Mekteb-i Derviş | İslam

    NENE HATUN KİMDİR?

    NENE HATUN HAYATI, MÜCADELESİ, VEFATI, MEZARI

    Müslüman Türk kadınının kahramanlığının sembolü, şehit anası, Gazi, zor zamanlarında bile vakar ve haysiyetini koruyan, kimseye boyun bükmeyen “Nene Hatun"...

    Nene Hatun Hicri,1270 –Miladi.1854’yılında Erzurum'un Çeperli köyünde dünyaya geldi. Babasının adı Hüseyin, annesinin adı Zeliha'dır. 93 Harbi sırasında Erzurum'da Aziziye savunmasına katılan, Rus işgaline karşı Erzurum’daki halk direnişinin simgesi hâline gelmiş Müslüman Türk kadın kahraman.

    Rus akınlarına karşı Osmanlı cenahında muazzam bir direniş vardı. Plevne'de Osman Paşa, bugün bile akıllardan silinmeyecek bir mukavemet gösterdi. Kafkaslar ‘da ise Ahmet Muhtar Paşa'nın namı dört bir yana yayılmıştı.

    Bütün bu direnişe rağmen Rusların ilerleyişi bir türlü durdurulamadı.

    En sonunda Rus kuvvetleri batıda İstanbul-Yeşilköy (Ayestefanos)'a ve doğuda ise Erzurum'a kadar geldiler. İşte Nene Hatun'un bugün bile dillere destan olan hikâyesi de tam bu sırada başlayacaktı.

    8 Kasım 1877'de Rus askerleri Erzurum'a doğru yöneldiler.

    Aziziye savunması sırasında 20 yaşında olan Nene Hatun, köyünden eşi Nalbant Mehmet İbrahim Efendi ve kaynatası Sıhhiye Fatih Çavuşla birlikte oturmaktadır. Rus ordusunun Pasinleri’ işgal edip Erzurum'a doğru ilerlemesi üzerine düşman işgali altında kalma endişesinden ötürü birçokları gibi eşi ile birlikte Erzurum'a göç etti. Erzurum Taş mescit Mahallesi'ne yerleşti. Rusların Deveboynu savaşından sonra Erzurum'un varoşlarındaki tabyaları da işgal etmesi üzerine 7 Kasım 1877 gününün gece yarısında, bölge halkından olan Osmanlı vatandaşı Ermeni çeteleri Erzurum'un Aziziye Tabyasına Türk askeri kisvesiyle girmeyi başarmışlardı. Tabyayı koruyan Türk askerlerini şehit ettiler. 

    Arkadan gelen Rus askerleri, hiçbir mukavemetle karşılaşmaksızın tabyayı ele geçirdiler. Baskından yaralı olarak kurtulmayı başaran bir er, şehir merkezine ulaşıp kara haberi Erzurumlulara ulaştırdı. Sabah ezanından hemen sonra minarelerden şehir halkına duyuru yapıldı. "Moskof askeri Aziziye Tabyası'nı ele geçirdi." Vatanını seven,Allah’ını seven,cihada koşsun.Bugün namus günüdür.” Diye salalarla birlikte Cihad daveti yapıldı.

    Bu haber, Erzurum halkı tarafından, vatan savunması için emir telakki edildi. Kadın, erkek, genç, ihtiyar, yediden yetmişe herkes, Silâhı olan silâhını, olmayanlar; balta, tırpan, kazma, kürek, sopa ve taşları ellerine alarak Tabya'ya doğru koşmaya başladı. Kalan askerlerle birlikte halk Rus kuvvetlerine karşı saldırıya geçtiler. 

    Kadın - erkek tüm Erzurum halkı yollara dökülmüştü. Arif Bey’in senâ ettiği kahraman kadınların başında ise, henüz hayatının baharını yaşayan Nene Hatun geliyordu. 

