olmalı ki, ikindi namazını, Ashâbına korku namazı olarak kıldırdı. Bu, bana çok tesir etti. Kendi kendime, “Bu zât, herhâlde, Allah tarafından korunuyordur” dedim. Mekke’ye döndüğümde, çeşitli düşünceler içinde bocalıyordum. Ertesi sene, Resûlullah(s.a.v)Efendimiz umre için Mekke’ye gelip girince, Ondan gizlendim. Kendisinin Mekke’ye girişini görmedim.

    Üstün Tutardık

    Kardeşim, Velid bin Velid(r.a) de umre için gelip Mekke’ye girmişti. Beni arayıp bulamayınca, bana bir mektup yazmış ve mektubunda şöyle demişti:”Doğrusu, ben, senin İslâmiyetten böyle tedirgin olmak ve yüz çevirip gitmekteki görüşün kadar şaşılacak bir görüş görmedim! Hâlbuki eğri yola gitmekten seni alıkoyacak bir aklın da var! Aklını kullansan ya! İslâmiyet gibi bir dîni, kim bilmez ve tanımaz olabilir?”

    Resûlullah (s.a.v)Efendimiz, seni, bana sordu. "Hâlid nerededir?" dedi. Ben de, "Allah, onu getirir" dedim. Efendimiz(s.a.v) bunun üzerine buyurdu ki: “Onun gibi bir adam, İslâmiyeti bilmez ve tanımaz olabilir mi? Keşke o, bütün savaş ve çabalarını Müslümanların yanında, müşriklere karşı gösterseydi, kendisi için ne kadar hayırlı olurdu! Biz, kendisini başkalarına tercih eder, üstün tutardık!”

    Ey kardeşim! En elverişli, en yararlı yerlerde kaçırmış bulunduğun fırsatlara acele yetiş!”

    Bana, kardeşimin bu mektubu gelince, gitmek için, acele ettim. İslâmiyete olan isteğim de arttı. Resûlullah(s.a.v)Efendimizin söyledikleri ise, beni çok sevindirdi, ferahlattı.”

    Hâlid bin Velid(r.a)şöyle anlatır: Kardeşimin mektubu bana ulaşınca, Müslüman olma arzûsu bende çok kuvvetlendi. Gitmek için acele ediyordum. Resûlullahın söyledikleri beni çok sevindirmişti. O gece uyurken, rüyâmda sıkıntılı dar ve çöl gibi susuz yerlerden, yemyeşil geniş ve ferah bir yere çıkmıştım. Medîne’ye varınca, bu rüyâmı Hz. Ebû Bekir(r.a)’e anlatıp, tâbirini ondan sormaya karar verdim.

    Bana kim arkadaş olabilir?

    Ben Resûlullaha gitmek için hazırlanırken, “Acaba oraya giderken bana kim arkadaş olabilir” diye düşünüyordum. Safvân bin Ümeyye’ye rastladım. Vaziyeti ona anlattım. O teklifimi reddetti. Daha sonra Ikrime bin Ebû Cehil’e rastladım. O da aynı şekilde dâvetimi reddedince, evime gittim. Hayvanıma binip, Osman bin Talha(r.a)’nın yanına gittim. Ona da aynı şekilde, Müslüman olmak üzere, Peygamberimize gideceğimi, kendisinin de gelmesini söyledim. Tereddütsüz kabul etti ve ertesi günü seher vakti beraberce yola çıktık. Hadde denilen yere vardığımızda, Amr bin Âs(r.a) ile karşılaştık. O da Müslüman olmak için Medîne’ye gidiyordu.

    Mescid-i Nebevî’de Peygamber(s.a.v)Efendimizin huzurunda kelime-i şehadet getirdi.