    Nene Hatun, Aziziye’de Moskof’a indirdikleri unutulmaz darbeyi ve efsanevî mücadelenin destanlaşan anlarını şöyle anlatıyordu: “Muharebenin gürültüleri ile uyandık. Kocam baltasını kaptığı gibi dışarı fırladı. Biraz sonra bana dönerek; ‘Ruslar tabyalara girmiş, sen çocuğa bak, arkamdan gelme. Biz, Rus’u durdururuz!’ dedi ve gitti... Bütün memleketin boşaldığı, herkesin Rus’u karşılamaya, vatanı kurtarmaya gittiği bugün, ben nasıl evde kalabilirdim? “Bebem anasız büyür de, vatansız büyüyemez.” “Seni bana Allah verdi. Ben de O'na emanet ediyorum." Minik yavrumu Allah’a emanet ederek, evde bulunan satırı aldım ve sel gibi akan kalabalığa karışarak tabyalara doğru koşmaya başladım... Mecidiye Tabyalarını aşıp düzlüğe indiğimiz zaman, düşmanın kulaklarımızı sağır eden tüfek ateşleri altında yaralanana, ölene bakmadan ileri atıldık...

    “DÜŞMANI KOVDUK YA...”

    Bazen satırla, bazen taşla vuruyor, önümüze çıkan her Rus’u devirerek tabyalara doğru ilerliyorduk. Asker kardeşlerimiz bir taraftan, biz bir taraftan tabyalara girdik... Bu arada tabyanın bir tarafında yaralı olan kardeşim Hasan’ı gördüm. Ağlayarak üzerine atıldım. Kardeşim Hasan ‘Abla ağlama, anamız bizi bugünler için doğurdu. Ben de dedem gibi şehitlik mertebesine yükselmeyi her zaman istemiştim. Düşmanı kovduk ya, gayrısına gam yemem!’ dedi ve gözlerini bir daha açmamak üzere yumdu...”

    8-9 Kasımda Erzurumlular, ölüme gittiklerini bildikleri halde, Aziziye Tabyasına doğru koşuyordu. Tabyaya yerleşmiş olan Rus askerleri, gelenlere yaylım ateşi açtı. Ön sıradakiler o anda şehit oldular. Arkadakiler, geri çekilmek yerine daha bir kararlı ve hızlı olarak ileri atıldılar. Demir kapılar kırılıp içeri girildi. Boğaz boğaza bir savaş başladı. Mükemmel silâhlarla donanmış Moskof ordusu, baltalı - tırpanlı, taşlı - sopalı eğitimsiz halk karşısında ancak yarım saat tutunabildi. 2300 Moskof öldürülüp, Tabya geri alındı. Türkler, 1000 kadar şehit vermişlerdi.

    Hemen yaralıların tedavisine başlandı. Nene Hâtun da yaralılar arasındaydı. Fakat o yarasına aldırmıyor, evindeki bebeğini unutmuş, diğer yaralıların kanını durdurabilmek, yaralarını sarmak için çırpınıyordu. Nene Hâtun böyle bir ortamda tanındı ve saygı ile sevil di.

    O'nun, vatan için gece başlayan mücadelesi, tüm düşman Erzurum'dan kovuluncaya kadar devam etti. Erzurum'un her karış toprağında cephane taşıyarak, yaralılara hemşirelik yaparak, yemek pişirerek, su dağıtarak, hizmetten hizmete koşarak destanlaştı. Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın zaferinde Nene Hatun’un ve O'nun vatan aşkını paylaşan sivil insanların da payı vardı.

    YILLAR SONRA

    Savaştan sonra da Nene Hâtun, destan kahramanlarına yaraşır bir asaletle yaşadı. Kendisini ziyaret eden NATO Orduları Başkomutanı Amerikalı General Matthew Ridgway'in Erzurum'da Nene Hatun'u cesaretinden dolayı elini öpmüş, kahraman Türk kadınının vatanı için tüm fedakârlığı yapabileceğini gösteren Nene Hatun isminin çok daha fazla tanınıp bilinmesini sağladı.

    NATO'da görevli Amerikalı subayın bir sorusuna: "O zaman vazifemi yapmıştım. Bu gün de ilerlemiş yaşıma rağmen aynı hizmeti, daha mükemmeliyle yapacak güç ve heyecana sahibim." cevabını vermişti.    

    Osmanlı tarihinin en önemli savaşlarından 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı, Osmanlı açısından iç ve dış ihanetlerle büyük bir mağlubiyetle sonuçlanmıştı.

    Söz konusu dönemde Rus ordusunun Ermenilerin yardım ve desteğiyle gece yarısı bir baskınla aldığı kent merkezi yakınındaki Aziziye Tabyaları, Erzurum halkının da yardımıyla yapılan karşı baskınla Ruslardan geri alınmıştı.