    Hep beraber Medîne’ye vardık. Elbisenin en güzelini giyip, Resûlullah(s.a.v) Efendimizle görüşmeye hazırlandım. O sırada kardeşim Velid(r.a) geldi ve dedi ki: Acele et! Çünkü Peygamberimize sizin geldiğiniz haber verilmiş ve O da çok sevinmiştir. Şimdi sizi bekliyor. Ben de acele ile O yüce Peygamberin huzuruna vardım. Gülümsüyordu. Selâm verip dedim ki: Allahtan başka ilâh olmadığına ve senin de Allahın Peygamberi olduğuna şehâdet ediyorum. Sana hidâyet veren, doğru yolu gösteren Allaha hamd olsun. Senin akıllı olduğunu biliyor, bunun, er veya geç seni selâmet ve hayra ulaştıracağını umuyordum.

    Sonra günahlarımın affı için, Allah’u teâlâya duâ etmesini istedim. Efendimiz(s.a.v) de buyurdu ki: İslâmiyet, kendisinden önce işlenmiş olan günahları söküp atar. Sonra da ellerini açarak duâ buyurdular: Yâ Rabbî! Hâlid’in, kullarını, senin yolundan çevirmek için gösterdiği bütün çabalarından ileri gelen günahlarını bağışla!”

    Peygamber Efendimiz(s.a.v), bana, kendi evinin yanında bir yer verdi. Beni savaşta hep süvâri birliklerinin başına kumandan tâyin etti. Daha sonra Mekke’de iken gördüğüm rüyâyı Hz. Ebû Bekir(r.a)’e anlattım. O da buyurdu ki: Görmüş olduğun o ferahlık yer, Allahü teâlânın, seni, müşriklikten İslâmiyete erdirmesidir.

    Hz. Hâlid bin Velid(r.a)’in Müslüman olması, hicretin sekizinci yılında oldu. Müslüman olduktan sonra Medîne’ye yerleşti.

    HZ.HALİD B. VELİD (R.A.) VEFATI

   İnsanlık tarihinin gelmiş geçmiş en büyük komutanları arasında yer alan "yenilmez kumandan" Halid bin Velid o dönem dünyanın iki büyük süper gücü olan Bizans ve Sasaniler'in başına bir balyoz gibi inmiş, her ikisini de hizaya getirmiş ve kısa sürede her iki ülkenin topraklarında da çil çil kubbeler serpilmeye başlamıştı. Sadece 15 yıl içinde Filistin, İran, Cezayir, Fas, Mısır ve Anadolu'nun bir kısmını fethederek İslam topraklarına katmıştı. 4 milyon km2'lik bu şanlı devletin büyük komutanı Allah yolunda mücadele ederken vefat ettiğinde geride hiç bir mal varlığı bırakmamıştı. Hz.Ömer(r.a), onun bu durumunu anlatırken şöyle der: "O, herkesin övdüğü bir insan olarak yaşadı ve İslâm’ın bir yitiği olarak göçtü gitti. Geriye sadece bir atını, bir kılıcını ve bir de kalkanını bıraktı.."

    Suriye ve İran’ı üç yıl gibi bir süre içerisinde İslam devletine bağlamıştır. Yaşamı boyunca 100'ü aşkın savaşta yer almış ve hiçbirini kaybetmemiştir.

    Hâlid bin Velid(r.a) M. 642 yılında Humus’ta hastalandı. Yanında silah arkadaşları vardı. Vefât edeceği sırada kılıcını istedi. Kabzasını tutarak şefkatle okşadı. Sonra buyurdu ki:“ Nice kılıçlar elimde parçalandı. İşte bu benim ölümümü görecek olan son kılıcımdır. Beni en çok üzen, hayatı hep savaş meydanlarında geçip, yatak yüzü görmemiş olan bu Hâlid’in yatakta ölmesidir.

    Halid Bin Velidin ölüm döşeğinde şöyle dediği anlatılır:" Amellerim arasında 'La ilâhe illallah'tan sonra, sağanak halinde yağan yağmur altında kalkanım elimde kâfirlere baskın yapmak için sabaha kadar beklediğim bir geceden daha ümit verici bir amelim yoktur... Onlarca harbe katıldım. Bedenimde savaş yarası almamış bir karış yer yoktur. Ya bir ok ya bir kılıç ya bir mızrak... Savaşta öldürülmek isterdim. Fakat bakın halime, develer gibi yatağımda ölüyorum."

    Garip olarak şehit oldular

    Resûlullahın hiçbir Ashâbı, rahat yatağında ölmedi. Ya savaş meydanlarında veya uzak beldelerde Dîn-i İslâmı yayarken garip olarak şehit oldu. Ah Hâlid! Şehit olamayan Hâlid! Harp, benim etimi çiğneyemedi. Şehitlik mertebesi hariç elde etmediğim makam kalmadı. Vücûdumda bir karış yer yoktur ki, ya kılıç yarası, ya bir ok yarası veya bir mızrak yarası olmasın.

    Ömrü, Dîn-i İslâmı yaymak için savaşlarda at koşturan kimsenin sonu, böyle yatak üzerinde mi olacak? Ölümü her zaman, harp meydanında, atımın üzerinde, düşmana Allah için kılıç sallarken şehit olarak beklerdim.”

    Hz.Hâlid(r.a) bundan sonra Yermük savaşını hatırlayarak buyurdu ki:“Ah Yermük günü! İnsan kanlarının vâdide sel gibi aktığı Yermük! Şiddetli bir kırağının olduğu gece, gökten boşanan yağmura karşı, kalkanımın altında gecelediğimi unutamıyorum. O gece Muhâcirlerden Kurulu akıncı birliğimle baskın yapmak için sabahı zor etmiştik. Ah Yermük harbi! Üç bin yiğitle, yüzbin kâfire karşı zafer kazandığımız Mûte’yi bile unutturdun!

    Ey yakınlarım! Cihâda sarılın! Bu topraklar ancak cihâd etmekle korunabilir. Yermük, Rumlarla yaptığımız ilk büyük savaştır. Bundan sonra, daha nice savaşlar birbirini takip edecektir. Sakın gaflete düşmeyin!

    Şimdi, kendimi at kişnemeleri arasında, Allah Allah nidâlarıyla insanlara dar gelen Yermük Vâdisi’nde hissediyorum. Vallahi Rabbimden, beni her gazâda diriltmesini ve o savaşın hakkını vermeyi isterim.”

    Beni ayağa kaldırın!

    Hz. Hâlid(r.a) biraz sustuktan sonra, “Vasiyetimi bildiriyorum, beni ayağa kaldırın!” deyince, ayağa kaldırdılar.“Beni bırakınız! Şimdiye kadar hep taşıdığım kılıcım, artık beni taşısın” diyerek kılıcına dayandı.

    Bundan sonra, “Ölümü, savaştaymışım gibi ayakta karşılayacağım. Öldüğüm zaman, atımı, savaşta tehlikelere dalabilen bir yiğide veriniz! Atım ve kılıcımdan başka bir şeye sahip olmadan öleceğim.

    Mezarımı, bu kılıcımla kazınız! Kahramanlar kılıç şakırtısından zevk alır” dedi ve yatağına düşüp Kelime-i şehâdet getirerek vefât etti. 

    Hz.Halid bin Velid(r.a) gönderildiği seriyyelerde ve yaptığı muharebelerde Allah rızasını ve Allah’ın dinine daveti esas almıştır.

    Halid b. Velid(r.a) ölümü sırasında : “Savaş meydanlarında ölmeyi istediğim halde, bugün yatağımda ölmekten başka bir şey nasip bana olmadı’, demiş ardından da amellerim içinde şehadet kelimesinden sonra, sabaha kadar sağanak halinde devam eden yağmurun altında ‘kalkanımı elime alıp düşmana baskın yapmayı beklediğim bir gece kadar bana ümit veren bir amelim yoktur.” dedikten sonra;

    “Ben ölünce atımı ve silahımı Allah yoluna vakfedin” diye söylemiş ve ardından vefat etmiştir. Vefat ettiğinde geriye sadece bir at, bir hizmetçi ve bazı harp aletleri bıraktı.(İbn Kesîr, Bidâye, VII, 120. 73 Zehebî, Siyeru a‘lâm, I, 375-376; İbn Hacer, İsâbe, II, 98,255). 

    Allah rahmet eylesin ve razı olsun. Rabbim bizleri bu mübarek ashabın yolundan ayırmasın. Cennetinde komşu eylesin. Âmin.