    Bu Osmanlı Rus savaşının Doğu Cephesindeki en önemli başarısı Erzurum'daki Aziziye zaferi dir."Bu zafer, asker ile halkın birlikte kazandıkları önemli zaferdir. Diğer taraftan bu zafer bir bakıma kadın ve çocukların zaferidir. Nitekim zaferden sonra Erzurumlulara bizzat teşekkür eden dönemin padişahı Sultan 2. Abdülhamit Han, 12 Kasım 1877 tarihinde 'Haysiyetli ve Onurlu Erzurum Ahalisine Telgraf' başlığıyla bir telgraf göndererek halkın onurlu duruşunu takdir etti." 

    Göğüs göğüsse geçen bir muharebe sonunda Ruslar,  Aziziye Tabyasından ölü ve yaralılarını bırakarak kaçtılar.

    Fakat Nene Hatun'un fedakârlıkları 93 Harbi ile sınırlı kalmadı.

    Cumhuriyet döneminde "Kırk göz" soyadını alan, Nene Hatun'un 4 erkek, (Yusuf, Nazım, Abdurrahman ve Musa), ikisi kız (Asime ve Nevriye) altı çocuğu olmuştur. 

    93 Harbi sonrasında Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı derken oğullarından ikisini de cephede şehit verdi. Fakat Nene Hatun ve onun hikâyesi esasında 1937 yılında, 93 Harbi gazileriyle yapılan bir röportaj vasıtasıyla tanındı. O günden sonra da asla unutulmadı.

    HAYATININ SON ZAMANLARI

    Geçim sıkıntısı çeken Nene Hatun, 1943 yılında ulusal kadın kahramanlardan Nâme Hanım ile birlikte cumhurbaşkanına bir dilekçe yazarak yardım istemiştir.

    Nene Hatun, 1952 yılından itibaren Aziziye Anıtı yapılması çalışmaları sırasında yeniden gündeme geldi. 9. Kolordu Komutanı Korgeneral Refik Koraltan ve karargâhı Erzurum’da bulunan Üçüncü Ordu’nun Komutanı Nurettin Baransel Paşa, dönemin belediye başkanı, Erzurum valisi ile TBMM’nin Nene Hatun’a sahip çıkmıştır. 1952 yılında 30 Ağustos Zaferi kutlamalarında kendisine “3. Ordunun Nenesi” unvanı verildi. Türk Kadınlar Birliği’nin girişimi ile Türkiye’de ilk defa Anneler Günü’nün kutlandığı 8 Mayıs 1955yılında Birlik kendisine “Yılın Anası” unvanı verdi.

    İlk çocuğu Nazım'ı ve sonradan doğan iki oğlunu 1. Dünya Savaşı'nda şehit veren Nene Hatun, yakalandığı soğuk algınlığı ve zatürre nedeniyle kaldırıldığı Erzurum Numune Hastanesinde 22 Mayıs 1955'te,101 yaşındayken vefat etti. Cenazesi, resmi törenle Aziziye Şehitliği’ne defnedilmiştir. 

    Nato Orduları komutanı Ridgway'in bu ziyaretinden yaklaşık bir yıl sonra ABD'de Saturday Evening Post gazetesinde yazdığı makalede Nene Hatun hakkında şu görüşleri yazdı:

    "1952 Eylül ayında o sırada 97 yaşında bulunan dermansız ihtiyar bir kadıncağızı ziyaret maksadıyla buradan çok uzaklarda mütevazı bir eve gitmiştim. 1877 Kasım ayında Nene henüz birkaç aylık çocuğunun annesi, 22 yaşında genç bir kadındı. Rusya ile Türkiye harp halinde idiler. 

    Bir Rus piyade alayı Erzurum'u henüz kuşatmamıştı. Şehirde bulunan az sayıda Türk kuvvetleri son bir gayretle tutunmaya çalışıyorlardı. Şehir sakinleri Türk kumandanına gitmişler ve ileri gelenleri vasıtasıyla şehirde bulunan kadın erkek genç ihtiyar herkesin istilacıları imha etmek için bir gece baskını konusunda kendisine yardıma hazır olduklarını söylemişlerdi. 