    Hz. Peygamber(s.a.v) döneminde üstlendiği aktif görevler ve bu görevleri ifa ederken gösterdiği üstün başarılar Hâlid b. Velîd(r.a)’in Resûlullah tarafından methedilmesine ve kendisinden övgü ile bahsetmesine vesile olmuştur. 

EFENDİMİZ(s.a.v) HALİD bin VELİD(r.a) hakkında:“Halid bin Velid’e gelince, o her şeyini sizin için vermiştir, nesi var nesi yok harplerde Allah yolunda sarfetmiştir.” (Ebu DavudSünen, I, 163)

    “Hâlid b. Velîd Allah’ın ne güzel bir kulu ve ne iyi bir akrabadır. O Allah’ın bir kılıcıdır ki Cenâb-ı Hak onu kâfirler ve münafıklara karşı kullanılmak üzere kınından çıkarmıştır.”(Ahmed b. Hanbel, Müsned, 8; Heysemî, Mecmau’z-zevâid, IX, 348.)

    Buhârî’de yer alan bir rivayet de aynı muhtevaya sahip olmakla beraber biraz daha detaylıdır. Buna göre Efendimiz(s.a.v)Mûte Savaşı’nda şehid düşen kumandanların ölüm haberini harp henüz devam ederken Medine’de bildirmiş ve yaptığı duygusal bir konuşmada; “Hepsi şehîd düştüler, sonra sancağı Allah’ın kılıçlarından biri olan Hâlid b. Velîd aldı ve Allah onlara fethi müyesser kıldı” diyerek Hâlid’i methetmiştir.

    Bir diğer hadiste ise Hâlid b. Velîd’in Allah’ın kılıcı olarak vasıflandırılması yanında onun aynı zamanda iyi bir insan olduğundan da bahsedilmektedir. Ebû Hüreyre’den (ö. 58/677) nakledildiğine göre uzakça bir yerden geçmekte olan Hâlid’i gören ancak onu tanıyamayan Hz. Peygamber, yanında bulunan Ebû Hüreyre’ye onun kim olduğunu sormuş, Hâlid olduğunu öğrenince de şunu söylemiştir: “Hâlid b. Velîd ne iyi bir insandır. O Allah’ın kılıçlarından biridir.” “Halid b. Velid, Allah’ın ne güzel kulu, Allah’ın kılıçlarından bir kılıçtır” buyurmuştur.(Buhârî, “Fezâilü ashâbi’n-nebî”, 25; Hâkim, Müstedrek, III, 338. 81 Tirmizî, “Menâkıb”, 50.)

    Hilâfeti sırasında büyük zaferler kazanan bu eşsiz kumandan için Hz. Ebu Bekir(r.a): “Kadınlar, Halid gibi birisini doğurmaktan acizdirler” demek suretiyle onun kahramanlığını ve eşsiz askerî dehâsını dile getirmiştir.

    Rasûl-i Ekrem (sav) Hâlid b. Velîd’in kahramanlık, secâat ve cesaretini muhtelif zamanlarda çeşitli yerlerde övmüştü. Ebû Hureyre’den rivâyete göre, Rasûlullah (sav) ile birlikte bir yerde konaklamıştık insanlar yanımızdan geçmeye başladılar. Rasûlullah (sav):“Ey Ebû Hureyre! Bu kim?” diye soruyor ve ben de falan diyorum. Rasûlullah (sav): “Allah’ın ne iyi kulu bu” buyuruyor. Sonra: “Kim bu?” diye soruyor. Falandır diyorum. “Allah’ın ne kötü kuludur” buyuruyor. Sonunda, Hâlid b. Velid geçti; “Kim bu” dedi. Ben de: “Hâlid b. Velid” dedim.“Hâlid b. Velid, Allah’ın ne iyi kuludur, O, Allah’ın kılıçlarından bir kılıçtır” buyurdu. (Tirmizî, Menâkıb, 50)

    Halid savaşçı olduğu kadar şahsi fazileti ve ilim konusunda da üstündü. Fırsat buldukça Hz. Peygamberin sohbetlerinden istifade etmiş, Medine’de onun etrafında bulunan ilim ve irfan ashabı arasında Hz. Halid’in bulunduğu zikredilmiştir. Üç dört mesele ile ilgili fetva verdiği rivayet edilir. Ayrıca Buharî, Müslim ve diğer hadis kitaplarında Hz. Peygamber’den on sekiz hadis rivayet etmiştir. (İbn Hacer, el-İsâbe, II, 98; Mustafa Fayda, “Hâlid b. Velîd”, DİA, XV, 288-289)

    Hz.Hâlid(r.a)’in sadece on sekiz hadis naklettiği bilinmekte,Rivayet ettiği hadislerden birisi şudur: Hâlid b. Velîd(r.a)’in anlattığına göre, Rasûlullah (s.a.v) ile birlikte Hayber savaşına katılmış ve savaşmıştım. Hayber’de (anlaşma yapıldıktan sonra) Yahudiler gelip, Müslüman halkın koyunlarını yağma etmek için ağıllarına koşuştuklarını görünce bu durumu Hz. Peygamber'e (s.a.v) bildirip şikâyet ettiler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) da Müslümanlara hitaben:“Kendinize gelin, dikkatli olun! Anlaşmalı olarak Müslüman topraklarında yaşayan gayri müslimlerin mallarını haksız yere almak size helâl değildir. Ehli eşeğin eti size haram olduğu gibi onların at ve katırları da haramdır. Ayrıca köpek dişli her yırtıcı hayvanlarla ile pençeli her kuş da haramdır” buyurdu. (Ebû Davud, Eti'me, 32)

    Bir savaşta; Emri altındaki askerlerden birinin matarasında içki bulundurduğu ihbarını aldı. Çok üzüldü. İslam ordusunda bir mücahidin böyle bir hataya düşmesinden ar duydu. 'Allah'ım! Onu bala çevir.' diye dua etti. Sonra askeri çağırdı. Matarasına baktılar. İçinde bal vardı. (El-İsabe)

    Halid bin Velid(r.a) Hazretleri, Yemame Harbi'nde iken başındaki miğferi düşman safına düşürmüş ve canını tehlikeye atarak karşı saflara dalıp miğferini alıp geri dönmüştür. Bu manzarayı görenler, "Ya Halid, bir miğfer için canını tehlikeye attın!" dediklerinde, Halid bin Velid, "Öyle demeyin. O miğferin içinde Peygamber Efendimiz'e (s.a.v) ait üç mübarek saç teli vardı, onları kurtarmak için her şeye değerdi" demiştir.

    Hâlâ çıkıp da şefaat yoktur, vesile etmek yoktur diyenlere şaşarım!

    Resûlullahın “s.a.v” fazîletlerinden ve kerâmetlerinden ve bereketlerinden birisi de şudur ki, Hâlid bin Velîd “radıyallahü anh”, başında sarığı arasında bir sakal-ı şerîf taşırdı. Bunu taşıdığı her muhârebede zafer kazanırdı. Hz. Hâlid(r.a), mubârek bir kılı sebebi ile murâdına kavuşuyor da, Resûlullahın “s.a.v” mubârek zât-ı şerîfini vesîle ederek Allah’u teâlâdan dilekde bulunanlar kavuşmaz olur mu?

    Resûlullah’ın duası ve Allah’ın kılıcı

    Hâlid bin Velid İslam’a girdiğinde Resûlullah’ın mübarek ağızlarından Hâlid bin Velid’e hitaben şu sözler döküldü:“Seni hidayete erdiren Allah’a hamd olsun! Sen akıllı birisin. Allah’tan sana hayırlı hizmetler yaptırmasını niyaz ediyorum.”

    Kureyşli komutan ise eski günahlarını hatırlayıp bütün mahcubiyetiyle, Resûlullah’dan eski günahlarının affı için dua etmesini istedi. Fahri Kâinat Efendimiz (s.a.v.) “İslam daha önce yapılanların hesabını sormaz.” diye cevapverdi. Fakat Kureyşli komutanın kalbi yatışmamıştı. Resûlullah’a ısrar edince Resûlullah ellerini kaldırdı ve “Allah’ım! İnsanları Senin yolundan çevirmek için şimdiye kadar işlediği günahlarını affet!” buyurdular.