    Komşuları, Nene Hatun'a bu işe katılmamasını söylediler çünkü onun yeri bebeğinin yanıydı. Nene, 'hayır' diye cevap vermişti. 'Bu bebeği bana Allah verdi, ona Allah bakar. Ben de onu Allah'a emanet edip sizinle baskına iştirak edeceğim.' O gece erkekler kadınlar ve hatta çocuklar tırpan, bıçak ve sopalarla silahlanıp Rus kuvvetlerine hücum etmek için askere katıldılar. Taarruz muvaffak oldu ve Rus alayı imha edildi."

    Ridgway'in Nene Hatun'u ziyaretinden sonra "Birçok millet kahramanlarını sadece kahramanlık sanatı olan ordularının içinde arar ve ancak böylelikle bulur. Türklerde ise hakiki kahramanlar akla gelmeyen mütevazı köşelerin iddiasız sakinleridir çünkü onlar kahramanlık iddiasında da değillerdir. Buna ihtiyaçları da yoktur çünkü kahraman olarak yaratılmışlardır. Nene Hatun'un elini bu hisle öpüyor ve onu tanımış olmaktan iftihar ediyorum." ifadelerini kullandığının kayıtlara geçtiğini belirtti.

    Biz, Osmanlı'yı gerektiği gibi bilmiyoruz, tanımıyoruz, araştırmıyoruz. Ama onun hakkında doğru-yanlış, çok çeşitli hükümler verebiliyoruz. Hâlbuki geçmişimizi iyi bilmeden bugünü ve geleceği yaşamak, bilmek, değerlendirmek hem yanlış, hem eksik bir yöntem oluyor. Oysa yarınlara ulaşırken geçmişin tüm olayları, yol gösterici, örnek verici olarak bize gereklidir. Nene Hatun gerçek bir karakter. Bir kadın kahraman. Onun yaşamı ve yaptıkları muhteşem tarihimizden sadece bir kesit. Ama bu kesitte Nene Hatun'un yaptıkları, yaşadıkları insanı şaşırtacak bir çizgide. 

    OĞLUNU ÇANAKKALE'DE ŞEHİT VERDİ

    Savaşarak Erzurum'a giremeyen Ruslar, daha sonra anlaşma yoluyla şehre girdiler ve kısa süre sonra da yine anlaşma gereği şehirden çıkmak zorunda kaldılar. Fakat 93 Harbi sonunda Kars ve Ardahan Ruslar'a bırakıldı. Bu iki serhat şehri bir daha ancak, Doğu Fatihi unvanına da sahip Kazım Karabekir Paşa tarafından, 1918 yılı bahar aylarında kurtarılabildi. Nene Hatun ve ailesi, savaştan sonra Çeperli'ye dönmediler, Erzurum'a yerleştiler. İlerleyen yıllarda eşini ve diğer yakınlarını kaybeden Nene Hatun, yaşamını çocuklarıyla devam ettirdi. Son büyük acıyı Çanakkale Harbi'nde oğlu Yusuf'u şehit vererek yaşadı. 1916 yılında Rus işgaline uğrayan Erzurum'da, 1917 yılında başlayan ve 1918 yılı şubat-mart aylarına kadar devam eden, Ermeniler tarafından gerçekleştirilen Müslüman soykırımının da şahidi oldu, Nene Hatun. Cumhuriyetle birlikte Nene Hatun, artık bir daha savaş yüzü görmedi, ancak bu kez de fukaralığın pençesinde bir yaşama mahkûm oldu. Belediyeden aldığı ekmek yardımıyla ayakta kalmaya çalıştı yıllarca. Bu istihkakının kesilmesi üzerine, yakınındakiler, TBMM'ye bir dilekçe yazarak, kendisinin savaş gazisi olduğunu, yeniden ekmek verilmesi için belediye nezdinde tavassut istediler. Nene Hatun, 22 Mayıs 1955 günü vefat etti. 

    1943 yılında Nene Hatun'un kendi zor hayat şartlarını anlatan Devlete yazdığı dilekçesini bulduk. Bu dilekçede Nene Hatun, maddi durumunun ve sağlığının hiç iyi olmadığını söylüyor. 