    Kureyşli bu koca komutan, Resûlullah’ın duasına mazhar olacak ve kılıcını bundan gayrı İslam için sallayacaktı. En büyük duası cenk meydanında, cihat meydanında, şehit olarak ölmek olan Hâlid bin Velid, Fahr¬i Kâinat Efendimiz’den “Allah’ın Kılıcı” unvanını alacaktı. Kişiliği, İlmi ve Değeri Kaynaklarda sert mizaçlı ve cihad aşkıyla yanıp tutuşan, Hz. Peygamber’e son derece bağlı, ondan kalan eşyaya saygılı, aynı zamanda keramet sahibi bir kişi olarak tanıtılan Hâlid b. Velîd, hemen hemen bütün hayatı cephelerde geçmiş bir komutandır. Yönettiği bütün savaşlardan galip ayrıldığı bilinmektedir

    Efendimiz'in Halid b. Velid'e Öğrettiği Dua

    "Allah'ın Kılıcı" lakaplı kahraman sahâbi Hâlid b. Velîd(r.a), bir ara uykularını kaçıran korkulu rüyalar görmeye başlamıştı. Rasûl-i Ekrem (s.a.v), gördüğü kâbuslardan kurtulması için Hâlid'e şu duayı okumasını tavsiye etti: "Yatağına girdiğin zaman şöyle dua et: Allah'ın gazabından, azabından, kullarının kötülüklerinden, şeytanların ayartmalarından ve yanıma yaklaşmalarından Allah'ın tam kelimelerine (hükmüne ve iradesine) sığınırım."(İbn Ebi Şeybe: Musannef, VI, 80)

    Hâlid b. Velîd(r.a) bu duayı okumaya başladıktan sonra endişelerinden kurtulmuş ve Rasûlullah'ın (s.a.v) yanına gelerek şöyle demişti: "Anam babam sana feda olsun Ey Allah'ın Elçisi! Öğrettiğin duayı hiç aksatmadan okudum ve hiçbir şeyim kalmadı. Hatta şu an gece vakti kafesindeki bir aslanın yanına girsem, yine de korkmam."

    Buhârî-i şerîfde diyor ki, Resûlullahın “s.a.v” çok zemân hizmetinde bulunmakla şereflenmiş olan Enes bin Mâlik(r.a), kendisi ile berâber bir sakal-ı şerîfin defn olunmasını vasıyyet etdi. Kabrde, Allah’u teâlânın huzûruna sakal-ı şerîf ile birlikde çıkmak istedi. Kâdî İyâd (Şifâ) kitâbında diyor ki, Resûlullahın “s.a.v” fazîletlerinden ve kerâmetlerinden ve bereketlerinden birisi de şudur ki, Hâlid bin Velîd “r.a”, başında sarığı arasında bir sakal-ı şerîf taşırdı. Bunu taşıdığı her muhârebede zafer kazanırdı. Hâlid(r.a), mubârek bir kılı sebebi ile murâdına kavuşuyor da, Resûlullahın “s.a.v” mubârek zât-ı şerîfini vesîle ederek Allah’u teâlâdan dilekde bulunanlar kavuşmaz olur mu? Büyük islâm âlimi, Resûlullahın “s.a.v” âşıkı olan İmâm-ı Muhammed Busayrî şâzilî “rahmetullahi aleyh” (Kasîde-i bürde,110) de bu inceliği çok güzel anlatmakdadır.


    BİBLİYOGRAFYA
    (Buhârî, “Meġāzî”, 44, 58, “Daʿavât”, 23, “Cizye”, 11, “Aḥkâm”, 35, “Cihâd ve’s-siyer”, 7, 83, “Cenâʾiz”, 4, 34; Vâkıdî, el-Meġāzî, II, 742-749, 755-769, 780-781, 812-813; III, 873-897, 989, ayrıca bk. İndeks; İbn Hişâm, es-Sîre, I, 103-132, 361; II, 165 vd., 276-278,; İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, I, 288-289,; II, 62-63, 128-130; III, 325, 488; IV, 252-259; VII, 394-398; VIII, 277-279; Halîfe b. Hayyât, eṭ-Ṭabaḳāt (Zekkâr), I, 43; II, 769; a.mlf., et-Târîḫ (Zekkâr), I, 57, 100-103, 130-131; İbn Şebbe, Târîḫu’l-Medîneti’l-münevvere, I, 243-244; III, 825-826; Belâzürî, Fütûḥ (Müneccid), s. 44-45, 73-75, 107, 113 vd., Taberî, Câmiʿu’l-beyân (Bulak), XXV, 39-41; İbn Abdülber, el-İstîʿâb, II, 428, 477; III, 1144; IV, 1909; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe, II, 93-95; IV, 400-401; V, 540; İbn Mûsâ el-Külâî, el-Ḫilâfetü’r-râşide ve’l-buṭûletü’l-ḫâlide fî ḥurûbi’r-ridde (nşr. Ahmed Ganîm), Kahire 1979, s. 27-73, 77-151; İbn Saîd el-Endelüsî, Neşvetü’ṭ-ṭarab fî târîḫi Câhiliyyeti’l-ʿArab (nşr. Nusret Abdurrahman), Amman 1982, I, 356-357; İbn Kesîr, el-Bidâye, IV, 238-262, 278-312, 315-322; V, 343-344; VII, 115; İbn Hacer, el-İṣâbe (Bicâvî), II, 251-252; IV, 588; VIII, 97-99; Ebû Zeyd eş-Şelebî, Seyfullâh Ḫâlid b. el-Velîd, Kahire 1952; Ömer Rıza Kehhâle, Seyfullâh Ḫâlid b. el-Velîd, Dımaşk 1959; Sâdık İbrâhim Arcûn, Ḫâlid b. el-Velîd, Kahire 1387/1967; Ali el-Cündî, Seyfullâh Ḫâlid b. el-Velîd, Kahire 1968; Ağâ İbrâhim Ekrem, Ḫâlid b. el-Velîd (trc. İsmâil Keşmîrî), Kahire 1974; Yâsîn Süveyd, Meʿârikü Ḫâlid b. Velîd, Beyrut 1975; Bessâm el-Aselî, Ḫâlid b. el-Velîd, Beyrut 1986; Ahmed Bek el-Lahhâm, ʿAbḳariyyetü Ḫâlid b. el-Velîd, Cidde 1406/1986; Mustafa Fayda, Allah’ın Kılıcı Halid b. Velid, İstanbul 1992; Tâhâ el-Hâşimî, “Maʿreketü Ecnâdeyn”, MMİIr., sy. 2 (1952), s. 69-102; a.mlf., “Ḫâlid b. el-Velîd fi’l-ʿIrâḳ”, a.e., II/1 (1954), s. 57-90; IV/1 (1956), s. 46-83; a.mlf., “Seferü Ḫâlid b. el-Velîd mine’l-ʿIrâḳ ile’ş-Şâm”, MMİADm., sy. 3 (1952), s. 394-407; sy. 4 (1952), s. 542-588; Khalīl Athamina, “The Appointment and Dismissal of Khālid b. al-Walīd from the Supreme Command”, Arabica, XLI/2, Leiden 1994, s. 253-272; K. V. Zetterstéen, “Hâlid”, İA, V/1, s. 142-143; P. Grone, “K̲h̲ālid b. al-Walīd”, EI2 (Fr.), IV, 961-962.)


Etiketler: Hz. Halid Bin Velid (r.a.) Kimdir Hayatı Savaşları, Hz.Halid Bin Velid (r.a.) Büyük Komutan, vahiy katibi, Allah'ın kılıcı, Halid bin velid müslüman oluşu, halid bin velid hayatı, Halid bin velid vefatı, mezarı | Mekteb-i Derviş

Not: HTML'e dönüştürülmez!
    Kötü           İyi