    1953'de kendisine 170 lira maaş bağlandığını görüyoruz. O günkü Resmi Gazete’ye ve maaş bağlanmasına dair Türkiye Büyük Millet Meclisi belgelerine baktığımızda Nene Hatun'un Rumi Takvime göre 1270 yani 1854 doğumlu olduğunu tespit ettik. Nene Hatun’un nüfus kayıtları da bunu teyit etmektedir. Türk kadınının kahramanlığının simgesi Nene Hatun 101 yıl yaşamış" Nene Hatun'un mezar taşında yer alan ve 1857 yazan doğum tarihinin 1854 olarak değiştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz." (Erzurum Teknik Üniversitesi (ETÜ) Rektör Yardımcısı ve tarihçi Prof. Dr. Murat Küçükuğurlu, Nene Hatun'un Türk tarihi açısından önemi.) 

    II.Dünya Savaşı sırasında da birçok zorluklar, geçim sıkıntıları çekmişti. 1952 yılında kendisine '3. Ordunun Nenesi' unvanı tevcih edildi. 1955 yılında hayata veda ettikten sonra da cenazesi, direnişinin sembolü olan yere yani Aziziye Şehitliğine defnedildi. 

    BİBLİYOGRAFYA
    BA, Yıldız Hususi Evrakı, nr. 159/33.BA, Sadâret Resmî Mâruzat, nr. 2/12, 2/13.BA, Bulgaristan-İrade, nr. 180.BA, Yıldız-Esas, nr. 141-368-126-X; nr. 36-145-142-XI; nr. 36-147-142; XI; nr. 36-158-142-XI; nr. 36-169-141-XII; nr. 18-94-/5-94-44; nr. 18-94/8-94-44; nr. 1894/9-94-44; nr. 18-94/19-94-44.BA, Bâbıâli Evrak Odası, nr. 961, s. 79-81.Muâhedât Mecmuası, İstanbul 1298, IV, 202-206.Mir’ât-ı Hakîkat (Miroğlu), s. 282-498.Ali Fuad [Erden], 1293-1294 Osmanlı-Rus Seferi, İstanbul 1326.Ali Fuat Türkgeldi, Mesâil-i Mühimme-i Siyâsiyye (nşr. Bekir Sıtkı Baykal), Ankara 1987, s. 1-37.Osman Nuri, Abdülhamîd-i Sânî ve Devr-i Saltanatı, İstanbul 1327, I, 211-336.Fevzi Kurtoğlu, 1877-1878 Türk-Rus Harbinde Deniz Hareketleri, İstanbul 1935.W. E. D. Allen – P. Muratoff, Caucasian Battlefields, Cambridge 1953, s. 105-217.F. W. von Herbert, Plevne Müdafaası (trc. Nurettin Artam), İstanbul 1954.Yulug Tekin Kurat, Henry Layard’ın İstanbul Elçiliği, Ankara 1968, s. 22-68, 148-150.a.mlf., “1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nin Sebepleri”, TTK Belleten, XXVI/103 (1962), s. 567-592.Bilâl N. Şimşir, Rumeli’den Türk Göçleri, Ankara 1968, I, 109-356.Mehmed Ârif, Başımıza Gelenler (nşr. Nihat Yazar), Ankara 1972, s. 1-432.Rifat Uçarol, Gazi Ahmet Muhtar Paşa, İstanbul 1989, s. 58-99.a.mlf., 1878 Kıbrıs Sorunu ve Osmanlı-İngiliz Anlaşması, İstanbul 1978.Bekir Sıtkı Baykal, “93 Harbi Esnasında Muhtelif Tavassut ve Sulh Şâyiâ ve Teşebbüsleri”, TTK Belleten, V/19 (1941), s. 351-392.a.mlf., “Doksanüç Harbi Arifesinde Osmanlı Devleti ile Büyük Devletler Arasındaki Münasebetler”, DTCFD, III/2 (1945), s. 183-192. Uzunyaylalı, M. Talat, Nene Hatun (Biyografi), Atatürk Üniversitesi Yayınları, Erzurum 205

Etiketler: Nene Hatun Kimdir? Hayatı, Mücadelesi, Vefatı, Mezarı | Mekteb-i Derviş

Not: HTML'e dönüştürülmez!
    Kötü           İyi
Benzer Konular